Sözün bittiği yerdeyiz, geçen hafta yapılan terör saldırıları ile Türk Milleti teyakkuza geçti. Millet olarak acımız çok büyük ve bu acının tarifi de mümkün değil. Evlatlarımızı kaybediyoruz. Yaralılarımızın bir an önce şifa bulması için dua ediyoruz.

Evet, hayat devam ediyor ve edecek, Devlet ve Millet olarak ayakta kalmalı, bir ve beraber olmalıyız. Ancak bu işin böyle gitmeyeceği, sorunların sözlerle çözülemediği, planlı ve programlı çözüm önerileri ile icraata ihtiyaç duyulduğu, ani kararlar ve tepkiler yerine sağduyulu bir şekilde, değişen, sistematik hale gelen, canlı bombaların kullanıldığı, komşu devletlerden bazılarının adlarının olup kendilerinin olmaması sebebiyle sınır hatlarımızın zayıfladığı, yurt içi ve yurt dışında terör odaklarının ve uyuyan hücrelerinin harekete geçtiği veya geçirildiği terör eylemlerine karşı, Türkiye Cumhuriyeti alacağı olağanüstü güvenlik önlemlerinin yanında, mutlaka Terör Araştırmaları Enstitülerini kurmalı, terör arşivi oluşturmalı, uluslararası ilişkilerinde istikrarı sağlamalı ve değişen terör konseptine karşı olağanüstü güvenlik tedbirlerini uygulamaya koymalıdır.

Güvenlik mi özgürlük mü denildiğinde, “özgürlük için güvenlik” cevabı verilmelidir. Burada bahsedilen güvenlik; kamu otoritesinin gücüne güç katması, hukuk devlerinin polis devletine dönüşmesi, insan hak ve hürriyetlerinin ayaklar altına alınması, keyfi yönetim tarzı ile insanların korkutulup sindirilmesi demek değildir. Güvenlikçi politikalar; değişen terör konseptine karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milleti’nin ayağa kalması, içeride ve dışarda ulusal güvenliğini, canını ve malını tehdit eden teröre “dur” demesi, yılgınlık göstermemesi ve terör örgütleri ile eylemlerinin temel amacı olan alışmaya ve yarın kaygısına teslim olmama kararlılığını göstermesi, yasaması, yürütmesi, idaresi ve yargısı ile hukuk kuralları ve uygulamaları ile teröre son vermesi, kamu düzeninin sağlanması, toplumun huzura kavuşturulması, bu yolla kişi hak ve hürriyetlerinin korunması maksadına hizmet ederler.

Kamu hizmeti sunan Devlet öncelikle güvenlik için vardır. Bu güvenlik; milli, iktisadi ve hukuki güvenlik olarak üçe ayrılır. Can ve mal güvenliği, bu üç güvenlik kavramının içinde yer alırlar ve onlarla anlam ifade ederler.

Ülkemize karşı oynanan oyun; Türkiye Cumhuriyeti’nin güvensiz olduğunu, can ve mal güvenliğinin somut tehditle sürekli karşı karşıya kaldığını göstermek, vatandaşlara ve tüm insanlara bunu hissettirmek, terör eylemleri ile bireyleri ve toplumu sindirmek, umutsuzluğa ve yarın kaygısına düşürmek, toplumun fay hatları ile oynayıp germek, insanları din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden ayrıştırıp kutuplaştırmak ve kavga ortamına sürüklemek, bu yolla ayrışmayı körükleyip, bizleri kaosa sürükleyip, kan ve gözyaşına esir etme planlarıyla donatılmış emperyalist zihniyetin ürünüdür. Bu oyuna asla teslim olmayacağız, teröre alışmayacağız, kan ve gözyaşına teslim olmayacağız.

Ülkemizde kaç yabancı var, bunlar kim, nerede yaşıyor, ne yapıyor, kiminle kalıyor, bu insanlardan kaçı yabancı devletlerin ajanı, terör örgütlerinin hizmetkarı, Devletin bilgi ve kontrolü altındalar mı, nereden gelip nereye gidiyorlar, Türkiye Cumhuriyeti bu kadar göçü kaldırabilecek mi, kendi güvenliğini sağlayamadığı bir yerde, gelen göçle ortaya çıkan belirsizlik, tehlike hali nasıl bertaraf edilecek, yeni göç dalgasının önüne geçilebilecek mi? Devletin kafa yorması gereken en önemli meselelerden birisi budur. İnsani ve vicdani olmaya, komşuda çıkan yangına seyirci kalmamaya, zorda kalanlara el uzatıp yardım etmeye hepimiz varız, ancak bu sorumluluk bilinci; sınırlarımızın korumasız bırakılması, herkese sınır kapılarının açılması, kim ve ne olduğu bilinmeyen birçok yabancının topraklarımızda başıboş kalıp deyim yerinde ise cirit atması, vatandaşın can ve mal güvenliğinin tehdit altında kalması demek değildir.

Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk Milleti’ne yönelen yeni terör konsepti karşısında olağan tedbirlerin yetersiz kalacağı, terör eylemlerinin topraklarımıza ve şehirlerimize ulaşması aşamasına kadar istihbari ve önleyici müdahale ve yöntemlerin geliştirilmemesi durumunda terörün can yakıcı yüzünü ve yakın tahdidini devam ettireceği, bu nedenle uluslararası alanda ve topraklarımızın dışında terör kaynaklarına karşı plan ve programların hazırlanması gerektiği, bu konuda toplumun her türlü desteği Devlete ve siyasi iradeye verdiği, siyasi iradenin ve özellikle kamu otoritesinde yetki sahibi olanların, sistematik terör saldırılarını en önemli sorun olarak görüp etkin çözüm yöntemlerini geliştirmeleri ve uygulamaya koymaları gerektiği, bunun için de yalnızca toplum olarak birlik ve beraberlik içinde değil, aynı zamanda kamu otoritesinin birlik ve beraberlik anlayışına bağlı olarak, koordinasyonla ve inisiyatif alarak hareket etmeleri, ülke içinde hareketli birliklerin ve ülke dışında da “meşru savunma hakkı” kapsamında terör odak ve kaynaklarına gitmenin zorunluluğu tartışmasızdır. Korkunun ecele faydası yoktur. Bir hukuk devleti olarak, artık dayanılmaz bir hal almış, insanlarımızı korkuya, kaygıya, ümitsizliğe ve yılgınlığa teslim etmeyi hedefleyen bu planlı eylemlere ve şer odaklarına “dur” demenin vakti gelmiştir.

Uluslararası alanda güçlü isen ayakta kalırsın, iyi ilişkilerle yol yürüsün. Devletlerin duygusallığı olmaz, temel milli yararları vardır. Devletlerin küslüğü olmaz, ancak gizli düşmanlıkları olabilir. Bu düşmanlıklara karşı her zaman açık savaş da yürütmek mümkün değildir, özel politikalar geliştirilmeli, çok yönlü planlar yapılmalıdır. Bunun için de geniş katılımlı düşünce kulüplerine, enstitülere ve beraberinde de sahada güçlü istihbarata, dinamik bir orduya ve güvenlik güçlerine ihtiyaç vardır. Ülkenin iç kuvveti asayiş için, dış kuvveti de caydırıcılık için ayaktadır.

Millet için birlik ve beraberlik önemlidir, çünkü Millet ruhla yürür ve bu ruhu “ulus ruhu” olarak adlandırabiliriz. Suni kavramlarla, etnik kimlik, din ve mezhep üzerinden ayrışmalarla bu ruh yürümez. Vatandaşların birbirinden korkmadığı, dayanıştığı, bir ulus ruhu ile yürüdüğü, zorluklara karşı koyduğu, Devletine, Milletine ve Ülkesine güvendiği Türkiye Cumhuriyeti hepimiz için vazgeçilmezdir.

 
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)