I. Giriş

Bu yazımızda; ilk derece mahkemesi tarafından sanığa verilen hapis cezasının temyiz incelemesinde suç vasfının, yani mahiyetinin değişmesi halinde sanık lehine tesis edilen sonuç ceza yönünden müktesep hakkın korunup korunamayacağı, buna bağlı olarak infaz yönünden etkisi, aleyhe bozma yasağı ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 12.06.2024 tarihli 2024/5536 E. ve 2024/8086 K. sayılı kararı ile Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyesi Sayın Yusuf Hakkı Doğan’ın karşı oyu çerçevesinde değerlendirilip kaleme alınmıştır.

II. Aleyhe Bozma Yasağı Uyarınca Sanığın Aleyhine Değiştirilemeyecek Olan Hususlar Yalnızca Sonuç Ceza Yönünden midir?

Yazımıza konu Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 12.06.2024 tarihli, 2024/5536 E. ve 2024/8086 K. sayılı kararına göre; “İlk derece mahkemesince sanığın eyleminin silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçunu oluşturduğunun kabulü ile sanık hakkında sonuç ceza yönünden kazanılmış hakkı korunarak mahkumiyet kararı verilmiştir.  Bozmaya uyularak yargılama sürecindeki usul işlemlerin kanuna uygun olarak eksiksiz yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanun öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla, sanık ve müdafiinin ileri sürdüğü temyiz sebepleri ve sair hususlar yerinde görülmemekle, sanık hakkında kurulan hükümde hukuka aykırılıklar bulunmamıştır.

İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 30.01.2024 tarihli, 2023/258 E. ve 2024/42 K. sayılı kararında; sanık ve müdafii tarafından öne sürülen temyiz sebepleri CMK m.289/1 ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırı görülmediğinden CMK m.302/1 gereğince, tebliğnameye kısmen aykırı olarak, Başkan Vekili Yusuf Hakkı Doğan’ın sanık hakkındaki hükmün aleyhe temyiz yasağına aykırı olarak verilmesi sebebiyle bozulması gerektiğine dair karşı oyu ve oy çokluğuyla temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına.[1]karar verilmiştir.

Özetle Yargıtay kararına konu olayda;

- Sanık hakkında İlk Derece Mahkemesinde TCK m. 314/1 uyarınca silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan sanık hakkında kamu davası açılmış, fakat İlk Derece Mahkemesi tarafından sanık hakkında TCK m.314/2 uyarınca silahlı terör örgütüne üyelikten ceza verilmiştir.

- Dosya istinaf incelemesinden geçerek onanmış,

- Temyiz incelemesinde ise, suç vasfında yanılgıya düşüldüğü ve suçun TCK m.314/1 uyarınca silahlı terör örgütü kurma veya yönetme kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle, bozularak İlk Derece Mahkemesine dönmüştür. İlk Derece Mahkemesi de Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bozma kararı doğrultusunda karar vermiştir.

Burada tartışılması gereken iki önemli husus mevcuttur. Birincisi aleyhe bozma yasağı, ikincisi ise müktesep/kazanılmış hakkın korunup korunamayacağı sorunu.

- Aleyhe Bozma Yasağı Nedir?

Aleyhe bozma yasağı, Ceza Muhakemesi Hukukunun kanun yolları aşamasında geçerli olan bir ilkedir. Bu ilke; ilk derece mahkemesi tarafından verilen hüküm sonrası, sanığın lehine olarak kanun yoluna gidilmesi halinde, cezanın kanun yoluna başvurulmadan önceki halinden ağırlaştırılmasının önüne geçmektedir.

Aleyhe bozma yasağının kabul edilmesinin amacı, sanığın daha ağır bir ceza ile karşılaşması korkusuna kapılmadan hakkındaki hükmü denetim muhakemesine götürebilmesinin sağlanmasıdır. Bu kurumun olmadığı düşünüldüğünde, sanık daha fazla ceza alabileceği korkusuyla yasal yollara başvurmaktan çekinecek, belki de haksız bir mahkumiyet hükmü denetim muhakemesinden geçirilemeyecektir. Bir başka ifadeyle; aleyhe bozma yasağı kurumunun amacı, sanığın hakkında verilen hükümle ilgili olarak cezasının ağırlaşabileceği endişesini duymadan kanun yollarına başvurabilmesinin önünün açılmasıdır. Kimisine göre; lüzumsuz kanun yollarına başvurmanın önüne geçilebilmesi için, yalnızca sanığın veya müdafiinin başvurduğu kanun yolunda sanık aleyhine de karar çıkabilmesinin önünün açılması gerekir. Şu an için Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda aleyhe bozma yasağı sistemi kabul edilmiş olup, yalnızca sanık lehine yapılan kanun yolu başvurularından dolayı sanığın aleyhine karar verilemeyeceği esası kabul edilmiştir[2].

Aleyhe bozma yasağı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda genel bir hüküm olarak düzenlenmeyip, her kanun yolu açısından ayrı düzenlenmiştir. Olağan kanun yolları olan istinaf ve temyiz için aleyhe bozma yasağı, CMK m.283’de ve CMK m.307/5’de düzenlenmiştir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Sanık lehine başvurma halinde verilecek hüküm” başlıklı 283. maddesine göre; “İstinaf yoluna yalnız sanık lehine başvurulmuşsa, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz”.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri” başlıklı 307. maddesinin 5. fıkrasına göre; Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262’nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz”.

Yukarıda yer verdiğimiz hükümlerden 283. madde istinaf kanun yolunda aleyhe bozma yasağından, 307. maddenin 5. fıkrası ise temyiz kanun yolunda aleyhe bozma yasağından bahsedilmektedir. CMK m.307/5 çerçevesinde; aleyhe hüküm kurma yasağı, sanık yararına temyize konu olan ve bozulan hükümdeki cezadan daha ağır ceza verilmemesi düzenler. Buradaki amaç, sanığın temyiz kanun yoluna başvururken herhangi bir endişeye kapılmamasını sağlamaktır.

- Suçun Vasfında, Cezanın Miktarında ve İnfazında Müktesep Hakkın Korunup Korunamayacağı Tartışması

Burada tartışılması gereken husus; cezanın vasfında, yani mahiyetinde, miktarında ve infazında müktesep hakkın olup olamadığı sorunudur.

- Bir görüşe göre; müktesep, yani kazanılmış hakkın suçun mahiyetine etki ettiği durumda, suçun cezasına ve infazına da etki edeceği, onları korumayacağı yönündedir.

- Bir başka  görüşe göre; suçun niteliğinde müktesep hakkın korunamayacağı, ancak cezada ve infazında müktesep hakkında korunması gerektiğini savunuyoruz. Bizce; müktesep hak, suçun vasfı dediğimiz niteliğine, mahiyetine sirayet etmez. Ancak cezada ve infazında müktesep hak elbette olması gerekir, çünkü aleyhe bozma yasağının gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

- Ancak bir diğer görüşte; bozma kararında veya yeni hükümde, suçun vasfı yönünden gidilecek değişikliğin eleştiri konusu edinilmesi ile yetinilmesi gerektiği, bunun dışında suçun vasfı dahil dava dosyası ve ilk hükümle ilgili hiçbir konuda sanık aleyhine uygulamaya gidilemeyeceği ileri sürülmektedir. Bu düşünceye, konu ile ilgili CMK m.283 ve m.307/5 hükümleri lafzı nedeniyle katılmadığımızı belirtmekle birlikte; yazı müellifi Av. Tamer Bayraklı’nın kabulüne göre, her ne kadar dava örgüt yöneticiliğinden veya üyeliğinden açılsa bile, sonuçta mahkeme tarafından daha alt kademede bir cezayı gerektiren hukuki nitelendirmeye gidildiğinden ve mahkumiyet hükmüne karşı da sanığın lehine gidildiğinden ve kanun yoluna başvurulmadığından, artık bu aşamadan itibaren sonuç ceza, infazı veya suçun vasfı dahil hiçbir konuda sanık aleyhine yeni karar verilemez ve sanığın hukuki durumu daha da ağırlaştırılamaz.

Elbette bu sorunun; aleyhe bozma yasağı ile ilgili olduğunu, aleyhe bozma yasağının sınırının sadece ceza vasfı yönünden mi, yoksa cezanın miktarı ve infazı yönünden de etkili olup olmayacağının değerlendirilmesinden geçmektedir. Bu doğrultuda; aleyhe bozma yasağının mahiyetine ve ruhuna uygun olarak sanık ve sanık adına lehe temyiz başvurusu gerçekleştirenlerin, daha ağır bir cezayla karşı karşıya kalma korkusu içine girmeden özgürce hak arama hürriyetlerini kullanmaları gerektiği, aleyhe bozma yasağına aykırı olmamak üzere suçun vasfı, yani niteliği yönünden müktesep hak korunmasa bile, sanığın durumunu daha da ağırlaştırıcı bir etki oluşturma korkusu içinde olmadan adalete erişim hakkını kullanması gerektiği tartışmasızdır.

III. Sonuç

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 12.06.2024 gün, 2024/5536 E. ve 2024/8086 K. sayılı temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanması kararında; sanık hakkında bozma üzerine kurulan hükmün temyizi kabil olup, yapılan temyiz incelemesinde bozmayı gerektiren bir yer olmadığından bahisle, Yargıtay tarafından dosya üzerinden hataların düzeltildiği ve kararın onandığı, kararın sanığın eyleminin silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçunu oluşturduğu kabulü ile sanık hakkında sonuç ceza yönünden kazanılmış hak korunarak mahkumiyet kararının verildiği, temyiz sebepleri ile ilgili yapılan incelemede bir hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı,

Ancak Sayın Üye Yusuf Hakkı Doğan’ın karara muhalif kaldığı, buna göre;

Sanık hakkında silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda sanığın terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar verildiği, istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, yapılan temyiz incelemesinde sanığa yüklenen fiilin silahlı terör örgütü yönetme suçunu oluşturduğu, suç vasfında yanılgıya düşüldüğü, ardından İlk Derece Mahkemesinin aleyhe temyiz olmaması sebebiyle sanığın kazanılmış hakkının korunması suretiyle bu defa terör örgütü yönetme suçundan mahkumiyetine karar verdiği, karara muhalif kalan üyenin görüşünün farklı olmasının sebebinin, aleyhe bozma yasağının kapsamının ne olduğu, aleyhe bozma yasağının sadece kapsadığı ceza miktarı yönünden değil, ilk hükümdeki uygulamalar bakımından da tatbikinin gerektiği, ilk hüküm sanık tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olsa idi, lehe temyizin bu durumu değiştirmeyeceği, temyiz incelemesinde öncelikle temyizin lehe mi yoksa aleyhe mi olduğu dikkate alınarak yapılması gerektiği, sanık lehine yapılacak bir hatanın hukuki neticelerinin sanığın aleyhine olacak şekilde değiştirilip değiştirilmeyeceği hususlarının tartışılması gerektiği,

Aleyhte bozma yasağı yalnızca sanık lehine istinaf ve temyiz yoluna gidilmesi halinde uygulanabileceği, Yargıtay kararlarına göre, sadece sanık lehine temyiz yoluna başvurulduğunda, sanık aleyhine olan hususların onun için kazanılmış hak teşkil edeceği, aleyhe değiştirme yasağı uyarınca sanığın aleyhine değiştirilemeyecek olan hususların yalnızca ceza miktarı ile mi, yoksa ceza dışında çeşitli hak ve hürriyetleri sınırlayan sanığın aleyhine olabilecek diğer yaptırımlar ve kuralların bu kapsama dahil olup olmadığının irdelenmesinin gerektiği, aleyhe değiştirme yasağının yalnızca sonuç ceza ile sınırlı olamayacağı, ilk hüküm sanık tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olsa idi, durum ne olacaksa, lehe temyizin bu durumu değiştiremeyeceği, nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07.10.2008 tarihli, 2008/1-198 E. ve 2008/211 K. sayılı ilamında da bu hususun belirtildiği, sonuç olarak suçun vasfına ilişkin hukuki eleştiri yapılmakla yetinilmesi gerekirken, aleyhe bozma yasağının koyuluş amacına ve ruhuna aykırı olarak hak arama hürriyetinin kısıtlanmasına yol açacak şekilde verilen karara katılmanın mümkün olmadığı,

İfade edilmiştir.

Konuyu bir örnekle incelersek; Davanın silahlı terör örgütü yöneticiliğinden açıldığı, fakat ilk derece mahkemesi kararının terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardımdan mahkumiyet verildiği, iddianame içeriğinden hareketle vasıf bozması yapılabileceği, sonuç cezada ve sanığın aleyhine olabilecek her durumda müktesep hakkın korunması gerektiği, suçun vasfında müktesep hakkın şu şekilde kabul edilebileceği, örgüte yardımın üyeliğe dönüşebileceği, iddianame içeriğinin buna elverişli olması gerektiği, iddianame içeriğine göre sanığın yönetici gösterildiği veya her ne kadar dava örgüye yardımdan açılsa bile, iddianame anlatımının sanığı üye olarak nitelendirdiği, sonuç cezada müktesep hakkın korunabileceği, fakat vasıfta müktesep hakkın korunamayacağı, CMK m.307/5 dikkate alındığında, üyeliğin yardıma dönüştüğü ve ilk derecede kanun yoluna lehe gidildiği, iddianame içeriğinde anlatılması halinde iddianame yardımdan düzenlense bile dosyanın temyiz incelemesinde vasıftan bozulduğunda, müktesep hakkın korunmayacağı, ancak vasfın değişmesinin sonuç ceza ile bu cezanın infazına etkili olmayacağı yardımdan üyeliğe geçişte vasıftan müktesep hak olmayacağı, ama cezada müktesep hakkın korunacağı,

Bir görüşe göre; vasıfta müktesep hak olamayacağından, cezada ve infazında da müktesep/kazanılmış hakkın korunamayacağı,

Bir diğer görüşe göre; bir iddianamenin düzenlendiği, iddianame içeriğinin üyelikten veya yardımı kapsadığı, yapılan kovuşturma sonucunda sanığa örgüte yardımdan ceza verildiği, lehe kanun yoluna gidildiği, burada her ne kadar örgüte yardımdan dava açılmışsa da veya üyelikten açılıp yardıma dönmüşse de, vasıfta hata yapıldığından, sanığın örgüte üye olduğunun kabulünün gerektiği, bir görüşe göre bu şartlarda artık örgüte üyelikten bahsedilemeyeceği, müktesep/kazanılmış hakkın olduğu,

Üçüncü görüşe göre; suçun vasfında müktesep hakkın olmayacağı, aleyhe bozma yasağının suçun vasfını kapsamayacağı, sadece sanık lehine kanun yoluna başvurmak isteyeni de bu durumun korkutmayacağı, neticede sanığın sonuç ceza ve infazı itibariyle müktesep hakkın korunduğunu bildiği, fakat suçun vasfında bir hata varsa bunun aleyhe sonuçlanmasını da göze alması gerektiği, suçun vasfında kazanılmış hakkın kabul edilemeyeceği, fakat cezada ve infazında aleyhe bozma yasağının korunacağı, bu nedenle vasıfta müktesep hak olamayacağından, bu nedenle artan sonuç cezadan ve diğer sonuçlarından sanığın aleyhine uygulanabileceğine iştirak edilmediği,

Belirtmeliyiz ki; davanın yol haritası iddianame olup, her ne kadar sevk maddeleri farklı olsa da, iddianame içeriğini ve suça ilişkin anlatım ile dosyada yer alan delillerin suçun vasfında değişikliğe gidilmesinde elverişli olması gerekir. İddianame içeriği ve deliller suçun vasfında değişikliğe gidilmesine mümkün kılmadığında, Yargıtay’ın aleyhte bozma yasağının kapsamı tartışmasına girmeksizin, suçun vasfında değişikliğe gitmemesi gerekir. İddianamede sanıkla ilgili suçlama örgüt yöneticiliği, üyeliği veya örgüte yardım olmakla birlikte iddianame anlatımı ve delillerine göre, örneğin üyelikten yapılan nitelendirmenin yöneticilik olduğu veya yardımdan yapılan nitelendirmenin üyelik olduğu sonucuna varılırsa, bu durumda sonuç ceza ve infazında müktesep hak korunmakla birlikte, suçun vasfı ile ilgili nitelendirmede değişikliğe gidilebilir ve aleyhe bozma yasağı suçun vasfına ilişkin aleyhe değişikliği kapsamaz.

Netice itibariyle;

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Sanık lehine başvuru halinde verilebilecek hüküm” başlıklı 283. maddesine göre; “İstinaf yoluna yalnız sanık lehine başvurulmuşsa, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” ve “Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri başlıklı” CMK m.307/5’e göre ise; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262’nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” şeklinde belirtildiği,

Görülebileceği üzere; kanun koyucunun, hem istinaf ve hem de temyiz kanun yollarının yalnızca sanık lehine başvurulduğu halde, yeniden verilen hükümde yer alan cezanın, eski hükümde belirlenmiş cezadan daha ağır olabileceği belirtildiği, bu hükümlerde müktesep/kazanılmış hakkında sanık lehine yalnızca ceza ve bu cezanın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını etkileyen infazı ile sınırlı olduğunun anlaşıldığı,

Kazanılmış hakkın suçun vasıf veya mahiyetini kapsamadığı, hükümlerin lafzından sonuç cezanın ve bu cezaya ilişkin infaz hükümlerinin anlaşılması gerektiği, dolayısıyla sırf sanığın kanun yollarına başvurmaktan çekinmesini engelleyeceğinden veya kazanılmış hakkın yalnızca sonuç ceza ve infazı ile sınırlı olmayıp ilk hükmün tüm neticelerini kapsayacağına dair görüşün, CMK m.283’de ve m.307/5’de karşılığının bulunmadığı,

Anayasa m.138/1 gereğince hakimlerin Anayasa ve yasalarla bağlı olduğu, burada sorunun yeni yürürlüğe girmiş kanunun lehe olması halinde geçmişe etkili olup aleyhe olduğu durumda geçmişe etkili olmayacağına dair “suçta ve cezada kanunilik” prensibi ile ilgili bir hukuki durumun da olmadığı, tartışmanın sanık lehine kanun yoluna başvuru ile ilgili aleyhe bozma ve yeni hüküm verme yasağını kapsadığı, bunun da yalnızca sonuç ceza ve bu cezanın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını etkileyecek kısımlarıyla sınırlı tutulduğu, bu nedenle her ne kadar sanık lehine kanun yoluna gidilmişse de, suçun vasfı veya mahiyeti, yani hukuki nitelendirmesinde aleyhe gerçekleşecek vaziyetin sanığı etkileyeceği, yalnızca sonuç ceza ve infazını etkilemeyeceği,

İlk hükmün; sonuç ceza ve infazı bakımından korunacağı, ancak bunun dışında örneğin, suç veya terör örgütüne yöneticilikten açılan bir davanın sonucunda üyelikten veya üye olmadığı örgüte bilerek ve isteyerek yardımdan hakkında mahkumiyet kararı verilmiş sanığın bu hükmü lehe istinafa veya temyize götürdüğü durumda, gerçekte sanığın hukuki durumu örgüte yöneticilikte veya üyelikten cezalandırmayı gerektiriyorsa, bunun bozma kararında veya yeniden kurulacak hükümde eleştirilmekle veya değiştirilmekle yetinilemeyeceği, kararın bu yönü ile bozulacağı veya yeniden hüküm kurulacağı, bu sırada kazanılmış hak yönünden sonuç ceza ile infazının sanık aleyhine uygulanmayacağı, fakat af, af benzeri kurumlar, adli sicil kaydı veya yasak hakların iadesi gibi müesseselerde yeni hükmün sanık/hükümlü aleyhine sonuca ulaşacağı,

Burada konunun yalnızca sanık lehine kanun yoluna gidilmesi sebebiyle daha sonra cezanın daha aleyhine oluşturulmasının mümkün olmadığına dair kazanılmış hak kabulü ile bir ilgisinin bulunmadığı, hem CMK m.283 ve m.307/5 hükümleri ve hem de müktesep/kazanılmış hakkın suçun vasfını kapsamayacağı nedeniyle, ayrıca suçun vasfında yapılan değişikliğin CMK m.225’e uygun olmasının gerektiği, iddianamede anlatımı ve yeri olmayan suçtan dolayı da hukuki nitelendirmeye gidilemeyeceği,

Düşünülmektedir. Bu görüş, yazı müellifi Prof. Dr. Ersan Şen’e aittir.

Ancak yazı müellifi Av. Tamer Bayraklı’nın kabulüne göre; her ne kadar dava örgüt yöneticiliğinden veya üyeliğinden açılsa bile, sonuçta mahkeme tarafından daha alt kademede bir cezayı gerektiren hukuki nitelendirmeye gidildiğinden ve mahkumiyet hükmüne karşı da sanığın lehine gidildiğinden ve kanun yoluna başvurulmadığından, artık bu aşamadan itibaren sonuç ceza, infazı veya suçun vasfı dahil hiçbir konuda sanık aleyhine yeni karar verilemez ve sanığın hukuki durumu daha da ağırlaştırılamaz.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Tamer Bayraklı

(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------

[1] Benzer yönde Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 15.09.2021 tarihli, 2021/2002 E. ve 2021/8559 K. sayılı kararı.

[2] Ersan Şen/Cem Serdar, Aleyhe Bozma Yasağının Kapsamı, 23.11.2021, https://www.hukukihaber.net/aleyhe-bozma-yasaginin-kapsami, Erişim Tarihi: 06.01.2025.