I. GİRİŞ

Bu çalışmamızda; 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu m.10 ila 22’de (Kanun) düzenlenen iadenin, adli yönüne ilişkin hükümleri incelenecek, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Yargıtay’ın konuya ilişkin kararları değerlendirilecektir.

Uygulamada; 6706 sayılı Kanunda öngörülen iade yargılamasının ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.13’de düzenlenen, katalogda sayılan suçun yabancı veya vatandaş tarafından, yabancı ülkede işlenmesi halinde Türk kanunlarının uygulanacağına dair hükmün doğru işletilmediği, yabancı hakkında, hem cumhuriyet başsavcılığınca ağır ceza mahkemesine iade talepnamesi sunulduğu ve hem de TCK m.13 uyarınca, yurtdışında sanığa isnat edilen ve iade talebi kapsamında Türkiye Cumhuriyeti’ne gönderilen bilgi, belge ve deliller kapsamında iddianame düzenlendiği görülmektedir.

Halbuki; Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’nin (SİDAS) “Non bis in idem” başlıklı 9. maddesinde, “bir fiilden dolayı birden fazla yargılama olmaz” ilkesinin, SİDAS kapsamında gözetileceğinin belirtildiği, Türk yargı makamlarının iki süreçten birisini işletmesi gerektiği, bir başka ifadeyle yabancının, yurtdışında işlediği iddia edilen bir suçtan dolayı iade yargılamasına konu edilmesi ve aynı zamanda TCK m.13 uyarınca Türkiye Cumhuriyeti’nde yargılanmasının, yukarıda bahsettiğimiz ve SİDAS m.9’da korunan ilkeye aykırılık teşkil edeceği gözardı edilmemelidir.

II. GENEL HÜKÜMLER (Kanun m.1 ila m.6)

Kanun m.1 ila 6’da, iade sürecine ve yargılamasına tatbik edilecek “Genel Hükümler” öngörülmüştür. İade yargılamasına, iade sürecinin adli yönüne etki eden 3. 4. ve 5. maddeleri çalışmamız bakımından incelenmelidir.

İade sürecinin adli ve idari yönlerinin birbirinden ayırımına ilişkin, Kanun m.3/4’de geçen Merkezi Makam, yargı yetkisine giren hususlar hariç olmak üzere, devletlerce ileri sürülen şartları kabul edebilir veya istenen teminatı verebilir. Merkezi Makamca kabul edilen şartlar veya verilen teminatlar adli mercileri bağlar.” düzenlemesi yapılmıştır. Merkezi Makam iade sürecinin idari yönüne ilişkin temel görevi üstlenirken, iade yargılamasında Anayasa m.138’de koruma altına alınan adli makamların bağımsızlığı ve tarafsızlığından vazgeçilmiş değildir.

Kanun m.5’de; “Adli iş birliği talepleri yerine getirilirken, bu Kanunda ve diğer kanunlarda hüküm bulunmayan hallerde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilerek, Kanunda özel hüküm bulunmayan hallerde CMK’nın uygulanacağı düzenlenmiştir.

Kanun m.2/1-b’ye göre Merkezi Makam, Adalet Bakanlığı olup, aynı fıkranın (a) bendine göre adli merci, “Mahkeme, hakimlik ve savcılıklar ile kanunla istisnai olarak ceza soruşturması yapma yetkisi verilen diğer makamları, devletlerin milletlerarası andlaşmalara yaptıkları beyanlarda belirttikleri mercileri,” ifade eder.

Kanun m.4’de, hangi hallerde yabancı devletlerin adli işbirliği taleplerinin reddedilebileceği düzenlenmiştir. Bu maddede sayılan red sebepleri, hem adli ve hem de idari makamlar tarafından dikkate alınabilir.

6706 sayılı Kanun m.4/ç’de; “Talepte bulunan devlette savunma hakkına ilişkin temel güvencelerin bulunmaması,” halinde, adli işbirliği taleplerinin reddedileceğinin düzenlendiği, bağlı bulunduğumuz Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi Ek 2 Numaralı Protokol m.3/1’de, “Akit Taraflardan birinin diğer bir Akit Taraftan, bir kimsenin gıyabında verilmiş bir mahkumiyetin veya tutuklama kararının infazı için iadesini istemesi halinde, Talep edilen Taraf, karara yol açan soruşturmada, suçla itham olunan bir kimseye tanınması gereken asgari savunma haklarının tanınmadığı görüşünde ise, bu nedenle iade talebini reddedebilir.” hükmüne yer verildiği,

6706 sayılı Kanun m.5’de, “Adli iş birliği talepleri yerine getirilirken, bu Kanunda ve diğer kanunlarda hüküm bulunmayan hallerde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.” düzenlemesinin bulunduğu, CMK’ya göre sorgusu yapılmamış/duruşmada bizzat bulunarak savunma hakkını kullanmamış kişi hakkında mahkumiyet hükmü verilemeyeceği, hatta CMK m.193/2’de, 7445 sayılı Kanunun 20. maddesi ile yapılan son değişiklikle, sanığın yokluğunda bırakalım mahkumiyeti, ceza verilmesine yer olmadığına dair karar veya güvenlik tedbiri dahi tatbik edilemeyeceği görülmektedir.

Yukarıda yer verdiğimiz mevzuat ışığında, yabancı ülkede mahkeme/hakim huzurunda savunması alınmaksızın mahkumiyetine karar verilen kişi hakkında, iade talebi kabul edilebilir bulunabilecek midir?

Kanaatimizce; yabancı ülkede kesinleşen yargılamada, iadesi talep olunanın hiçbir zaman duruşmalara katılmadığı, duruşmalara müdafiinin, iadesi talep olunanı temsilen katıldığı, ancak adil/dürüst yargılanma hakkı kapsamında, “duruşmaya katılma”, “yüz yüzelik” ve “doğrudan doğruyalık” ilkelerine uygun olarak, iadesi talep olunanın savunma hakkını kullanamadığı, cezai konularda uluslararası adli işbirliği talebinde bulunmak suretiyle savunmasının bulunduğu ülkeden alınmadığı veya yargılama devam ederken iadesinin talep edilmediği durumda, 6706 sayılı Kanun m.4/ç’de uyarınca iade talebinin kabul edilemez bulunması gerekir. İadesi talep olunanın, iadeyi talep eden ülkede mahkeme dışında, örneğin savcılıkta veya kollukta ifadesinin alınması, “duruşmaya katılma”, “yüz yüzelik” ve “doğrudan doğruyalık” ilkelerine uygun hareket edildiği anlamına gelmeyecek, yabancının iadesini mümkün kılmayacaktır.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 16.12.2021 tarihli, 2021/39955 E. ve 2021/12699 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu’nun 3/3 ve 4/ç maddeleri ile iade talebinde bulunan Arnavutluk Cumhuriyeti ve ülkemizin taraf olduğu ‘Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nin’ Ek 2 No’lu Protokolü’nün 3. maddesinin 1. fıkrasına göre; ‘Akit Taraflardan birinin diğer bir Akit Taraftan, bir kimsenin gıyabında verilmiş bir mahkumiyetin veya tutuklama kararının infazı için iadesini istemesi halinde, Talep edilen Taraf, karara yol açan soruşturmada, suçla itham olunan bir kimseye tanınması gereken asgari savunma haklarının tanınmadığı görüşünde ise, bu nedenle iade talebi reddedebilir.

İadesi talep olunanın, iadeyi talep eden ülkede görülen duruşmalarda huzurda savunması alınmadan mahkum edilip edilmediği konusunda tereddüt mevcut ise, Merkezi Makamdan bu hususu netleştirecek gerekli yazışmaların yapılması için talepte bulunulması gerekecektir.

Bu konuda Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 05.04.2023 tarihli, 2022/16772 E. ve 2023/1996 K. sayılı kararı; “2. ... uyruklu, 20.11.1985 doğumlu, ... hakkında ... adli makamlarınca düzenlenen iade talepnamesi ve eklerinden adı geçen hakkındaki mahkumiyet hükmünün gıyabında mı yoksa savunması alındıktan sonra mı verildiği anlaşılamamış olup; savunması alınmadan karar verilmiş ise iade edilmesi halinde savunma hakkı tanınmak suretiyle yeniden yargılanacağı hususunda 6706 sayılı Kanun'un 4/ç ve 3/3. maddeleri uyarınca ... makamlarından teminat istenebileceğinin gözetilmemesi hukuka aykırı bulunmuştur.” denilerek, bozma kararı verildiği görülmektedir.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin yukarıda yer verdiğimiz kararına konu davada, sanığın mahkum edildiği yargılamada (iadesi talep edilen ülkede) savunması alınıp alınmadığı konusunda tereddüt olduğu, dolayısıyla bu husus netleştirilmeden verilen iadeyi kabul kararının bozulduğu anlaşılmaktadır.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 05.04.2023 tarihli, 2022/16772 E. ve 2023/1996 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Kanun'un 4/ç ve 3/3. maddeleri uyarınca ... makamlarından teminat istenebileceğinin gözetilmemesi hukuka aykırı bulunmuştur.” denilerek, kural olarak mahkeme huzurunda savunması alınmayan yabancının iadesine karar verilemeyeceği, 6706 sayılı Kanun m.3/3 uyarınca, yabancının iadeyi talep eden ülkede, aynı fiil ile ilgili yeniden yargılanarak, mahkeme huzurunda dinleneceği konusunda teminat alındıktan sonra iade değerlendirme yapılması gerektiği ifade edilmiştir.

III. İADE VE İADENİN KABUL EDİLEMEYECEĞİ HALLER (Kanun m.10, m.11)

Anayasa m.38’in son fıkrasına ve Kanun m.11/1-a’ya göre Türk vatandaşı yabancı bir devlete iade edilemez. Bu kuralın istisnasını, “Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler” oluşturmaktadır. İadesi talep olunanın Türk vatandaşı olup olmadığı konusunda bir tartışma varsa, bu önsorunun CMK m.218/1 uyarınca öncelikle çözümü veya görevli idare mahkemesinde açılmış/açılacak davanın bekletici mesele yapılması gerekir. Aksi takdirde, Anayasa ile güvence altına alınmış “vatandaşın iade edilemezliği” prensibi ihlal edilmiş olacaktır.

Kanuna göre iade; yabancı ülkede kesinleşen cezanın infazı veya yabancı ülkede devam eden soruşturmanın veya kovuşturmanın tatbiki amacıyla gerçekleştirilebilir. İadesi istenen kişi hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunmayıp, soruşturma veya kovuşturmanın devam etmesi halinde kişi, masumiyet/suçsuzluk karinesinden faydalanacak, Türk adli makamlarının iadesi talep olunanın, makul sürede yargılanma gibi haklarına azami ölçüde dikkat etmesi gerekecektir. Yabancı ülkede soruşturmada veya kovuşturmada bulunan dosyada, Türk Hukukuna göre üst sınırı bir veya daha fazla, kesinleşmiş hükümler yönünden ise en az dört aylık hapis cezası sözkonusu olmalıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin 22.02.2022 tarihli, 2018/19302 başvuru numaralı Samira Alakbarova başvurusunun 64. paragrafına göre; “Gösterilmesi gereken özenin derecesini belirlemek için iade şeklinin önemi de gözardı edilmemelidir. Bir cezanın infaz edilmesi için yapılacak iadeden farklı olarak somut olayda olduğu gibi iade talebinde bulunan devletin şüpheli kişiyi yargılayabilmesi için yapılacak iadede ceza yargılaması devam ederken tutuklu bulunan kişi masum sayılmaktadır. Daha doğrusu bu aşamada, bu kişinin masumiyetini kanıtlamak için ceza yargılaması sırasında savunma hakkını kullanabilme imkanı çok kısıtlıdır. Şüpheli olan kişiyi iade etmesi istenen devletin davanın esasını incelemesi mümkün değildir. Bu sebeplerden dolayı, ilgili olan kişinin haklarının korunması, iade prosedürünün düzgün bir şekilde işlemesi ve kişinin uygun bir süre içinde yargılanması için iade talebinde bulunulan devletin ciddi bir özen göstermesi gerekmektedir”.

AYM kararına göre; iade yargılamasında gösterilecek özenin derecesi, “iadenin şekline” göre değişecektir. İadenin şeklinden anlaşılması gereken, iade talebinin, kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmüne mi, yoksa soruşturma veya kovuşturma dosyasına mı dayandığıdır. İade talebine konu dosyanın; soruşturma veya kovuşturma dosyası olması durumunda, iadesi talep olunan masum sayılacaktır.

Özellikle yabancı ülkede dosyanın soruşturma aşamasında bulunması, dosyada gizlilik kararı olması veya isnada konu fiillerin ve delillerin net olmaması durumunda, iadesi talep olunanın, iade yargılamasında kendisini savunma imkanı oldukça zor olacaktır. Aynı nedenlerle; iade yargılamasının yapan mahkemenin, iadeye konu dosyayı incelemesi, esasa ilişkin kanaate varması da mümkün olmayacaktır. AYM; iadesi talep olunanın, yabancı ülkede soruşturma veya kovuşturma aşamasında bulunan dosya bakımından dezavantajlı durumunu gözönünde bulundurarak, “ilgili olan kişinin haklarının korunması, iade prosedürünün düzgün bir şekilde işlemesi ve kişinin uygun bir süre içinde yargılanması için iade talebinde bulunulan devletin ciddi bir özen göstermesi” gerektiğini ifade etmiştir.

Soruşturma aşamasında olduğundan bahisle; iade talep eden devlet tarafından hiçbir somut bilgi, belge, delil gönderilmeyen, yalnızca olay anlatımına yer verilen iade talebine dayanılarak, yetkili cumhuriyet savcılığınca düzenlenen talepnameyle açılan iade davasının, kabul edilebilir bulunamayacağı kanaatindeyiz. İadeyi talep eden devlet, dosya soruşturma aşamasında da olsa, en azından iadesi talep olunanın işlediği iddia edilen fiillerin ne olduğunu, bu fiillerin şahıs tarafından işlendiğine hangi somut verilerden yola çıkılarak varıldığını göstermek zorundadır. Yabancı ülkede kesinleşen dava dosyalarında ise, iade yargılamasını gerçekleştiren mahkemenin inceleme imkanına sahip olabileceği daha fazla delil  bulunmaktadır, çünkü burada delil toplanması ve değerlendirilmesi aşaması tamamlanmış olup, sanığın hangi delillerle mahkum edildiğini görebilmek ve buna göre iade talebi hakkında karara varabilmek daha kolaydır. Henüz soruşturma aşamasında bulunan veya davası devam eden dosyalar yönünden, iadeye dayanak olabilecek delil tespiti ve ispat zorlukları yaşanacaktır. İade talebini inceleyen ülkenin yargı mercii; iade talebi ile otomatik bağlı olmayıp, Adalet Bakanlığı tarafından tamamlanan ilk inceleme sonrasında iade sürecinin başlatılması için gönderilen dosyanın ilgili cumhuriyet başsavcılığı tarafından iade davasına konu edilebilmesi için iade talepnamesi hazırlanıp, eklerinin iade yargılamasını yapacak mahkemeye gönderilmesi, esasen tamamlanması gereken bir tür soruşturma benzeri hazırlık süreci olup, bu süreç sonunda hazırlanan iade talepnamesi mahkemeyi bağlamaz.

İade yargılamasını yapan ağır ceza mahkemesinin; işin esasına girip girmeyeceği, delil değerlendirmesi yapıp yapmayacağı, yalnızca şekli bir yargılama mı yapacağı, iade talepnamesini ve eklerini ne ölçüde inceleyeceği soruları akla gelebilir.

Yargıtay’ın konuya ilişkin kararları incelendiğinde, yabancı ülkeden gelen iade talep evrakında, iadesi talep olunana yöneltilen fiillerinin somutlaştırılması, delillerin ve alt evrakın Türkiye Cumhuriyeti’ne gönderilmesi, yurtdışında kesinleşen ve iade talebine konu mahkumiyet hükmünün ve gerekçesinin, iade yargılamasını yapan ağır ceza mahkemesince ayrıntılı şekilde incelenmesi ve değerlendirilmesi gerektiğinin anlaşıldığı, yabancı ülkeden gelen iade talebinin içeriği hakkında Türk Yargı Makamlarınca hiçbir sorgulama yapılmaksızın kabul kararı verilmesinin düşünülemeyeceği anlaşılmaktadır.

Bu konuda Yargıtay 10. Ceza Dairesi'nin 2023/7497 Esas 2023/4519 Karar sayılı kararında; “Kocaeli 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 15.02.2023 tarihli ve TU22NZ9693 referans numaralı iade talepnamesine konu ceza soruşturması kapsamında iadesi talep edilene isnat edilen eylemlerin nerede, ne zaman ve nasıl işlendiğinin açıklanarak somutlaştırılması amacıyla, iadesi talep edilenin kendisine isnat edilen suçlarla ilgisini ortaya koyan delillere ilişkin ayrıntılı bilgiler dosya içerisine getirtilmeden, sadece 15.02.2023 tarihli ve TU21NZ1758 referans numaralı iade talepnamesi yönünden değerlendirme yapılarak karar verilmesi” bozma sebebi sayıldığı görülmektedir.

Aynı yönde Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 08.03.2021 tarihli, 2020/18619 E. ve 2021/3189 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanununun 18. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, iadesi talep edilenin mahkum edildiği suç ile ilgisini ortaya koyan delillerin açık ve detaylı bir şekilde iletilmediği” gözetilerek bozma kararı verildiği anlaşılmaktadır.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 08.0.2021 tarihli kararına konu dosyada; iade talep eden devlette yapılan yargılamanın kesinleştiği, ancak iadesi talep edilenin mahkum edildiği suçla ilgisini ortaya koyan delillerin yeterli olmadığı, bu nedenle iade talebinin kabul edilemez bulunması gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verildiği anlaşılmaktadır.

Şu halde; yabancı ülkeden gönderilen iade talebinin ve eklerinin, savunma hakkını kısıtlayıcı niteliği haiz olmayıp, yeterince bilgi, belge ve delil içermesi gerektiği, iadesi talep olunana isnat edilen “fiillerin” ne olduğunun, nerede, nasıl ve kiminle işlendiğinin belirsiz olması halinde, iade talebinin kabul edilemez bulunacağı gözetilmelidir.

Kanun m.10/4’de, “İade halinde, kişi ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir veya kişinin mahkum olduğu ceza infaz edilebilir.” düzenlemesi dikkate alındığında, yabancının iadesi durumunda, iade talebine konu suçlar dışında başka suçtan yargılanmayacağına dair güvencenin verilmediği durumda, Kanun m.10/4 ve Yargıtay’ın müstakar kararları çerçevesinde iadenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 06.03.2023 tarihli, 2023/730 E. ve 2023/1240 K. sayılı kararına göre; “6706 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında ‘kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği veya mahkûm olduğu cezanın infa edilebileceğinin’ hüküm altına alındığı, yine taraf olunan SİDAS'ın 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hususilik kuralına göre de, talep eden Azerbaycan Cumhuriyeti tarafından adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulmadığı anlaşıldığından; hükümde, 6706 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrası ve SİDAS'ın 14 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, kişinin iadesi halinde ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği belirtilmeden hüküm kurulmasının,” bozma sebebi sayıldığı görülmektedir[1].

Aynı konuda Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 08.03.2021 tarihli, 2020/18619 E. ve 2021/3189 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Kanunun 10/4. maddesinde ‘kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği veya mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği’ öngörüldüğünden ve Brezilya Federal Cumhuriyeti'nin iade talebinde adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulmadığı anlaşıldığından” bozma kararı verilmiştir.

Uygulamada, Kanun m.10/4’ün iadenin önşartı olarak görüldüğü, fıkrada geçen teminat alınmaksızın iade kararı verilemeyeceği görülmekle, teminatın yasal dayanağı Kanun m.3/3’de yer bulmuştur. Bu fıkraya göre; “Yabancı bir devletin adli iş birliği talebinin yerine getirilmesi, Merkezi Makam tarafından şarta veya teminata bağlanabilir”.

6706 sayılı Kanun m.10/4’de yer alan; “İade halinde, kişi ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir veya kişinin mahkum olduğu ceza infaz edilebilir.” hükmü dikkate alındığında, yabancının iadesi durumunda, iade talebine konu suçlar dışında başka suçtan yargılanmayacağına dair güvencenin, iadeyi talep eden yabancı devlet tarafından verilmediği durumda, Kanun m.10/4 ve Yargıtay kararları çerçevesinde iadenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Buna ek olarak; Kanun m.10/4’ün; iadenin önşartı olarak görüldüğü, fıkrada geçen teminat alınmaksızın iade kararı verilemeyeceği görülmekle, teminatın yasal dayanağı Kanun m.3/3’de yer bulmuştur. Bu fıkraya göre; “Yabancı bir devletin adli iş birliği talebinin yerine getirilmesi, Merkezi Makam tarafından şarta veya teminata bağlanabilir”.

Uygulamada “hususilik” olarak bilinen “iade halinde başka suçtan yargılama yasağı”, 6706 sayılı Kanun m.3/3 uyarınca, Merkezi Makamın görev ve yetkisi kapsamındadır. Aşağıda yer verdiğimiz Yargıtay kararları dikkate alındığında, bu teminatın iade talebi Merkezi Makama ulaştığında alınması gerekir. Ağır ceza mahkemesince iade kararı verildikten sonra bahse konu teminatın alındığı durumda, teminat alınıp alınmadığı hususunun Yargıtay’ın incelemesinden geçmesi mümkün olmayacaktır.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 06.03.2023 tarihli, 2023/730 E. ve 2023/1240 K. sayılı kararına göre; “6706 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında ‘kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği veya mahkûm olduğu cezanın infa edilebileceğinin’ hüküm altına alındığı, yine taraf olunan SİDAS′ın 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hususilik kuralına göre de, talep eden Azerbaycan Cumhuriyeti tarafından adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulmadığı anlaşıldığından; hükümde, 6706 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrası ve SİDAS′ın 14 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, kişinin iadesi halinde ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği belirtilmeden hüküm kurulmasının,” bozma sebebi sayıldığı görülmektedir.

Aynı konuda Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 08.03.2021 tarihli, 2020/18619 E. ve 2021/3189 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Kanunun 10/4. maddesinde ‘kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği veya mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği’ öngörüldüğünden ve Brezilya Federal Cumhuriyeti′nin iade talebinde adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulmadığı anlaşıldığından” bozma kararı verilmiştir. Yargıtay’ın bu kararında, iade kararını veren yerel mahkemenin hükümde başka suçtan yargılanmayacağına dair karar vermesini değil, iade talep eden devletin, başka suçtan yargılama yapmayacağına dair teminat vermesini aradığı görülmektedir.

SİDAS m.14/1’de hususilik düzenlenmiştir. Bu hükümde sözleşmeye taraf devletler, iade alacakları kişiyi, iadeye konu suçlar dışında herhangi bir suçtan yargılamayacağını, tedbire tabi tutmayacağını ve tutuklanamayacağını taahhüt etmektedir

Uygulamada, iade talep eden devletin başka suçtan yargılama yapılmayacağına ilişkin teminatı olmaksızın iade kararı verildiği, hükümde ayrıca “6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu’nun 10/4 maddesi ve Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’nin 14/1 maddesi uyarınca iadesi talep edilenin ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceğine” ifadesine yer verildiği görülmektedir. SİDAS m.14’de yer alan düzenleme nedeniyle, taraf devletlerin ayrıca teminat vermediği durumda dahi, “ahde vefa” ilkesi uyarınca iade aldıkları kişiyi yalnızca iade kararına suçtan yargılayabileceği anlaşılmaktadır.

Buna ek olarak; Sözleşmenin 14. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendine göre, iade edecek ülkenin, iade edilen ülkede, iade edilenin, iade talebinde yer alan suçlar haricinde, farklı suçlardan da yargılanabileceğine dair muvafakat vermesi halinde, iade edilen ülke, iade edileni farklı suçlardan yargılayabileceği kabul edilmiştir.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 05.04.2023 tarihli, 2022/16772 E. ve 2023/1996 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Kanun’un 10/4. maddesinde “Kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği veya mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği” öngörüldüğünden ve ... Krallığının iade talebinde adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulduğuna dair dosya içerisinde herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanılmamış olup, kararda 6706 sayılı Kanun’un 10/4. maddesi uyarınca, kişinin iadesi halinde ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği belirtilmeden hüküm kurulması” denilerek, Yerel Mahkemenin kararı hukuka aykırı bulunmuştur.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 11.04.2023 tarihli, 2023/4204 E. ve 2023/3345 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında “kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği veya mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği” öngörüldüğünden ve Brezilya Federal Cumhuriyeti’nin iade talebinde adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulmadığı anlaşıldığından; kararda 6706 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, kişinin iadesi halinde ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği belirtilmeden hüküm kurulması,” nedenleriyle bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 08.03.2021 tarihli, 2020/18619 E. ve 2021/3189 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Kanunun 10/4. maddesinde “kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği veya mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği” öngörüldüğünden ve Brezilya Federal Cumhuriyeti’nin iade talebinde adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulmadığı anlaşıldığından; kararda 6706 sayılı Kanunun 10/4. maddesi uyarınca, kişinin iadesi halinde ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği belirtilmeden hüküm kurulması,” denilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 09.10.2023 tarihli, 2023/4828 E. ve 2023/6902 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında “kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği veya mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceğinin” hüküm altına alındığı, yine taraf olunan SİDAS’ın 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hususilik kuralına göre de, talep eden Almanya Federal Cumhuriyeti tarafından adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulmadığı anlaşıldığından; 6706 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrası ve SİDAS’ın 14 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, kişinin iadesi halinde ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği hususu belirtilmeden karar verilmesi,” hukuka aykırı bulunmuştur.

Bu doğrultuda; SİDAS m.14/1’e göre, sözleşmeye taraf olan ülkelerden biri tarafından bir kişinin iadesinin talep edilmesi halinde, iadesi talep edilen kişinin iadeye konu suç/suçlar haricinde herhangi bir suçtan yargılanamayacağı, tedbire altına alınamayacağı ve tutuklanamayacağı sözleşme ile taahhüt edildiği kabul edilmekte olup, 6706 sayılı Kanun m.10/4’te düzenlenen “hususilik” ilkesi uyarınca iade talebinde bulunan ülke tarafından ayrıca bir teminat verilmesi gerekmemektedir.

Nitekim yine SİDAS m.14/2-a uyarınca; iadeyi gerçekleştirecek ülke tarafından iadesi talep edilen kişi hakkında iade talebinde belirtilen suçlar haricinde, farklı suçlardan da yargılanabileceğine dair muvafakat verilebileceği kabul edilmiş olup, bu muvafakatnamenin iade talep eden ülkeye verilmesi halinde, iadesi talep olunan kişi hakkında iade talebinde konu suç/suçlar dışındaki suçlar bakımından yargılanabilecektir.

Kanun m.11/4’de 6706 sayılı Kanun m.11/4’de; “İadesi talep edilen kişinin, talep tarihinde on sekiz yaşını doldurmamış olması, uzun zamandan beri Türkiye’de bulunuyor olması veya evli bulunması gibi kişisel halleri nedeniyle, iadenin kişinin kendisini veya ailesini, fiilin ağırlığı ile orantısız şekilde mağdur edecek olması durumunda iade talebi kabul edilmeyebilir.” hükmüne yer verildiği,

Kanun m.11/4’de, “iadenin kişinin kendisini veya ailesini, fiilin ağırlığı ile orantısız biçimde mağdur edeceği” durumda, iadenin kabul edilmeyeceğinin belirtildiği, hangi kişisel hallerin, “orantılılık” değerlendirmesinde gözönüne alınacağının, madde metninde sınırlı olmayacak şekilde sayıldığı, maddede örnek olarak verilen “Türkiye’de uzun süredir bulunma” ve “evli bulunma” şartları arasında “veya” denilerek, şartlardan birisinin dahi iade talebinin bahse konu sebeple kabul edilemez bulunması için yeterli görüldüğü, Yargıtay’ın birçok kararında, Türkiye Cumhuriyeti’nde yerleşik olan, aile ve çocuk sahibi olan kişilerin Kanun m.11/4 uyarınca iade edilemeyeceğine karar verdiği anlaşılmaktadır.

Bu konuda Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 20.02.2023 tarihli, 2021/17787 E. ve 2023/1251 K. sayılı kararı; “Kolluk tarafından yapılan araştırmada; iadesi talep edilen ...'un 2007 yılından beri Bursa ili İnegöl ilçesinde ikamet ettiği, evli olduğu, bir oğlu ve iki kızının bulunduğu, oğlu ile birlikte oturduğu, kızlarının evli ve her iki kızının üçer tane çocuğu olduğu, adı geçenin Türkiye'de yerleşik olduğu ve sabit ikametgah edindiği, uzun süredir eşi, çocukları ve torunları ile birlikte yaşadığı anlaşıldığından; ilgili hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak Kazakistan adli makamının iade talebinin reddine karar verilmiştir(…)

Kazakistan vatandaşı olan ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan soruşturma başlatıldığı ve Kazakistan adli makamlarınca düzenlenen 08.11.2006 tarihli yakalama kararına istinaden Kazakistan ülkesine iadesi amacıyla aranan adı geçenin 03.03.2017 tarihinde Bursa ili İnegöl ilçesinde yakalandığı ve 04.03.2017 tarihinde tutuklandığı; Kazakistan adli makamları tarafından Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı aracılığıyla, \"Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Cezaî Konularda Adli Yardımlaşma ve Suçluların İadesi Anlaşması\" uyarınca iadesinin talep edildiği, İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığının iadeye ilişkin talebi üzerine yapılan yargılama sonucunda Türk vatandaşı olmayan, ancak Türkiye'de ikamet izni bulunan ... hakkında verilen hükmün incelenmesinde;” ilk derece mahkemesinin, iadesi talep edilenin kişisel ve aile durumu nedeniyle iade talebinin kabul edilebilir olmadığına dair kararının onanmasına karar verilmiştir[2].

IV. GEÇİCİ TUTUKLAMA (Kanun m.14)

6706 sayılı Kanuna özgü bir koruma tedbiri olan geçici tutuklama, yabancı ülke tarafından iade talebi henüz Merkezi Makama iletilmeden önce yabancının yakalanması üzerine tatbik edilebilir. Geçici tutuklama; yakalamadan sonra 24 saat içerisinde sulh ceza hakimliği kararıyla mümkün olup, azami 40 gün tatbik edilir. Bu süre içerisinde iadeyi talep eden devletin, iade talepnamesini ve ilgili tüm evrakı Merkezi Makama iletmesi gerekir ki, bu sürenin sonunda geçici tutuklama veya adli kontrol derhal sona erdirilmelidir.

İade talebi gönderilip, ağır ceza mahkemesi nezdinde iade yargılaması başladıktan sonra tatbik edilecek tutuklama ve adli kontrol tedbirlerinde 40 günlük azami süre uygulanmaz. Geçici tutuklama, iade yargılamasının başlaması için bir önşart olmayıp, geçici tutuklanmayan veya adli kontrol altına alınmayan yabancının, yabancı devlet tarafından doğrudan Merkezi Makama gönderilen iade talepnamesi ile başlayan süreçte yargılanması mümkündür.

Geçici tutuklamanın tatbik için Kanun m.14/1 uyarınca kuvvetli suç şüphesi aranacaktır. Kanun m.14/2’ye göre yabancı devletin talebi, “suçun, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı üç yıldan az olmayan hapis cezasını gerektirmesihalinde aranmamıştır. Kanun m.14/3’e göre rızaya dayalı iade, geçici tutuklama aşamasında, sulh ceza hakimliği huzurunda mümkündür. Ayrıca rızaya dayalı iade; iade talebi Merkezi Makama ulaşıp, ağır ceza mahkemesinde iade yargılaması başladığında, Kanun m.17’de gösterilen usul kapsamında gerçekleştirilir. Kanaatimizce; Kanun m.14/3’de, yani sulh ceza hakimliği huzurunda gerçekleştirilecek rızaya dayalı iade prosedüründe, Kanun m.17’de sayılan kurallar izlenmelidir.

V. GÖREV VE YETKİ (Kanun m.15)

Kanun m.15/1’de; “İade talebi hakkında karar vermeye, kişinin bulunduğu yer ağır ceza mahkemesi yetkilidir.” kuralına yer verilmiş olmakla, “kişinin bulunduğu yer” kavramından ne anlaşılması gerektiği tespit edilmelidir.

Uygulamada; “kişinin bulunduğu yer” ibaresinden, “kişinin yakalandığı yer” anlaşılması gerektiği konusunda fikir birliği olsa da, yabancının ikametgahının bulunduğu cumhuriyet başsavcılığının yetkili olduğu da ileri sürülebilir. Kanun m.15/2’de; cumhuriyet başsavcılığının, iade talebi hakkında karar vermek üzere ağır ceza mahkemesinden talepte bulunacağı düzenlenmiştir. Ancak “kişinin bulunduğu yer” ibaresi, varsa ikametinin veya fiilen oturduğu yer olarak da anlaşılabilirse de, bu ibareden kişinin yakalandığı veya iade için çağrılıp geldiği yer kabul edilmekte ve buna göre hareket edilmektedir.

VI. TUTUKLAMA VE DİĞER KORUMA TEDBİRLERİNİN TATBİKİ (Kanun m.16)

“Geçici Tutuklama” başlığı altında ifade ettiğimiz üzere, geçici tutuklanan veya adli kontrol altına alınan kişi, 40 günün sonunda mutlaka serbest bırakılmalıdır. Bu süre sınırı, Kanun m.16 uyarınca, ağır ceza mahkemesinde iade yargılaması başladıktan sonra tatbik edilecek koruma tedbirleri bakımından geçerli değildir. Kanun m.16/3’de düzenlenen 1 yıllık süre ise; iade kararının kesinleşmesinden sonra başlayıp, bu kararın Kanun m.19 uyarınca, “Dışişleri ve İçişleri bakanlıklarının görüşü alınarak Adalet Bakanının teklifi ve Cumhurbaşkanının onayı(…)” ile uygulanması arasında geçerlidir. Bunun dışında, tutukluluk ve adli kontrol bakımından azami sürelerin, “Tutuklulukta geçecek süre” başlıklı CMK m.102’ye göre hesap edilmesi gerekir.

Kanun m.16/4’e göre; Toplam tutukluluk süresi, kişinin iade talebine konu suçtan dolayı alabileceği veya mahkum olduğu cezanın infaz süresini geçemez.” hükmü gereğince, yabancı devlet tarafından iadesi talep olunanın alabileceği veya mahkum olduğu cezanın infazının hesaplanması, bunun için yabancı devletten cezanın infazı ile ilgili belge talep edilmesi gerekir.

VII. RIZAYA DAYALI İADE ve İADE YARGILAMASI (Kanun m.17, m.18)

Kanun m.17’de rızaya dayalı iade ve m.18’de iade yargılaması düzenlenmiştir. İade yargılaması başlıklı Kanun m.18’de, iade yargılamasına ilişkin, çalışmamızın “Genel Hükümler” başlıklı (II) numaralı bölümünde, “İade yargılamasını yapan ağır ceza mahkemesinin; işin esasına girip girmeyeceği, delil değerlendirmesi yapıp yapmayacağı, yalnızca şekli bir yargılama mı yapacağı, iade talepnamesini ve eklerini ne ölçüde inceleyeceği(…)” sorumuzun cevabını bulmak mümkün değildir.

Kanun m.18/1’de “bu Kanun ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşma hükümlerine göre” iade yargılamasının gerçekleştirileceği ifade edilmiştir. Dolayısıyla adil/dürüst yargılanma hakkı kapsamında sanığa sağlanan tüm hak ve güvencelerin, iade yargılamasında gözetileceği tartışmasızdır.

VIII. İADE SÜRECİNİN YABANCILAR HUKUKU VE SINIR DIŞI İŞLEMLERİYLE BAĞLANTISI ve MERKEZİ MAKAMIN ROLÜ (Kanun m.12, m.13, m.19, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu)

İadesi talep olunanın, Göç İdaresi Müdürlüğü’ne uluslararası koruma başvurusunda bulunduğu durumda, bu başvuru değerlendirilip sonuca bağlanmadan iade mümkün olmayıp, Yargıtay’ın emsal kararında bu husus açıkça ifade edilmiştir. Yabancının başvurusu reddedilse dahi, bu karara karşı idari yargıda açılacak davanın neticesi beklenmelidir. Nitekim Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2016/1692 E. ve 2016/3134 K. sayılı kararında; “Uluslararası koruma talebinin reddine ilişkin idare mahkemesi nezdinde açılan davanın sonucunun beklenilmesi veya bu hususa ilişkin Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde gerekçe gösterilmesi gerektiğinin düşünülmemesi” bozma sebebi sayılmıştır.

İadeyi kolaylaştırmak veya başka saiklerle, yabancının 6706 sayılı Kanun kapsamında başlayan süreçte yakalanıp, hemen ardından 6458 sayılı Kanun kapsamında “sınırdışı” işlemlerine tabi tutulmasının, hem temel hak ve hürriyetleri ihlal edeceği ve hem de İdare Hukuku bakımından “usul saptırması” olarak değerlendirilip, işlemi “amaç” unsurunu bakımından zedeleyeceği, bir başka ifadeyle, esasında yabancı hakkında 6458 sayılı Kanunun 54. maddesinde yer alan nedenlerle tatbik edilecek sınır dışı sürecinin, 6706 sayılı Kanunda düzenlenen iade yargılamasına kıyasla daha “kolay ve hızlı” bir süreç olması nedeniyle tesis edildiği durumda,

İdare Hukukunda bir amaç için öngörülmüş usulün, mevzuatta öngörülen amacın dışında kullanılması usul saptırması olarak tanımlandığı, bu durumun, işlemi amaç unsuru bakımından sakatladığı, yabancı hakkında uygulanan sınır dışı işleminin, iade yargılaması prosedürünü dolanmak ve etkisiz kılmak için, yani mevzuatta öngörülen amaç dışında kullanıldığı gözetilerek, işlemin amaç unsuru bakımından hukuka aykırılık teşkil edeceği söylenebilecektir.

IX. İNTERPOL KIRMIZI BÜLTENİNİN İADE SÜRECİ İLE İLİŞKİSİ

Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 2018/1366 E. ve 2018/1800 K. sayılı kararında; “adı geçenin uluslararası seviyede aranmadığı bildirildiğinden ve bu nedenle iade işlemi sonuçsuz kaldığı bildirilmekle, belirtilen gerekçeler ve belgeler doğrultusunda sanığın iadesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği” ifade edilmiştir.

Devletler tarafından İnterpol’e başvurulması suretiyle çıkarılan kırmızı bültenin her zaman temel hak ve hürriyetler ile hakkaniyete uygun olmayabileceğinin öngörüldüğü/varsayıldığı, bu nedenle “İnterpol Anayasası” olarak nitelendirilen ve 50 maddeden oluşan Tüzüğe göre; keyfi, dayanaksız, somut delillerle desteklenmeyen, politik mahiyette olan, temel hak ve hürriyetleri ihlal edici nitelikte kırmızı bülten taleplerinin reddedileceği,

Bu şartları taşımadığı halde kabul edilen kırmızı bülten taleplerinin ise, kırmızı bültene konu kişi veya temsilcisi tarafından İnterpol Komisyonu’na yapılacak başvuru ile kaldırılacağı/düzeltileceği (İnterpol Ana Tüzüğü m.2, 3, 33)[3], ayrıca bireylere ve temsilcilerine kırmız bültene konu tüm dosya içeriğine erişim hakkının da tanındığı (İnterpol Ana Tüzüğü m.29)[4],

Yukarıda tanınan haklar çerçevesinde, İnterpol’ün resmi adres ve e-posta adresine, yabancı hakkında yayımlandığı söylenen kırmızı bülten hakkında tüm bilgi ve belgenin yabancıya/temsilcisine verilmesi için “erişim talebi/access request” gönderilebileceği,

İnterpol tarafından erişim talebine istinaden tüm bilgi ve belge gönderildikten sonra, bu defa yukarıda saydığımız şartları sağlamayan kırmızı bültenin silinmesi için başvurulabileceği,

Başvuru kapsamında; yabancı hakkında iade talebinin politik sebeplere dayandığı ve/veya temel hak ve hürriyetlerini ihlal edici nitelikte olduğu, bu durumun ise İnterpol Ana Tüzüğü’ne göre kırmızı bültenin kaldırılması/deletion için yeterli gerekçe teşkil ettiği ileri sürülebilecektir.

 

Av. Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Buğra Şahin

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------

[1] Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 05.04.2023 tarihli, 2022/16772 E. ve 2023/1996 K. sayılı kararı; “6706 sayılı Kanun'un 10/4. maddesinde "Kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği veya mahkûm olduğu cezanın infaz edilebileceği" öngörüldüğünden ve ... Krallığının iade talebinde adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkûm olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulduğuna dair dosya içerisinde herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanılmamış olup, kararda 6706 sayılı Kanun'un 10/4. maddesi uyarınca, kişinin iadesi halinde ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği ya da mahkûm olduğu cezanın infaz edilebileceği belirtilmeden hüküm kurulması hukuka aykırı bulunmuştur”.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 16.12.2021 tarihli, 2021/39955 E. ve 2021/12699 K. sayılı kararına göre; “Kabule göre de; 6706 sayılı Kanun’un 10/4. maddesinde ‘kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceğinin veya mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceğinin’ hüküm altına alındığı gibi taraf olunan Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nin 14/1. maddesinde hususilik kuralı öngörüldüğü, ancak somut olayda Arnavutluk Cumhuriyeti'nin iade talebinde adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulmadığı anlaşıldığından; kararda 6706 sayılı Kanun’un 10/4. ve SİDAS'ın 14/1. maddeleri uyarınca, kişinin iadesi halinde ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolay yargılanabileceği ya da mahkûm olduğu cezanın itiraz edilebileceği belirtilmeden hüküm kurulması,” bozma sebebi sayılmıştır.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 08.03.2021 tarihli, 2020/18619 E. ve 2021/3189 K. sayılı kararında; “6706 sayılı Kanunun 10/4. maddesinde ‘kişinin iadesi halinde, ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabileceği veya mahkum olduğu cezanın infaz edilebileceği’ öngörüldüğünden ve Brezilya Federal Cumhuriyeti'nin iade talebinde adı geçenin iade edilmesi halinde başka suçlardan dolayı yargılanmayacağı ya da mahkum olduğu cezanın infaz edilmeyeceği hususunda taahhütte bulunulmadığı anlaşıldığından” bozma kararı verilmiştir.

[2] Yine Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 06.03.2023 tarihli, 2023/730 E. ve 2023/1240 K. sayılı kararına göre; “6706 sayılı Kanun'un ‘İadenin kabul edilemeyeceği haller’ başlıklı 11 inci maddesindeki; ‘İadesi talep edilen kişinin, talep tarihinde on sekiz yaşını doldurmamış olması, uzun zamandan beri Türkiye’de bulunuyor olması veya evli bulunması gibi kişisel halleri nedeniyle, iadenin kişinin kendisini veya ailesini, fiilin ağırlığı ile orantısız şekilde mağdur edecek olması durumunda iade talebi kabul edilmeyebilir.’ şeklindeki düzenleme ve
iadesi talep edilen müdafiinin 08.11.2022 tarihli dilekçesi ile ekinde sunulan evlilik cüzdanından ...’nın 07.11.2022 tarihinde Türk Vatandaşı S.B. ile evlendiğinin anlaşılması karşısında; iadesi talep edilen kişinin ailevi durumu ile alakalı araştırma yapıldıktan sonra, belirtilen düzenleme uyarınca bir değerlendirme yapılmak suretiyle iade talebinin kabul edilebilir olup olmadığına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmesinde zorunluluk bulunması”
gerekir.

[3] İnterpol Ana Tüzüğü m.2: Tanımlar

(1) INTERPOL Verilerin İşlenmesine İlişkin Kuralların 1. Maddesinde verilen tanımlar bu Tüzük için geçerli olacaktır. (2) “Komisyon”, INTERPOL Anayasası'nın 5. ve 36. maddelerinde belirtildiği üzere INTERPOL Dosyalarının Kontrol Komisyonunu ifade eder. (3)“INTERPOL kuralları”, mevcut Tüzükte aksi belirtilmedikçe, INTERPOL Anayasasını ve Verilerin İşlenmesine İlişkin Kurallarını ifade eder.

İnterpol Ana Tüzüğü m.3: Komisyonun Yetki ve Sorumlulukları

(1) Komisyon, Anayasanın 36. maddesinde kendisine verilen görevleri yerine getirmeye yetkilidir, şöyle ki:

(a) Kişisel verilerin Organizasyon tarafından işlenmesinin INTERPOL kurallarına uygun olmasını sağlamak;

(b) INTERPOL Bilgi Sisteminde kişisel verilerin işlenmesini içeren herhangi bir proje, operasyon, kural dizisi veya diğer konular hakkında Organizasyona tavsiyelerde bulunmak;

(c) INTERPOL Bilgi Sisteminde işlenen verilere erişim ve/veya verilerin düzeltilmesi veya silinmesi taleplerini inceleyerek karara bağlamak.

 (2) Komisyon, işlevlerini yerine getirebilmek için aşağıdakilere sahip olacaktır:

(a) Mevcut Tüzüğün 19. Maddesi uyarınca INTERPOL Bilgi Sistemine tam erişim;

(b) İşbu Statü'nün 26. maddesinde öngörüldüğü üzere, kişisel verilerin INTERPOL Bilgi Sisteminde işlenmesine ilişkin gerekli kontrolleri yapma, Kuruluşu bağlayıcı kararlar alma ve görüş verme yetkisi;

(c) Bu Tüzüğün 28. Maddesinde öngörüldüğü üzere, INTERPOL Bilgi Sisteminde işlenen verilere erişim veya bu verilerin düzeltilmesi ve/veya silinmesine ilişkin talepleri incelemek ve nihai ve bağlayıcı kararlar almak için münhasır yetkiye sahiptir.

 İnterpol Ana Tüzüğü m. 33: Taleplerin İncelenmesi

(1) Bir talebin kabul edilebilir bulunması durumunda, Talep Odası, başvuru sahibine ilişkin verilerin INTERPOL Bilgi Sisteminde işlenip işlenmediğini belirleyecektir.

(2) Talebin incelendiği sırada başvuru sahibine ilişkin hiçbir veri işlenmiyorsa Talep Odası, gizlilik gerekliliklerini dikkate alarak uygun tedbirlere karar verebilir.

(3) Başvuru sahibine ait veriler INTERPOL Bilgi Sisteminde işleniyorsa ve talep düzeltme veya silme yönünde ise Talep Odası, verilerin işlenmesinin INTERPOL kurallarına uygunluğunu inceler. Talebin yalnızca verilere erişimle ilgili olması halinde, Talep Odası yine de bu verilerin işlenmesinin INTERPOL kurallarına uygunluğunu incelemeye karar verebilir. Bir talebin inceleme kapsamı, veri işlemenin INTERPOL kurallarına uygunluğunun incelenmesiyle sınırlı olacaktır.

[4] İnterpol Ana Tüzüğü m.29: Verilere Erişim, Düzeltme ve Silme Hakkı

(1) Herhangi bir kişi veya kuruluş, INTERPOL Bilgi Sisteminde işlenen ve kendisi veya kuruluşla ilgili verilere erişim veya bunların düzeltilmesi ve/veya silinmesi için doğrudan Komisyona talepte bulunma hakkına sahiptir.

(2) Organizasyon ve Üyeleri bu hakka saygı göstermeyi taahhüt ederler.