6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda anonim şirket genel kurullarını toplantıya çağrıya yetkili kişilerin düzenlendiği kısımda 410.maddede “Yetkili ve görevli organlar” başlığı altında; “(1) Genel kurul, süresi dolmuş olsa bile, yönetim kurulu tarafından toplantıya çağrılabilir. Tasfiye memurları da, görevleri ile ilgili konular için, genel kurulu toplantıya çağırabilirler. (2) Yönetim kurulunun, devamlı olarak toplanamaması, toplantı nisabının oluşmasına imkân bulunmaması veya mevcut olmaması durumlarında, mahkemenin izniyle, tek bir pay sahibi genel kurulu toplantıya çağırabilir. Mahkemenin kararı kesindir.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Madde gerekçesinde ise; “6762 sayılı Kanunun 365 inci maddesinin yerine geçen bu madde, yeni sistemin gereği olarak, denetçiye yer alan çağrı yetkisi tanınmasına ilişkin bir hükme yer vermemiştir. Tasa­rı ayrıca, uygulamada tartışmalı olan bir sorunu açık çözüme kavuşturmuştur. Genel kurul, süresi dolmuş olsa, bile yönetim kurulu tarafından toplantıya çağrılabilir. Tasfiye halinde de yetki yönetim kurulundadır. Tasfiye memurları sadece görevleri ile ilgili ko­nular dolayısıyla genel kurulu toplantıya çağırabilirler.” açıklamasına yer verilmiştir. Görüldüğü üzere yasa koyucu, TTK.m.410 kapsamında genel kurulun toplantıya çağrılması istemini pay oranına bakmaksızın her bir pay sahibine tanımıştır. Ancak aşağıda açıklandığı üzere TTK.m.411 ve 412 çerçevesinde bu hak, halka kapalı anonim şirketlerde sermayenin en az onda birine, halka açık şirketlerde ise yirmide birini oluşturan pay sahiplerine tanınmaktadır. Bu kapsamda öğretide de ifade edildiği üzere genel kurul, hantal bir organdır (Dr.Tamer BOZKURT, Şirketler Hukuku, Ankara 2021, s.322). Bir iç organ olan genel kurul, yönetim kurulunun aksine daimi bir organ değildir. Dolayısıyla genel kurul, kural olarak etkisi dış ilişkiye yansıyan karar alamaz, ortaklığı yönetim kurulu gibi temsil edemez. Yine genel kurulun ortaklığın yönetimine ilişkin görev ve yetkileri yoktur (Prof.Dr. Oruç Hami ŞENER, Ortaklıklar Hukuku, 4.Baskı, Ankara 2019, s.460). Anonim şirketlerde pay sahibinin, TTK.m.410 kapsamında mahkemenin izniyle, genel kurulu toplantıya çağırabilmesi ise, çok istisnai durumlarda kullanılacak bir yetkidir. Bunlar; yönetim kurulunun devamlı olarak toplanamaması, toplantı nisabının oluşmasına imkan bulunmaması veya mevcut olmaması durumlarıdır. Burada amaç, organ yokluğuna engel olabilmektir. Genel kurulun toplanamamasının nedenleri olarak; toptan istifa ve kaza gösterilebilir (Dr.Tamer BOZKURT, Şirketler Hukuku, Ankara 2021, s.327 ; Prof.Dr.Şaban KAYHAN, Şirketler Hukuku, 5.Baskı, Ankara 2021, s.190). Tüm bu durumların varlığının ispatı ise davacı pay sahibine aittir (Doç.Dr. Mustafa Erdem CAN, Anonim Şirketlerde Bireysel ve Azınlık Pay Sahibi Hakları, 3.Baskı, Ankara 2022, s.410).

Tekraren belirtmek gerekir ki; pay sahibi, TTK.m.410 kapsamında sadece organ yokluğunun mevcut olduğu veya YK üyelerinin tümünün istifa ettiği yahut karar alamadığı durumlarda, YK’nın seçilmesi için genel kurul kayyımı atanmasını talep edebilir. TTK.m.410’da pay sahibinin yetkisi sadece bu hale özgülenmiştir. Yoksa yapılmamış olağan genel kurullar, esas sözleşme değişiklikleri, olağanüstü çağrılar için bu hak kullanılamaz. Çünkü pay sahibi ne finansal tabloları (TTK.m.514 vd) ne de esas sözleşme değişiklik tasarısını (TTK.m.453) hazırlamaya yetkili değildir (Prof.Dr.Ünal TEKİNALP, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 5.Baskı, İstanbul 2020, s.313).

Bu kapsamda genel kurulu toplantıya çağırma konusunda esas yetkili organ yönetim kuruludur. Bu eski kanunda da bu şekilde düzenlenmişti (Dr.Tamer BOZKURT, Şirketler Hukuku, Ankara 2021, s.264 ; Prof.Dr. Oruç Hami ŞENER, Ortaklıklar Hukuku, 4.Baskı, Ankara 2019, s.463 ; (Prof. Dr. Rıza Ayhan, Prof. Dr. Hayrettin Çağlar, Prof. Dr. Mehmet Özdamar, Şirketler Hukuku Genel Esasları, 2. Baskı, Ankara, 2020, s.350). Ve hatta yönetim kurulu, görev süresi bitmiş olsa bile TTK.m.410/1 ve Anonim Şirket Genel Kurul Yönetmeliği m.9/1 gereği genel kurulu toplantıya davet edebilir. Ayrıca anonim şirketlerde görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine dair bir hüküm bulunmaması nedeniyle yönetim kurulunun yeni yönetim seçilene kadar zorunlu görevlerine devam edeceğinin kabulü gerekir (Y.11.HD. 04.05.2000 T. E.2000/385 K.2000/3835 ; Y.11.HD. 01.06.2009 T. E.2009/5463 K.2009/6666). Ve hatta genel kurul kayyımının yetkisi, toplantı için usulüne uygun çağrı yapmak ve gündemi düzenlemekten ibaret olduğundan, yönetim kurulunun genel kurul toplantısı sırasındaki dahi görev ve yetkileri devam etmektedir (Yrd.Doç.Dr. Selen Serder YILMAZ, Anonim Şirketlerde Bireysel ve Azınlık Pay Sahibi Hakları, 3.Baskı, Ankara 2022, s.397). Diğer bir anlatımla bir genel kurul kayyımı atanmasına rağmen toplantı sürecini -Yönetim Kuruluna Özgülenen Çerçevede- yürütmek yine yönetim kurulunun görevidir. Zira bu yetki, yönetim kurulunun devredilemez yetkilerindendir (Doç.Dr. Mustafa Erdem CAN, Anonim Şirketlerde Bireysel ve Azınlık Pay Sahibi Hakları, s.425). Kaldı ki gündem gereği divan başkanlığının seçimi sonrası genel kurul çağrı kayyımının görevi zaten kendiliğinden sonra ermekte, genel kurulu yönetme yetkisi divan başkanına geçmektedir.

Tüm bu hususlarla birlikte TTK.m.411’de “(1) Sermayenin en az onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri, yönetim kurulundan, yazılı olarak gerektirici sebepleri ve gündemi belirterek, genel kurulu toplantıya çağırmasını veya genel kurul zaten toplanacak ise, karara bağlanmasını istedikleri konuları gündeme koymasını isteyebilirler. Esas sözleşmeyle, çağrı hakkı daha az sayıda paya sahip pay sahiplerine tanınabilir. (2) Gündeme madde konulması istemi, çağrı ilanının Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanmasına ilişkin ilan ücretinin yatırılması tarihinden önce yönetim kuruluna ulaşmış olmalıdır. (3) Çağrı ve gündeme madde konulması istemi noter aracılığıyla yapılır. (4) Yönetim kurulu çağrıyı kabul ettiği takdirde, genel kurul en geç kırkbeş gün içinde yapılacak şekilde toplantıya çağrılır; aksi hâlde çağrı istem sahiplerince yapılır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Yine aynı yasanın 412.maddesinde; “Mahkemenin İzni” başlığı altında; (1) Pay sahiplerinin çağrı veya gündeme madde konulmasına ilişkin istemleri yönetim kurulu tarafından reddedildiği veya isteme yedi iş günü içinde olumlu cevap verilmediği takdirde, aynı pay sahiplerinin başvurusu üzerine, genel kurulun toplantıya çağrılmasına şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi karar verebilir. Mahkeme toplantıya gerek görürse, gündemi düzenlemek ve Kanun hükümleri uyarınca çağrıyı yapmak üzere BİR KAYYIM ATAR. Kararında, kayyımın, görevlerini ve toplantı için gerekli belgeleri hazırlamaya ilişkin yetkilerini gösterir. Zorunluluk olmadıkça mahkeme dosya üzerinde inceleme yaparak karar verir. Karar kesindir.” düzenlemesi mevcuttur. Madde gerekçelerinde ise sırasıyla “Madde 411 - Birinci fıkra: 6762 sayılı Kanunun 366 ncı maddesi değişikliklerle tekrar edil­miştir. Söz konusu değişiklik bu maddeye özgü olmak üzere, azlık kavramının halka açık olan ve olmayan şirketlerde farklı yüzdelerle tanımlanmasıdır. İkinci fıkra: İkinci fıkra uygulamada sorun yaratan bir konuyu çözüme bağlamak amacıyla ön­görülmüştür. "İlan ücretinin yatırılması tarihi"nin hem zaman hem de ispat yönünden uygun olduğu düşünülmektedir. Çünkü, para yatırılmadığı takdirde gerekli ekin yapılması hemen mümkündür. Üçüncü fıkra: Uygulamada çağrı için yönetim kuruluna başvurulup başvurulmadığı ve başvu­ru tarihi sorun yaratmakta, bu konu da mahkemenin izni yönünden sorun doğurmaktadır. Çünkü mahkemenin izin verebilmesi için yönetim kuruluna başvuru yolunun tüketilmiş olması gerekir. Ay­rıca yönetim kurulunun cevap vermekte gecikmiş olması da mahkemenin izni bakımından önem ta­şır. Bu sebeple, Tasarıda çağrı ve gündeme madde konulması talebinin noter aracılığıyla yapılması zorunluluğu getirilmiştir. Dördüncü fıkra: Bu hüküm de uygulamada ortaya çıkan bir sorun dolayısıyla öngörülmüştür. Uygulamada, çoğu kez yönetim kurulu istemi kabul etmekte, fakat toplantı aylarca sonra yapılmak­ta, böylece toplantıdan beklenen yarar elde edilemez hâle gelmektedir. Bu sebeple, toplantının ka­bul tarihinden itibaren kırkbeş günde yapılması zorunluğu getirilmiş, aksi halde çağrının talep sa­hiplerince yapılacağı hükme bağlamıştır. Söz konusu hâlde azlığın mahkemeye başvurup karar al­masına gerek yoktur; genel kurul talep sahiplerince toplantıya çağrılır. Sürenin başlangıcını belirlemek sorun yaratmamalıdır. Yönetim kurulunun karar tarihi sürenin başlangıç tarihidir. Çağrının kabul edildiği makul bir süre içinde talep sahiplerine bildirilmemişse talep sahiplerinin çağrı haklarının doğduğunun kabulü gerekir. Yönetim kurulunun toplanması ve bildirim dikkate alındığında bildirimin on-oniki gün içinde talep sahiplerine ulaşmış olması icap eder. 412 nci maddede bu sürenin yedi gün olduğu gözönüne alınırsa sürenin makûl olduğu anlaşı­lır. Çünkü, en az onbeş günlük ilân süresi ve diğer hazırlıklar da dikkate alınacak olursa kırkbeş günlük süre yönünden bunun makul olduğu sonucuna varılabilir. Çağrısız genel kurul olanağının burada dikkate alınması gereğinin haklılık temeli oldukça zayıftır. “Madde 412 - 6762 sayılı Kanunun 366 ncı maddesi Tasarıda dört değişiklikle aynen devam et­tirilmiştir. (1) Talebe beş gün içinde olumlu cevap verilmediği takdirde azlık mahkemeye başvurur. (2) Kural olarak talep evrak üzerinden incelenir. Zorunluluk halinde mahkeme duruşma yapabilir. Zorunluluk olayın niteliğinden doğabilir. (3) Mahkeme, toplantıya gerek görürse, toplantıyı yapmak görev ve yetkisiyle donatılmış bir kayyım atar. Bu hükümle uygulamada karşılaşılan bir çok soru­na çözüm getirilmiş olmaktadır. (4) Karara karşı kanun yoluna gidilemez.” açıklamalarına yer verilmiştir. Konuya bu maddeler kapsamında bakıldığında TTK.m.411/1’den ve Anonim Şirket Genel Kurulu Bakanlık Temsilcisi Yönetmeliğinin 9/3.maddesinden anlaşıldığı üzere, azınlık pay sahipleri tarafından genel kurulun toplantıya davet edilmesinin istenmesi sırasında genel kurulun toplantıya çağrılmasının gerektiren nedenlerin mutlaka bildirilmesi gerekir (Prof.Dr. Oruç Hami ŞENER, Ortaklıklar Hukuku, 4.Baskı, Ankara 2019, s.470). Yargıtay uygulaması ve öğretide ifade edildiği üzere yönetim kurulunun, azınlığın toplantı talebinin dayandığı gerekçelerin, bir genel kurul toplantısı yapılmasını gerektirip gerektirmediğini inceleyerek vereceği kararda takdir hakkı vardır -Her somut olay bazında ayrı değerlendirme yapmak kaydıyla- (Arş. Gör. Hümeyra YILMAZ, Anonim Şirketlerde Azınlığın Genel Kurulun Toplantıya Çağrılması ve Gündeme Madde Eklenmesi Talebi, jurix.com, s.13). TTK’nın 411/3 ve 412/1 hükümlerindeki yönetim kurulunun çağrı istemini kabul etmesi veya etmemesi varsayımlarına göre ayrı ayrı düzenleme yapılmasından da bu anlam çıkmaktadır (Doç.Dr. Mustafa Erdem CAN, Anonim Şirketlerde Bireysel ve Azınlık Pay Sahibi Hakları, s.420). Yani yönetim kurulu, azınlığın toplantı talebine ilişkin gerekçelerini yeterli bulmazsa bu talebi reddedebilir. Gerçekten de TTK.m.411, ETTK.m.366 düzenlemesinden farklı olarak, yönetim kurulunun azınlığın toplantı talebini kabul edip etmeme hususunda bir takdir hakkı olduğunu açıkça ifade etmektedir. TTK’daki bu düzenleme, azınlık hakları bakımından bir geri adım olarak değerlendirilmektedir (Yrd.Doç.Dr. Selan Serder YILMAZ, Anonim Şirketlerde Bireysel ve Azınlık Pay Sahibi Hakları, 3.Baskı, Ankara 2022, s.384). Son olarak yönetim kurulu, azınlık pay sahiplerinin çağrı isteminin emredici hükümlere, ahlaka ve adaba aykırı olması ve kötü niyetli olması halinde de, azınlığın çağrı talebine ilişkin şartlar sağlanmamış olacağından, bu talebi red hakkı vardır (Doç.Dr. Mustafa Erdem CAN, Anonim Şirketlerde Bireysel ve Azınlık Pay Sahibi Hakları, s.420). Bu hususlar azınlığın olağanüstü genel kurul talebi bazında değerlendirilmelidir.

Yine olağanüstü genel kurul talepleri açısından bakıldığında mahkemeler de aynı şekilde, azınlık pay sahiplerinin genel kurul yapılmasına ilişkin gerekçelerinin, bir genel kurul toplantısı yapılmasını gerektirmediği kanaatine ulaşırsa, davayı reddedebilir (Yrd.Doç.Dr. Selan Serder YILMAZ, Anonim Şirketlerde Bireysel ve Azınlık Pay Sahibi Hakları, 3.Baskı, Ankara 2022, s.396). Gerçekten de mahkeme, azınlık pay sahiplerinin genel kurulun toplantıya çağrılması hususunda ileri sürdüğü gerekçeleri (maddi şartları) haklı görürse, ancak o halde genel kurulun toplantıya çağrılmasına karar verebilecektir (Prof.Dr. Oruç Hami ŞENER, Ortaklıklar Hukuku, 4.Baskı, Ankara 2019, s.473). Davacı pay sahiplerinin, genel kurulun toplanması için ileri sürdüğü gerekçeler haklı değilse, mahkeme davanın reddine karar verebilir. Azınlığın gündeme madde eklenmesi isteminde dahi mahkemenin, azınlığın her istemini kabul etme gibi bir zorunluluğu yoktur. Mahkemenin münasip olmayan talepleri reddetme yetkisi vardır (Y.11.HD. 01.02.1993 T. E.6659/K.508). Ayrıca gerçekleşmesi olanaksız olan bir hususta gündeme eklenmesi için yapılan başvurunun da reddi gerekir. Örneğin Yargıtay bir kararında, 5 kişilik bir anonim ortaklıkta 2 paydaşın reşit olmaması halinde yönetim kurulunun 5 kişiden oluşmasına dair ana sözleşme değişikliği gündem maddesinin gündem olarak eklenmesi talebinin reddi gerektiğini belirtmiştir (Y.11.HD. 20.11.1989 T. E.8582/K.6406). Özetle azınlığın talep gerekçesi olarak ileri süreceği gerektirici sebepleri mahkeme TTK.m.412’nin kendisine verdiği takdir yetkisini kullanarak değerlendirmelidir (Prof.Dr. Reha POROY- Prof.Dr. Ünal TEKİNALP- Prof.Dr. Ersin ÇAMOĞLU, Ortaklıklar Hukuku 1, 13.Bası, İstanbul 2014, s.485). Yani mahkeme, davacılar tarafından ileri sürülen her sebebi, genel kurulun yapılması için gerektirici sebep olarak kabul etmek zorunda değildir. Burada önemle belirtmek gerekir ki azınlığın genel kurulu toplantıya çağırma talebi, azınlık hakkı niteliğinde olduğundan, hakkın açıkça kötüye kullanılmasına izin vermeyen MK’nın 2/2.maddesine tabidir. Bu sebeple mahkeme, azınlığın bu hakkını açıkça kötüye kullandığını, özellikle şirketi zarara uğratma amacıyla hareket ettiğini tespit ettiği takdirde davayı reddetmelidir (Arş. Gör. Hümeyra YILMAZ, Anonim Şirketlerde Azınlığın Genel Kurulun Toplantıya Çağrılması ve Gündeme Madde Eklenmesi Talebi, jurix.com, s.10). Bu hususlar da azınlığın olağanüstü genel kurul talebi bazında değerlendirilmelidir.

Mevzuatta olağan genel kurulun, hesap dönemi sonu olan 31 aralık tarihinden itibaren 3 aylık süre içinde mutlaka yapılması gerektiğine dair yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır. Ayrıca 3 aylık süreye ilişkin hüküm, doğrudan bir yaptırıma bağlanmamıştır, düzenleyici niteliktedir (Prof.Dr.Mehmet BAHTİYAR, Ortaklıklar Hukuku, 15.Baskı, İstanbul 2021, s.152). Bu hususta Yargıtay 11.Hukuk Dairesi 14.04.2005 tarihli E.4116/K.3654 sayılı kararında, olağan genel kuruldan kısa bir süre sonra olağanüstü genel kurul talebinde bulunabilmek için, ya önceki toplantıda görüşülmeyen konu veya daha önce görüşülen konudan sonra oluşan yeni olayların mevcut olması gerektiğini vurgulamıştır (Yargıtay Onursal Daire Başkanı Gönen ERİŞ, Ticari İşletme ve Şirketler, Cilt-II, 2.Baskı, s.2286). Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.10.1996 tarihli E.1409/K.276 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, genel kurulun toplantıya davetine izin verilmesi hususlarında açılan davalar, bir eda davasıdır (Prof.Dr. Hayri DOMANİÇ, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, İstanbul 2011, s.817 ; Yargıtay 3.Tic.D. 23.09.1965 T. E.65/2023 K.2614). Eda davaları ise, hukuki dinlenilme hakkı da dikkate alınarak HMK uygulaması gereği duruşmalı olarak incelenmelidir.

Tüm bu hususlarla birlikte TTK’nın 412.madde gerekçesinden de anlaşıldığı üzere genel kurulun toplantıya davet iznine ilişkin davalarda mahkeme, olayın niteliğinden kaynaklanan zorunluluk halinde duruşma açmalıdır (Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Başmüfettişi Soner ALTAŞ, Türk Ticaret Kanunu’na Göre Anonim Şirketler, Ankara 2019, s.134). Diğer bir anlatımla mahkeme dosya içeriğine ve somut koşullara göre duruşma açılıp şirket yetkililerinin dinlenmesini zorunlu görüyorsa şirket yetkilisi dinlenmek suretiyle yargılama duruşmalı yapılmalıdır (Prof.Dr. Reha POROY- Prof.Dr. Ünal TEKİNALP- Prof.Dr. Ersin ÇAMOĞLU, Ortaklıklar Hukuku 1, 13.Bası, İstanbul 2014, s.484). Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 31.01.2002 tarihli 2001/8694 E. 2002/689 K.sayılı ilamında da aynı husus vurgulanmış, anonim şirket genel kurulunun azınlık tarafından toplantıya çağrı daveti için yetki verilmesi istemli davada, mahkemece bu incelemenin davalı şirkete tebligat yapılarak duruşmalı şekilde icra edilmesi gerektiği, bu hususun yerine getirilmemesinin doğru olmadığı vurgulanmıştır (Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Başmüfettişi Soner ALTAŞ, Türk Ticaret Kanunu’na Göre Anonim Şirketler, Ankara 2019, s.134 ; Aynı yönde Y.11.HD. 18.07.2001 T. E.5472/K.6388). Yine Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 04.04.2006 tarihli E.3757/K.3549 sayılı kararında, genel kurul toplantısının kayyım aracılığıyla yapılması için, kayyım tayini isteminin duruşma yapılarak hasımlı incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir (Yargıtay Onursal Daire Başkanı Gönen ERİŞ, Ticari İşletme ve Şirketler, Cilt-II, 2.Baskı, s.2286). Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 08.04.2002 tarihli E.10909 K.3214 sayılı kararında da aynı şekilde, azınlık pay sahiplerince şirket genel kurulunun kayyım atanması suretiyle gerçekleştirilmesi istemli davasında, açılan dava çekişmeli yargıya dahil bir eda davası olduğundan, davalı ortaklığa tebligat yapılmak veya anonim ortaklığın temsilcisi dinlendikten sonra istemle ilgili karar verilmesi gerektiğini vurgulayarak yargılamanın duruşmalı yapılması gerektiğini belirtmiştir (Prof.Dr.Hasan PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, Cilt-I, 3.Baskı, Ankara 2018, s.883). Nitekim adil yargılanma hakkına göre; herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanılmak suretiyle, yargı mercileri (mahkemeler) önünde davacı veya davalı olarak adil yargılanma hakkına sahiptir (Anayasa m.36/I). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin “adil yargılanma hakkı” başlıklı 6.maddesinde de; “Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir” (AİHS m.6/I,c.1) şeklinde düzenleme mevcuttur. Görüldüğü üzere adil yargılanma hakkı, HMK.m.27’de yer alan hukuki dinlenilme hakkı ile doğrudan ilgilidir (Prof.Dr. Baki KURU, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Cilt-I, 3.Baskı, Ankara, 2020, s.588). İşte HMK.m.27/1 uyarınca davanın tarafları ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir. Hukuki dinlenilme hakkının unsurları ise; bilgilendirilmeyi talep hakkı, açıklama ve ispat hakkı ve dikkate alınma hakkından oluşmaktadır (Prof.Dr.Süha Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, Cilt-I, 4.Baskı, Ankara, 2021). Bu unsurlardan açıklama ve ispat hakkı kapsamında, tarafların mahkemeye sundukları dilekçeler büyük önem taşır ve ön inceleme duruşmasından itibaren taraflar yargılama faaliyetine yüz yüze katılırlar. Bu nedenle ön inceleme duruşması ve tahkikat aşamasında taraflar rahat ve özgür şekilde açıklamalarda bulunabilir, taleplerini söyleyebilir, delillerini bildirip iddia ve savunmalarını ispata yönelik faaliyetlerde bulunabilirler (E.Ticaret Mahkemesi Başkanı Harun BULUT, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, s.391).

Bu çerçevede bakıldığında duruşma, yargılama faaliyetinin en önemli bölümüdür. Çekişmeli veya çekişmesiz yargıda davanın duruşma veya duruşmalar yapılmak suretiyle gerçekleştirilmesi gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre de, ilk ve tek derece mahkemesinin huzurundaki yargılamalarda, Sözleşmenin 6/1.maddesi uyarınca “açık duruşma hakkı” beraberinde “duruşma isteme hakkı”nı da getirir (E.Ticaret Mahkemesi Başkanı Harun BULUT, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, s.399). Yargılamanın seyri ve olguların hukuka uygun şekilde değerlendirilmesi için duruşmada şirket yetkililerinin dinlenmesi de şarttır. Yine tüm yargılama boyunca, mahkemece, davanın her iki tarafının karşılıklı iddia ve savunmalar ile bunlara dayanak yapılan olgular ve deliller, yargılamanın seyri ve aşamaları ile duruşmalar hakkında, tam bir bilgi sahibi kılınmasının sağlanması ve buna uygun bir ortamın yaratılması şarttır (Prof.Dr.Süha Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, Cilt I, 4. Baskı, Ankara, 2021). Dolayısıyla genel çerçevede hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak duruşma açılmak suretiyle inceleme yapılması gerekirken, dosya üzerinden inceleme yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirir (Y.8.HD. 28.03.2018 T. 2015/21667 E. 2018/10153 K). Yargıtay konuya ilişkin başka bir kararında duruşma yapılmasına gerek olup olmadığının hakimin takdirine bırakıldığı hallerde, anılan takdir yetkisinin mutlak bir seçimlik hak olmayıp halin icabına göre işin duruşmalı olarak incelenmesi gerektiği durumlarda mahkemenin takdir yetkisini duruşma yapmaktan yana kullanması gerektiğini, duruşma açılıp taraf teşkili sağlandıktan ve varsa tarafların gösterecekleri deliller toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğini, evrak üzerinde yapılan eksik inceleme ile hüküm tesisinin isabetsiz olduğunu belirtmiştir (Y.12.HD 2013/12372 E. 2013/20424 K.). İşte Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.10.1996 tarihli E.1409/K.276 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, genel kurulun toplantıya davetine izin verilmesi hususlarında açılan davalar, bir eda davasıdır (Prof.Dr. Hayri DOMANİÇ, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, İstanbul 2011, s.817 ; Yargıtay 3.Tic.D. 23.09.1965 T. E.65/2023 K.2614). Eda davaları ise, hukuki dinlenilme hakkı da dikkate alınarak HMK uygulaması gereği duruşmalı olarak incelenmelidir.

Önemle ve tekraren belirtmek gerekir ki yargılamaya hakim olan tüm ilkeler, adil yargılamaya hizmet eden ve adil yargılamanın unsurlarıdır. Amaç, tüm aşamaları itibariyle adil bir yargılamanın sağlanmasıdır. Anayasamızın 36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6’ncı maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkı adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki dinlenilme hakkı olarak maddede ifade edilen ve uluslararası metinlerde de yer bulan bu hak, çoğunlukla “iddia ve savunma hakkı” olarak bilinmektedir. Ancak, hukuki dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş bir üst kavramdır. Dava dilekçesi, davaname, ihbar şeklinde başlayan yargılama faaliyetinde (çekişmeli veya çekişmesiz yargılama) mahkemenin vereceği kararın taraflar ve toplum nezdinde saygın bir değer taşımasının ilk şartı yargılamada taraflar ilgililere hukuki dinlenilme hakkının verilmiş olmasıdır. Bu hak, hukuk devlerinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. O nedenle adil yargılanmadan bahsedebilmenin ilk koşulu hukuki dinlenme hakkıdır. Mahkeme iki tarafa eşit şekilde hukuki dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Davanın taraflarından birine ayrıcalık tanınması halinde adil yargılamadan bahsedebilmek mümkün olmaz. Aynı şekilde sadece bir tarafın dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. (E.Ticaret Mahkemesi Başkanı Harun BULUT, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Cilt-I, Ankara 2022, s.325-326). Bu çerçevede genel kurul çağrı kayyımı atanması istemli davaların da duruşmalı incelenmesi gerekir.

Yine Yargıtay uygulaması gereği HMK’nın ön soruna ilişkin hükümleri, şirket genel kurulunun toplantıya çağrı izni istemli davalarda da uygulama alanı bulmaktadır. Örneğin Yargıtay bir kararında taraflardan biri adına verilen vekaletnamenin geçersizliğinin tespiti talep edildiği takdirde, bu talebin aynı davada bir ön sorun olarak incelenmesi gerektiğini, vekaletnamenin geçersizliğinin ayrı bir davada incelenemeyeceğini, ön sorun olan bu hususun asıl davada incelenip karara bağlanması gerektiğini, bu kurala aykırılığın doğru olmadığını vurgulanmaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/6309 Esas 2016/9737 Karar sayılı karar özeti şu şekildedir; “…ASIL DAVA ŞİRKET GENEL KURULUNU TOPLANTIYA ÇAĞRIYA İZİN, BİRLEŞEN DAVA İSE, ASIL DAVADA DAVALI ŞİRKET ADINA VERİLEN VEKALETNAMENİN GEÇERSİZLİĞİNİN TESPİTİ İSTEMİNE DAİR OLUP, yukarıda özetlendiği şekilde karar verilmiştir. Ancak, görülmekte olan bir davaya dair olup, davanın incelenip karara bağlanmasından önce aydınlanması gereken sorunlara ÖN SORUN denir. Davanın her safhasında hadiseler doğabilir. Bu hadiseler, ayrı bir dava olmayıp, asıl dava üzerine aşılanmış küçük davacıklar niteliğindedir. Mahkemenin, ilk önce bu küçük davacıkları inceleyip, karara bağlaması, ondan sonra davaya devam ederek esas hakkında karar vermesi gerekir. Bu hali ile bu hadiseyi "ön sorun" veya "ara sorun" olarak nitelendirmek de mümkündür (Prof. Dr. Baki Kuru-Prof. Dr. Ramazan Arslan-Prof. Dr. Ejder Yılmaz Medeni Usul Hukuku, 14.Baskı, Ankara 2003). …Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, birleşen davada, asıl davada davalı şirket adına verilen VEKALETNAMENİN GEÇERSİZLİĞİNİN TESPİTİNİN TALEP EDİLMİŞ OLMASI KARŞISINDA, ANILAN TALEP ASIL DAVADA İNCELENECEK BİR ÖN SORUN NİTELİĞİNDE OLUP, HMK'nın ilgili maddeleri uyarınca asıl davada incelenip karara bağlanması gerektiğinden ve ayrı bir davaya konu olamayacağından, birleşen davanın dinlenebilir bir dava olmadığı hususu nazara alınmaksızın yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.”

Yukarıda açıklanan konulara dair yargı uygulamasına bakıldığında; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin T. 1.2.2022 E. 2020/1052 K. 2022/763 sayılı kararında, genel kurulun toplanması için çağrı yapan kişi ya da kurulun toplantıya çağrı yapmaya yetkili olmaması halinde yapılan çağrının yok hükmünde olduğunu, bu çağrı üzerine toplanan genel kurulda alınan kararların da yok hükmünde sayılacağını vurgulanmıştır. Aynı karar içeriğinde genel kurul çağrısını gerçekleştiren pay sahibinin, genel kurul çağrısını gerçekleştirmek için mahkemeden herhangi bir yetki almadan sadece kendi katılımıyla gerçekleştirdiği genel kurul toplantısında mevcut müdürün azline ve kendisinin müdür seçimine dair aldığı kararın yok hükmünde olduğu ifade edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 22.10.2019 E. 2018/1112 K. 2019/6571 sayılı kararında ise; 5 kişilik yönetim kurulunun 2 kişi ile toplantı yapılmaksızın karar alması halinde alınan kararın yok hükmünde olduğu, bu nedenle işbu karara dayalı olarak yapılan genel kurul toplantısında alınan kararların da yok hükmünde sayılacağı vurgulanmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 19.10.2017 E. 2016/2596 K. 2017/5554 sayılı kararında; genel kurulun toplantıya çağrılmasına ilişkin mahkeme kararının kesin olduğu, mahkemenin kararının kesin olmasının genel kurulun toplantıya çağrılmasına münhasır olduğu mahkemece kabul dışında verilen başkaca kararın kesinliğinden söz edilemeyeceği, yani bu konuda açılan davada kabul dışında başkaca bir karar verilmesi halinde de kararın kesinliğinden söz edilmeyeceği vurgulanmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 9.3.2017 E. 2016/2371 K. 2017/1397 sayılı kararında ise; TTK.m.412’de yer alan prosedür yerine getirilmeden pay sahiplerinin genel kurulu doğrudan toplantıya çağırması halinde genel kurulda alınacak kararların butlanla batıl olduğu vurgulanmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 1.3.2017 E. 2015/13226 K. 2017/1218 sayılı kararında ise; 6102 sayılı TTK'nın m. 617/3 yollamasıyla 411 ve 412. maddeleri gereğince genel kurulun toplantıya çağrılmasına izin davası sonucunda mahkemece verilecek kararın kesin olması sebebiyle temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 25.2.2014 E. 2012/13135 K. 2014/3515 sayılı kararında; Anonim şirketlerde görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine dair bir hüküm bulunmaması sebebiyle yönetim kurulunun yeni yönetim seçilene kadar olağanüstü ve acil durumlar için görevlerine devam edeceklerinin kabulü gerektiği, bu nedenle yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin bitmesiyle şirketin kendiliğinden organsız kaldığından söz edilemeyeceği vurgulanmıştır. Aynı kararda TTK.m.410. hükmü gereğince görev süresi dolmuş olan yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağırabileceğinin açık olduğu, yönetim kurulu üyesinin de genel kurulu toplantıya davet yetkisi olduğu, bu yetkisi nedeniyle yönetim kurulu üyesinin şirketin genel kurulunun toplanması için şirkete kayyım tayini talepli davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı ifade edilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi T. 12.3.2020 E. 2020/15 K. 2020/316 sayılı kararında; görev süresi sona ermiş olsa bile yönetim kurulunun, genel kurulu çağrı yetkisine haiz olduğu, genel kurulun toplantıya çağrı usulüne uyulmamış olsa bile, belirli şartlarla genel kurulun çağrısız da toplanabileceği, henüz genel kurul toplantısı yapılmadan, toplantıya çağrıya ilişkin yönetim kurulu kararının yok hükmünde olduğunun tespitini istemekte ve henüz yapılmamış genel kurul toplantısında alınacak kararların yok hükmünde olduğunun tespitini istemekte hukuki yarar bulunmadığı, zira genel kurul toplantısının TTK 416.maddesi hükmüne uygun olarak yapılması halinde, taleplerinin hukuki dayanağı kalmayacağı vurgulanmıştır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi T. 26.6.2018 E. 2018/939 K. 2018/669 sayılı kararında ise; TTK.m.412 kapsamında açılan davalarda verilecek kararların kesin olduğu, bu kararlara karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı, kamu düzenine aykırılık oluşturan hususların bile incelenebilmesi için istinaf kanun yolunun açık olması gerektiği, TTK.m.412 kapsamında verilecek kararların kesin olmasından ötürü hiçbir istinaf sebebinin incelenemeyeceği ve istinaf başvuru dilekçesinin reddi gerektiği vurgulanmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 9.5.2017 E. 2015/15527 K. 2017/2736 sayılı kararında ise; TTK’nın 617/3. maddesinin atfıyla uygulanması gereken 410. maddesine göre şirket genel kurul çağrısının kaideten yönetim kurulu tarafından yapılacağı, görev süresi sona ermiş olsa bile yönetim kurulunun genel kurulu çağrı yetkisine haiz olduğu, ayrıca TTK'nın 416. maddesine göre de bütün pay sahipleri veya temsilcileri hazır bulunmak ve itiraz olmamak koşuluyla çağrıya dair hükümlere uyulmaksızın da genel kurulun toplanabileceği, limited şirket genel kurulunun (ortaklar kurulunun) çağrıya yetkili organ olan müdürler kurulunun genel kurul toplantısı yapılmasına yönelik bir kararı olmadan yetkisi bulunmayan bir müdür tarafından yapılan çağrı ile toplanması ve toplantı esnasında davacı ortak olan diğer müdürün bu şekilde toplantı yapılamayacağına dair itirazda bulunması ve bu itirazını muhalefet şerhi olarak tutanağa derc edilmesi halinde toplantıda alınan tüm kararların batıl olacağı vurgulanmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 9.3.2017 E. 2016/2371 K. 2017/1397 sayılı kararında ise; limited şirketlerde azınlık pay sahiplerinin TTK’da yer alan prosedürü yerine getirmeden genel kurulu doğrudan çağrı yetkisine sahip olmadığını, bu prosedüre uyulmaksızın şirket genel kurulunca alınacak kararların butlanla malul olacağını vurgulamıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 1.3.2017 E. 2015/13226 K. 2017/1218 sayılı kararında; genel kurulun toplantıya çağrılmasına izin davası sonucunda mahkemece verilecek kararın kesin olması sebebiyle davacı tarafça temyiz yasa yoluna başvurulması halinde temyiz dilekçesinin reddi gerektiği, genel kurulun toplantıya çağrılmasına izin davasının açılış tarihi sonrasında genel kurul toplantısı gerçekleştirilmesi halinde davanın konusuz kalacağı vurgulanmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 24.4.2017 E. 2015/14750 K. 2017/2344 sayılı kararında; 6102 Sayılı TTK'nın 410/1. maddesine göre genel kurulun, görev süresi dolmuş olsa bile yönetim kurulu tarafından toplantıya çağrılabileceği, 5 kişilik yönetim kurulunun 3 üyesinin diğer üyelere çağrı yapmaksızın yönetim kurulunu toplaması ve bu toplantıda genel kurul çağrı kararı alması halinde kararın geçersiz olacağı, TTK'nın 390/4. maddesi gereğince yönetim kurulu kararlarının kurul üyelerinden birinin belirli bir konuda yaptığı karar şeklinde yazılmış önerisine en az üye tam sayısının çoğunluğunun yazılı onayı alınmak suretiyle alınabileceği, aynı önerinin tüm yönetim kurulu üyelerine yapılmış olmasının bu yolla alınacak kararın geçerlilik şartı olduğu vurgulanmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 20.12.2016 2016/6309 Esas 2016/9737 Karar sayılı gereği şirket genel kurulunun toplantıya çağrı izni istemli davalarda, taraflardan biri adına verilen vekaletnamenin geçersizliğinin tespiti talep edildiği takdirde, bu talebin AYNI DAVADA bir ön sorun olarak incelenmesi gerektiği, vekaletnamenin geçersizliğinin ayrı bir davada incelenemeyeceği, ön sorun olan bu hususun asıl davada incelenip karara bağlanması gerektiği, bu kurala aykırılığın doğru olmadığı vurgulanmaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 1.7.2014 E. 2014/8014 K. 2014/12619 sayılı kararında; anonim şirketin genel kurulunun toplantıya çağrılmasına izin istemine ilişkin davalarda verilecek kararların kesin olduğu, bu nedenle davacının karar düzeltme taleplerinin de reddi gerektiği ifade edilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi T. 14.7.2021 E. 2021/973 K. 2021/918 sayılı kararında; yönetim kurulunu toplantıya çağırma yetkisinin yönetim kurulu başkanına ait olup TTK Md. 392/7'ye göre her yönetim kurulu üyesinin yetkisinin başkandan yönetim kurulunu toplantıya çağırmasını yazılı olarak istemekle sınırlı olduğu, yönetim kurulu üyesinin doğrudan yönetim kurulunu toplantıya çağırma yetkisinin bulunmadığı vurgulanmıştır.

SONUÇ OLARAK; TTK.m.410 kapsamında genel kurulun toplantıya çağrılmasını talep hakkı, pay oranına bakmaksızın her bir pay sahibine tanınmıştır. Ancak TTK.m.411 ve 412 çerçevesinde bu hak, halka kapalı anonim şirketlerde sermayenin en az onda birine, halka açık şirketlerde ise yirmide birini oluşturan pay sahiplerine tanınmaktadır. Anonim şirketlerde pay sahibinin, TTK.m.410 kapsamında mahkemenin izniyle, genel kurulu toplantıya çağırabilmesi, çok istisnai durumlarda kullanılacak bir yetkidir. Bunlar; yönetim kurulunun devamlı olarak toplanamaması, toplantı nisabının oluşmasına imkan bulunmaması veya mevcut olmaması durumlarıdır. Burada amaç, organ yokluğuna engel olabilmektir. Genel kurulun toplanamamasının nedenleri olarak; toptan istifa ve kaza gösterilebilir. Tüm bu durumların varlığının ispatı ise davacı pay sahibine aittir. TTK’nın 411 ve 412.maddeleri kapsamında ise azınlığın olağanüstü genel kurul talebinde  mahkemelerin, azınlık pay sahiplerinin genel kurul yapılmasına ilişkin gerekçelerinin, bir genel kurul toplantısı yapılmasını gerektirmediği kanaatine ulaşması halinde davayı reddedebileceği söylenebilir. Gerçekten de mahkeme, azınlık pay sahiplerinin genel kurulun toplantıya çağrılması hususunda ileri sürdüğü gerekçeleri (maddi şartları) haklı görürse, ancak o halde genel kurulun toplantıya çağrılmasına karar verebilecektir. Bu noktada davacı pay sahiplerinin, genel kurulun toplanması için ileri sürdüğü gerekçeler haklı değilse, mahkeme davanın reddine karar verebilir. Azınlığın gündeme madde eklenmesi isteminde dahi mahkemenin, azınlığın her istemini kabul etme gibi bir zorunluluğu yoktur. Mahkemenin münasip olmayan talepleri reddetme yetkisi vardır.