ÖZ:

Adli ve idari yargı kollarına dahil olan mahkemeler (ceza, hukuk, idare, vergi vs.), cezai, hukuki veya idari ya da vergisel nitelikteki uyuşmazlıkları mümkün olduğu ölçüde en az giderle ve en kısa süre içerisinde sonuçlandırmakla yükümlüdürler. Diğer bir deyişle, mahkemeler önüne gelen uyuşmazlıkları mümkün olduğunca makul süre içerisinde karara bağlaması gerekmektedir.  Anayasamızın 141. Maddesinin 4. Fıkrası bu konuda mahkemelere yükümlülük yüklemiştir. Anayasamızın mahkemelere yüklemiş olduğu bu yükümlülük aynı zamanda bireylerin adil yargılanma hakkının bünyesinde yer ve güvence altına alınan “makul sürede yargılanma hakkı” ile de bağlantılıdır. Ancak, mahkemelere yüklenen bu yükümlülüğü mutlak surette anlamamak gerekir. Zira, yargılamanın taraflarının çokluğu, tebligatların yapılamaması, muhatapların adreslerinin tespiti, uyuşmazlığı karmaşıklığı, tarafların ve/veya vekillerin katkıları, başkaca yerden getirilecek deliller, yargılamanın kaç dereceli olduğu gibi birçok husus yargılamaları uzamasına sebep olabilmektedir. Böyle bir durumda bireylerin adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan makul sürede yargılanma hakkının ihlali niteliğini taşımayabilir. Ancak, aksine durumda uyuşmazlık karmaşık değilse, yargılamanın tarafları sayı itibarıyla çok değilse veya yargılama çok dereceli bir sisteme tabi değilse buna rağmen yargılama çok geç sonuçlanmış ise o durumda bireylerin yani yargılamanın taraflarının adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan “makul sürede yargılanma hakkı” ihlali gündeme gelebilecektir. Böyle bir durumda yargılamanın tarafları, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilir. Anayasa mahkemesinin yerleşik uygulamasına göre, makul sürede yargılanma hakkının ihlali sebebiyle yapılan bireysel başvurularda olağan kanun yollarının tüketilmesi şartı aranmaz. Eş söyleyişle, yargılama devam ederken yargılamanın tarafları başkaca bir idari ve yargısal yola başvurmayı gerektirmeksizin makul sürede yargılama hakkının ihlal edildiği gerekçesi ile Anayasa mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmektedir.

I. GİRİŞ:

Bilindiği üzere, herkes, gerek hukuk gerek ceza gerekse idari ve vergi mahkemeleri önündeki uyuşmazlıklarının makul sürede süre de bitirilmesini isteme hakkına sahiptir. Bu hak Anayasamızın(AY) 36. ve tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini(AİHS) 6. Maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının bir gereğidir.

Mahkemeler, yargılamanın taraflarına ait uyuşmazlıkları makul süre içerisinde sonuçlandırıp karara bağlamadığı takdirde ya da geç karara bağlandığında veya yargılama sürüncemede bırakması durumunda taraflar, adil yargılanma hakkının kapsamında yer alan “makul sürede yargılanma hakkının” ihlali sebebiyle Anayasa Mahkemesine(AYM) bireysel başvuruda bulunabilir. AYM, makul sürede yargılanma hakkı bağlamında yapılan bireysel başvurularda tarafların olağan kanun yoluna başvurusunu aramamaktadır.

İşte bizler bu çalışmamızda öncelikli olarak makul sürede yargılanma hakkı konusunda genel açıklamalarda bulunduktan sonra AYM’nin makul sürede yargılanma hakkı sebebiyle kendisine yapılan bireysel başvurularda olağan kanun yollarına başvuru zorunluluğunun olmadığına dair uygulaması hakkında değerlendirmelerde bulunacağız.

II. MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI:

Herkes,  hukuki, cezai veya idari ya da vergisel anlamda tarafı olduğu uyuşmazlıkların makul süre içerisinde sonuçlandırılmasını ve dolasıyla karara bağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak adil yargılanma ilkesinin bir gereğidir.

Nitekim, AY m.36 f.1’de aynen ifade edildiği gibi “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”. 

Ve yine, AY m.90 f.5 gereği iç hukukumuzun bir parçası halinde gelen AİHS’nin m.6 f.1’de “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

Aynı şekilde, AY m.141 f.4’de mahkemelerin yargılamaları en az giderle ve mümkün olduğunca makul süre içerisinde sonuçlandırılması gerektiğini ifade etmektedir.

Anayasamızda ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerde makul sürede yargılanma hakkı ile ilgili olarak yukarıda yer vermiş olduğumuz hükümlerin dışında ayrıca benzer nitelikteki hükümlerde muhakeme hukukuna dair kanunlarda yer verilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) “usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. Maddesinde, hakimin yargılamayı makul süre içerisinde yapılması ve gereksiz masraflardan kaçınması gerektiğini belirtmektedir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun(CMK) “ara verme” kenar başlıklı 190. Maddenin 1. Fıkrasında, mahkemenin duruşmaya ara verilmeksizin hüküm verilmesi gerektiği, ancak zorunlu hallerde makul sürede yargılanma ilkesine riayet edilmek koşulu ile duruşmaya ara verebileceğini belirtmektedir.

Ülkemizde yargılamaların uzun sürmesinin nedenleri öğretide,  hukuk ve ceza yargılaması için hem maddi hem de yargılama hukuku bakımından birtakım sınıflandırılmalara tabi tutularak değerlendirilmektedir. Buna göre, hukuk davalarının maddi hukuk bakımından uzamasının nedenleri başında, özellikle kadastro davalarında, kadastro işlemlerde vatandaşın baskısı, teknik yetersizlikler, teknolojik imkansızlıklar, teknik elemanların yetersizliği, sağlıklı keşif veya ölçümlerin yapılamaması, 6831 sayılı Orman Kanunu kapsamındaki davalarda adı geçen kanunun ilga edilen muvakkat 1. Maddesinde bakanlıktan görüş alınması prosedürü, bakanlığın yazışmalara cevap vermemesi gibi sebepler gösterilmektedir[1]. Hukuk davalarının yargılama hukuku anlamında uzamasının sebepleri ise, HMK ve Tebligat Kanunu kurallarının yanlış uygulanması, özellikle taraf teşkilinin sağlanamaması, tebligat memurlarını usulsüz tebligat yapılması nedeniyle dava dosyalarının üst derece mahkemeleri tarafından bozulması veya kaldırılması, Türk Borçlar Kanunun(TBK) 74. Maddesinin yanlış uygulanarak hukuk mahkemelerinin ceza mahkemelerinin kararlarını bekletici mesele yapılması gibi sebepler gösterilmektedir[2].

Bunların haricinde hukuk davalarının uzamasına neden olan meseleler içerisinde, hakimlerin mesleki anlamda yetersizliği, adliye personelinin azlığı, yargılamanın taraflarının gereksiz yere mahkeme hakimlerinin reddini talep etmesi veya HSK’ ya şikayet edilmesi, bilirkişilerin görevlerini tam ve zamanında yerine getirmemesi, ilgili kurum ve kuruluşların mahkeme müzekkerelerine zamanında cevap vermemesi veya geç vermesi, tanıkların duruşmada hazır bulunmaması veya bulundurulmaması gibi durumlarda örnek olarak gösterilmektedir[3].

Ceza davalarının uzamasının nedenleri arasında ise, hakimlerin, savcıların, sanıkların veya sanık müdafilerin dosyaya hazırlıksız gelmeleri, gereksiz bilirkişi incelemesine başvuru yapılması veya başvurulması gereken yerde başvurulamaması, adli tıptan dosyaların geç dönmesi gibi sebepler gösterilmektedir[4].

Yargılamanın tarafları, tarafı olduğu cezai, hukuki veya idari nitelikteki uyuşmazlıklar hakkında yargılamanın uzun sürmüş olduğu veya geç karar verilmiş olduğu ya da yargılamanın halen daha sürüncemede olduğu sebebiyle AYM nezdinde bireysel başvuruda bulunabilme imkanına sahiptir. Nitekim, AY m.148 f.3, Herkes’ e anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler kapsamında güvence altına alınan temel hak ve hürriyetlerin kamu gücünün neden olduğu eylem veya işlemler sebebiyle ihlal edilmiş olduğunu iddiasıyla olağan kanun yollarını tüketmek şartıyla AYM’ye bireysel başvuruda bulunabilme imkanını tanımıştır.

III. MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKININ İHLALİ NEDENİYLE AYM BİREYSEL BAŞVURUSU İLE OLAĞAN KANUN YOLLARININ TÜKETİLMESİ ŞARTI:

Kural olarak, AYM bireysel başvurularında öncelikli olarak hak ihlaline neden olan kamu gücünden kaynaklı eylem ve/veya işlem hakkında yasal mevzuatta yer alan tüm idari ve yargısal başvuru yollarının veya diğer bir deyişle olağan kanun yollarının tüketilmesi şarttır. Bu zorunluluk, AY m.148 f.3, c.2’ de ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanununun 45. Maddesinin 2. Fıkrasında düzenlenmiştir.

Bir hak ihlali nedeniyle AYM bireysel başvurularda olağan kanun yollarının tüketilmesi şartının aranması,  AYM bireysel başvurularının ikincil nitelikte bir başvuru yolu olmasından kaynaklanmakta olup; böylelikle, kamu gücünün eylemi ve/veya işlemi ile neden olunan hak ihlalinin öncelikli olarak idari makamlar ve derece mahkemelerince değerlendirilmesi ve karara bağlanması gerekmektedir[5].

Kural bu olmakla birlikte, AYM, “Güher Ergün ve Diğerleri” hakkında bireysel başvuru incelemesi sonucunda vermiş olduğu kararında, az yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi, Anayasamız ve uluslararası sözleşmeler kapsamında güvence altına alınan bir veya birkaç temel hak ve hürriyetin kamu gücünün eylemi veya işlemi ya da ihmali sonucunda ihlali iddiasıyla yapılacak bireysel başvurular öncesinde söz konusu ihlal ile ilgili olarak kanunda yer alan tüm idari ve yargısal başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğini belirtmekle birlikte, bu kuralın mutlak surette uygulanmaması gerektiğini, aksi halde temel hak ve hürriyetlerin etkin kullanılması veya korunmasını engelleyeceğini, bu yüzden derdest bir yargılama da makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yapılacak bireysel başvurularda olağan kanun yollarının tüketilmesinin istisnai nitelikte olduğunu belirtmektedir[6].

AYM’nin yine bahsi geçen “Güher Ergün ve Diğerleri” kararında, makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yapılacak olan bireysel başvurularında AY m.148 f.3 ve 6216 sayılı Yasanın m.45 f.2 hükmü uyarınca olağan kanun yollarının tüketilmesi şartı ancak, makul sürede yargılama hakkının ihlalini önleyici veya hakkın ihlal edilmişse ya da edilmeye devam ediyorsa bu ihlali sona erdirecek, tespit ve ortaya çıkan zararları tazmin edecek etkili bir başvuru yolunun olması halinde aranacağını, bunun haricinde böyle bir şartın aranmayacağını, Türk hukuk sisteminde makul sürede yargılanma hakkının ihlalini önleyici veya ihlal edilmiş ise ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldıran ve zararları tazmin etmeye yarayan etkili bir başvuru mekanizmasının olmadığı, bu sebeple makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yapılmış olan bireysel başvuruların olağan kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın kabul edilebilir olduğuna dikkate çekmiştir. AYM’nin bu konuya dair  “Güher Ergün ve Diğerleri” kararı dışında aynı yönde idari yargı alanında “Selahattin Akyıl “, cezai alanda ise “B. E.” Kararı vardır[7].

Bunun haricinde, uluslararası düzeyde, daha önceden yani ülkemizde henüz AYM bireysel başvuru yolu mekanizması devreye girmeden önce, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin(AİHM) “Daneshpayeh/Türkiye” (B. No: 21086/04, 16/7/2009) kararında ülkemizde uzun yargılamaların olduğu, yargılamaların makul süre içerisinde sona ermediğini ve bu konuda etkili bir iç hukuk yolu olmadığına dikkat çekmiştir. Bu karar sonrasında, AİHM yine “Ümmühan Kaplan/Türkiye” (B. No: 24240/07, 20/3/2012) kararında, ülkemizde yargılamaların makul süre içerisinde sonuçlandırılmadığı, bu durumun uzun yıllar boyunca hak ihlaline neden olduğu, söz konusu sorunun iç hukuk düzenimizdeki yapısal ve sistematik bir problem oluşturduğunu, ve sorunun çözülmesi ve etkili bir iç hukuk mekanizmasının oluşturması amacıyla pilot karar prosedürünü işletmiştir. Bunun üzerine, ülkemizde 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun çıkartılmıştır[8].

Adı geçen kanun ile AİHM daha önceden başvurusu yapılmış hali hazırda derdest olan ceza, hukuk ve idari nitelikteki uyuşmazlıkların makul sürede sonuçlandırılmadığı ve mahkeme kararlarının geç veya eksik ya da hiç uygulanmadığına dair hak ihlalleri sebebiyle yapılmış olan başvurular hakkında tazminat ödenmek suretiyle yine kanunda belirtilen şekilde teşekkül ettirilecek olan komisyon tarafından çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır. Ve yine adı geçen kanun ile, ülkemiz aleyhine AİHM’ e yapılan bireysel başvuru sayısının azaltılması, Ümmühan Kaplan kararındaki pilot karar prosedürünün gereğini yerine getirmek, ülkemizin insan haklarına saygı bir devlet olması tam anlamıyla sağlamak ve son olarak uluslararası alanda ülkemizin insan hakları noktasında özensiz olduğu yönündeki algıları ortadan kaldırmayı amaçlanmıştır.

6384 sayılı yasanın uygulanmaya başlamasından sonra AİHM “Müdür Turgut ve diğerleri/Türkiye” (B. No: 4860/09, 26/3/2013) kararında 6384 sayılı yasanın etkili bir iç hukuk yolu olduğuna dikkate çekerek başvurucuların başvurularını, iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesi ile reddine karar vermiştir.

AYM, 05.07.2022 tarihinde vermiş olduğu  “Nevriye Kuruç” kararında makul sürede yargılanma hakkının ihlaline dönük olarak yukarıda belirtmiş olduğumuz AYM ve AİHM tarafından verilen kararlara atıf yaparak, ülkemizde yargılamaların uzun sürmüş olduğunu, makul sürede yargılama hakkının ihlali bağlamında bir çok başvuru ve kararlarının olduğu, uzun süre yargılamalarının ve dolasıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlallerini giderecek etkili bir iç hukuk mekanizmasının olmadığı, diğer bir deyişle makul sürede yargılama hakkının ihlalini önleyecek, durduracak veya ortaya bir zarar çıkmışsa zararın giderilmesini sağlayacak etkili bir iç hukuk yolunun olmadığı, dolasıyla sorunun yapısal sebeplerden kaynaklanmış olduğunu belirterek pilot karar prosedürünü işletmiştir.

Bu konu ile ilgili olarak son bir hususa değinmekte fayda vardır ki o da şudur: “Anayasa Mahkemesine makul sürede yargılama hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan çok sayıda başvuru üzerine yasama organı 6384 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi ile "Anayasa Mahkemesinde bulunan bazı bireysel başvurular hakkında Komisyona müracaat" düzenlenmiştir. Anılan hüküm ile geçici 2. maddenin yürürlüğe girdiği 31/7/2018 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenebileceği düzenlenmiştir”[9].

Akabinde, muhtemelen yukarıda bahsi geçen AYM’nin  “Nevriye Kuruç” adlı pilot kararı dolasıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlali başvurularının artması, derdest dosyaların olması, sorunun yapısal sebeplerinden kaynaklanması ve AYM’nin iş yükünü hafifletmek amacıyla 6384 sayılı Kanunun geçici 2. Maddesinde yer alan “31.07.2018 “ tarih, 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanunun 40.  maddesiyle 09.03.2023 tarihi olarak değiştirilmiştir. Bu değişiklik ile, 09.03.2023 tarihi itibarıyla AYM’ye ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da Mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği, iddiasıyla AYM’ye bireysel başvuruda bulunan ve hali hazırda derdest olan bireysel başvuru dosyalarının anılan kanunda usul ve esaslar çerçevesinde tazminat ödemek suretiyle çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır.

Ancak, dikkat edilirse bu iç hukuk yolu da zamansal itibariyle kısa olup; ilerleyen süreçte AYM’ye yine makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle birçok başvuru yapılacaktır. Eş söyleyişle, 6884 sayılı yasanın geçici 2. Maddesinde yer alan prosedür veya daha doğru bir ifade ile idari başvuru yolu sadece ve sadece 09.03.2023 tarihi itibarıyla AYM de derdest olan makul sürede yargılanama hakkının ihlali ve mahkeme kararlarının geç, hiç veya gereği icra edilmediğinden kaynaklanan hak ihlali sebebiyle yapılan bireysel başvuruları kapsamış olduğu, 09.03.2023 tarihinden sonra yine makul sürede yargılanma hakkın ihlali sebebiyle doğrudan AYM’ye bireysel başvuruda bulunabilecektir. Bu durum, haliyle geçici yani palyatif bir çözüm yöntemidir. Nitekim, AYM ve AİHM birçok kararlarında ülkemizde uzun yargılamaların söz konusu olduğunu, bu durumunda makul sürede yargılanma hakkının ihlaline sebep olmuş olduğunu özellikle vurgulamış olmasına ve daha da önemlisi pilot karar prosedürü işletmesine rağmen yasama organı bu konu hakkındaki yapısal sorun hakkında kalıcı ve etkili bir iç hukuk yolu oluşturmamıştır.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, ülkemizde yargılamalar, gerek yapısal gerek yargılamanın tarafları gerek se hakimlerden, mahkemelerden kaynaklanan sebeplerden dolayı uzun sürmektedir. Bu durumda haliyle yargılamanın tarafları açısından makul sürede yargılama hakkının ihlaline neden olmaktadır.

Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yapılacak olan AYM bireysel başvurularında AYM’nin yukarıda yer vermiş olduğumuz kararlarında da belirttiği üzere olağan kanun yolu başvurularının tüketilmesi şart değildir. Çünkü, Türk hukuk siteminde yargılamanın devamı sürecinde makul sürede yargılaman hakkının ihlalini giderecek veya ortaya bir zarar çıkmış ise bu zararı giderecek olan etkili bir idari ve yargısal başvuru yolu yoktur. Bu sebeple, olağan kanun yolu başvuruları tüketilmeden makul sürede yargılanma hakkı ile ilgili olarak AYM bireysel başvurusu yapılması mümkündür.

IV. SONUÇ:

Yargılamanın tarafları taraf olduğu cezai, hukuki veya idari ya da vergisel birtakım uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanmayı isteme hakkını haizdir. Ancak, ülkemizde yargılamalar, yargılamanın taraflarından veya taraf vekil/müdafilerinden, hakimlerden, bilirkişi ya da tanıklardan veyahut yapısal birtakım sebeplerden dolayı çok uzun sürmektedir. Bu durumda haliyle bireylerin yani yargılamanın taraflarının makul sürede yargılanma hakkının ihlali mahiyetindedir.

Uzun süren ve halen daha yargılaması devam uyuşmazlıklarda yargılamanın tarafları AYM nezdinde bireysel başvuru yapma imkanına sahiptir. AYM içtihatlarına göre, makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yapılacak olan bireysel başvurularda, ülkemizde etkili bir iç hukuk yolu olmaması nedeniyle olağan kanun yollarına tüketmeden AYM bireysel başvuru yapılabileceğini belirtmektedir. Zira, yinelemek gerekirse gerek AYM gerekse AİHM Türkiye aleyhine vermiş olduğu bireysel başvuru kararlarında, ülkemizde uzun yargılamaların olduğunu, bu durumun artarak devam ettiği, uzun süren yargılamanın önüne geçecek veya ihlali halinde sonuçlarını ortadan kaldıracak bir takım etkili iç hukuk yollarının olmadığı, sorunun sistematik ve yapısal sebeplerden kaynaklanmış olduğu belirtmiştir. Hatta bu konuda birkaç defa pilot karar prosedürü işletilmiştir. Yasama organı ise buna karşın kalıcı ve etkili bir çözüm yönteminden ziyade sadece 6384 sayılı yasaya geçici maddeler eklemek suretiyle kısa bir süreliğine makul sürede yargılanma hakkı nedeniyle AYM’ye belirli tarihlere kadar başvurulmuş ve halen derdest olan bireysel başvuruların komisyonda çözülmesi yöntemi öngörmüştür. Ancak ifade etmem gerekir ki, bu çözüm yöntemi palyatif mahiyette olup; kısır bir döngüden ibarettir. Bunun içindir ki, yasama organı uzun süren yargılamaların önüne geçilmesi veya en azından minimize etmek ve ihlal ortaya çıkması halinde ihlalin varlığının tespiti ve zarar varsa zararın tazminini sağlamak için kalıcı, etkili, uygulanabilir, uzun soluklu çözüm yöntemleri öngörmesi gerekmektedir. Aksine durumda, 6384 sayılı yasaya geçici madde eklemek AYM önündeki bir kısım bireysel başvuru dosyalarının azaltmaktan ve kısır döngüden öteye gitmeyecektir.  

------------------

[1] Özkan Duvan, A. (2019). Bireysel Başvuru Kararlarında Makul Sürede Yargılanma Hakkı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 68, Sayı:1, s.292-293.

[2]Özkan Duyan, s.293-294.

[3] Özkan Duyan, s.294-295.

[4] Özkan Duyan, s.295.

[5]Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § …

[6]Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § …: https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2012/13, Erişim Tarihi: 06.08.2023.

[7] B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § …; Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § …

[8] RG,  19.01.2013 T., 28533 S.

[9] Nevriye Kuruç [GK], B. No: 2021/58970, 5/7/2022, § …

Anahtar Kelimeler: Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Makul Sürede Yargılanma Hakkı, Adil Yargılanma Hakkı, Olağan Başvuru Yollarının Tüketilmesi.