Doktorun öncelikli görevi, hastalıkları önlemeye ve bilimsel gerekleri yerine getirerek hastaları iyileştirmeye çalışarak insanın yaşamını ve sağlığını korumaktır. Meslek uygulaması sırasında insan onurunu gözetmesi de, doktorun öncelikli ödevidir[1]. Tıbbi müdahale; tıp mesleğini icraya yetkili kişiler tarafından uygulanan, sağlığı koruma, hastalıkların teşhis ve tedavisi için ilgili meslekî yükümlülükler ve standartlara uygun olarak tıbbın sınırları içinde gerçekleştirilen fizikî ve ruhî girişimini ifade eder[2].

Tıbbi müdahalelerle, ruh ve beden sağlığına yönelik fiilleri gerçekleştiren sağlık mesleği mensupları, zor şartlarda ve özverili olarak mesleklerini icra etmektedirler. Her meslek mensubunun olduğu gibi sağlık mesleği mensubunun da sorumlulukları mevcuttur. Ancak, sağlık mesleği mensubunun sorumlulukları insan hayatına etkileri bakımından çok ağırdır. Çünkü sağlık mesleği mensubu mesleğini, canlı üzerinde icra etmektedir. Tıp mesleği uygulanırken, ufak bir ihmal dahi, yaşam hakkını hukuka aykırı olarak ihlal eder nitelikte sonuç doğurabilir. Zaten, bu ağır sorumluluğun bilincinde olarak hareket ettiklerine inandığım sağlık mesleği mensupları, mesleki uygulamalarında, maksimum dikkat ve özenle hareket etmelidirler. Ayrıca, tıbbi hataların oluşmaması için, sağlık personeli çalıştıran sistemler de gerekli önlemleri almalı; üzerlerine düşen sorumlulukları layıkıyla yerine getirmelidirler[3].

Tıbbî müdahaleler, niteliği itibariyle insanın yaşamı ve vücut dokunulmazlığı üzerinde tehlike yaratmaya elverişli bir faaliyet alanıdır. Bu nedenle, tıbbî müdahale yalnızca doktorlar tarafından uygulanabilir; istisnaî ve küçük müdahaleler dışında, doktor olmayan kişilerin tıbbî müdahalede bulunması yasaklanmıştır. Doktor olmayan kişilerin tıbbî müdahalede bulunmalarına, hastanın rıza göstermesi hukuken mümkün değildir. Bu açıdan, anılan müdahaleler hukuka uygunluk nedeninden yoksundur[4].

Doktor olmayan kişi tarafından gerçekleştirilen tıbbî müdahale sonucunda hasta şifa bulmuş olsa bile, 1219 sayılı Kanun’un 25. maddesinde tanımlanan suç oluşacaktır[5].  Doktor olmayan kişi tarafından gerçekleştirilen fiziksel veya ruhsal tıbbî müdahale sonucunda kişinin taksirle yaralama boyutunda sağlığının bozulması veya ölmesi halinde, meydana gelen neticeye göre, Türk Ceza Kanunu’nun bilinçli taksirle yaralama veya  bilinçli taksirle ölüme neden olma  suçuna ilişkin hükümlerine göre ceza sorumluluğu cihetine gidilecektir. Bu durumda TCK’nın 44. maddesi gereğince farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerekir. Eğer, doktor olmayan kişi tarafından gerçekleştirilen tıbbî müdahale sonucunda bir yaralanma gerçekleşmemiş ise, failin bilinçli veya basit taksirle yaralama veya öldürme suçlarının unsurlarının oluşmaması nedeniyle sorumlu tutulmaması gerekmektedir. Çünkü yasa koyucu bu eylemi ayrı bir suç olarak 1219 sayılı Kanunun 25. maddesinde düzenlemiştir.

1219 sayılı Kanunu’nun 25. maddesinin tanımladığı biçimiyle yetkisiz doktorluk suçunun oluşabilmesi, failin hakkın kullanılması hukuka uygunluk sebebinden yararlanamayan bir kişi olmasına bağlıdır. Doktorluk sıfatı bulunan kişinin müdahaleleri, hakkın kullanılması kapsamındadır. Bu ihtimalde, ilgilinin rıza göstermesi ve müdahalenin tıp bilimine uygun olması şartıyla, herhangi bir suç oluşmayacaktır. Ancak kişinin doktorluk sıfatı bulunmuyorsa, mesleği icraya ilişkin hakkın kullanımı söz konusu olmayacak; ilgilinin rızası bulunsa bile, gerçekleştirilen tedavi fiili 1219 sayılı Kanunu’nun 25. maddesine aykırılık teşkil edecektir[6].

Doktor olmayan kişilerin hasta tedavi etmesi veya tabip unvanını takınması, kamu sağlığı üzerinde tehlike yaratacağından, anılan fiiller, bağımsız bir ceza normu kapsamında düzenlenmiştir. 1219 sayılı Tababet Şuabatı Sanatlarının Tarz-ı İcrasına Dair Kanunu’nun 25. maddesine göre, diploması olmayan kişinin, menfaat temin etmek amacına yönelik olmasa bile, hasta tedavi etmesi veya tabip unvanını takınması cezalandırılmaktadır. Buna göre, yetkisiz kişilerin hasta tedavi etmesi veya tabip unvanını takınması, herhangi bir başka zarar neticesi oluşturmasa bile, anılan madde kapsamında yaptırım altına alınacaktır[7].

Tıp fakültesinden mezun kimseye doktor denilir. Yetkisiz doktorluk suçunun işlenebilmesi için, kişinin doktor sıfatının bulunmaması gerekir. Doktor olmayan kişi, uyguladığı tedavi olumlu sonuçlansa bile, salt doktorluk sıfatı olmaksızın müdahalede bulunduğundan dolayı sorumlu tutulur[8]. Yetkisiz doktorluk suçunun oluşumu için, diploması bulunmayan kişinin, hasta tedavi etme veya tabip unvanını takınma şeklindeki seçimlik hareketlerden birisini gerçekleştirmesi gerekir. Fail, diploması bulunmayan veya yabancı ülkeden aldığı diplomasının Türkiye’de denkliği tanınmamış kişidir. Bu nedenle, yabancı ülkeden diploma alan kişinin icra ettiği tedavi fiili, işbu diplomanın Türk hukukuna göre denkliğinin tanınmadığı hallerde, inceleme konusu hükmün kapsamında cezalandırılacaktır[9].

Uzmanlığı gerektiren bir tıbbî müdahalenin, uzmanı olmayan tabip tarafından gerçekleştirilmesi halinde ceza veya disiplin sorumluluğu söz konusudur. Uzmanlığı gerektiren ve fakat uzman tabip tarafından gerçekleştirilmeyen bir tıbbî müdahale, sonuçta kişi şifa bulmuş olsa bile, hukuka uygun değildir. Ancak, bu durumda unsurları oluşmadığından failin eylemi taksirle yaralama suçunu oluşturmamaktadır. Eğer hasta/yaralı iyileşmişse, uzmanlığı gerektiren bir tıbbî müdahalenin uzmanı olmayan doktor tarafından gerçekleştirilmesi, işbölümüne ve çalışma düzenine aykırılık nedeniyle disiplin hukuku açısından değerlendirilir.  Buna karşılık, uzmanlığı gerektiren bir tıbbî müdahalenin uzmanı olmayan tabip tarafından gerçekleştirilmesi sonucunda hastanın sağlık durumunun bozularak yaralanması veya ölmesi halinde koşullarının oluşması şartıyla taksir düzeyinde kusurlu sorumluluğu gündeme gelecektir. Bu durumda, meydana gelen neticeye göre,  taksirle yaralama veya öldürme suçundan dolayı sorumluluk söz konusu olacaktır.

Kanaatimizce, uzmanlığı gerektiren bir tıbbî müdahalenin, uzmanı olmayan tabip tarafından gerçekleştirilmesi sonucunda kişinin sağlık durumunun kötüleşmesi veya ölmesi halinde, bunun ceza sorumluluğunu gerektireceği açıktır. Hem kasten hem de taksirle işlenebilen insan öldürme ve yaralama suçlarında eylemin kasten mi yoksa taksirle mi gerçekleştirildiğinin tespiti olaysal olarak araştırılarak somut olayın özelliklerine ve bu özellik içindeki ayrıntıların niteliklerine göre tespit edilmelidir. Eylemde failin amacına ulaşmak için sarf ettiği çabaları, fail ile mağdurun ilişkisi, failin kullandığı vasıtanın niteliği,  failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları, olayın gerçekleşme şekli, olay yeri ve zamanı incelenerek suçun işlenmesine gerekçe gösterilen her çeşit muhtemel haklı sebepleri ve mazeretleri hayatın olağan akışı içerisinde değerlendirmek gerekir. Çünkü taksirli suçlarla kasıtlı suçlar arasındaki fark suçun manevi unsurudur. Kasti suçlarda hareket ve irade neticeye yönelik olduğu ve bu sebeple fiilin kasten işlendiğinden söz edildiği halde, taksirli suçlarda hareket iradi olsa dahi, belirli bir neticeye yönelik değildir. Alanında uzman olmayan doktor tarafından gerçekleştirilen bir tıbbî müdahalenin sonucunda kişinin sağlık durumunun kötüleşmesi veya ölmesi durumunu,  hayatın olağan akışına göre değerlendirdiğimizde eylemin bilinçli taksirle yaralama veya öldürme olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Çünkü uzmanlığı olmayan doktor, kendi genel tıp bilgisine ve becerisine güvenerek eylemi gerçekleştirmiş olup neticeyi istememektedir. Zorunluluk haline ilişkin şartlar bulunduğu takdirde, uzmanlığı gerektiren bir tıbbî müdahalenin, uzmanı olmayan tabip tarafından gerçekleştirilmesi halinde,  ceza sorumluluğunu gerektirmemektedir. Çünkü TCK’da zorunluluk hali, kusurluluğu kaldıran bir hal olarak kabul edilmiştir.

DOÇ. DR. CENGİZ APAYDIN

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET SAVCISI

CEZA HUKUKU BİLİNCİ TV

HUKUK VE ADALET BİLİNCİ TV

cezahukukubilinci.org

-----------------

[1] Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 5. maddesi.

[2]Hasta Hakları Yönetmeliği’nin Tanımlar kenar başlıklı 4. maddesinin g fıkrası.

[3]Savaş,Halide,”TıbbiMalpraktis ve Komplikasyonlardan Doğan Sorumluluklar”, Sağlık Hukuku Makaleleri, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul,  2012,  259-260.

[4] Dizdar, Emre, “Yetkisiz Hekimlik Suçu”, TAAD, Y:11, S: 38, Nisan 2019, 295.

[5]1219 sayılı Kanunun 25. maddesine göre; “Diploması olmadığı halde cerri menfaat için olmasa dahi her hangi suretle olursa olsun hasta tedavi eden veya tabip unvanını takınan şahıs bir aydan altı aya kadar hapis ve yirmi beş liradan beş yüz liraya kadar ağır cezayı nakdi ile mücazat olunur. Bu suretle icrayı sanat neticesinde Türk Ceza Kanunu itibariyle daha ağır cezayı müstelzim bir fiil işlenilmiş olduğu takdirde o fiile mahsus ceza verilir”.

[6]  Dizdar, 309.

[7] Dizdar, 295.

[8] Dizdar, 299.

[9] Dizdar, 311.