(TMK-323-325) arasında düzenlenen çocukla kişisel ilişki; eşlerin boşanması, ayrılmalarına karar verilmesi, ortak hayata ara verilmesi, anne ve babanın evli olmaması(çocuğun evlilik dışı doğumu hallerinde), velayet hakkının hem anne hem de babadan alınması hallerinde söz konusu olmaktadır. Kişisel ilişkiye ilişkin içtihatlar somut olaya göre değişkenlik göstermekte olup kişisel ilişki de velayet gibi oldukça canlı ve sürekli takip edilmesi gereken kararların olduğu bir konudur.

Kişisel ilişkiye ilişkin olarak bu yazıda içtihatlar ışığında önemli hususlara değinilecektir. Fakat öncelikle genel çerçevede konuya değinmek gerekecektir. Kişisel ilişki düzenlenirken; anne- babanın durumu, anne ve babanın birbirleri ile ilişkileri, anne-babanın çocuk ile ilişkileri, kişisel ilişki kurulmasını isteyen anne/baba veya 3. Kişinin çocuk ile ilişkileri, veli veya vasinin çocuk ile ilişkileri, anne-babanın eğitim durumları, anne-babanın sosyal-ekonomik durumu, anne-babanın sağlık durumları, anne-babanın yerleşim yerleri, çocuğun eğitimi, çocuğun sağlık durumu, çocuğun özel durumunun olup olmadığı, çocuğun sosyal hayatı, çocuğun ekonomik durumu, çocuğun yaşı, çocuğun anne bakım ve şefkatine muhtaçlık durumu, çocuğun görüşü(idrak çağında olması halinde) gibi hususlar nazara alınarak karar verilmektedir. Kişisel ilişki düzenlemelerinde ayrıca ulusal bayramlar, dini bayramlar, yaz tatili, sömestr tatilleri, babalar günü, anneler günü, çocuğun doğum günleri, nazara alınmaktadır. Bu tatil, bayram ve özel günlerin bir kısmında yatılı olacak veya olmayacak şekilde kişisel ilişki düzenlemesi yapılması gerekmektedir.

Çocuğun üstün yararı ilk sırada olmakla birlikte analık-babalık duygularının da tatmin edilmesi önem teşkil etmektedir. Kişisel ilişki çocuğun üstün yararına aykırı olmadığı sürece idrak çağında olan çocuğun görüşü ve analık-babalık duygusunun tatmin edilmesine çok önem verilmektedir.

“…Çocukla kişisel ilişki, velayet hakkına sahip olmayan anne-baba veya üçüncü kişiler ile çocuğun belirli gün yahut saatlerde görüşme, birbirlerinin yaşamında olma ve birbirlerinden haberdar olma yetkisi veren, bu kişisel arasında sevgi bağı kurma ve bunu devam ettirmek amacına yönelik bir haktır. Kişisel ilişki kurma hakkı, Türkiye’nin de tarafı olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 9. Maddesi ve Avrupa Konseyi Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi84’nin 4. maddesi gibi uluslararası metinlerde düzenlenmiştir. Bu hak yalnızca anne-babaya değil, aynı zamanda çocuğa da tanınmış bir hak olduğundan “karşılıklı hak” olarak düzenlenmiştir. Kural olarak çocuğun anne-babasının ikisiyle de düzenli bir şekilde kişisel ilişki kurması onun sağlıklı bir birey olarak duygusal ve psikolojik gelişimi bakımından gerekli olup bu hak evlat edinilen, evlilik içi yahut evlilik dışı çocukların tümü bakımından geçerlidir. Sonuç olarak kişisel ilişki kurma hakkı, çocuk ile velayet hakkına sahip olmayan anne-babaya belirli gün yahut saatlerde iletişim kurma, birbirinden haberdar olma veya görüşme yetkisini sağlayan bir haktır…”(1)

- Çocukla kişisel ilişki kurma hakkı “velayet hakkından bağımsız”, kişilik hakkının içeriğinde yer alan bir değerdir. Bu sebeple bu haktan feragat edilemez ve hak devredilemez. Bu doğrultuda, ana ve babadan birinin bu haktan feragat etmesine ilişkin anlaşmalar kesin hükümsüzdür.(2)

“…velayetin kaldırılması ve kişisel ilişkinin genişletilmesi davası açılamayacağı şeklindeki medeni hakları kullanmaktan feragate ilişkin taahhütlerin medeni hakları kullanma ehliyetinden önceden vazgeçme niteliğinde olup çocukların yüksek yararlarına açıkça aykırı olduğunu, içerdiği şartlardaki kısmi hükümsüzlüğün boşanma protokolünün tamamını hükümsüz kılacağına…”(3)

- Kişisel ilişkiye ilişkin kararlar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmemektedir. Her zaman kişisel ilişkinin kaldırılması, değiştirilmesi veya kurulması talep edilebilmektedir.

“…Mahkemece alınan 12.10.2015 tarihli bilirkişi raporu içeriğinde de müşterek çocuk ile babanın davanın devamı sırasında 30 gün yatılı kişisel ilişki kurduğu ancak çocuğun baba ile uzun süreli yatılı kişisel ilişki kurmak istemediğini beyan ettiği anlaşılmaktadır. Kişisel ilişki düzenlemesinde esas olan çocuğun üstün yararıdır. Kişisel ilişki analık ve babalık duygusunu tatmin edecek nitelikte olmalıdır. Velayeti anneye bırakılan tarafların müşterek çocuğu 14.07.2009 doğum tarihli ... ile davalı baba arasında mahkemece kurulan kişisel ilişki babalık duygularını tatmine elverişli olmadığı gibi, çocuğun da baba sevgi ve şefkatini yaşayacağı yeterlilikten uzaktır. Bu bakımdan mahkeme tarafından günümüzün ulaşım kolaylıkları göz önüne alınarak, aynı şehir-farklı şehir ayrımı kaldırılıp, her ayın belli bir hafta sonu ve dini bayramlarda çocuğun baba yanında yatıya kalacağı, ayrıca yaz tatili ve yarıyıl tatilinde ise çok uzun süreli olmayacak şekilde baba ile yatılı kalacağı şekilde kişisel ilişki düzenlenmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle yetersiz kişisel ilişki tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…”(4)

“…1-)Taraflar 01.02.2011 tarihinde kesinleşen ilamla Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi gereğince boşanmışlar, müşterek çocuk 28.05.2010 doğumlu ...'ın velayeti anneye bırakılmış, baba ile kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiştir. Davacı baba kurulan kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesini talep ve dava etmiştir. Kişisel ilişkiden amaç, çocuğun fikri ve bedeni gelişiminin sağlanması yanında, annelik ve babalık duygularının da tatminini sağlamaktır. Mahkemece velayeti anneye bırakılan müşterek çocuk ile baba arasında kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesine karar verilmiş ise de kişisel ilişkinin süresi yetersiz olduğu gibi gerçekleştirileceği yer özel olarak tayin edilmiş ve bu kişisel ilişki, çocuğa yakın ve alışkın bir kişi refakatinde olması koşuluna bağlanmıştır. Düzenlenen bu kişisel ilişki, babalık duygularını tatmine elverişli olmadığı gibi, infazda da güçlük yaratacak niteliktedir. Velayet kendisine bırakılmayan ebeveynlerden her biri müşterek çocukla doğrudan kişisel ilişki kurma hakkına sahiptir. Mahkemece daha uygun süre ile çocuk baba yanında yatılı kalacak şekilde refakat olmadan kişisel ilişki düzenlenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir…”(5)

- Kişisel ilişki kurulan kişinin çocuğa kişisel ilişki sırasında bakmamış olması, kişisel ihtiyaçlarını karşılamamış olması halinde kişisel ilişki kaldırılabilecektir. Zira burada çocuğun üstün yararına aykırılık söz konusudur. Kişisel ilişkinin, hem çocuğun gelişimi için çok önemli olması hem de analık-babalık hakkı için önemli olması sebebiyle kaldırılması çok sınırlı hallerde söz konusudur. Fakat eğer çocuğun üstün yararına aykırılık söz konusu ise kaldırılması zorunlu olacaktır.

“…Hükme karşı davalı-davacı baba tarafından her iki dava yönünden istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesi, velayetin kaldırılması davasının reddine dair başvurunun esastan reddine ve kişisel ilişkinin kaldırılmasına yönelik başvurunun kabulüne karar vererek ilk derece mahkemesi hükmünün kişisel ilişki yönünden kaldırılmasına ve davalı-davacı baba ile ortak çocuk arasında her ayın 1. Cumartesi günü sabah saat 09:00 ile akşam saat 17:00 ve dini bayramların 3. günü sabah saat 09:00 ile akşam saat 17:00 arasında kişisel ilişki kurulmasına hükmetmiştir. Bölge adliye mahkemesi hükmü kişisel ilişki yönünden davacı-davalı anne tarafından temyiz edilmiştir.

Kişisel ilişki düzenlenirken göz önünde bulundurulması gereken temel ilke, “Çocuğun üstün yararı"dır(Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m.3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m.l; TMK m. 339/1, 343/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m.4/b). Çocuğun üstün yararı belirlenirken onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Yine, Türk Medeni Kanunu'nun 324. maddesinin ikinci fıkrasında; "Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddi olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir." hükmü yer almaktadır.

Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden, davalı-davacı babanın ortak çocuğu kişisel ilişkinin kurulduğu tarihte aldığı, 31/07/2016 tarihinde anneye teslim etmesi gerekirken teslim etmeyerek sakladığı ve 05/09/2016 tarihli jandarma teslim tutanağına göre çocuğun davalı-davacı babaya ait hurdalık alan çevresindeki kurumuş dere yatağında bulunarak anneye teslim edildiği anlaşılmıştır. Davacı-davalı tanıkları çocuğun bulunduğunda çok pis olduğunu, vücudunun pire ısırıkları ile dolu olduğunu, saçlarının keçeleşmiş olduğunu, korkmuş olduğunu ve bu nedenle tedavi gördüğünü belirtmişlerdir. Sağlık Bilimleri Üniversitesi...Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi raporunda çocuğa "Travma sonrası stres" tanısı konmuştur. İlk derece mahkemesince alınan 05/09/2017 tarihli uzman raporunda hastane raporuna göre, çocuğun yaşayacağı yeni bir travmanın çocuk açısından olumsuz olacağı belirtilerek bu aşamada kişisel ilişkinin durdurulmasının uygun olacağı, çocuğun iyileşmesi halinde aşamalı, sınırlı ve güven duyulan kişi eşliğinde kişisel ilişkinin değerlendirilebileceği belirtilmiştir. Jandarma teslim tutanağı, tanık ifadeleri, hastane raporu ve uzman raporu uyarınca, çocuğun huzurunun davalı-davacı baba ile kişisel ilişki nedeniyle ciddi olarak tehlikeye girdiği ve çocuk ile baba arasında kişisel ilişki kurulmasının çocuğun üstün yararına uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, çocuk ile baba arasındaki kişisel ilişki kurulması doğru görülmemiş ve kararın bozulmasını gerektirmiştir…”(6)

- Kişisel ilişki düzenlenirken çocuğun eğitimi nazara alınarak karar verilmesi gerekecektir. Eğitimine ara verilmemesi, eğitim hayatının sekteye uğramaması gerekecektir. Bu sebeple şehirlerin farklı olması, ya da iki taraftan birinin yurt dışında olması hallerinin göz önünde bulundurularak karar verilmesi gerekmektedir.

“…Mahkemece, davacı baba ile velayeti davalı annede bulunan tarafların müşterek çocuğu 20.07.2010 doğumlu .... arasında belirlenen kişisel ilişki yeniden düzenlenerek " her ayın 1. ve 3. hafta sonu Pazar saat 09:00 dan takip eden Pazartesi sabah saat 09:00 a kadar, dini bayramların 2. günü saat 09:00 dan 3. günü akşam saat 17:00 ye kadar ve her yıl Ağustos ayının 1- 30. günleri arasında" kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden annenin ......’nda babanın ....... ilçesinde yaşadığı anlaşılmaktadır. Kişisel ilişki düzenlemesinde esas olan çocuğun üstün yararıdır. Çocukla ana baba arasında düzenli kişisel ilişki kurulması ve bu ilişkinin sürdürülmesi çocuk için bir hak olduğu gibi, ana ve baba için de bir haktır. Kişisel ilişki tesisinden beklenen amaç çocukla ebeveynleri arasında aile bağlarını geliştirmek ve bu suretle çocuğun sağlıklı gelişimini sağlamaktır. Bu sebeple kişisel ilişki analık ve babalık duygusunu tatmin edecek nitelikte olmalıdır. Kişisel ilişkiye dair ilamlar maddi anlamda kesin hüküm niteliğinde olmayıp koşulların değişmesi halinde yeniden düzenlenmesi her zaman istenebilir.

Velayeti davacı anneye bırakılan müşterek çocuk..... 20.07.2010 doğumlu olup okul çağındadır. Çocuk ile baba arasında yatılı olacak şekilde kişisel ilişki kurulması doğru olmakla birlikte, tarafların farklı ilçelerde yaşadıkları da dikkate alındığında müşterek çocuğun Pazartesi günü sabah saat 09:00 da anneye teslim edilmesi çocuğun okul durumunu etkileyecektir. Ayrıca her yıl Ağustos ayında kurulan kişisel ilişkide, kişisel ilişkinin başlayış ve bitiş saatlerinin hükümde gösterilmemesi de infazda tereddüt yaratacak niteliktedir. Bu bakımdan mahkemece müşterek çocuğun okul durumunu etkileyemeyecek ve infaza elverişli şekilde kişisel ilişki düzenlenmesi yapılması gerekirken, yazılı şekilde kişisel ilişki tesisi doğru değil ise de; bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması gerekmiştir (HUMK m. 438/7).

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 1.bendindeki müşterek çocuk ile davacı baba arasında kişisel ilişkinin düzenlendiği bölümünün hükümden çıkartılması ile yerine "Davacı baba ile velayeti annede bulunan müşterek çocuk 20.07.2010 doğumlu Ecrin İlksu arasında, düzenlenen kişisel ilişkinin değiştirilerek, müşterek çocuk Ecrin İlksu ile davacı baba arasında her ayın 1. ve 3. haftası Cumartesi günü sabah saat 10.00’dan Pazar günü akşam saat 17.00'ye kadar, dini bayramların 2. günü sabah saat 10.00’dan 3. günü akşam saat 17.00'ye kadar ve her yıl Ağustos ayının 1. günü sabah saat 10.00'dan 30. günü akşam saat 17.00’ye kadar kişisel ilişki kurulmasına" sözcüklerinin yazılmasına, hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA…”(7)

- Kişisel ilişki kademeli olarak düzenlenemeyecektir. Zira her zaman değiştirilmesi talep edilebilecek olup aynı zamanda ileriki zamana ilişkin koşulların ne olacağı bilinemeyecektir.

“…Çocuk üzerinde velayet hakkına sahip olmayan davacı baba, çocukla boşanma kararı ile kurulan kişisel ilişkinin değiştirilmesini istemiştir. Taraflar “anlaşma” suretiyle boşanmışlar, velayet anneye verilmiş, baba ile çocuk arasında beş yaşını ikmal edinceye kadar yatılı olmayacak şekilde, beş yaşın ikmalinden sonra ise, her ayın 1. ve 3. hafta sonları, dini bayramlar ve temmuz ayında yatılı kişisel ilişki kurulmuş, karar 28.11.2012 tarihinde kesinleşmiş, eldeki dava ise 29.04.2014 tarihinde açılmıştır. Mahkemece, " çocuk ile anne arasındaki ilişkinin bağımlılık düzeyinde olduğu ve bağlılık düzeyine getirilebilmesi için çocuğun ilköğretime başlayıncaya kadar bir hafta anne yanında, bir hafta baba yanında yatılı kalmasının uygun olacağı düşünülerek yılın çift haftalarına tekabül eden Pazartesi saat 10.00'dan, ertesi Pazartesi saat 10.00'a kadar babada yatılı kalmak suretiyle şahsi ilişki tesisine, çocuk babada iken anne tarafından en az üç, en fazla beş kez iletişim vasıtaları ile görüştürülmesine, çocuk ilköğretime başladıktan sonra çocuğun baba ile şahsi ilişkisinin yılın çift haftalarına tekabül eden Cuma günü saat 18.00'den, Pazar günü saat 18.00'e kadar, dini bayramların 2.günü saat 10.00’dan, 3. günü saat 18.00'e kadar, sömestr tatilinin 1. günü saat 10.00'dan, 8. günü saat 18.00'e kadar ve her yıl 1 Temmuz saat 10.00'dan, 31 Temmuz saat 18.00'e kadar tesis olunmasına" karar verilmiştir.

Müşterek çocuk 23.05.2010 doğumlu Zeynep ile davacı baba arasında çocuğun ilköğretime başlayıncaya kadar bir hafta anne yanında, bir hafta baba yanında yatılı kalma şekilde düzenlenen kişisel ilişki fazla olup, davalı annenin velayet görevlerini gereği gibi yerine getirmesine engel olacaktır. Mahkemece çocuğun yaşı, ruhsal ve sosyal gelişimine uygun, davalı annenin de velayet görevini yerine getirmesine engel olmayacak şekilde uzman raporuda dikkate alınarak çocuğun üstün yararı da gözetilerek daha uygun süreli kişisel ilişki düzenlenmesi gerekirken, bu yönler nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…”(8)

“…2- Mahkemece velayetleri davacı anneye bırakılan ortak çocuklar ile davalı baba arasında düzenlenen kişisel ilişki çocuklar 5 yaşını bitirinceye kadar ve 5 yaşını bitirdikten sonra ayrı ayrı düzenlenerek kademeli bir kişisel ilişki düzenlemesi yapılmıştır. Değişen koşullara göre, çocukların yaşı ve eğitim durumu gözetilerek kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi her zaman istenebilir. Kişisel ilişki kurulmasına yönelik hüküm kurulurken; gelecek yıllardaki koşullar önceden bilinemeyeceğinden, şimdiden çocuklar ile baba arasında kademeli bir şekilde kişisel ilişki düzenlenmiş olması isabetsiz olduğu gibi, velayetleri davacı anneye bırakılan ortak çocukların kimlik bilgilerinin hükümde gösterilmemesi de hükmün infazında tereddüt oluşturur. Bu sebeple velayet ve kişisel ilişki düzenlemesinde yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı ise de; bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması gerekmiştir (HUMK m. 438/7)…”(9)

- Kişisel ilişki velayet hakkını kısıtlayacak şekilde düzenlenmemelidir. Yani ne velayet hakkını kendinde bulunduran eşin çocuğu ile ilişkisini zedeleyebilecek kadar uzun ne de sürekli olarak velinin kendi özel hayatını yaşayamayacağı kadar sık görüşmeler şeklinde olmalıdır. Zira her hafta sonu kişisel ilişki kurulması çalışan bir velinin çocuğunu en çok göreceği vakitte görmekten alıkonulmasına sebep olacaktır. Aynı şekilde velinin özel hayatını da kısıtlayacaktır.

“…Velayeti annede olan çocukla davalı baba arasında, annenin velayet hakkını kullanmasına engel olacak şekilde her haftasonu kişisel ilişki tesis edilmesi yerinde değildir…”(10)

“…Velayeti annede bulunan müşterek çocuk.... 10.03.2010 doğumlu olup okul çağındadır. Müşterek çocuk .... ile baba arasında yatılı olacak şekilde kişisel ilişki kurulması doğru ise de; her yıl Temmuz ve Ağustos aylarında birer hafta ve her hafta sonu kurulan kişisel ilişki, annenin velayet görevini gereği gibi yerine getirmesine engel olacağı gibi, çocuğun bedeni ve fikri gelişmesini de olumsuz yönde etkileyecektir. O halde, daha uygun süreli kişisel ilişki kurmak gerekirken, yazılı olduğu şekilde düzenleme yapılması doğru değil ise de; bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün bu bölümünün düzeltilerek onanması gerekmiştir (HUMK m. 438/7).

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 2.bendindeki müşterek çocuk ile davacı baba arasında kişisel ilişkinin düzenlendiği bölümünün hükümden çıkartılması ile yerine "Davacı baba ile velayeti annede bulunan müşterek çocuk 10.03.2010 doğumlu Nehir arasında düzenlenen kişisel ilişkinin değiştirilerek, müşterek çocuk Nehir ile davacı baba arasında her ayın 1. ve 3. haftası Cumartesi günü sabah saat 10.00'dan Pazar günü akşam saat 17.00’ye kadar, dini bayramların 1. günü sabah saat 10.00'dan 3. günü akşam saat 17.00'ye kadar, her yıl babalar gününde saat 12:00 dan 17.00 a kadar, her yıl çocuğun doğum gününün ertesi günü 11 Mart saat 12:00 dan 17.00 a kadar ve her yıl Temmuz ayının 1. günü sabah saat 10.00'dan 15. günü akşam saat 17.00'ye kadar kişisel ilişki kurulmasına" sözcüklerinin yazılmasına, hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA…”(11)

“…Ziyaret günleri olarak, ebeveyn ve çocuk için güçlük ve sorun çıkarmayacak gün ve dönemler tercih edilir. Bu dönemler genellikle hafta sonları ve tatil günleridir. Çocuğun bütün hafta sonlarını velayet kendisine verilmeyen ebeveynle geçirmesi; gerek velayete sahip taraf, gerekse çocuk için sakıncalı sonuçlar doğurabilir. Zira, tatil günleri ve hafta sonlarında kişi kendini psikolojik bakımdan daha rahat ve serbest hisseder. Çocuğun bu ayrıcalıklı günleri sadece bir tarafta geçirmesi; sıkıntılı günleri ise, velayeti üstlenenle geçirmesi, velayeti üstlenenden uzaklaşmasına, soğumasına, karşı tarafa bağlanmasına yol açabilir.

Böyle bir durumda, velayeti üstlenen, çocuğuna fazla zaman ayıramayabilir, eğitim ve terbiye ile yetiştirme görevini layıkıyla yerine getirmesi de güçleşebilir. Ayrıca, boşanma durumunda çocuk, anne ve babasının boşandığını algılamakta güçlük çekebilir.

Öyleyse, kişilerin zaman bakımından daha uygun olan ve kendilerini daha rahat hissettikleri hafta sonları ve tatil günlerinde çocuklarıyla bir arada olabilmesi, bu güzelliği ve rahatlığı paylaşabilmeleri en doğal haklarıdır.

Diğer yandan, her hafta sonu velayet kendisinde olmayan ebeveynle kalan çocuğu nedeniyle velayet kendisinde olan çocuğu teslim ve geri alma durumu nedeniyle hafta sonlarını planlayamaz duruma düşecektir.

Öyleyse, kişisel ilişkide hafta sonları ve tatil günlerinin, çocuğun yaşı da gözetilerek, ebeveynler tarafından paylaşılması makul ve adildir…”(12)

- Kişisel ilişki düzenlenirken çocuğun yaşına bakılarak karar verilmelidir. Çocuk 0-3 yaş arasında ise anne-bakım ve şefkatine muhtaçtır. Bu sebeple kişisel ilişki kurulacak olan babanın yanında yatıya kalacak şekilde kişisel ilişki kurulamayacaktır. Aynı şekilde çocuğun belirttiğimiz yaşın üzerinde olup kısa süreliğine yatıya kalacak yaşta olması ile birlikte yine de küçük yaşta olması halinde yılda bir ay kadar uzun süre ile babada kalması da söz konusu olamayacaktır.

“…Mahkemece, davalı-davacı baba ile velayeti davacı-davalı anneye bırakılan tarafların müşterek çocuğu 28.02.2011 doğumlu ... arasında, ''müşterek çocuk ile babanın aynı yerde ikamet etmeleri halinde her ayın 1. ve 3. Cumartesi günleri saat 09:00 dan Pazar günü saat 17:00 ye kadar, farklı yerde ikamet etmeleri halinde her yıl Temmuz ayının 1. günü saat 09:00 dan 30. günü saat 17:00 a kadar, her iki halde de dini bayramların 2. günü saat 09:00 dan 3. günü saat 17:00 ye kadar '' kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiş, "ikamet" kavramı ile ''yerleşim yeri'' kavramlarının birbirinden farklı olduğu ve kişisel ilişki hakkı sahibi babanın ...'da bulunması halinde her ayın 1. ve 3. hafta sonları çocuğu yanına alarak kişisel ilişki kurabileceği gerekçede belirtilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.

Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden annenin ...'da babanın ise ...'da yaşadığı anlaşılmaktadır. Kişisel ilişki düzenlemesinde esas olan çocuğun üstün yararıdır. Çocukla ana baba arasında düzenli kişisel ilişki kurulması ve bu ilişkinin sürdürülmesi çocuk için bir hak olduğu gibi, ana ve baba için de bir haktır. Kişisel ilişki tesisinden beklenen amaç çocukla ebeveynleri arasında aile bağlarını geliştirmek ve bu suretle çocuğun sağlıklı gelişimini sağlamaktır. Bu sebeple kişisel ilişki analık ve babalık duygusunu tatmin edecek nitelikte olmalıdır. Kişisel ilişkiye dair ilamlar maddi anlamda kesin hüküm niteliğinde olmayıp koşulların değişmesi halinde yeniden düzenlenmesi her zaman istenebilir. Tarafların boşanmalarına ilişkin karar 03.10.2012 tarihli olup o tarihte müşterek çocuğun anne bakım ve şefkatine muhtaç olduğu düşünüldüğünde baba ile yatılı olmayacak şekilde kişisel ilişki kurulması doğru olduğu gibi, eldeki davanın karar tarihinde çocuğun yaşı itibariyle anneye bağımlılığının azaldığı göz önünde tutulduğunda baba ile yatılı kişisel ilişki kurulması da isabetlidir. Ancak çocuğun yaşı gözetildiğinde ayrı şehirlerde yaşayan çocuk ile baba arasında her yıl Temmuz ayının 1. günü saat 09:00 dan 30. günü saat 17:00 a kadar yatılı kişisel ilişki kurulması çocuğun bedeni ve fikri gelişimine engel olacağı gibi, annenin velayet görevini de engelleyecek niteliktedir. Buna karşılık farklı şehirlerde yaşayan baba ile çocuk arasında ayın belirli günlerinde yatılı kişisel ilişki kurulmaması da isabetli bulunmamıştır. Bu bakımdan mahkeme tarafından günümüzün ulaşım kolaylıkları göz önüne alınarak, aynı şehir-farklı şehir ayrımı kaldırılıp, her ayın belli iki hafta sonu ve dini bayramlarda çocuğun baba yanında yatıya kalacağı, ayrıca yaz tatilinde ise çok uzun süreli olmayacak şekilde baba ile yatılı kalacağı şekilde kişisel ilişki düzenlenmesi gerekirken, yazılı şekilde kişisel ilişki tesisi doğru değildir. Bu sebeple yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı ise de; bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün bu bölümünün düzeltilerek onanması gerekmiştir (HUMK m. 438/7).

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 2.bendindeki müşterek çocuk ile davalı-davacı baba arasında kişisel ilişkinin düzenlendiği bölümünün hükümden çıkartılmasına, yerine "velayeti anneye verilen müşterek çocuk ile davalı-davacı baba arasında her ayın 1. ve 3. cumartesi günü sabah saat 10.00'dan pazar günü akşam saat 17.00'ye kadar, dini bayramların 2. günü sabah saat 10.00'dan 3. günü akşam saat 17.00'ye kadar ve her yıl 1 Temmuz sabah saat 10.00'dan 15 Temmuz akşam saat 17.00'ye kadar kişisel ilişki kurulmasına" sözcüklerinin yazılmasına, hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA…”(13)

- Kişisel ilişkinin yeniden tesisine ilişkin dava veya kişisel ilişkinin kaldırılması davasının açılması için bu taleplerinin kabulü için önemli değişikliklerin olması gerekmektedir. Bu değişikliklerin de haklı sebeplere dayanması gerekmektedir. Çocuğun üstün yararı bu haklı sebeplerin başında gelmektedir.

“…15.02.2016 tarihinde davacı baba tarafından eldeki dava açılarak çocukla yatılı ilişki kurulması yönünde kişisel ilişkinin değiştirilmesi talep edilmiş ve mahkemece dava kabul edilerek baba ile çocuk arasında yatılı olacak şekilde kişisel ilişki yeniden düzenlenmiştir. Her iki dava arasında geçen süre içinde kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesini haklı kılacak bir sebep ve olgu ispat edilememiştir. Kişisel ilişkinin değiştirilmesini gerektiren yasal bir sebep de bulunmamakladır. Ayrıca, her hafta sonu baba ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasının annenin velayet görevini engelleyeceği ve çocuğun yaşının küçüklüğü sebebiyle baba ile yatılı ilişki kurmasının mümkün olmadığı da mahkemece dikkate alınmamıştır. Bu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir…”(14)

- Kişisel ilişki düzenlenirken yer sınırlaması yapılmamalıdır. Yani kişisel ilişki kurulan çocuk ile anne-baba arasında uzak mesafe var ise şehir dışına götürülemeyeceğine ilişkin veya taraflardan biri yurt dışında ise yurt dışına çıkarılamayacağına ilişkin düzenleme yapılmamalıdır.

“…Velayeti anneye bırakılan küçükle baba arasında kurulan kişisel ilişki küçüğün fikri ve bedeni ilişkisinin gelişmesi ile babalık duygularının da tatminini gerektirir. Bu husus nazara alınmadan ortak çocuk Enes ile baba arasında yer sınırlaması yaparak kişisel ilişki tesisi doğru olmamıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında kişisel ilişki yönünden yer sınırlaması yapılmaması gerektiği de belirtilmek suretiyle bozma kararı verilmesi gerekirken, ilk incelemede bu husus gözden kaçırılmış olduğundan davacı babanın karar düzeltme isteminin bu yönden kabulüne ve Dairemizin kısmen onama-kısmen bozmaya dair ilamının 2. bendinde bu bozma sebebi de eklenerek yerel mahkeme kararının değişik gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir...”(15)

- Kişisel ilişki kurulan eş akıl hastalığına sahipse bu durumun çocuğun üstün yararına aykırı olabilecek tüm ihtimaller göz önünde bulundurularak araştırma yapılıp akıl hastalığının derecesine göre düzenleme yapılmalıdır.

“…Velayet kendisine verilmeyen tarafla çocuk arasında kişisel ilişki tesis edilirken, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlaki yararları esas alınır. Çocukla, velayet kendisine bırakılmayan ebeveyn arasında düzenli kişisel ilişki kurma ve bu ilişkiyi sürdürme çocuk için bir hak olduğu gibi, düzenli kişisel ilişkiyi elde etme ve sürdürme ana veya baba için de bir haktır. Bu hak, sadece çocuğun yüksek yararı gerektirdiği taktirde, kısıtlanabilir veya engel olunabilir. (Çocuklarla Kişisel İlişki Tesisine Dair Avrupa Sözleşmesi m. 4) Türk Medeni Kanununun 324. maddesi gereğince de; kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya anne ve baba bu haklarını yasal yükümlülüklerine ve bundan beklenen amaca aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddi olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir. Davalı-davacı (baba)’nın “kronik şizofreni ” hastası olduğu, adli tıp raporuna göre cezai ehliyetinin bulunmadığı, dosyadaki muhtelif tarihli raporlardan anlaşılmaktadır. Davalı-davacı (baba)'da tespit edilen psikotik bozukluğun, çocukla gözetim altında da olsa yatılı olarak kişisel ilişki kurulması halinde çocuk için tehlike arzedip etmediği konusunda yeterli araştırma yapılmamıştır. Mahkemece; davalı-davacı (baba) hakkında düzenlenen dosyadaki raporlar da eklenerek, psikiyatri uzmanı bulunan resmi sağlık kuruluşuna sevk edilip, babadaki mevcut psikotik bozukluğun, kişisel ilişki kurulması halinde çocuk açısından ciddi tehlike arz edip etmediği konusunda ayrıntılı rapor alınması ve dosyadaki diğer delillerle birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiştir…”(16)

- Kişisel ilişkinin uzman gözetiminde kurulmasına ilişkin düzenleme de yapılabilir. Fakat bu şekilde düzenleme sadece sınırlı durumlarda yapılabilmektedir. Çocuğun üstün yararına açıkça aykırılık oluşturan durumlarda ve bu durumların ispatlanması halinde söz konusu olabilmektedir.

“…2-Kişisel ilişki ile çocuğun sağlıklı kişisel gelişimi yanında, ana ve babalık duygularının tatmini de gözetilir. Birden fazla çocuğun velayet düzenlemesine konu olması ve bunların velayetlerinin farklı ebeveyne verilmesi gereği ortaya çıktığı takdirde; kardeşlik duygusunun gelişiminin de dikkate alınması gereklidir. O halde bu ilkeler göz önüne alındığında; mahkemece geçici velayeti anneye verilen müşterek çocuk Jutenya ile baba arasında her ayın belirlenecek hafta sonlarında ve daha uzun süreli olacak şekilde kişisel ilişki düzenlemesi yapılması gerekirken, yazılı şekilde yetersiz düzenlemeye karar verilmesi doğru olmadığı gibi, kişisel ilişkinin uzman gözetiminde yapılmasının çocuğun menfaatine olduğu kanıtlanmadığı halde, kişisel ilişkinin gözetimli olarak kurulması da doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

3-Taraflar aynı yerde oturmaktadırlar. Geçici velayeti babaya bırakılan müşterek çocuklar ile davacı anne arasında mahkemece düzenlenen kişisel ilişki günlerine ilaveten ayın belirlenecek hafta sonlarında da anne yanında yatıya kalacakları şekilde kişisel ilişki düzenlemesi yapılması gerekirken, yazılı şekilde yetersiz kişisel ilişkiye karar verilmiş olması da isabetsiz olmuştur…”(17)

- Eşlerin birden fazla ortak çocuğu olup bu çocukların velayeti farklı eşlere verilmişse kişisel ilişki çocukların kardeşlik durumu gözetilmelidir. Kişisel ilişki kardeşlik ilişkilerinin geliştirilmesine katkı sağlayacak şekilde düzenlenmelidir. Ayrıca eğer tarafların açık talepleri yok ise kişisel ilişkinin düzenlenmesinde “aynı şehir”, “ayrı şehir” ayrımına gidilmemelidir. Zira dönemin koşulları bu ayrımı önemsiz kılmaktadır.

“…2-Mahkemece, müşterek çocuklardan Serkan, Erkan ve Gökhan'ın velayetleri davalı (baba)'ya; 1.11.2010 doğumlu Mertcan'ın velayeti ise davacı (anne)'ye bırakılmış; velayetleri babaya bırakılan çocuklarla anne arasında, velayeti anneye bırakılan çocukla da davalı (baba) arasında; “aynı şehirde oturmaları hali” için, aynı günlerde ve aynı saatler arasında kişisel ilişki tesis edilmiş; velayeti anneye bırakılan çocukla davalı baba arasında ayrıca “farklı şehirde oturmaları hali” için de ilave bir kişisel ilişki düzenlemesi yapılmıştır. Davacı annenin, velayetine bırakılan çocuğuyla birlikte Erzurum'da, davalı (baba)’nın ise velayetlerine bırakılan çocuklarıyla birlikte Ankara'da oturdukları anlaşılmaktadır. Çocuklardan bir kısmının velayetinin babaya, diğerinin ise anneye bırakılması halinde, velayet kendisine bırakılmayan eşle, diğeri arasında kişisel ilişki düzenlenirken, kardeşlerin birbirlerini görmelerine olanak sağlayıcı şekilde düzenleme yapılması, kardeşlik ilişkilerin gelişmesi ve aile bağları bakımından menfaatlerine uygun düşer. Ayrıca, taraflar mevcut duruma göre ayrı şehirlerde yaşıyor olmakla birlikte, günümüzdeki ulaşım olanaklarındaki kolaylık gözetildiğinde, kişisel ilişkiye dair düzenleme yapılırken, taraflar bu hususun dikkat alınmasını açıkça talep etmemişlerse, “ayrı şehir, aynı şehir ayırıma” gidilmesinin de önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan, kardeşlerin birbirlerini görecekleri şekilde ve aynı şehir ayrı şehir ayırıma gidilmeksizin uygun sürelerle kişisel ilişki tesis gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır…”(18)

- Kişisel ilişki düzenlenirken çocuğun idrak çağında olması halinde mutlaka görüşü alınmalıdır.

“…Mahkemece; yaşı gereği idrak çağında bulunan çocuğun velayet konusunda ve kişisel ilişki konusunda görüşlerine başvurulmamış olduğu görülmüştür. İdrak çağında bulunan otrak çocuğun mahkemece bizzat veya istinabe yoluyla dinlenerek görüşünün alınması, gerektiğinde bu görüşün değerlendirilmesi ve ayrıca çocuğun üstün yararının tespiti bakımından, mahkemece 4787 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca uzman ve uzmanlar görevlendirilip yeniden uzman raporu alınarak tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…”(19)

- Kişisel ilişki sınırlı hallerde kaldırılmalıdır. Çocuğun üstün yararına aykırılık teşkil edecek durumun ağırlığına göre karar tesis edilmelidir. Eğer kişisel ilişki kaldırılacak kadar ağır bir durum söz konusu değil ise yatılı şekilde ilişki kurulmamasına karar verilebilecektir.

“…Bu açıklamalar ışığında; mahkemece, velayet hakkına sahip annenin eve erkek arkadaşlarını davet ederek birlikte kaldıkları, çocuğun anne ve erkek arkadaşı ile birlikte aynı yatakta uyutulduğu, bu sırada annenin erkek arkadaşının çocuğa cinsel istismarda bulunduğu, çocuğun beyanına göre babasında kalmak istediği gerekçeleriyle velayetin değiştirilmesine karar verildiği hâlde, kişisel ilişki düzenlemesinde çocuğun beyanına itibar edilmeyerek çocuk ile anne arasında yatılı şekilde kişisel ilişki tesis edilmiştir. Müşterek çocuk Tuana'nın dava tarihi itibariyle idrak çağında olduğu, uzmanlarla yapılan görüşmelerde "annemde kalmak istemiyorum, ben babamı istiyorum" dediği anlaşılmıştır. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında kişisel ilişki noktasında da idrak çağında olan çocuğun beyanına üstünlük tanınarak, davalı anne ile çocuk arasında yatılı olmayacak şekilde uygun süreli bir kişisel ilişki düzenlemesi gerekmektedir…”(20)

- Kişisel ilişkiye ilişkin düzenlemenin infazında tereddüte mahal verecek şekilde olmaması gerekmektedir. Örneğin alkol bağımlısı eş ile çocuk arasında kişisel ilişkinin “alkolsüz olması” koşuluna bağlanması hükmün infazında tereddüt yaratacak nitelikte olduğu için kişisel ilişkinin durumun kanıtlanması halinde kişisel ilişkinin yatılı olmayacak şekilde kurulması gerekmektedir.

“…Kişisel ilişki kurulurken analık ve babalık duygularından önce çocukların yararı dikkate alınmalıdır. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davalı-davacı baba alkol bağımlısıdır. Mahkemece ilişki sırasında davalı babanın “alkolsüz olması” koşulu belirtilmiş ise de, bu husus infazda tereddüt yaratacak niteliktedir. O halde velayeti anneye bırakılan müşterek çocuk ile alkol bağımlısı olan baba arasında yatılı kalacak şekilde kişisel ilişki tesisi, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini olumsuz etkileyeceğinin kabulü gerekir. Bu nedenle, müşterek çocuk ile baba arasında yatılı kalacak şekilde ve uzun süreli kişisel ilişki kurulması doğru değildir. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün bu bölümünün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.(HUMK.md.438/7)…”(21)

- Kişisel ilişki kurulması durumunda velayeti kendinde bulunduran eşin yükümlülüğü çocuğu kişisel ilişkiye hazırlamaktır. Kişisel ilişkinin kurulmasına ait masraflar kişisel ilişkiyi kuranın yükümlülüğü kapsamındadır. Bu masrafları velayeti kendinde bulundurana yüklemek hakkaniyete aykırılık teşkil edecektir.

“…2-Müşterek çocuğun yaşı ve sağlık sorunları nedeniyle sürekli anne gözetiminde bulunması gerektiği toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu husus dikkate alınarak, yaz tatili döneminde baba ile çocuk arasında daha kısa süreli bir kişisel ilişki düzenlenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru bulunmamış bozmayı gerektirmiştir.

3-Velayet kendisine verilen annenin, kişisel ilişki günlerinde çocuğu bu ilişkiyi sağlamak üzere hazır etmesi dışında başka bir yükümlülük altına sokulması doğru değildir. (Dairemizin 12.02.2014 gün ve 2013/17708 - 2014/2563 sayılı ilamı) Kişisel ilişkinin gerektirdiği masraflara katlanma külfeti, bundan yararlanan tarafa düşer. Tarafların müşterek çocuğunun velayeti davalı-karşı davacı anneye verilmiş olup, baba ile çocuğun kişisel ilişki kurma külfetinin İcra İflas Kanununun 25/A maddesine aykırı olarak, velayet kendisine verilen davalı-karşı davacı anneye yükletilmesi de isabetsizdir…”(22)

- Bazı durumların tek başına varlığı kişisel ilişkin kaldırılması veya daraltılmasına tek başına sebep olamayacaktır. Kişisel ilişki sonrasında çocuğun geç teslim edilmesi tek başına kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesini ya da gözetim altına alınmasını gerektirmez. Velayet sahibi eşin evlenmesi veya kişisel ilişki kurmak isteyen kişinin uzun süre ortada olmaması ya da cezaevinde olması da bu örneklerdendir.

“…Mahkemece alınan sosyal inceleme raporunda çocuk ile baba arasında sorun olmadığı, çocukla babanın iyi ilişkiler içerisinde olduğu da belirtilmiştir. Davalı baba ile müşterek çocuk arasında yeniden kişisel ilişki düzenlemesi yapılmasını gerektirecek başka bir olgu da belirtilmemiştir. Babanın görüşme dönemlerinde çocuğun, velayeti kendisine tevdii edilen anneye geç teslim etmesi tek başına kişisel ilişkinin gözetim altında yapılmasını gerektirmez. Velayet ve kişisel ilişki konusunda; ana/baba yararı ile çocuğun yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gerekir…”(23)

“…Tüm dosya kapsamından çocuk ile baba arasındaki kişisel ilişkinin kaldırılmasını gerektirir sebeplerin varlığı ispat edilmemiştir. Küçük Nisa Deniz'nin babasının evlendiği kişiyle ve babaannesi ile vakit geçirmek istemediğini beyan etmiş olması tek başına kişisel ilişkinin kaldırılmasını, ya da daraltılmasını gerektirir bir sebep değildir. Kaldı ki psikolog raporunda da babası ile görüşmelerinde küçüğün heyacanlı ve istekli olduğu, kişisel ilişkinin değiştirilmesine gerek olmadığı, küçüğün babaya ihtiyacı olduğu belirtilmektedir…”(24)

“…Davacı- davalı baba 13.03.2012 tarihinde açtığı davada annenin çocuk ile kişisel ilişki kurmaması ve annenin yeniden evlenmesi nedeni ile çocuğun anne yanında yatılı kalmayacak şekilde kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesini talep etmiştir. Annenin yeniden evlenmesi tek başına kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi için yeterli sebep değildir. Davacı-davalı baba kişisel ilişkinin değiştirilmesini gerektirir maddi bir hadisenin varlığını kanıtlayamamış, çocuğun menfaatinin bunu geçerli kıldığına ilişkin bir olgu da ortaya konulamamıştır...”(25)

“…Anne ve babasından veya bunlardan birinden ayrılan çocuğun anne veya babasıyla düzenli kişisel ilişki kurması ve sürdürmesi, çocuk için bir hak olduğu gibi anne veya baba için de bir haktır. Kişisel ilişkinin düzenlenmesinde çocuğun bedeni ve fikri gelişimi yanında annelik veya babalık duygularının tatmini de önemlidir.

Somut olayda, davacı anne ile davalı babanın 2010 yılında boşandıkları, müşterek çocuğun velayetinin davacı anneye verildiği, davalı babayla müşterek çocuğun yaklaşık dokuz yıldır kişisel ilişki kurmadığı, çocuğun babasını hatırlamadığı, aralarında kurulması gereken duygusal bağı kuramadıkları, küçüğün babasını zihninde canlandırmakta zorlandığı, bu nedenle babası ile görüşmekten kaçındığı anlaşılmaktadır. Davacı anne tarafından; davalı babanın beraat ettiği ve aradan dokuz yıldan fazla zaman geçen ceza dosyasından başka yeni bir delil bildirilmediği, ceza yargılaması devam ederken bile çocuk ile baba arasındaki kişisel ilişkinin tamamen kaldırılmadığı, çocukla babası arasındaki kişisel ilişkinin kaldırılmasını ya da sınırlandırılmasını gerektiren somut bir olgunun ispat edilemediği anlaşılmıştır. Bu sebeple, ilk derece mahkemesince verilen davanın reddi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken, istinaf başvurusunun kabulü ile kişisel ilişkinin kaldırılmasına karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir…”(26)

- Kişisel ilişkinin düzenlenmesinde günümüz koşullarının da nazara alınması gerekmektedir. Yaşı telefon ile iletişim kurmaya uygun bir çocuğun velayeti kendinde bulundurmayan ile telefon ile görüşmesinin düzenleme kapsamında tutulmaması gerekmektedir. Velayeti kendinde bulunduran eşe ayrıca bu yükümlülüğü yüklemek hakkaniyete aykırı olacaktır. Bu durum kişisel ilişkiye dahil edilemeyecektir. Ayrıca görüşme aralığının çocuğun yaşına göre düzenlenmesi gerekmektedir. 1,5 aylık görüşme aralığı hem velayet hakkını kısıtlayabilecek olması bakımından hem de çocuğun zararına sebep olabilecek olmasından dolayı uzun bir süre olabilmektedir.

“…2-Velayeti davalı annede bulunan müşterek çocuk 06.12.2004 doğumlu Elçin’in öğrenim çağında olduğu, küçük ile davacı baba arasında iki haftada bir kurulan kişisel ilişkinin Cuma gününden başlatılması ve her yıl 1 Temmuz-15 Ağustos arası uzun süreli kişisel ilişki kurulması, çocuğun bedeni ve fikri gelişmesine ve öğrenimine engel olacağı gibi, annenin de velayet görevini gereği gibi ifa etmesini engelleyeceğinden, daha uygun süreli kişisel ilişki düzenlenmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi, mahkemece çocukla baba arasında kurulan kişisel ilişkinin kapsamına, “Çocuğun hangi ebeveynde olursa olsun her türlü iletişim vasıtası ile çocuk ile 16:00 ile 19:00 arasında arama ve iletişime geçme hakkının bulunması” da dahil edilmiştir. Kendisine kişisel ilişki hakkı tanınan babanın veya velayet kendisinde bulunan annenin, diğer tarafın çocukla telefon görüşmesi yapmasına ve sair iletişim vasıtaları ile iletişimine engel çıkardığına ilişkin bir delil bulunmadığına göre, böyle bir düzenlemeye ihtiyaç yoktur. Öte yandan kendisine kişisel ilişki hakkı tanınan babadır. Anne, doğrudan kişisel ilişki günlerinde çocuğu bu ilişkiyi sağlamak üzere hazır etmesi dışında başka bir yükümlülük altına sokulamaz. Kendisine kişisel ilişki hakkı tanınan baba, telefonla veya benzer vasıta ve yolla çocuğu ile iletişim kurmak istiyorsa, bunu yapma imkanına sahiptir. Annenin böyle bir yükümlülük altına sokulması doğru olmadığı gibi, bu yöndeki düzenlemeye uyulup uyulmadığının takip ve infazı da mümkün görünmemektedir. Bu husus nazara alınmadan telefonla görüşmenin kişisel ilişkinin kapsamına dahil edilmesi de doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. Ne var ki bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün bu kısmının düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiştir. (HUMK md 438/7)…”(27)

“…“Velayeti davalı-davacı anneye verilen ortak çocuk 08.11.2018 doğumlu ... ile davacı-davalı baba arasında, her ayın l. ve 3. hafta sonu Cumartesi günü 10.00 ile takip eden Pazar günü 18.00 saatleri arasında, dini bayramların 2. günü 10.00 ile 3. günü 18.00 saatleri arasında, her yıl babalar günü 10.00 ile 18.00 saatleri arasında, yarıyıl tatilinin ilk günü saat 10.00’dan takip eden 7. günü saat 18.00 arasında, her yıl 1 Temmuz saat 10.00 ile 31 Temmuz saat 18.00 arasında kişisel ilişki kurulmasına…”(28)

Kişisel ilişkinin düzenlenmesi konusu da velayet konusu gibi son derece incelikli olup çok ayrıntılı bir şekilde incelenmeyi gerektirmektedir. Elbette ki böyle bir konunun bu kadar kısa bir yazı ile tamamen açıklanması mümkün olmamakta olup önemli kısımlar ile kısaca açıklanmaya çalışılmıştır.

Bu konu son derece geniş sınırlarda incelenen bir konu olması ve somut olaya göre çok fazla değişkenlik göstermesi sebebiyle uzman bir boşanma avukatı olmadan dava açılmaması gerekmektedir. Hatta sürece başlamadan bir avukata danışılması gerekmektedir ki süreç hata yapılmadan tamamlanabilsin.

KAYNAKÇA:

(1) KAYA, Buse Nur, Çocuk Teslimi Ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının İcrası, Bursa Uludağ Üniversitesi, Bursa 2024, YÖK Ulusal Tez Merkezi

(2) YILMAZ, Canan, Yargıtay Kararları Işığında Çocukla Kişisel İlişki Kurulması, Syf-107.

(3) Yargıtay 2. HD. 2013/11644 E. 2014/1866 K. 4.2.2014 T.

(4) Yargıtay 2. HD. 2016/5585 E. 2016/6398 K. 30.3.2016 T.

(5) Yargıtay 2. HD. 2014/12649 E. 2015/364 K. 14.01.2015 T.

(6) Yargıtay 2. HD. 2019/5808 E. 2019/11366 K. 13.11.2019 T.

(7) Yargıtay 2. HD. 2016/6547 E. 2016/7567 K. 13.4.2016 T.

(8) Yargıtay 2. HD. 2015/15482 E. 2015/23815 K. 10.12.2015 T.

(9) Yargıtay 2. HD. 2016/624 E. 2017/5691 K. 9.5.2017 T.

(10) Yargıtay 2. HD. 2019/8227 E. 2020/300 K. 16.1.2020 T.

(11) Yargıtay 2. HD. 2016/6081 E. 2016/7571 K. 13.4.2016 T.

(12) Yargıtay HGK. 2012/2-799 E. 2013/389 K. 20.3.2013 T.

(13) Yargıtay 2. HD. 2016/4426 E. 2016/6402 K. 30.3.2016 T.

(14) Yargıtay 2.HD. 2016/19959 E. 2016/15910 K. 13.12.2016 T.

(15) Yargıtay 2. HD. 2020/581 E. 2020/2382 K. 1.6.2020 T.

(16) Yargıtay 2. HD. 2012/3041 E. 2013/5679 K. 5.3.2013 T.

(17) Yargıtay 2. HD. 2013/6261 E. 2013/25455 K. 6.11.2013 T.

(18) Yargıtay 2. HD. 2013/7053 E. 2013/19433 K. 8.7.2013 T.

(19) Yargıtay 2. HD. 2016/16918 E. 2016/15684 K. 7.12.2016 T.

(20) Yargıtay HGK. 2017/2069 E. 2018/1179 K. 6.6.2018 T.

(21) Yargıtay 2. HD. 2012/3418 E. 2013/4991 K. 26.2.2013 T.

(22) Yargıtay 2. HD. 2015/15840 E. 2016/7476 K. 13.4.2016 T.

(23) Yargıtay 2. HD. 2013/521 E. 2013/2305 K. 29.1.2013 T.

(24) Yargıtay 2.HD. 2019/501 E. 2019/3271 K. 25.3.2019 T.

(25) Yargıtay 2. HD. 2013/6490 E. 2013/26016 K. 12.11.2013 T.

(26) Yargıtay 2. HD. 2022/437 E. 2022/1224 K. 10.2.2022 T.

(27) Yargıtay 2. HD. 2014/8339 E. 2014/14902 K. 30.6.2014 T.

(28) Yargıtay 2. HD. 2022/5420 E. 2022/6979 K. 13.9.2022 T.