ÖZET
7571 sayılı Türk Ceza Kanunu İle Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 278. maddesinde düzenlenen bağışlama ve ivazsız tasarrufların iptali sebebine dair hükümlerin tamamında değişiklik yapılmıştır. Bağışlama ve ivazsız tasarrufların iptali sebebine dair İİK m. 278’in tamamında değişiklik yapan kanun hükmü 25.12.2025 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. İİK m. 278’de yapılan değişiklik esasında Anayasa Mahkemesinin bahsi geçen madde ile alakalı olarak farklı tarihlerde vermiş olduğu iptal kararları sonrasında ortaya çıkan hukuk boşluğunu gidermek amacıyladır. İİK m. 278’de yapılan değişiklikte ilk göze çarpan husus; hükümlerin sade bir dil ile kaleme alınmış olmasıdır. Bunun haricinde bağışlama ve ivazsız tasarrufların iptale tabi olduğu döneme ilişkin sürelerde, bağışlama ve ivazsız tasarrufların iptale tabi olabilmesi için alacağın doğumundan sonra yapılmasının gerekip gerekmediğine, Kanun’da bağışlama ve ivazsız tasarruf olarak kabul edilen tasarrufların aksinin ispat edilip edilmeyeceğine ilişkin konularda önemli birtakım değişiklikler yapılmıştır. Bu sebeple de çalışmamızda İİK m. 278 hükmünde 7571 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucunda bağışlama ve ivazsız tasarrufların iptale tabi olduğu süre, tasarrufun iptale tabi olması için alacağın söz konusu tasarruflardan önce doğmasının gerekli olup olmadığı, Kanun gereği bağışlama ve ivazsız tasarruf olarak kabul edilen konularda aksi ispat meselesi ve söz konusu değişikliğin derdest davalara etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
I. GİRİŞ
Anayasa Mahkemesi (AYM), farklı farklı tarihlerde 7571 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesinde İİK m. 278’de yer alan borçlunun belirli derece yakın kan ve kayın hısımları ile yapmış olduğu tasarrufları Kanun gereği bağışlama olarak kabul eden ve aksinin ispatı mümkün olmayan hüküm hakkında somut norm denetimi sonucunda iptal kararı vermiştir[1]. AYM, İİK m. 278 hükmü hakkında vermiş olduğu tüm iptal kararlarında gerekçe olarak özetle, söz konusu hükmün gerek borçluya gerekse üçüncü kişiye aksini ispat imkanı vermediği bu durumun haliyle kişilerin mülkiyet hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlali mahiyetinde olduğuna dayanmıştır.
İİK m. 278’de yer alan borçlunun belirli derecedeki kan ve kayın hısımları ile yapmış olduğu tasarrufların Kanun gereği bağışlama olarak kabul eden hükmü hakkında AYM’nin farklı tarihlerde vermiş olduğu birden fazla iptal kararı sonrasında bu konuda hukuk boşluğu oluşmuştur. İİK m. 278’de oluşan hukuk boşluğunun giderilmesi ve diğer bazı kanunlarda bazı yeni hükümlerin öngörülmesi veya mevcut hükümlerde değişiklik yapılması amacıyla Kanun Koyucu tarafından 7571 sayılı Türk Ceza Kanunu İle Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ihdas edilmiştir[2]. Yeri gelmişken ifade etmek gerekirse, İİK m. 278’in değişikliğine dair kanun teklif metni ile madde gerekçeleri tamamen Cebri İcra Kanun Taslağı’nın (CİKT) İİK m. 278’e karşılık gelen 445. maddesinden alınmıştır[3].
7571 sayılı Kanun ile İİK m. 278 hükmü yeniden kaleme alınmıştır. İİK m. 278’in değişiklik sonrası hali aynen şöyledir: “Alışılmış hediyeler dışında, geçici veya kesin aciz belgesinin ya da aciz belgesi niteliğinde olan haciz tutanağının düzenlendiği yahut iflasın açıldığı tarihten önceki bir yıl içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar iptale tabidir.
Aşağıdaki tasarruflar bağışlama sayılır:
a) Gerçek değerine uygun olarak ivazlı olduğu ispatlanmadıkça altsoy ve üstsoy, üçüncü derece dâhil kan hısımları, son bir yıl içinde evlilik birliği sona ermiş olsa bile eşi ve üçüncü derece dâhil kayın hısımları, evlat edinenle evlatlık, ortak konutta yaşayan kişiler arasında yapılan tasarruflar.
b) Aksi ispatlanmadıkça, sözleşmenin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin gerçek değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyatla kabul ettiği sözleşmeler.
c) Uygun bir karşılığın sağlandığı ispatlanmadıkça, borçlunun kendisine veya üçüncü bir kişi yararına ömür boyu gelir sözleşmesi ya da intifa hakkı tesis ettiği sözleşmeler yahut ölünceye kadar bakma sözleşmeleri.”
Görüldüğü üzere, 7571 sayılı Kanunla İİK m. 278’de bağışlama ve ivazsız tasarrufların iptale tabi olduğu süre, borçlunun Kanun gereği bağışlama olarak kabul edilen tasarruflarının diğer tarafı, Kanun gereği bağışlama olarak kabul edilen borçlunun tasarruflarının aksinin ispatının mümkün olup olmadığı gibi birçok noktada değişiklikler yapılmıştır. Söz konusu değişiklikler 25.12.2025 tarihi itibarıyla Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu sebeple de adı geçen bu çalışmamızda 7571 sayılı Kanunla İİK m. 278’de yapılan değişiklik sonucunda sırasıyla madde kenar başlığı, bağışlama ve ivazsız tasarrufların iptale tabi olduğu süre, söz konusu tasarrufların iptale tabi olabilmesi için alacağın tasarruftan önce doğmasının gerekli olup olmadığı, borçlunun belirli yakın hısım ve akrabaları ile yapmış olduğu tasarrufların ve diğer tasarruflarının Kanun gereği bağışlama olarak kabul edilmesi olgusunun aksinin ispatının mümkün olup olmadığı ve son olarak yapılan değişikliğin derdest tasarrufun iptali davalarında uygulama alanı bulup bulmayacağı konusunda açıklamalarda ve değerlendirmelerde bulunacağız.
II. 7571 SAYILI KANUNLA İİK M. 278’DE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
A. Madde Kenar Başlığı Bakımından
İİK m. 278’in gerek değişiklik öncesinde gerekse değişiklik sonrasında madde kenar başlığı “İvazsız tasarrufların butlanı” şeklinde muhafaza edilmiştir. Madde kenar başlığında “butlan” ibaresinin kullanılması kanaatimizce yerinde değildir. Zira, tasarrufun iptali davalarının amacı borçlunun tasarruflarının borçlar hukuku ya da medeni hukuk anlamında butlanına yani kesin hükümsüz olduğuna hükmetmek değildir. Bu davada amaç, borçlunun alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla yapmış olduğu birtakım tasarrufların alacaklılar bakımından sonuçsuz kaldığının tespit edilmesi ve tasarrufa konu mal üzerinde alacaklıya alacağı ve fer’ileri oranında haciz ve satış yetkisi verilmesidir. Bu sebeple de tasarrufun iptali davasının amacı da dikkate alınmak suretiyle İİK m. 278’in kenar başlığında yer alan “butlan” ibaresinin çıkarılması yerinde bir düzenleme olurdu.
Nitekim, CİKT’nın İİK m. 278’e karşılık gelen 445. maddesinin kenar başlığında “butlan” ibaresi çıkarılmış ve “İvazsız tasarruflar” ibaresine yer verilmiştir. Ancak, kanun koyucu bu noktada 7571 sayılı Kanun ile İİK m. 278’in tamamında değişiklik yapmasına karşılık madde kenar başlığını muhafaza etmiştir.
B. Bağışlama ve İvazsız Tasarrufların İptale Tabi Olduğu Süre Bakımından
7571 sayılı Kanun’la İİK m. 278’de değişiklik yapılmadan önce borçlunun (veya müflisin) bağışlama ve ivazsız tasarruflarının iptale tabi olabilmesi için söz konusu tasarrufun hacizden veya hacizde mal bulunamaması sebebiyle acizden ya da iflâsın açılmasından geriye doğru “iki yıllık” süre içerisinde yapılmış olması gerekmekteydi.
Yapılan değişiklik sonrası bu süre “bir yıla” düşürülmüştür. Bu bakımdan yapılan değişiklik sonucu, borçlunun (veya müflisin) İİK m. 278 anlamındaki bağışlama ve ivazsız tasarruflarının iptale tabi olabilmesi için bu nitelikteki tasarruflarının geçici ya da kesin aciz belgesinin veya bu niteliği haiz haciz tutanağının düzenlendiği veya iflâsın açılmasından geriye doğru “bir yıllık” süre içerisinde yapılması gerekmektedir.
Gerek 7571 sayılı Kanun değişikliği öncesinde gerekse değişiklik sonrasındaki İİK m. 278’de yer alan süre, bağışlama ve ivazsız tasarrufların iptale tabi olup olmadığın tespiti için öngörülen süre mahiyetindedir. Söz konusu bu süreler öğretide “şüpheli dönem” süresi olarak da anılmaktadır[4].
İİK m. 278’de yer alan iki yıllık sürenin bir yıla düşürülmesi 7571 sayılı Kanun’un 2. maddesinin madde gerekçesinde, hukuki belirlilik ve hukuki öngörülebilirlik ilkelerinin daha etkili bir şekilde korunabilmesi amacıyla açıklanmıştır[5]. Yine, madde gerekçesinde mukayeseli hukukta söz konusu sürenin bir yıl olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu nitelikteki gerekçeler İİK m. 278’e karşılık gelen CİKT m. 445’in madde gerekçesinde de aynen tekrar edilmiştir.
Bu konuda dikkat çeken değişiklikten birisi de bir yıllık sürenin başlangıcıdır. 7571 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesinde İİK m. 278’de yer alan iki yıllık süre hacizden veya hacizde mal bulunamaması sebebiyle acizden ya da iflâsın açılmasından itibaren başlamaktadır. Ancak, değişiklik sonrası İİK m. 278’de yer alan bir yıllık süre, “geçici veya kesin aciz belgesi ya da kesin aciz belgesi niteliğindeki haciz tutanağının” düzenlendiği veyahut iflâsın açılmasından itibaren başlamaktadır. Değişiklik daha çok hacizdeki tasarrufun iptali davaları bakımından önem arz etmektedir. Nitekim, hacizde tasarrufun iptali davası açılabilmesi için kesin ya da geçici aciz belgesi ya da bu nitelikteki bir haciz tutanağının olması gerektiği için söz konusu sürelerde adı geçen belgelerin düzenlendiği tarihten başlamaktadır. Buna karşılık iflâsta tasarrufun iptali davasının açılabilmesi için kesin ya da geçici aciz belgesinin varlığı şart değildir. Bu bakımdan gerek değişiklik öncesi gerekse değişiklik sonrasında şüpheli dönem süresi iflâsta iflâsın açılmasından itibaren işlemeye başlamaktadır.
C. Alacağın Bağışlama ve İvazsız Tasarruftan Önce Doğmasının Gerekli Olup Olmadığı Bakımından
İİK m. 278’in değişikliği öncesinde birinci fıkrada yer alan “…haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe geriye doğru olan müddet…” şeklindeki hükmün alacağın tasarruftan önce doğmasına ilişkin bir koşul vakıa olarak kabul edilmekteydi. Daha açık bir ifade ile bahsi geçen hükümden bağışlama ve/veya ivazsız tasarrufların iptale tabi olabilmesi için söz konusu bu tasarrufların alacağın doğumdan sonra yapılması olarak anlaşılmaktaydı.
Dikkat edilecek olursa az yukarıda tırnak içerisinde yer vermiş olduğumuz hüküm 7571 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile İİK m. 278 f. 1’den çıkarılmıştır. Dolasıyla da bu konudaki değişiklik sonrasında uygulama da acaba borçlunun bağışlama veyahut ivazsız nitelikteki tasarruflarının iptale tabi olabilmesi için bu tasarrufların alacağın doğumdan sonra yapılmasına gerek olmadığı yönünde bir sonuç çıkarılabilir mi ?
Değişikliğe dair 7571 sayılı Kanun’un m. 2’sinin gerekçesinde bu konuda herhangi bir gerekçeye yer verilmiş değildir. Kanaatimizce yukarıda yer vermiş olduğumuz hükmün çıkarılması sebebi madde metninin daha açık ve anlaşılır bir hale getirilmesidir. Diğer bir ifade ile söz konusu hükmün çıkarılması sebebi İİK m. 278 f. 1’de yer alan koşul vakıaların daha net bir şekilde kaleme alınmak istenilmesindendir.
Değişiklik sonrası İİK m. 278 f. 1 anlamında borçlunun ivazsız veya bağışlama niteliğindeki tasarruflarının iptale tabi olması bakımından yine Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da ifade edildiği üzere alacağın tasarruftan önce doğması koşulu aranacaktır. Nitekim, Yargıtay İİK m. 278’de değişiklik olmadan önce de m. 279 ve m. 280’de, m. 278’de “…haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe geriye doğru olan müddet…” şeklindeki bir hüküm olmamasına rağmen istisnasız tüm iptal sebepleri bakımından alacağın tasarruftan önce doğması koşulunu aramaktadır[6]. Bu bakımından, kanaatimizce İİK m. 278 f. 1’den bahsi geçen hükmün çıkarılmış olması tek başına Yargıtay’ın yerleşik içtihadından dönmesi için yeterli bir sebep değildir. İİK m. 278 f. 1’de yapılan değişiklik sonrasında da borçlunun (veya müflisin) bağışlama ve/veya ivazsız nitelikteki bir tasarrufunun iptale tabi olabilmesi için ilgili tasarrufun alacağın doğumundan sonra yapılmış olmasının aranması yerinde olacaktır[7]. Ancak, hemen ifade etmek gerekirse öğretide de haklı olarak ifade edildiği üzere gerek İİK m. 278 gerekse m. 279 ve m. 280’de yer alan iptal sebepleri bakımından alacağın tasarrufun önce doğması koşulu (özel dava şartı) içtihatlar ile değil kanun ile öngörülmesi yerinde bir düzenleme olacaktır[8].
D. Borçlunun Kanun Gereği Bağışlama Olarak Kabul Edilen Tasarrufları ve Bunların Aksinin İspatı Bakımından
Kanun koyucu İİK m. 278 f. 2 a-b-c bentlerinde borçlunun (müflisin) bağışlama olarak kabul edilen tasarruflarının yeniden düzenlemiştir. Söz konusu yeni hüküm şöyledir:
“Aşağıdaki tasarruflar bağışlama sayılır:
a) Gerçek değerine uygun olarak ivazlı olduğu ispatlanmadıkça altsoy ve üstsoy, üçüncü derece dâhil kan hısımları, son bir yıl içinde evlilik birliği sona ermiş olsa bile eşi ve üçüncü derece dâhil kayın hısımları, evlat edinenle evlatlık, ortak konutta yaşayan kişiler arasında yapılan tasarruflar.
b) Aksi ispatlanmadıkça, sözleşmenin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin gerçek değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyatla kabul ettiği sözleşmeler.
c) Uygun bir karşılığın sağlandığı ispatlanmadıkça, borçlunun kendisine veya üçüncü bir kişi yararına ömür boyu gelir sözleşmesi ya da intifa hakkı tesis ettiği sözleşmeler yahut ölünceye kadar bakma sözleşmeleri.”
Hükmün değişiklik öncesi halinde öğretide aksi yönde görüşler olmasına karşın ağırlıklı olarak kanun koyucunun borçlunun bu nitelikteki tasarruflarını varsayım (kanuni faraziye) olarak düzenlemiş olduğu kabul edilmekteydi[9]. Varsayımın aksinin ispatının mümkün değildir.
İİK m. 278’de yapılan değişiklik sonucu kanun koyucu aksi ispat edilebilir kanuni karine öngörmüştür.
İİK m. 278 f. 2- a bendine göre, borçlunun (müflisin) altsoyu, üstsoyu, üçüncü derece dahil kan hısımları, son bir yıl içerisinde evlilik sona ermiş olsa bile eşi ve üçüncü derece dahil kayın hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ya da ortak konutta yaşayan kişilerle yapmış olduğu ivazlı tasarruflar kanuni karine olarak bağışlama olarak kabul edilmekte ve iptale tabi olmaktadır. Hükümde dikkat çekilen bir husus ise borçlunun bağışlama olarak kabul edilen tasarruflarının tarafına “ortak konutta yaşayan kişiler” eklenmiştir. Buna göre, borçlunun ortak konutta birlikte yaşamış olduğu kişilerce yapmış olduğu ivazlı tasarrufları da kanuni karine gereği bağışlama olarak kabul edilmekte ve iptale tabi olmaktadır. Bu surette borçlunun kanun gereği bağışlama olarak kabul edilen tasarruflarının tarafı genişletilerek borçlunun alacaklılardan mal kaçırma kastı ile yapabileceği tasarrufları ile etkin bir mücadele amaçlanmıştır.
Kanun teklifi görüşmeleri sırasında meclis tutanaklarına yansıyan muhalefet şerhlerinde hükümde yer alan “ortak konutta yaşayan kişiler” ibaresinin çok geniş bir mahiyette olduğu, heterojen ve hukuki statüsü belirsiz bir grubu kapsamış olduğu, hükmün belirli ve öngörülebilirlik ilkelerine uygun düşmediği vs. gerekçelerle eleştirilmiştir[10].
Borçlu veya borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü ya da sonraki kişiler (dördüncü, beşinci, altıncı vs.) İİK m. 278 f. 2-a hükmünde yer alan kanuni karinenin aksini ispat edilebilir. Buna göre, borçlu ve/veya borçlu ile tasarrufta bulunan Kanun’da sayma suretiyle belirtilen kişiler iptali istenen tasarrufun bağış mahiyetinde olmadığını, ivazlı olduğunu ve ivazında gerçek değerine uygun bir şekilde yapıldığını ispat edebilir. İİK m. 278 f. 2-a’da yer alan “gerçek değerine uygun” kavramı İİK m. 278 f. 2-b’de yer alan “…pek aşağı fiyat” kavramından farklı bir anlamına sahiptir[11]. Zira, Yargıtay, “pek aşağı fiyat” kavramını bir misli fark olarak formüle etmektedir[12]. Yani edimler arasında bir misli fark var ise o durumda ilgili tasarruf pek aşağı fiyata yapılmış olarak kabul edilmekte ve diğer şartlarda varsa o durumda iptale tabi olmaktadır. Buna karşılık İİK m. 278 f. 2-a hükmünün aksi, borçlu ya da borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü veya sonraki kişilerin iptali istenen tasarrufun ivazlı olduğunu ve ivazında gerçek değerine uygun şekilde yapıldığını ispat edilmesi ile mümkündür. Diğer bir ifade ile borçlu ya da üçüncü veya sonraki kişiler tasarrufun gerçek değerine denk bir ivazla yapıldığını ispat etmesi gerekir.
Meclis tutanaklarında “gerçek değerine uygun” kavramının belirsiz olduğu, bu haliyle mülkiyet hakkının ihlaline sebebiyet vereceği bunun yerine kanun koyucunun “tasarruf tarihindeki rayiç değerinin en az yüzde ellisi” gibi nesnel bir kritere yer verilmesinin yerine olacağı, ispat meselesinin daha belirgin bir hale getirileceğini belirterek muhalefet şerhleri oluşturulmuştur[13]. Ancak, bizler bu konudaki muhalefet şerhlerine iştirak etmemiz mümkün değildir. Öğretide bizlerinde katılmış olduğu görüşe göre, borçlunun Kanun’da yer alan belirli yakınlıktaki hısım ve akrabaları ile ya da ortak konutta birlikte yaşamış olduğu kişilerle yapmış olduğu tasarruflar, İİK m. 278 f. 2-a dışındaki diğer bentlerinde yer alan tasarruflardan ziyade alacaklarının mal kaçırma kastı ile yapılması yüksekle muhtemeldir[14]. Bu sebeple de İİK m. 278 f. 2-a hükmünde gerçek değerine uygun bir ivaz karşılığında yapıldığının ispatı aranması yerindedir.
Borçlunun İİK m. 278 f. 2-a hükmü bağlamında yapmış olduğu tasarruflarının gerçek değerine uygun bir ivaz karşılığında yapılıp yapılmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi yapılması gerekir. Yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda tasarruf tarihi itibarıyla borçlunun İİK m. 278 f. 2-a hükmü bağlamındaki tasarrufu ivaz bakımından gerçek değerine uygun yapılmadığı tespit edilmesi halinde ve diğer şartları varsa iptal kararı verilmesi gerekir.
Tasarrufun gerçek değerine uygun ivaz karşılığında yapıldığının ispatı borçlu ya da borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü veya sonraki kişilerce Yargıtay’ın kararlarında belirtmiş olduğu yasal deliller ile yani banka havalesi, EFT, PTT gibi resmi kayıtlarla yapılması gerekmektedir[15].
İİK m. 278 f. 2-b’de ise aksi borçlu veya borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü ya da sonraki kişilerce ispat edilmedikçe, borçlunun sözleşmenin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin gerçek değerine göre ivaz olarak pek aşağı fiyatla kabul ettiği sözleşmelerin iptale tabi olacağı düzenlenmiştir. İlk elden bakıldığında hükümde geçen “sözleşme” ibaresinin kullanılması yerinde olmamıştır. Zira, tasarrufun iptali davasının konusunu borçlunun tasarrufları oluşturmaktadır. Daha açık bir ifade ile belirtmek gerekirse, iptal davasının konusunu borçlandırıcı işlemler yani sözleşmeler oluşturmaz. O bakımından olması gereken hukuk (de lege ferenda) bakımından İİK m. 278 f. 2-b hükümde yer alan “sözleşme”, “sözleşmeler” ibareleri yerine “tasarruf” veya “tasarruflar” ibaresinin kullanılması yerinde olurdu. Bu husus İİK m. 278’in 7571 sayılı Kanun ile değişikliği öncesi halinde de öğretide eleştirilmekteydi[16]. Ancak, öğretide yer alan bu konudaki eleştiriler dikkate alınmadan İİK m. 278 f. 2-b hükmü düzenlenmiştir.
Pek aşağı fiyat kavramından anlaşılması gereken ise daha öncede ifade ettiğimiz gibi Yargıtay kararlarında belirtiği üzere bir misli farktır[17]. Buna göre, borçlunun İİK m. 278 f. 2-b hükmü bağlamındaki tasarrufu ivaz itibarıyla bir misli fark varsa o durumda ilgili tasarruf diğer şartların varlığı halinde iptale tabi olacaktır.
Borçlu ya da üçüncü veya sonraki kişiler tasarrufun ivaz olarak gerçek değerine uygun yani bir misli fark olmayacak şekilde yapıldığını ispat ederek ilgili tasarrufun İİK m. 278 f. 2-b hükmü bağlamında iptalini önleyebilir. Daha açık bir ifade ile ifade etmek gerekirse, İİK m. 278 f. 2-b hükmünde öncekinden farklı olarak borçlu veya borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü kişi ya da sonraki kişiler yönünden aksi ispat hakkı tanınmıştır.
Son olarak İİK m. 278 f. 2-c hükmü ile uygun bir karşılığın alındığı borçlu ya da üçüncü veya sonraki kişilerce ispat edilmedikçe, borçlunun kendisine veya üçüncü bir kişi yararına ömür boyu gelir sözleşmesi ya da intifa hakkı tesis ettiği sözleşmeler yahut ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin iptale tabi olacağı düzenlenmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekirse, İİK m. 278 f. 2-c hükmünde yer alan “sözleşme” kavramlarının kullanılması kanaatimizce yerinde değildir. Nitekim, İİK m. 278 f. 2-c hükmünde iptale tabi olan husus borçlunun kendisine veya üçüncü bir kişi yararına ömür boyu gelir sözleşmesi ya da intifa hakkı tesis ettiği sözleşmeler yahut ölünceye kadar bakma sözleşmeleri değil bu sözleşmeler aracılığı ile yapmış olduğu tasarruflar iptale tabidir. O bakımından burada sözleşme ibarelerinden anlaşılması gereken “tasarruftur”. Bu yüzden de İİK m. 278 f. 2-c hükmünde yer alan sözleşmeler ibaresi tasarruf olarak anlaşılmalı ve buna göre hareket edilmelidir.
İİK m. 278 f. 2-c hükmün değişikliği öncesinde borçlunun bu nitelikteki tasarruflarının iptali için ivazlı olup olmamasına gerek yoktu[18]. Yapılan değişiklik sonucunda borçlunun İİK m. 278 f. 2-c hükmü bağlamında tasarruflarının uygun bir karşılık alınarak yapıldığını gerek borçlu gerekse üçüncü veya sonraki kişiler ispat ederek ilgili tasarrufun iptalini önleyebilir.
Borçlunun bu nitelikteki tasarruflarının uygun bir karşılığı alınarak yapılıp yapılmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi yapılmalı ve sonuca göre karar verilmesi gerekir.
E. İİK m. 278’deki Değişikliğin Derdest Tasarrufun İptali Davasına Etkisi Bakımından
İİK m. 278’de değişiklik yapan 7571 sayılı Kanun’da m. 2’sinin yürürlük tarihi, adı geçen 7571 sayılı Kanun’un m. 39 f. 1-b’de düzenlenmiştir. 7571 sayılı Kanun’un m. 39 f. 1-b hükmüne göre, İİK m. 278’de değişiklik yapan 7571 sayılı Kanun’un m. 2’sinin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği düzenlenmiştir. Söz konusu hüküm 25.12.2025 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Geçmişte İİK’ da tasarrufun iptali davaları bakımından yapılan değişiklik yapan kanunlarda söz konusu değişikliklerin ne zaman yürürlüğe gireceği noktasında veya derdest tasarrufun iptali davaları bakımından uygulanıp uygulanmayacağı hususunda geçiş hükümleri öngörülmüştür. Örneğin, 9/11/1988 tarihli ve 3494 sayılı Kanun’un[19] geçici maddesinin 2. Fıkrasının m bendinde göre, İİK m. 278, m. 279 ve m. 280’de değişiklik yapan hükümlerin buna ilişkin kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılan tasarruf ve şerhler hakkında uygulanacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde 4949 sayılı Kanun’un[20] İİK m. 280’de yapmış olduğu değişikliğe dair 66. Maddesinin, adı geçen 4949 sayılı Kanun’un geçici madde 5’in 1. Fıkrasının 38. bendine göre, kanunun yürürlüğe girmesinden önce açılmış ve derdest olan iptal davalarında da uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
Buna karşılık 7571 sayılı Kanun’da İİK m. 278’e ilişkin değişikliğin yürürlük tarihi bakımından geçiş hükmü öngörülmemiş olup; söz konusu değişikliğin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği kararlaştırılmıştır.
Haliyle de İİK m. 278’de yapılan değişikliğin derdest tasarrufun iptali davaları bakımından uygulanıp uygulanmayacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Kanun koyucu İİK m. 278’de değişiklik yapan 7571 sayılı Kanun’un m. 2’sinin yürürlük tarihini m. m. 39 f. 1-b’de yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğini düzenlendiği için söz konusu değişiklik “derhal uygulama ilkesi” gereğince hemen uygulama alanı bulacaktır. Ayrıca, henüz karar verilmemiş olan derdest tasarrufun iptali davaları bakımında da söz konusu değişikliğin uygulanması gerekir[21].
Kanaatimizce, uygulama ortaya çıkması muhtemel birtakım sorunların önüne geçilmesi amacıyla geçmiş kanun dönemlerinde olduğu gibi İİK m. 278’de yapılan değişikliklerin hangi tarihten itibaren yürürlüğe gireceği, söz konusu değişikliklerin derdest tasarrufun iptali davalarında uygulanıp uygulanmayacağı veya hangi tarihten sonra gerçekleşen tasarruflara uygulanacağı gibi meselelere ilişkin geçiş hükmü öngörülmesi isabetli olurdu. Nitekim, değişiklik bu haliyle derdest tasarrufun iptali davalarına uygulanıp uygulanmayacağı konusunda birtakım tereddütlerin ortaya çıkmasına sebebiyet verecek niteliktedir.
III. SONUÇ
Kanun koyucu 7571 sayılı Kanun’un m. 2’si ile bağışlama ve ivazsız tasarrufların iptali sebebine dair İİK m. 278’in tamamında bir değişlik yapmıştır. Yapılan kanun değişikliği ile İİK m. 278 hükmü AYM’nin iptal kararları da dikkate alınarak yeniden kaleme alınmıştır. Yapılan değişiklikler özetle şu şekilde sıralanabilir:
-- Bir kere yapılan değişiklik ile İİK m. 278 hükmü tamamen sade bir dil ile düzenlenmiştir.
-- Borçlunun bağışlama ve ivazsız nitelikteki tasarrufların iptale tabi olacağı süre Mehaz Kanunda olduğu gibi iki yıldan bir yıla düşürülmüştür.
-- Bağışlama ve ivazsız tasarruflarının iptale tabi olacağı süre, yani uygulamada ve öğretide de ifade edildiği şekilde şüpheli dönem süresi değişiklik öncesinden farklı olarak hacizde geçici veya kesin aciz belgesinin ya da bu niteliği haiz bir haciz tutanağının düzenlendiği; iflâsta ise iflâsın açıldığı tarihten itibaren geriye doğru işlemeye başlayacaktır. Esasen şüpheli dönem süresinin başlamasında iflâs bakımından herhangi bir farklılık söz konusu değildir. Farklılık hacizde kendisini göstermektedir.
-- İİK m. 278 f. 1’de alacağın tasarruftan önce doğması koşulunu andıran “…haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe geriye doğru olan müddet…” şeklindeki hüküm çıkarılmıştır. Ancak, kanaatimizce gerek hacizde gerekse iflâsta tasarrufun iptali davaları bakımından alacağın tasarruftan önce doğması koşulu aranmalıdır.
-- İİK m. 278 f. 2 ve bentlerinde AYM’nin konuya dair dört farklı iptal kararlarında yapmış olduğu değerlendirmeler dikkate alınarak aksi ispat edilebilir kanuni karineler öngörülmüştür.
-- Borçlunun (müflisin) kanun gereği bağışlama sayılan tasarruflarının tarafına “ortak konutta birlikte yaşayan kişiler” eklenmiştir. Buna göre, borçlunun ortak konutta birlikte yaşamış olduğu kişilerle yapmış olduğu tasarruflar kanuni karine olarak bağışlama olarak kabul edilip iptale tabi olmaktadır.
-- Borçlunun Kanun’da belirtilen yakın hısım veya akraba ya da ortak konutta beraber yaşamış olduğu kişilerle yapmış olduğu tasarrufun kanun gereği bağışlama olarak kabul edilmesine yönelik karinenin aksi ispat edilebilir. Borçlu veya borçlu ile tasarrufta bulunan Kanun’da belirtilen yakın hısım veya akraba ya da ortak konutta beraber yaşamış olduğu kişiler söz konusu tasarrufun ivazlı yapıldığını, ivazında gerçek değerine uygun bir şekilde tespit edilerek ödendiğini ispat ederek ilgili tasarrufun iptalini önleyebilir. İvazın gerçek değere uygun olup olmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi yapılması gerekir.
-- İİK m. 278 f. 2-b’e göre, borçlunun tasarrufun yapıldığı tarih itibarıyla kendi vermiş olduğu şeyin gerçek değerine göre ivaz olarak pek aşağı fiyata kabul etmiş olduğu tasarrufları karine olarak bağışlama kabul edilip iptale tabidir. Ancak, borçlu veya borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü veya sonraki kişiler bu durumun aksini ispat imkanını haizdir.
-- Aynı şekilde, borçlunun kendisine veya üçüncü bir kişi yararına ömür boyu gelir sözleşmesi ya da intifa hakkı tesis ettiği sözleşmeler yahut ölünceye kadar bakma sözleşmeleri kapsamın birtakım tasarruflarda bulunmuş ise bu tasarruflarda kanun gereği karine olarak kabul edilip iptale tabi olmaktadır. Buna karşılık, borçlu veya borçlu ile tasarrufta bulunan taraf söz konusu tasarrufların uygun bir karşılık alınarak yapıldığını ispat ederek davanın reddini sağlayabilir. Diğer bir ifade ile borçlu veya üçüncü ya da sonraki kişilerin karinenin aksini ispat imkanına sahiptir.
Son olarak ifade etmek gerekirse, kanun koyucu İİK m. 278’de değişiklik yapan 7571 sayılı Kanun’un m. 2’sinin yürürlük tarihini m. m. 39 f. 1-b’de yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğini düzenlendiği için söz konusu değişiklik derhal uygulama alanı bulunmaktadır. Ayrıca, henüz karar verilmemiş olan derdest tasarrufun iptali davaları bakımında da söz konusu değişikliğin uygulanması gerekir.
---------------
[1] Bkz. AYM, 11/07/2018 K. T., 2018/9 E., 2018/84 K.: RG, T. 15/11/2018, S. 30596; AYM, 16/12/2021 K.T., 2021/52 E., 2021/97 K: RG, T. 22.3.2022, S.31786; AYM, 26/1/2022 K.T., 2021/9 E., 2022/4 K: RG, T. 12/4/2022, S.31807; AYM, 09/05/2024 K. T., 2023/200 E., 2024/103 K.: RG, T. 22/10/2024, S. 32700.
[3]Bkz. T.C Adalet Bakanlığı Mevzuat Genel Müdürlüğü, https://mgm.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/24072025161717Cebr%C3%AE%20%C4%B0cra%20Kanunu%20Tasla%C4%9F%C4%B1%20-%20D%C3%BCz%20Metin%20PDF.pdf, s. 128, 391, erişim tarihi: 25.12.2025.
[4] Uyar, T. (2022), “Tasarrufun İptali Davalarında “Takip Konusu Alacağın Gerçek Bir Alacak Olması” Koşulu İle “Davacı alacaklının, Davalı-Borçluya Takip Konusu Miktardaki Parayı Verebilecek (Ödeyebilecek) Parasal (Mali) Gücü Bulunması Gerektiği” Koşulunun Uygulamada Yarattığı Sorunlar”, TBB Dergisi, Sayı: 160, s. 358; Çak, Y. (2025), İflâsta Tasarrufun İptali Davası, 1. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, s. 106, 222.
[5] Bkz. TBMM, https://cdn.tbmm.gov.tr/KKBSPublicFile/D28/Y4/T2/DosyaKomisyonRaporunuVerdi/77f84673-672c-4dfd-b6ac-cd0d3834b1f1.pdf, s. 9, erişim tarihi: 25.12.2025.
[6] Bkz. Yargıtay 4. HD., 07/03/2022 K.T., 2021/15350 E., 2022/4098 K.; Yargıtay 4. HD., 27/10/2021 K.T., 2021/1345 E., 2021/7717 K.; Yargıtay 4. HD., 31/01/2022 K.T., 2021/23883 E., 2022/1167 K.; Yargıtay 17. HD., 19/11/2013 K.T., 2012/13713 E., 2013/16009 K.; Yargıtay 17. HD., 19/11/2013 K.T., 2012/13713 E., 2013/16009 K.: Çak, s. 252 dn.
[7] Bu konuda öğretide yer alan lehte veya aleyhte olan görüşler, gerekçeleri ve savunucuları için bkz. Çak, s. 252 255.
[8] Bu konu hakkındaki eleştiri ve görüşler için bkz. Albayrak, H. (2015), “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 64, Sayı: 4, 935 vd.
[9] Bkz. Pekcanıtez, H; Atalay, O; Özekes, M. (2023), Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 11. Baskı, İstanbul: On iki Levha Yayıncılık, s. 353-354; Dırenisa, E. (2020), “Eşler Ve Yakın Akrabalar Arasındaki İvazlı Tasarrufların Bağışlama Sayılmasıyla İlgili İİK m. 278/3-1 Hükmüne İlişkin Bir Değerlendirme”, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:19, Sayı: 2, s. 200; öğretide muhalif bir kısım yazarlar İİK m. 278’de değişiklik öncesinde borçlunun bağışlama olarak kabul edilen tasarruflarının kanuni kesin karine olduğunu belirtmekteydiler: Ertekin, E; Karataş, İ. (1998), Tasarrufun İptali Davaları, 1. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, s. 138; Güneren, A. (2012), İcra İflâs Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 3. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, s. 685.
[10] Bkz. TBMM, https://cdn.tbmm.gov.tr/KKBSPublicFile/D28/Y4/T2/DosyaKomisyonRaporunuVerdi/77f84673-672c-4dfd-b6ac-cd0d3834b1f1.pdf, s. 158, erişim tarihi: 26.12.2025.
[11] Bkz. Dırenisa, s. 220.
[12] Bkz. Yargıtay 17. HD., 2014/14390 E., 2014/16398 K., erişim tarihi: 26.12.2025.
[13] Bkz. TBMM, https://cdn.tbmm.gov.tr/KKBSPublicFile/D28/Y4/T2/DosyaKomisyonRaporunuVerdi/77f84673-672c-4dfd-b6ac-cd0d3834b1f1.pdf, s. 54., erişim tarihi: 26.12.2025
[14] Dırenisa, s. 220.
[15] Bkz. Çak, s. 118.
[16] Bkz. Kuru, B; Aydın, B. (2023), İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, 8. Baskı, Ankara: Yetkin Yayıncılık, s. 518.
[17] Bkz. Yargıtay 17. HD., 2009/7506 E., 2009/6074 K., https://karararama.yargitay.gov.tr/, erişim tarihi: 26.12.2025.
[18] Gürtürk, D. (2021), İcra ve İflâs Hukukunda İvazsız Tasarruflardan Dolayı İptal Davası, 1. Baskı, Ankara: Seçkin Yayınları, s. 180.
[19] RG., T. 25.11.1988, S. 20000.
[20] RG., T. 30.07.2003, S. 25184.
[21] Nitekim, 6352 sayılı Kanunla İİK’da tazminat oranlarının % 20’ye çekilmesine dair değişiklik hükmü yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğini kararlaştırdığı için söz konusu değişikliğin derhal uygulanma ilkesi kapsamında uygulanması gerektiği hatta henüz hüküm verilmeyen derdest yargılamalar bakımında da bu değişikliğin uygulanması gerektiği öğretide benimsenmiştir: Bkz. Pekcanıtez, H; Erişir, E. (2012), “6352 Sayılı Kanun'la İcra ve İflâs Kanunu'nda Yapılan Değişikliklerin Zaman İtibariyle Uygulanması”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt: 86, Sayı: 2, s. 28.