1. Yolsuz Tescil Kavramı

Hukukumuzda tescil illi (sebebe bağlı) bir tasarruf işlemdir. Çünkü TMK’nin 1024/2. maddesine göre, “Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur.” Düzenlemeye göre, geçerli bir hukuki sebebe dayanmayan tescil yapılmış veya başlangıçta geçerli sebebe dayalı bir tescil olmasına rağmen sonradan geçersiz hale gelmiş ve bu şekli ile gerçek hak durumuna uymayan bir durum oluşmuşsa “yolsuz tescil” söz konusudur. Öte yandan, TMK’nin 1015. maddesine göre, “Tescil, terkin ve değişiklik gibi tasarruf işlemlerinin yapılabilmesi, istemde bulunanın, tasarruf yetkisini ve hukuki sebebi belgelemiş olmasına bağlıdır.” Sonuç itibarıyla yolsuz tescil en yalın anlatımı ile gerçek hak durumunu yansıtmayan tescildir. Geçerli bir hukuki sebepten yoksun ya da sakat olan tescil baştan itibaren yolsuz tescildir. Bu nedenle yolsuz tescil ile oluşan tapu kayıtlarının iptali ile gerçek hak sahibi adına tesciline ilişkin davalar sonucu verilen iptal kararları yenilik doğurucu (inşai) kararlar olmayıp, açıklayıcı (ihdasi) kararlardır.

...Medeni Kanun’un 930. maddesi hükmünce aynî haklar tescil ile doğar; 931. maddeye göre ise “tapu sicilindeki kayda hüsnüniyetle istinat ederek mülkiyet veya diğer bir aynî hakka iktisap eden kimsenin bu iktisabı muteber olur. Mülkiyet hakkı tescil ile doğmakla birlikte (Türk Medenî Kanunu, Alman sisteminden ayrılarak tescil yolu ile mülkiyet hakkının doğumunu sebebe bağlı bir hukukî işlem olarak kabul etmiştir.) Bunun sonucu olarak mülkiyet hakkının tescil ile doğabilmesi için bu tescilin geçerli bir hukukî sebebe de dayanmasını zorunlu saymıştır…

Tapu sicili dar anlamda kuşkusuz kütüğü yani asıl sicili ifade eder. Ancak kütüğü tamamlayan diğer bir takım kayıt ve belgeler de geniş anlamda tapu sicilini oluştururlar. Akit tablosu da kuşkusuz bu belgelerden olup en önemlilerindendir…

Hukukumuzda tescilin geçerli hukukî sebebe dayanması zorunluluğu akit tablosunun yasa açısından taşıdığı önemi ortaya koymaktadır. Diğer taraftan Medenî Kanunun 928. maddesinde ifadesini bulan tapu sicilinin aleniyeti ilkesi sadece dar anlamda tapu sicili, yani kütük hakkında değil diğer defter ve belgeler hakkında da uygulanır...[1]

2. Muris Muvazaası Sonucu Oluşan Yolsuz Tescil Halinde Ecrimisil

1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İBK’de sözü edilen muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı malın temliki hususunda anlaşmakta, ancak görünüşteki sözleşmenin niteliğinin değiştirilmektedir. Dolayısıyla muris muvazaası aynı zamanda tam muvazaa niteliğindedir. Muris muvazaasında mirasbırakan ile karşı taraf arasında yapılan muvazaa anlaşması mevcut olup, amaç mirasçıları aldatmaktır. Bu muvazaa türünün bünyesinde iki farklı sözleşmenin yer alması nedeniyle nisbi muvazaa niteliğindedir. Çeşitli şekillerde ortaya çıkar; gerçekte bağış olan işlemi satım sözleşmesi gibi, gerçekte bağışlamasına karşın ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi. Bu durumda görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Miras bırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçılar, tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile muris muvazaası nedenine dayalı iptal ve tescil davası açabilirler (22.5.1987 tarih ve 4/5 sayılı İBK).

Muvazaalı sözleşmeler baştan itibaren geçersiz sözleşmelerdir. Bu nedenle dava sonucu verilen iptal kararları yenilik doğurucu (inşai) kararlar olmayıp, açıklayıcı (ihdasi) kararlardır. Bu durumda, kendisinden mal kaçırılan mirasçılar, murisin ölüm tarihinden başlayarak dava tarihine kadar geçen süre için ecrimisil isteyebilirler. Ancak, zamanaşımı def’i var ve usulüne uygunsa, dava tarihinden geriye doğru beş yıl için hükmedilebilir. Davalı ve murisleri bu yerin tamamını adlarına tesis edilen tapuya dayanarak kendilerine ait olduğunun kabulü ile dava konusu taşınmazda tasarruf ettiklerinden, bu gibi durumlarda intifadan men koşulunun aranması da gerekmez.

...Dava, ecrimisil istemine ilişkindir.

Somut olayda; davalı şirketin ortakları ve davacı kardeştirler ve dava konusu taşınmaza ilişkin davalılar tarafından, davacıya karşı açılmış olan muris muvazaasına dayalı tapu iptal tescil davası bulunmaktadır.

Murisin, mirasçılardan mal kaçırmak maksadıyla yaptığı muvazaaya dayalı devir ve temlikler geçersiz olduğundan, davaya konu taşınmazları o şekilde iktisap eden davalının bu taşınmazları işgali iyiniyetli sayılamaz ve dolayısıyla kendisinden mal kaçırılan mirasçı davacı, murisin (ölüm) tarihinden (zamanaşımı def’i durumunda sürenin 5 yıl olduğu dikkate alınarak) başlayarak dava tarihine kadar geçen süre için ecrimisil isteyebilir. Açıklanan bu sebep ile; açılmış olan tapu iptal tescil davası, eldeki davanın sonucunu etkileyeceğinden, o davanın kesinleşmesi beklenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken...[2]

...somut olayda davacı Emine’nin, çekişmeye konu 2 ve 4 numaralı bağımsız bölümler hakkında açtığı muris muvazaası nedenine dayalı davası sonucunda murisin ölüm tarihi olan 24.03.2007 tarihi itibariyle mülkiyet hakkının doğduğu ve anılan tarihten itibaren ecrimisil isteyebileceği kabul edilmelidir.

Hâl böyle olunca, murisin ölüm tarihi ile dava tarihi arasındaki dönem için ecrimisil hesabı yapılarak bir karar verilmesi gerekirken...[3]

...ecrimisil isteğine konu bağımsız bölümlerin ortak mirasbırakanlar tarafından davalıya yapılan temliklerinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun kesinleşmiş mahkeme kararları ile saptandığı, muvazaa nedenine dayalı olarak verilen kararların yenilik doğurucu değil, açıklayıcı nitelikte olduğu, bu suretle oluşan kararlara konu işlemlerin yapıldıkları tarihten itibaren mutlak butlanla batıl olup yapılmamış sayıldıkları, iptal hükmünün geriye etkili olarak sonuç doğurduğu, bu nedenle muvazaalı işleme taraf olan davalının da iyiniyetli olduğundan söz edilemeyeceği belirlenmek suretiyle mahkemece dava tarihinden geriye doğru beş yıllık süre esas alınarak, davacılar lehine taşınmazlardaki payları oranında ecrimisile karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur...[4]

3. Diğer Yolsuz Tescil Hallerinde Ecrimisil

Ehliyetsizlik, vekâletin kötüye kullanılması, irade fesadı (hata, hile, korkutma), sahtecilik gibi nedenlerden kaynaklanan yolsuz tescil hallerinde tapu iptali ile tescile ilişkin kararlarda yenilik doğurucu (inşai) kararlar olmayıp, açıklayıcı (ihdasi) kararlardır. Yani tapu tesciline dayanak işlem ve bu işleme dayalı yapılan tescil baştan itibaren geçersiz olacaktır. Bu durumda tapu iptali ile tescil halinde adına tescil yapılan gerçek hak sahibi, geçersiz işleme dayalı işlem ile oluşan tescil tarihinden başlayarak dava tarihine kadar geçen süre için ecrimisil isteyebilir. Ancak, zamanaşımı def’i var ve usulüne uygunsa, dava tarihinden geriye doğru beş yıl için hükmedilebilir.

...ketmi verese hukuksal nedenine dayalı olarak verilen kararlar yenilik doğurucu değil, açıklayıcı nitelik taşımakta olup, işlemin tarafı olan kişinin iyiniyetli olduğundan söz etme olanağı da yoktur ve tarafı bulunduğu işlem yok hükmündedir. Bu suretle oluşan tescil de yolsuz tescil niteliğinde olduğundan geçmişe yönelik ecrimisil talep edilebileceği de kuşkusuzdur. Mahkemece, yöntemine uygun olarak hazırlanmış bilimsel verilerek dayalı bilirkişi raporuna itibar edilerek davacıların payları oranında ecrimisile karar verilmiş olmasında da bir isabetsizlik bulunmamaktadır...[5]

...Yargıtay HGK’nin 07.02.1990 gün ve 1983/3-602 E.-1990/56 K. sayılı kararında kabul edildiği gibi, hileli (muvazaalı) taşınmaz devrine ilişkin temlikin de baştan itibaren geçersiz olduğu kabul edilmiştir.

Davacıların, taşınmazı satın aldıkları 06.04.2004 tarihinden itibaren (baştan itibaren) kötüniyetli, haksız işgalci olarak kabul edilmesi gerektiğinden, ecrimisilin talep gibi 08.06.2006 tarihinden itibaren başlatılması gerekirken, tapu iptal-tescil kararının kesinleştiği 03.02.2010 tarihinden itibaren ecrimisil bedelinin hesaplanarak hüküm kurulması da bozmayı gerektirmiştir...[6]

...Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli taşınmaz davacıya ait iken 10/10/2001 tarihinde davalıya satıldığı, davacının açtığı tapu iptal ve tescil davası sonunda 14.05.2010 tarihinde kesinleşen ilamla taşınmazın davacı adına hükmen tescil edildiği, ancak taşınmazın halen davalı tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, ecrimisil kötüniyetli zilyedin malike ödemekle yükümlü olduğu bedeldir.

Öte yandan, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı davalar sonucunda verilen kararlar kurucu değil, açıklayıcı nitelikte kararlardır. Bu durumda davacının taşınmazı hükmen edindiği tarihe kadar ecrimisile hak kazanacağı kuşkusuzdur...[7]

4. Zamanaşımı Süresi

25.05.1938 tarih ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtay’ın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.

Zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle maddi hukuktan kaynaklanan, hakkın esasına ilişkin bir def'i olup, usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır. Davalı tarafça süresi içerisinde usulüne uygun olarak ileri sürülmezse hâkim tarafından kendiliğinden dikkate alınmaz.

...asıl dava yönünden 01.05.2008-31.04.2013 tarihleri arasındaki dönem için ecrimisile karar verildiği, davacının da 01.05.2008- 31.04.2013 tarihine kadar olan dönem için ecrimisil talep ettiği, asıl davanın 28.06.2013 tarihinde açıldığı, davalı vekilinin süresinde zamanaşımı definde bulunduğu anlaşılmaktadır. O halde Mahkemece, 28.06.2008 tarihinden başlamak üzere taleple bağlılık kuralı gereği, 31.04.2013 tarihleri arasındaki dönem için hesaplanan ecrimisile hükmedilmesi gerekirken, zamanaşımı defi dikkate alınmadan fazla süre için hesaplanan ecrimisile hükmedilmesi hatalıdır...[8]

5. Görevli Mahkeme

Malvarlığına ilişkin ecrimisil davalarına bakmakla görevli mahkeme, HMK’nin 2. maddesine göre “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.”

...Dava, mülkiyet hakkına dayalı haksız işgal tazminatı (ecrimisil) isteğine ilişkindir. Bu taleplere yönelik açılan davalar ise, adli yargının görev alanı içerisinde olup görevli mahkeme 6100 sayılı HMK'nin 2. maddesi uyarınca Asliye hukuk mahkemesidir. Mahkemece iddia ve savunma çerçevesinde tarafların delilleri toplanarak yargılama yapılması ve sonucuna göre olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, görevsizlik kararı verilmesi doğru değildir...[9]

6.Yetkili Mahkeme

Ecrimisil davalarında yetkili mahkeme, HMK’nin 6. maddesi gereği genel yetkili mahkeme olan davalının dava açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile HMK’nin 16. maddesi gereği “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” Çünkü 08.03.1950 tarih ve 22/4 sayılı içtihadı birleştirme kararında ecrimisil istemine konu eylem haksız eylem olarak nitelendirilmiştir.

Ancak ecrimisil davası elatmanın önlenmesi davası ile birlikte açılmışsa, mutlaka taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Çünkü elatmanın önlenmesi davası taşınmazın aynına ilişkin bir davadır.

...Dava, ecrimisil istemine yöneliktir.

Ecrimisil davası taşınmazın aynı ile ilgili dava olmadığı için HMK’nin 12. maddesi uygulanmaz. Kesin yetki kuralı olmadığı için de HMK'daki genel yetki kuralı uygulama alanı bulur ve bu bağlamda öncelikle genel yetkili mahkeme olan davalının ikametgahı mahkemesi yetkilidir. Ecrimisil, 08.03.1950 gün ve 22/4 sayılı İBK’da haksız eylem olarak nitelendirilmiş bulunduğundan, HMK m.16'da düzenlenen yetki kuralları uyarınca belirlenen haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemeleri de yetkilidir. Ayrıca ecrimisil davasında kesin yetkili bir mahkeme olmadığı için, HMK m.19/4 uyarınca ecrimisil davası yetkisiz mahkemede açılmış olsa bile davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir.

Somut olayda, davanın, davacının yani zarar görenin dava dilekçesinde kendi adresi olarak gösterdiği "...Beyoğlu" nun bağlı olduğu yer mahkemesi olan İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açıldığı ve yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca, yetkili mahkeme konusunda davacının seçimlik hakkı bulunduğu gözetilmek suretiyle işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken...[10]

Aydın Tekdoğan

Avukat

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi

2. Hukuk Dairesi Emekli Başkanı

-------------

* Ayrıntılı bilgi için: Tekdoğan A., Ecrimisil Davaları, Güncellenmiş 6. Baskı, Seçkin Yayınevi, Kasım 2024, 648 Sayfa.

[1] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1986/1-32 K. 1986/387 T. 9.4.1986

[2] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2018/3523 K. 2019/4629 T. 06.05.2019

[3] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2014/10778 K. 2016/7261 T. 14.06.2016

[4] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2014/10444 K. 2014/14548 T. 22.09.2014

[5] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2014/12057 K. 2015/3159 T. 03.03.2015

[6] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2014/1131 K. 2014/8258 T. 27.05.2014

[7] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2013/14457 K. 2013/17297 T. 05.12.2013

[8] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2018/10618 K. 2021/711 T. 01.02.2021

[9] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2018/9811 K. 2021/1606 T. 24.02.2021

[10] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2018/3104 K. 2019/2499 T. 11.03.2019