İnsanlık tarihi boyunca, yeryüzünün iki parçasının siyasi ve hukuki değerlerini birleştirmeyi amaçlayan birçok güçlü kişi yetiştiğini dile getiren Başkan Arslan, Türkiye’de yaşamış bir şair ve düşünür olan Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin de bu değerleri birleştirmeyi amaçlayan kişilerden biri olduğunu belirtti ve “Rûmî’ye göre hukuk, insanlar arasındaki uyuşmazlıkları ve anlaşmazlıkları barışçıl bir şekilde çözmek için vardır. Bu nedenle çatışmaları çözmek için hukuku uygulayan hâkimi (kadı), “bir rahmet ve çatışmayı gideren” kişi olarak görmüştür. Hâkimin “Kıyametteki adalet denizinden bir damla” olduğunu ifade etmiştir.” dedi.

Başkan Arslan, Rumî’nin kısaca her şeyi yerli yerine koymak şeklindeki adalet tanımının bugün de geçerliliğini koruduğunu ifade ederek sözlerine şöyle devam etti:

“Rûmî, dünyanın doğusundan ve batısından pek çok kişi gibi, yargı yoluyla korunması gereken ortak değer ve ilkelerimizin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, günümüzde anayasa mahkemelerinin hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ve insan hakları ilkeleri gibi anayasal demokrasinin yapı taşlarını korumak için var olduğu açıktır.”

Başkan Arslan, Türkiye Anayasa Mahkemesinin başta bireylerin temel hak ve özgürlükleri olmak üzere anayasal ilke ve değerlerin koruyucusu olduğunu vurguladı. 2010 Anayasa değişikliğiyle bireysel başvuru mekanizmasının kabul edilmesinin Türkiye’de anayasa yargısı alanında bir dönüm noktası olduğunu belirten Başkan Arslan, “Anayasa şikâyetlerinin temel işlevi bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarını korumaktır.” dedi.

Başkan Arslan, Anayasa Mahkemesinin anayasa şikâyetiyle birlikte bireysel hak ve özgürlüklerin korunmasına toplumsal ve siyasi çıkarlar karşısında belirli bir öncelik tanıyan hak eksenli bir yaklaşımı benimseme imkânı bulduğunu ifade etti. Özgürlüğün esas, kısıtlamanın ise istisna olduğu varsayımına dayanan hak eksenli yaklaşıma göre Anayasa’nın hak ve özgürlükler lehine yorumlanması gerekliliğine vurgu yapan Başkan Arslan, hak eksenli yaklaşımı benimseyen Anayasa Mahkemesinin toplumun farklı kesimlerinin hukuki meselelerini çözüme kavuşturan çok sayıda ihlal kararı verdiğine değindi.

Başkan Arslan, Anayasa Mahkemesi içtihadının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadına uygun olarak anayasal hakların korunmasına yönelik standartları ortaya koyduğunu belirterek Anayasa Mahkemesinin anayasa şikâyetlerini karara bağlarken Strazburg Mahkemesinin içtihadını, ayrıca Venedik Komisyonunun belirli anayasal konulardaki rapor ve görüşlerini dikkate aldığını dile getirdi.

Başkan Arslan, karşılaşılan tüm zorluklara rağmen edinilen on yıllık tecrübenin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun Strazburg Mahkemesine başvuruda bulunmadan önce tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu ortaya koyduğunu belirtti.

Bireysel başvuru mekanizmasının etkili ve başarılı bir hukuk yolu olarak işlemeye devam etmesini sağlamaya çalışmak açısından çeşitli zorluklarla karşılaşıldığına değinen Başkan Arslan, bu zorlukların en önemlisinin Mahkemenin karşı karşıya kaldığı yoğun iş yükü olduğunu ve bu iş yükünün Mahkemenin kapasitesini zorlayacak noktaya ulaştığını ifade etti.

Başkan Arslan, bu iş yükü sorununu çözmek adına Anayasa Mahkemesinin iki etkili yöntem uygulamaya başladığını belirterek “İlk olarak Mahkeme, kabul edilemez başvuruların filtreleme yöntemiyle ayrılmasını sağlayan çok etkili bir sistem kurmuştur. İkinci olarak ise Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulaması doğrultusunda, kitlesel ve mükerrer ihlallere yol açan sistematik ve yapısal sorunlar içeren başvurular bakımından pilot karar usulünü uygulamıştır.” dedi.

Başkan Arslan konuşmasının sonunda, Anayasa Mahkemesinin verdiği tüm kararlar aracılığıyla bireysel başvuru sisteminin Avrupa Konseyi bünyesindeki iyi uygulama örneklerinden biri olarak devam etmesini sağlama gayreti içinde olduğunu vurgulayarak Avrupa Konseyinin kurucu üyesi olan Türkiye’nin Anayasa’da mündemiç olan temel değerlere sıkı sıkıya bağlı olduğunu belirtti.

Başkan Arslan’ın Türkçe ve İngilizce konuşma metinleri şöyle;

Türkiye’de Anayasa Şikâyeti: On Yıllık Tecrübe *

Zühtü Arslan**

Sayın Başkan ve
Venedik Komisyonunun Değerli Üyeleri,

Burada olmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Bana Venedik Komisyonunun bu genel kurul toplantısında konuşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.

Konuşmama Rudyard Kipling’in dizeleri ile başlamak isterim. Kipling ünlü şiirinde “Doğu doğudur, batı da batı ve bu ikisi asla bir araya gelmeyecektir” der.

Bu sözler genellikle doğu ve batı arasındaki ayrımı vurgulamak için sıklıkla kullanılır, ancak yanlış yorumlanır. Kuşkusuz doğu ve batı toplumları arasında önemli sosyal, kültürel ve siyasi farklılıklar mevcuttur. Ancak Kipling bu ayrımın “Dünyanın iki ucundan iki güçlü adam karşı karşıya geldiğinde!” ortadan kalkacağını da belirtmiştir.

İnsanlık tarihi boyunca, yeryüzünün iki parçasının siyasi ve hukuki değerlerini birleştirmeyi amaçlayan birçok güçlü kişi yetişmiştir.

Bunlardan biri, 13. yüzyılda Türkiye’de yaşamış bir şair ve düşünür olan Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’dir. Rûmî, toplumsal hayatın ahlaki değerlerinin yanı sıra hukuki ve siyasi ilkelerini de savunmuştur. Bireylerin barış içerisinde bir arada yaşayabilmeleri için hukukun, adaletin ve hâkimlerin önemini sık sık vurgulamıştır.

Rûmî’ye göre hukuk, insanlar arasındaki uyuşmazlıkları ve anlaşmazlıkları barışçıl bir şekilde çözmek için vardır. Bu nedenle çatışmaları çözmek için hukuku uygulayan hâkimi (kadı), “bir rahmet ve çatışmayı gideren” kişi olarak görmüştür. Hâkimin “Kıyametteki adalet denizinden bir damla1 olduğunu ifade etmiştir.

Rumî’nin adalet tanımı bugün de geçerliliğini korumaktadır. Rumî, adaleti kısaca her şeyi yerli yerine koymak olarak tanımlamıştır.2

Rûmî, dünyanın doğusundan ve batısından pek çok kişi gibi, yargı yoluyla korunması gereken ortak değer ve ilkelerimizin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, günümüzde anayasa mahkemelerinin hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ve insan hakları ilkeleri gibi anayasal demokrasinin yapı taşlarını korumak için var olduğu açıktır.

Hanımefendiler ve Beyefendiler,

Rûmî’nin izinden giden Türkiye Anayasa Mahkemesi, başta bireylerin temel hak ve özgürlükleri olmak üzere, bu anayasal ilke ve değerlerin koruyucusudur.

2010 Anayasa değişikliğiyle bireysel başvuru mekanizmasının kabul edilmesi, Türkiye’de anayasa yargısı alanında bir dönüm noktası olmuştur.3 Venedik Komisyonunun “Anayasa Yargısına Bireysel Erişim Çalışması”nda vurgulandığı üzere, anayasa şikâyetlerinin temel işlevi, bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarını korumaktır.4

Gerçekten de Anayasa Mahkemesi, anayasa şikâyetiyle birlikte, bireysel hak ve özgürlüklerin korunmasına toplumsal ve siyasi çıkarlar karşısında belirli bir öncelik tanıyan hak eksenli bir yaklaşımı benimseme imkânı bulmuştur. Özgürlüğün esas, kısıtlamanın ise istisna olduğu varsayımına dayanan hak eksenli yaklaşıma göre, Anayasa hak ve özgürlükler lehine yorumlanmalıdır.5

Hak eksenli yaklaşımı benimseyen Anayasa Mahkemesi toplumun farklı kesimlerinin hukuki meselelerini çözüme kavuşturan çok sayıda ihlal kararı vermiştir. Bunlar arasında, internete erişimin engellenmesi, kadının evlenmeden önceki soyadını kullanmasının yasaklanması, başörtüsü yasağı, milletvekillerinin tutuklanması, gazetecilerin hapsedilmesi vb. meselelere ilişkin kararlar yer almaktadır.

Anayasa Mahkemesi içtihadı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına uygun olarak anayasal hakların korunmasına yönelik standartları ortaya koymuştur. Anayasa’nın 148. maddesinde açıkça Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne atıfta bulunulduğundan, Anayasa Mahkemesi anayasa şikâyetlerini karara bağlarken Strazburg Mahkemesinin içtihadını dikkate almaktadır.

Anayasa Mahkemesi, Venedik Komisyonunun belirli anayasal konulardaki rapor ve görüşlerini de dikkate almaktadır. Dolayısıyla, Venedik Komisyonunun Mahkemenin içtihadına önemli katkı sağladığını söylemek yerinde olacaktır.

Değerli Üyeler,

Karşılaşılan tüm zorluklara rağmen, edindiğimiz bu on yıllık tecrübenin, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun Strazburg Mahkemesine başvuruda bulunmadan önce tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu ortaya koyduğunu belirtmeliyim.6 Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi, anayasal şikâyet mekanizmasını hayata geçirerek belirlediği iki temel hedefi gerçekleştirmiştir. İlk hedef, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesine yönelik standartların yükseltilmesiydi. İkinci ve uygulamaya yönelik hedef ise AİHM nezdinde Türkiye aleyhine açılacak davaların ve verilecek ihlal kararlarının sayısını düşürmekti.

Diğer yandan ise bireysel başvuru mekanizmasının etkili ve başarılı bir hukuk yolu olarak işlemeye devam etmesini sağlamaya çalışmak açısından çeşitli zorluklarla karşı karşıya kaldık. Bu zorluklardan en önemlisi, Mahkemenin karşı karşıya kaldığı yoğun iş yükü olup söz konusu iş yükü Mahkemenin kapasitesini zorlayacak noktaya ulaşmıştır.     

Sürecin en başından itibaren, kıyaslanamaz bir iş yükü sorunu yaşıyoruz. Şu an itibarıyla Mahkeme önünde 100.000’e yakın derdest dosya bulunmaktadır. Bu iş yükünün ne kadar ağır olduğu, AİHM’in karşı karşıya kaldığı iş yüküyle kıyaslandığında daha iyi anlaşılabilir. Hâlihazırda AİHM önünde 47 ülkeden yapılan toplam 75.000 adet derdest başvuru bulunmaktadır.

Bu iş yükü sorununu çözmek adına Anayasa Mahkemesi, iki etkili yöntem uygulamaya başlamıştır. İlk olarak Mahkeme, kabul edilemez başvuruların filtreleme yöntemiyle ayrılmasını sağlayan çok etkili bir sistem kurmuştur. İkinci olarak ise Mahkeme, AİHM’in uygulaması doğrultusunda, kitlesel ve mükerrer ihlallere yola açan sistematik ve yapısal sorunlar içeren başvurular bakımından “pilot karar usulünü” uygulamıştır.

Pilot kararlara ilişkin çarpıcı bir örnekten bahsetmek istiyorum. Söz konusu dava, derdest başvuruların yarıdan fazlasının konusunu oluşturan uzun yargılamalara ilişkindir. Mahkeme, söz konusu davada, başvuranın, bireysel başvuruda bulunmadan önce yargılamaların uzunluğu konusunda başvurabileceği idari veya adli bir hukuk yolunun bulunmaması nedeniyle ihlal kararı vermiştir. Mahkeme, derdest olan benzer başvuruların incelenmesini ertelerken yasama organına da 4 ay içerisinde bir hukuk yolu ihdas edilmesi yönünde çağrıda bulunmuştur.7

Verdiği bir başka pilot kararda ise Mahkeme, ilgili web-sayfalarına erişimin engellenmesi nedeniyle başvuranların ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.8 Mahkeme, verdiği bu kararda (§ 71 ve §§ 135-136), Venedik Komisyonu’nun “İnternet Kanunu”9 hakkındaki görüşü ile Türk Ceza Kanunu’nun belirli maddelerine ilişkin görüşünü dikkate almıştır.10

Mahkeme, yakın zaman önce verdiği bir kararda, ifade özgürlüğü konusunda derdest olan çok sayıdaki başvurunun konusunu oluşturan, karmaşık bir sorun niteliğindeki, hükmün açıklanmasının geri bırakılması (“HAGB”) uygulamasını ele almıştır. HAGB usulünü tüm yönleriyle ele alan Mahkeme, ilgili davada hem ifade özgürlüğünün hem de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu konuda temyiz sürecinin etkili olmadığına değinen Anayasa Mahkemesi, “HAGB” uygulamasına ilişkin mevzuatın Anayasa ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin sürekli olarak ihlal edilmesine yol açan yapısal sorunlar içerdiğine karar vermiştir.11

Mahkeme, ilgili kararda, Venedik Komisyonu’nun Türk Ceza Kanunu’nun bazı maddelerine ilişkin görüşünün 31. paragrafına özel olarak atıf yaparak “yüksek mahkemelerin rehberliğinin, yargılamalarında insan hakları standartlarının yorumlanması ve uygulanmasında alt mahkemeler için çok önemli” olduğunu vurgulamıştır.12

Hanımefendiler ve Beyefendiler,

Konuşmama son vermeden önce Anayasa Mahkemesinin, bu kararlar da dâhil olmak üzere verdiği tüm kararlar aracılığıyla bireysel başvuru sistemini Avrupa Konseyi bünyesindeki iyi uygulama örneklerinden biri olarak devam etmesini sağlama gayreti içerisinde olduğunu belirtmek isterim.

Gayet açık ki bireysel başvuru sisteminin başarısı, Avrupa Konseyi’nin demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü şeklindeki temel yapı taşlarının korunması için oldukça önemlidir. Avrupa Konseyinin kurucu üyesi olan Türkiye, Anayasa’da mündemiç olan bu temel değerlere sıkı sıkıya bağlıdır.

Türk Anayasa Mahkemesi de bu anayasal değerleri kararlı bir şekilde korumaya devam edecektir.

Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Zühtü ARSLAN
Anayasa Mahkemesi Başkanı

----------------

* Venedik Komisyonu Genel Kurul Toplantısında yapılacak konuşma taslağı, 17 Aralık 2022.

** Türkiye Anayasa Mahkemesi Başkanı.

1 Mevlâna Jalâlu’ddîn Rûmî, The Mathnawî, Volume II, çev. R. A. Nicholson, (Konya. Konya Metropolitan Municipality Book, 2010), Book VI, § 1495, s.517.

2 Rûmî, The Mathnawî, Volume II, Book V, § 1090, s. 277.

3 Venedik Komisyonu, bireysel başvuru mekanizmasının kabul edilmesine ilişkin ilk taslak teklif hakkındaki görüşünde şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Taslak Teklifte belirtilen anayasa değişiklikleri makul görülmüştür ve bu değişiklikler diğer Avrupa ülkelerinde halihazırda benimsenmiş olan çözümlerle aynı doğrultuda olup Avrupa standartlarına uygundur”. Bkz. Venedik Komisyonunun 59. Genel Kurul Toplantısında kabul edilen, Türkiye Anayasa Mahkemesinin Anayasa Değişikliği Taslağına İlişkin Görüşü (Venedik, 18-19 Haziran 2010), Görüş No: 296/2004, Strazburg, 29 Haziran 2004, CDL-AD (2004) 024.

4 Venedik Komisyonunun 85. Genel Kurul Toplantısında kabul ettiği Anayasa Yargısına Bireysel Erişim Çalışması (Venedik, 17-18 Aralık 2010), Çalışma No: 538/2009. Strazburg, 27 Ocak 2011, CDL-AD (2010) 039, § 81.

5 Bkz. Ömer Faruk Gergerlioğlu [GK], no. 2019/10634, 1/7/2021, § 50; Ali Kuş [GK], no. 2017/27822, 10/2/2022, § 50.

6 Diğer pek çok karar arasından bkz. Hasan Uzun / Türkiye (k.k.), no. 10755/13, §§ 25-27, 30 Nisan 2013; Koçintar / Türkiye (k.k.), no. 77429/12, § 41, 1 Temmuz 2014; Kaya ve Diğerleri v. Türkiye (k.k.), no. 9342/16, 20 Mart 2018).

7 Nevriye Kuruç [GK], B. No: 2021/58970, 5/7/2022.

8 Keskin Kalem Yayıncılık ve Ticaret A.Ş. ve Diğerleri [GK], B. No: 2018/14884, 27/10/2021.

9 Venedik Komisyonu’nun 107. Genel Kurul Toplantısında kabul edilen 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’a ilişkin Görüşü, (Venedik, 10-11 Haziran 2016), Görüş No: 805/2015, Strazburg, 15 Haziran 2016, CDL-AD (2016) 011.

10 Venedik Komisyonu’nun 106. Genel Kurul Toplantısında kabul edilen Türk Ceza Kanunu’nun 216, 299, 301 ve 314. Maddelerine ilişkin Görüşü, (Venedik, 11-12 Mart 2016), Görüş No: 831/2015, Strazburg, 15 Mart 2016, CDL-AD (2016) 002.

11 Atilla Yazar ve Diğerleri [GK], B. No: 2016/1635, 5/7/2022.

12 Atilla Yazar ve Diğerleri, § 152.

----

Constitutional Complaint in Türkiye: A Decade of Experience*

Zühtü Arslan**

Honourable President and,
Distinguished Members of the Venice Commission,

It is a great pleasure to be here. I would like to thank you for giving me the opportunity to address this plenary session of the Venice Commission.

Let me begin my speech with Rudyard Kipling. In his famous ballad he says that “Oh, East is East, and West is West, and never the twain shall meet”.

These words are often quoted or rather misquoted to underline the divide between the east and the west. Undoubtedly, there are significant social, cultural and political differences between eastern and western societies. However, Kipling also stated that this division will disappear “When two strong men stand face to face, though they come from the ends of the earth!

Human history has witnessed the raise of many strong men and women to unite the political and legal values of the twin parts of the earth.

One of them was Mevlânâ Jalâlu’ddîn Rûmî, a 13th century poet and thinker who lived in central Türkiye. Rûmî advocated not only moral values but also legal and political principles of social life. He often emphasised the importance of law and justice as well as judges for the peaceful coexistence of individuals.

According to Rûmî the law functions to resolve quarrels and disputes among people in a peaceful way. Therefore, he regarded the judge, who applied the law to resolve conflicts, as “a mercy (bestowed by God) and the means of removing strife”. He said that judge was “a drop from the ocean of the justice of the Resurrection”.1

Rumî’s definition of justice is also still relevant today. He described justice as simply putting everything in its right place.2

The thoughts of Rûmî, like many others from the eastern and western parts of the world, reveal that we have common values and principles to be protected by the judiciary. In this regard, it is clear that today constitutional courts exist to protect the foundational pillars of constitutional democracy, such as the principles of rule of law, separation of powers and human rights.

Ladies and gentlemen,

Following the footsteps of Rûmî, the Constitutional Court of Türkiye has been the bulwark of these constitutional principles and values, most notably basic rights and liberties of individuals.

The introduction of the constitutional complaint mechanism by 2010 constitutional amendment was a turning point in the field of constitutional justice in Türkiye.3  As emphasised in Venice Commission’s “Study on Individual Access to Constitutional Justice”, the main function of constitutional complaints is to protect constitutionally guaranteed rights of individuals.4

Indeed, the constitutional complaint has provided the Constitutional Court with the opportunity to adopt a rights-based approach which gives certain priority to the protection of individual rights and liberties vis-a vis any  social and political interests. The rights-based approach, which is based on the assumption that freedom is the rule and restriction is the exception, requires the Constitution to be interpreted in favour of rights and liberties.5

With its rights-based approach, the Court has delivered many violation judgments resolving the legal problems of different segments of society. They include judgments concerning the blockade of the internet, the bans on woman’s maiden name and headscarf, detention of members of parliament, imprisonment of journalists and so on.

The Court’s case law has set out the standards to protect constitutional rights in conformity with the jurisprudence of the European Court of Human Rights. Since Article 148 of the Constitution clearly refers to the European Convention on Human Rights, the Constitutional Court takes into account the case law of the Strasbourg Court in deciding cases.

The Constitutional Court has also considered the reports and opinions of the Venice Commission on certain constitutional matters. Therefore, it wouldn’t be wrong to say that the Venice Commission has significantly contributed to the case-law of the Court.

Distinguished members,

I must note that against all odds, a decade of experience proved that the constitutional complaint is an effective domestic remedy to be exhausted before lodging an application to the Strasbourg Court.6 In this sense, the Constitutional Court has achieved two main objectives in introducing the constitutional complaint mechanism. The principal purpose was to enhance the standards for the protection and promotion of individual rights and liberties. The second and practical objective was to reduce the number of the applications and violations against Türkiye in Strasbourg.

On the other hand, we have been facing formidable challenges in terms of maintaining the constitutional complaint as an effective and successful remedy. The most serious of these challenges is the intensive workload that poses the danger of overburdening the Court.

From the very beginning, we have had the problem of an incomparable workload. As of today the Court has about 100 thousand pending applications. The devastating effect of this workload can better be understood by comparing it to the workload of the European Court of Human Rights which currently has about 75 thousand pending applications from 47 countries.

In order to manage the workload problem, the Constitutional Court has adopted two effective means. First, the Court has established a very efficient system for filtering inadmissible applications. Second, following the practice of the Strasbourg Court, the Constitutional Court has also adopted “the pilot judgment procedure” that is applicable in cases where an application raises a systematic and structural problem causing massive and repetitive violations.

I would like to mention a striking example of pilot judgments. The case concerned the excessive length of proceedings, which is the subject-matter of more than half of the pending applications. The Court found a violation on the ground that there was no administrative or judicial remedy for the excessive length of proceedings that may be invoked by the applicant before lodging a constitutional complaint. The Court called the Parliament to introduce a legal remedy within 4 months, while postponing the examination of similar applications.7

In another pilot judgment, the Court held that blocking the access to internet violated the freedoms of expression and press of the applicants.8 In this judgment (§ 71 and §§ 135-136) the Court has taken into consideration the opinion of the Venice Commission on “the Internet Law9 as well as its opinion on some articles of the Turkish Criminal Code.10

More recently the Court has taken up the complicated problem of suspension of the pronouncement of the judgment (known in Turkish as “HAGB”) which concerns a large number of applications before the Court regarding the freedom of expression. The Court has examined all aspects of the procedure of the “HAGB” and found structural violations of both freedom of expression and right to hold meetings and demonstration marches. With a special reference to the ineffectiveness of the appeal procedure, the Constitutional Court held that the legislation regarding “HAGB” involves structural problems that lead to continuous violations of fundamental rights and freedoms guaranteed by the Constitution.11

In this judgment, the Court has especially referred to paragraph 31 of the Venice Commission’s opinion on some articles of the Turkish Criminal Code to emphasise the fact that “The highest courts’ guidance is very important for the lower courts in the interpretation and implementation of human rights standards in their case-law”.12

Ladies and gentlemen,

Let me conclude by noting that with all these judgments and many others, the Constitutional Court has been wholeheartedly endeavouring to keep the constitutional complaint as an example of good practices within the Council of Europe.

It goes without saying that the success of the constitutional complaint mechanism is very important for the protection of the basic pillars of the Council of Europe, that is, democracy, human rights and the rule of law. As a founding member of the Council of Europe, Türkiye has been committed to these basic values which are deeply entrenched in the Constitution.

The Turkish Constitutional Court is also determined to continue protecting these constitutional values.

Thank you for your attention.


Prof. Dr. Zühtü ARSLAN
President
The Constitutional Court of the Republic of Türkiye

 

--------------------

* Draft speech to be delivered at the Plenary Session of the Venice Commission, 17 December 2022.

** President of the Constitutional Court of Türkiye.

1 Mevlâna Jalâlu’ddîn Rûmî, The Mathnawî, Volume II, trans. R. A. Nicholson, (Konya. Konya Metropolitan Municipality Book, 2010), Book VI, § 1495, p.517.

2 Rûmî, The Mathnawî, Volume II, Book V, § 1090, p.277.

3 In its opinion on the early draft proposal concerning the introduction of constitutional complaint the Venice Commission concluded that “The constitutional amendments outlined in the Draft Proposal are justified, and follow solutions already known in other European countries and they meet European standards”. See Venice Commission, Opinion on the Draft Constitutional Amendments with regard to the Constitutional Court of Turkey, adopted by the Venice Commission at its 59th  Plenary Session (Venice, 18-19 June 2004), Opinion 296/2004, Strasbourg, 29 June 2004, CDL-AD (2004) 024.

4 Venice Commission, Study on Individual Access to Constitutional Justice, adopted by the Venice Commission at its 85th Plenary Session, (Venice, 17-18 December 2010), Study No. 538/2009. Strasbourg, 27 January 2011, CDL-AD (2010) 039, § 81.

5 See Ömer Faruk Gergerlioğlu [Plenary], App. No: 2019/10634, 1/7/2021, § 50; Ali Kuş [Plenary], App. No: 2017/27822, 10/2/2022, § 50.

6 See, among many others, Hasan Uzun v. Türkiye (dec.), no. 10755/13, §§ 25-27, 30 April 2013; Koçintar v. Türkiye (dec.), no. 77429/12, § 41, 1 July 2014; Kaya and Others v. Türkiye (dec.), no. 9342/16, 20 March 2018).

7 Nevriye Kuruç [Plenary], App. No: 2021/58970, 5/7/2022.

8 Keskin Kalem Yayıncılık ve Ticaret A.Ş. and Others [Plenary], App. No: 2018/14884, 27/10/2021.

9 Venice Commission, Opinion on Law No. 5651 on Regulation of Publications on the Internet and Combating Crimes Committed by Means of such Publication ("the Internet Law"), adopted by the Venice Commission at its 107th Plenary Session (Venice, 10-11 June 2016), Opinion No. 805/2015, Strasbourg, 15 June 2016, CDL-AD (2016) 011.

10 Venice Commission, Opinion on Articles 216, 299, 301 and 314 of the Turkish Criminal Code, adopted by the Venice Commission at its 106th Plenary Session (Venice, 11-12 March 2016), Opinion No. 831/2015, Strasbourg, 15 March 2016, CDL-AD (2016) 002.

11 Atilla Yazar and Others [Plenary], no. 2016/1635, 5/7/2022.

12 Atilla Yazar and Others, § 152.