1. Genel Olarak Mirasçı
Mirasçı, mirasbırakanın terekesinden pay alan gerçek veya tüzel kişilerdir.
TMK’nın 577/1. maddesine göre “Bu Kanuna göre mirasa ehil olmayanlar dışındaki herkes mirasçı olabileceği gibi, vasiyet alacaklısı da olabilir.”
Kanunumuzda iki tür mirasçılık şekli düzenlenmiş olup, bunlar kanuni mirasçı ve atanmış (iradi) mirasçıdır.
Kanuni (yasal) mirasçılar kanundan doğarlar.
Atanmış (iradi, mansup) mirasçılar ise, mirasbırakanın iradesine dayanırlar.
Kanuni ya da atanmış bir mirasçı olarak miras hakkını elde etme için:
-TMK’nın 580. ve devamı maddelerinde düzenlenen anlamda mirasbırakanın ölümü anında sağ olmak gerekir. Yasal veya atanmış mirasçı ve vasiyet alacaklısı mirasbırakandan önce ölmüşse mirasçı veya vasiyet alacaklısı olamaz.
-TMK’nın 578. maddesinde düzenlenen mirastan yoksunluk nedenlerinin bulunmaması gerekir.
-Son olarak TMK’nın 577/1. maddesinde düzenlenen şekli ile mirasçı olabilme ehliyeti taşıması gerekir.
“… Türk Medeni Kanunu'nun 580. maddesi uyarınca “mirasçı olabilmek için mirasbırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olmak şarttır.” Başka bir koşul söz konusu olamaz. Yine aynı kanunun 599. maddesinde ”mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar. Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın ayni haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar” hükmü getirilmiştir. Türk Medeni Kanunu'nun değinilen açık hükümleri karşısında bir mirasçının daha önce değil, murisin ölüm tarihinde (mirasın açılma tarihinde) mirasçılığa ehil ve sağ olması esastır. İstikrar kazanmış Yargıtay İçtihatlarında murisin muvazaalı temliki yaptığı tarihteki çocukları ile bundan sonra ana rahmine düşen çocukları arasında dava hakkı yönünden hiç bir fark gözetilmemiştir. Türk Medeni Kanunu'nun 500. maddesinin “evlatlık ve altsoyu, evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar“ hükmü gereğince füruu ve evlâtlık arasında bir ayırım yapmak da olanaksızdır…”[1]
“…Miras, miras bırakanın ölümüyle açılır. (TMK. md. 575) Mirasçı olabilmek için miras bırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olmak şarttır. (TMK. md. 580) Türk Vatandaşlık Kanunu uyarınca vatandaşlığı kaybedenler "yabancı" statüsüne tabi oldukları halde vatandaşlıktan çıkartılanların malları tasfiyeye tabidir…” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2004/1530 K. 2004/2410 T. 1.3.2004)
2. Atanmış Mirasçı
Mirasbırakan tarafından ölüme bağlı bir tasarrufla (vasiyetname veya miras sözleşmesi ile) mirasçı olarak atadığı kişilerdir.
TMK’nın 516. maddesine göre,
"Mirasbırakan, mirasının tamamı veya belli bir oranı için bir veya birden çok kişiyi mirasçı atayabilir. Bir kişinin, mirasın tamamını veya belli bir oranını almasını içeren her tasarruf, mirasçı atanması sayılır."
İvazsız ise hem vasiyetname ve hem de miras sözleşmesi ile atanabilir. İvazlı ise yalnız miras sözleşmesi ile atanabilir.
Bilindiği üzere belirli mal vasiyetinde, vasiyetçinin malvarlığından bir malını (örneğin evini) bağışlaması veya bir kimseye bir yıllık irat bırakması söz konusudur. Bu şekildeki belirli bir mal vasiyet olunan kişiye “musaleh” denir.
Ancak eğer bir vasiyetnamede "mal varlığımın tamamını eşime vasiyet ettim", "mallarımın 1/4’ünü oğluma bırakıyorum" gibi ifadeler varsa, bu bir mirasçı atanmasıdır. Bu şekli ile mirasçı atama mirasbırakanın malvarlığının tamamını veya bir kısmını bir kişiye bırakması halidir.
Bir kimse isterse gerçek, isterse bir tüzel kişiyi veya henüz doğmamış bir çocuğu, hatta henüz kurulmamış bir tüzel kişiyi mirasçı atayabilir. Devlet de mirasçı olarak gösterilebilir. Kanuni mirasçılar da kanuni miras paylarına ek olarak vasiyetname ile mirasçı atanabilir. Birden çok kişi mirasçı atanabilir. Birden kişi mirasçı atanmışsa ve payları belirtilmemişse eşit paya sahip oldukları kabul edilir.
Karşılıklı veya karşılıksız yapılabilir. Karşılıklı yapılırsa karşılıklı borç ve yükümlülükleri içerdiğinden miras mukavelesi yolu ile yapılması gerekir. Karşılıksız ise vasiyetname yolu ile yapılır.
Mirasçı atanan kişinin bizzat vasiyetçi tarafından yapılan ölüme bağlı tasarrufta gösterilmesi şarttır. Bu nedenle atanmış miracının mirasbırakanın ölümü anında sağ, belli veya belirlenebilir olması gerekir.
Vasiyetçi mirasçı atananın bir başkası tarafından belirlenmesini isteyemez. Vasiyetçi tarafından belirleme yoksa vasiyet geçerli değildir. Bu hak münhasıran vasiyetçinin olup, temsil veya vekâlet geçerli değildir.
“…TMK’nın 516/2. maddesine göre, bir kimsenin mirasın tamamını ya da belirli bir oranını almasını içeren her tasarruf mirasçı ataması sayılır. Mirasçı ataması üçüncü kişiler lehine yapılabileceği gibi yasal mirasçılar lehine de yapılabilir. Somut uyuşmazlıkta ise muris, terekesinin tamamını belirli oranlarla davalılara bırakarak, mirasçı ataması yapmıştır…”[2]
“…Muris; 26.02.2002 tarihli el yazılı vasiyetnamesi ile yasal mirasçısı olan eşi İclal'i mirasçı atamıştır. (eşim İclal …'ü tek varisim olarak tayin ediyorum. Muhtemel mahfuz hisse sahipleri ile ilgili haklar açıkça ayrıktır. Yukarıda bahsettiğim varis tayini, benim Türkiye'de bulunan taşınır ve taşınmaz mallarım için geçerlidir.)…”[3]
3. Atanmış Mirasçının Hukuki Niteliği ve Hakları
Mirasçı atanan (mansup) terekenin külli halefi olur. Ölümle birlikte mirasçı atanan tereke üzerinde hak sahibi olur. Tereke aktif ve pasifiyle bir bütün halinde atanmış mirasçıya intikal eder. Bu nedenle mirasçı atanan terekenin borçlarından da sorumlu olur. Üstelik bu sorumluluk hem tereke malları ve hem de kendi kişisel malvarlığı ile sorumluluktur. Tereke üzerinde idari tasarrufta bulunabilir.
TMK’nın 598. maddesine göre, vasiyetnamede mirasçı atanmış olup da hakları kanuni mirasçılar ve diğer ilgililer tarafından itiraza uğramamış olan kimseler, itiraz için yapılan tebliğ gününden itibaren bir ay geçtikten sonra mirasçılık sıfatları hakkında kendilerine atanmış mirasçı olduklarını gösterir resmi bir belge verilmesini sulh hukuk mahkemesinden isteyebilirler. Vasiyetnameye itiraz olup da tenkis veya iptal davası açılmış ise, bu belge verilmeyip bu davaların sonuçlanması beklenir. Vasiyetnamenin açılmasından sonra talep halinde kanuni mirasçılara da mirasçılık belgesi verilir. Mirasçılık belgesinde kanuni mirasçılarla beraber vasiyetnameden de söz edilerek atanmış mirasçının da gösterilmesi gerekir.
Bu nedenlerle atanmış mirasçının vasiyetnamenin tenfizi istemine ilişkin dava açmasında hukuki yararı yoktur. Çünkü TMK’nın 599. maddesi uyarınca atanmış mirasçı, herhangi bir kabul beyanına ihtiyaç duymaksızın mirasbırakanın ölümü ile birlikte kendiliğinden tereke üzerindeki haklarını kazanır. Atanmış mirasçının vasiyetnamenin tenfizini dava yolu ile istemesi halinde davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddi gerekir. Çünkü atanmış mirasçı alacağı veraset belgesi ile bu hakkını elde edebilir.
TMK’nın 603. maddesindeki düzenlemeye göre, "Mirasbırakanın alacaklılarının hakları, vasiyet alacaklılarının haklarından, vasiyet alacaklılarının hakları da mirasçıların alacaklılarının haklarından önce gelir. Mirası kayıtsız şartsız kabul eden mirasçıların alacaklıları ile mirasbırakanın alacaklıları aynı haklara sahiptirler." Yani, öncelik terekeden murisin alacaklılarına gerekli ödemelerin yapılması sonra eğer artan bir değer olursa o da atanmış mirasçılara ödenir. Ancak atanmış mirasçıların hakları, mirasçıların şahsi alacaklılarından önce gelir.
“…davacı, muris ile birlikte düzenlediği mirastan feragat sözleşmesi ile mirastan feragat etmiştir. Bu sözleşme ile davacının yasal mirasçılık sıfatı kalmamıştır. Bu bağlamda, yasal mirasçı sıfatı kalmayan davacının murisle kan ve soy ilişkisini gösteren mirasçılık belgesinin iptalini isteyemez. Diğer yandan mirasbırakanın el yazılı vasiyetnamesinde ise davacıya yönelik olarak “eşime de hakları verilsin” şeklinde bir tasarrufta bulunmuştur. Davadaki uyuşmazlık mirastan feragat ederek yasal mirasçılık sıfatını yitiren davacının, mirasbırakan tarafından düzenlenen vasiyetnamedeki bu tasarrufuyla atanmış mirasçılık sıfatı kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Mirasçı atamanın koşullarının düzenlediği TMK 516. maddesinin ikinci fıkrasında terekenin tamamının veya belirli bir oranın belirlenmesi suretiyle düzenlenen tasarrufların mirasçı atama sayıldığı belirlenmiştir. Bu bakımdan vasiyetnamedeki irade beyanının mirasçı atama olarak nitelendirilebilmesi için mirasbırakanın mirasının tamamını veya belirli oranı belirtmesi suretiyle tasarrufta bulunması gereklidir.
Somut olaya gelince, dava konusu vasiyetname içeriğinde mirasbırakanın yalnızca “eşime de hakları verilsin” şeklinde bir tasarrufta bulunduğu, tasarruf içeriğinin terekenin tamamını veya belirli bir oranını kapsamadığı görülmektedir. Bu bağlamda vasiyetnamedeki bu irade beyanının, TMK 516. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen koşullarla birlikte değerlendirildiğinde, kanunun öngördüğü mirasçı atamaya yönelik bir tasarrufun bulunduğu söylenemez…” ([4])
“...4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 598. maddesinin birinci fıkrasında, başvuru üzerine yasal mirasçı oldukları belirlenenlere sulh mahkemesince mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verileceği, aynı maddenin ikinci fıkrası hükmünde de, mirasçı atamaya veya vasiyete ilişkin ölüme bağlı tasarrufa, mirasçılar veya başka vasiyet alacaklıları tarafından bir ay içinde itiraz edilmediği takdirde, lehine tasarrufta bulunulan kimseye de atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısı olduğunu gösteren bir belge verilmesinin gerektiği açıklanmıştır.
Somut olayda; talep eden... vasiyetname ile muris ...'in atanmış mirasçısı olduğundan talebinin TMK 598/2. maddesi doğrultusunda atanmış mirasçı olduğuna dair belge verilmesi istemine ilişkin olduğu değerlendirilerek bu konuda bir karar verilmesi gerekirken...”[5]
“…Belirli mal vasiyeti ile mirasçı atanmasını içeren vasiyetnamelerin söz konusu olması halinde tenkis hesabı birbirinden farklıdır. Davaya konu 26.08.1994 tarihli vasiyetname mirasçı atamasına ilişkin olduğundan ve Türk Medeni Kanunu'nun 564. maddesi ancak belirli mal vasiyeti söz konusu olduğunda uygulanabileceğinden mirasçı ataması (nasbı) halinde bu maddenin uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Mirasçı olarak atanan kişi, murisin külli halefi olduğundan, miras açılmakla yasal mirasçı gibi terekenin tümünün ya da belli bir payının sahibi olur (TMK 599/2). Mirasçı olarak atanan kimseye karşı açılan tenkis davasının kabulü halinde davacıların saklı payları oranında tenkise karar vermek yeterlidir. (2. HD'nin 18.5.1995 tarihli, 4699-5842 Sayılı kararı, 2. HD'nin 13.06.2007 tarihli, 2006/16512-2007/10134 Sayılı kararı).
Öyleyse; mahkemece mirasçı olarak atanan kimseye karşı açılan tenkis davasının kabulü halinde davacıların saklı payları oranında tenkise karar verilmesi gerekirken…”[6]
“...Dava, vasiyetname ile mirasçı olarak atanan davacının TMK’nın 598. maddesi uyarınca kendisine mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkindir.
Davaya konu vasiyetname, muayyen mal vasiyeti niteliğinde olmayıp, mirasçı atamaya ilişkindir (TMK. 516). Atanmış mirasçılarda miras, miras bırakanın ölümü ile kazanılır (TMK. 599/3). Mirasçı atanan kişi miras bırakanın ölümü ile terek üzerinde doğrudan ve kendiliğinden bir ayni hak kazanır. Bu durumda, miras bırakandan intikal eden ayni hakların, atanmış mirasçı adına tescil için vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasına dolayısıyla mahkeme hükmüne ihtiyaç yoktur. Atanmış mirasçıya, buna ilişkin mirasçılık belgesi verilmesi (TMK. 598/2) yeterli olup, bu nitelikteki belge ile ayni hakların bu kişi adına tapuda (resmi senet düzenlenmeksizin tescili) mümkündür (Tapu Sicili Tüzüğü md. 21/a). Buna göre, davacı TMK’nın 598/2. maddesi uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesinden veraset ilamı alarak aynı sonuca ulaşabilecektir…
Hal böyle olunca, mahkemece; söz konusu vasiyetnamenin açılması dosyasında, murisin bilinen tüm mirasçılarına usulüne uygun şekilde vasiyetname ile ilamın tebliğ edilmesi ve ilamın usulüne uygun şekilde kesinleştirilmesi için davacıya süre verilip, o davanın sonucu eldeki dava açısından bekletici mesele yapılmalı, akabinde murisin mirasçıları davaya dâhil edilmeli, mirasçılardan vasiyetnamenin iptali yönünde (saklı paylı mirasçı olmadıkları da gözetilerek) dava açıp açmadıkları saptanarak, gerçek mirasçıların belirlenmesine yarayacak bütün delillerin eksiksiz toplanması suretiyle, hâsıl olacak sonuç dairesinde işin esası hakkında bir hüküm kurulması gerekirken...”[7]
“...Dava, yasal mirasçılık yanında noterde düzenlenen vasiyetname gereğince atanmış mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin olup, mahkemece yasal mirasçılık belgesi verilmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 598/1. maddesinde yasal mirasçılık belgesi 2. fıkrada ise atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısı belgesi verilmesi hususunu düzenlemiştir. Anılan fıkra gereğince vasiyete ilişkin ölüme bağlı tasarruflara 1 ay içinde itiraz edilmediği takdirde lehine tasarrufta bulunulan kimseye atanmış mirasçılık belgesi verilmesi gerekmektedir. O halde davacının yasal mirasçılık belgesi ile birlikte vasiyetname ile tasarruf edilen mallar açısından da mirasçılık belgesi verilmesi gerekirken...”[8]
“...Atanmış mirasçılar; mirasbırakanla kan ve soy ilişkisini gösteren veraset belgesinin iptalini isteyemezler. Ancak, daha önce alınan kan ve soy ilişkisine dayalı mirasçılık belgesinin iptali istemi, terekeden hak istenemeyeceğinin tespitini de kapsar. Davalı Ümit Zehra...’in terekede 3/8 pay sahibi olduğu kesinleşen ilamla sabittir. Kesinleşen bu ilam ve vasiyetnamedeki intifa hakları da gerekçeli karar ve hüküm fıkrasında açıklanarak "davacının 5/8 pay için atanmış mirasçı olduğunun tespitine" karar verilmesi gerekirken...”[9]
Aydın TEKDOĞAN
Avukat
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi
2. Hukuk Dairesi Emekli Başkanı
--------------
Ayrıntılı bilgi için:
TEKDOĞAN, A., Miras İş ve İşlemleri ile Miras Davaları, 1. Baskı, Temmuz 2024, Seçkin Yayınevi, 1625 Sayfa,
TEKDOĞAN, A., Vasiyetnamenin Tenfizi ve İptali Davaları, Güncellenmiş 6. Baskı, Şubat 2025, Seçkin Yayınevi, 688 Sayfa;
[1] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2016/6514 K. 2019/1735 T. 11.3.2019
[2] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2020/12091 K. 2021/2034 T. 1.3.2021
[3] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2005/4877 K. 2005/8082 T. 23.5.2005
[4] Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E. 2021/2498 K. 2022/7686 T. 13.12.2022
[5] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 2020/820 K. 2020/2808 T. 9.3.2020
[6] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2020/12091 K. 2021/2034 T. 1.3.2021
[7] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2015/19804 K. 2017/5210 T. 13.04.2017
[8] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 2015/2029 K. 2015/4943 T. 30.04.2015
[9] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2007/7698 K. 2007/11410 T. 17.7.2007