1. Müşterek Çocuğun Eşlerden Hangisiyle Yaşayacağı
TMK m.169‟a göre hâkimin boşanma veya ayrılık davası sırasında alabileceği geçici önlemlerden bir diğeri de çocukların bakım, korunma ve varsa mallarına ilişkin önlemlerdir. Evlilik birliğinin devam ettiği bu sürede eşlerin ayrı yaşama haklarının olması çocukların dava açılmadan önceki düzenlerinin değişmesi sonucunu doğurur. Bu değişikliklerin en önemlisi şüphesiz ki çocuk veya çocukların anne ve babasıyla birlikte değil de onlardan biriyle yaşayacak olmasıdır. Eşler arasında çocuğun kiminle kalacağına ilişkin bir anlaşma olması halinde bu anlaşma çocuğun da menfaatineyse bu karar uygulanır. Fakat bir karar alınmamış olması ya da tarafların anlaşamamış olması hâkimin müdahalesini gerektirir. Böyle durumlarda TMK m.169 hâkime, tarafların talebine gerek olmadan çocuğun menfaatini göz ederek bu konuda resen geçici önlem alma yetkisini tanımıştır. Bu bağlamda alınacak olan önlem çocuk veya çocukların eşlerden hangisiyle yaşayacağına karar verilmesidir[1].
Çocuğun/çocukların eşlerden birinin yanında bırakılmasına karar verilmiş olması, diğer eşin velayet hakkını ortadan kaldırmaz. Hâkim çocuğun menfaatlerini gözeterek eşlerden birine velayeti geçici olarak verebilir[2]. Hâkimin velayet hakkını, özellikle çocukların yararını göz önünde tutarak, hangi eşe vereceğine karar vermesinin ve velayet vermediği eş ile çocuklar arasındaki kişisel ilişkileri de düzenlemesi Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesine göre geçici önlem niteliğindedir[3].
Evlilik birliği devam ederken velayetin anne ve baba tarafından birlikte kullanılması esas olduğuna göre, hâkimin boşanma davası devam ederken TMK’nın.169. maddesi gereğince çocuğun kimin yanında kalacağına ilişkin aldığı karar velayete ilişkin bir düzenleme olmayıp madde metninde de açıkça belirtildiği üzere evlilik birliğinin dava süresince korunması ve devamına yönelik alınan geçici bir önlemdir[4].
2. İştirak Nafakası
Eşler boşanma davası açıldıktan sonra boşanma kararı kesinleşinceye kadar ayrı yaşama hakkına sahip oldukları için, ergin olmayan çocukların hangisinin yanında kalacağına hâkim karar verecektir[5]. Ergin olmayan çocuğun eşlerden birinin himayesine bırakılması konusunda eşler arasında bir anlaşma var ise, hâkim, bu anlaşmayı mümkün olduğunca dikkate alması gerekir[6]. Çocukların bakımına katkıda bulunmak üzere, çocukları kendisine bırakılmamış eşin ödeyeceği nafakaya iştirak nafakası denilmektedir[7].
İştirak nafakası talep üzerine yabancı ülke parası üzerinden belirlenebilmektedir. Taraflar arasında geçerli bir anlaşma bulunmadıkça ülke parası üzerinden hükmedilen iştirak nafakası para ödeme suretiyle ifa edilecek olup bu edimin ayın olarak karşılanması mümkün değildir[8].
Medeni Kanunu m. 169’a göre boşanma davasının devamı süresince çocuk kendisine bırakılmayan eş ile ilgili olarak, çocuğun bakım ve geçimine ilişkin yükümlülüğü de belirlemesi gerekir. Diğer ifadeyle hâkim, boşanma davası devam ederken çocuk kendisine bırakılmayan eş hakkında, tarafların mali durumlarını gözeterek çocuğun bakımına katkıda olması açısından bir tedbir nafakası belirleyebilir[9]. Kendisine çocuk bırakılmayan eş dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere tedbir nafakası ödeme yükümlülüğü altındadır.
Boşanma aşamasındaki eşlerin müşterek çocuklarına karşı görev ve yükümlülükleri kural olarak çocukların ergin olmalarına kadar devam etmektedir. Dolayısıyla eşlerden birinin diğerinden talebinin olmadığını beyan etmesi talep tarihinden geriye doğru sonuç doğurmakta olup ileriye dönük haktan feragat edilemez[10].
Hâkim çocuğa verilecek nafaka miktarını belirlerken; çocuğun ihtiyaçlarını, çocuğun gelirlerini, eşlerin ödemeyi kabul ettikleri miktarı ve eşlerin yaşam koşulları ve ödeme güçlerini dikkate almalıdır (TMK m. 330). Ayrıca ergin olmayan çocuk çalışarak kendi geçimini sağlıyorsa hakkında tedbir nafakası kararı verilemez[11].
Hâkimin tedbir nafakasını belirlerken sahip olduğu takdir yetkisinin sınırını, özellikle Yargıtay kararları ışığında, hakkaniyet, evlilik birliğinin korunması için önlemin alınmasının gerekliliği ve tarafların menfaati oluşturur. Bunlar, hâkimin uygulayacağı genel kriterler olmakla birlikte, her somut olayda o olayın özelliklerine ve alınması gerekli tedbirin niteliğine göre karar verilir[12].
3. Çocuk İle Geçici Şahsi İlişki Kurulması
Çocuk ile kişisel ilişki kurulması, velâyet hakkına sahip olmayan veya çocuğun kendilerinden alındığı ana ve baba açısından, Türk Medeni Kanunu m. 323-324 hükümlerinde; üçüncü kişiler açısından ise m. 325 hükmünde düzenlenmiştir. Hem ana babanın, hem de üçüncü kişilerin çocuk ile kişisel ilişki kurmaları, ancak mahkeme kararıyla gerçekleşebilir. TMK’nın 326/son maddesine göre, çocuk ile kişisel ilişkiye karar verilene dek, velayet hakkına sahip olan ya da çocuk kendisine ihtiyati tedbir olarak bırakılmış olan kişinin rızası dışında kişisel ilişki kurulamaz[13].
Kişisel ilişki kurma hakkı; ergin olmayan çocuk ile ebeveynleri arasındaki iç ilişkiyi kurma ve koruma amacına hizmet etmektedir[14]. Çocukla kişisel ilişki kurma hakkı “velayet hakkından bağımsız” olarak, kişilik hakkının içeriğinde yer alan bir değerdir. Bu sebeple bu haktan feragat edilemez ve hak devredilemez[15]. Çocukla kişisel ilişki kurulmasının amacı, kendisine geçici velayet hakkı verilmeyen ana veya baba ile çocuk arasındaki bağın sürdürülmesi ve bunların çocukla aralarında oluşabilecek yabancılaşmanın engellenmesi, çocuğun gerekli ilgi ve şefkatten yoksun kalmasının önüne geçilerek ruhsal ve fiziksel gelişiminin sürdürülmesi ve mevcut sevgi saygının sürdürülerek manevi bağların koparılmamasıdır[16].
Boşanma davasının devamı süresince hâkim, çocuklar için gerekli olan geçici önlemleri re’sen alır[17]. Boşanma davasının davanın devamı süresince hâkim, çocuğun eşlerden birisine bırakılması kararı ile birlikte, diğer eşin çocuk ile olan geçici şahsi ilişkilerini de kendiliğinden belirlemelidir[18]. Eşlerden her biri, kendisine bırakılmayan çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteyebilir (TMK m. 323). Eşlerden biri, diğerinin; çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür (TMK m. 324/1). Çocukla geçici kişisel ilişkinin düzenlenmesinde hâkim, çocuğun yararını öncelikle gözetmelidir[19]. Çocukla kişisel ilişki kurulması konusunda ebeveynlerin menfaatleri ile çocuğun menfaatlerinin çatışması olasılığında “çocuğun menfaatleri” korunarak, çocuğun menfaatlerine üstünlük tanınmalı, ana babanın menfaatleri ikinci planda gündeme gelmelidir. Başka bir ifadeyle, çocuğun yararı kavramı birincil ve en üst ilke olarak dikkate alınmalı ve hâkim çocuğun yararı kavramı ekseninde kararlara hükmetmelidir[20].
Tüm uluslararası pozitif hukuk metinlerinde ve ulusal hukuk sistemlerinde “çocuğun yararı” kavramının tanımlanmasından özellikle kaçınılmış, bu kavramın somut olaydaki çocuğun yaşı, olgunluğu, kişiliği, ihtiyaçları, yetenekleri, sağlığına bağlı olarak ve çocuğun içinde bulunduğu sosyal ve kültürel yapıya göre farklılık gösterecek esnek bir çerçeve kavram olarak nitelendirilmiştir[21]. Burada önemli olan çocuğun menfaatlerinin nasıl ve kim tarafından belirleneceğidir. Çocuğun menfaatlerinin belirlenmesi bir uzmanlık işi olup uzmanlar tarafından tarafların sosyal ve ekonomik durumu ile çocuğun maddi ve manevi olarak ihtiyaçlarının karşılanarak çocuğun kişiliğini geliştirmesinin sağlanmasına ilişkin temel koşulların belirlenmesi gerekir. Uygulamada alınan sosyal inceleme raporlarının temel beklentileri karşılamaya yetmediği açık olup uzmanların nitelik ve nicelik olarak artırılması ile çalışma koşullarının aklın ve bilimin ışığında yenilenmesinde bir gereklilik bulunmaktadır.
Çocuk ile anne veya baba arasında hem kişisel ilişkinin kurulup kurulmaması noktasında hem de kişisel ilişkinin içeriğinin belirlenmesinde ayırt etme gücüne sahip küçüğün dinlenmesi çocuğun menfaatlerinin belirlenmesi açısından bir zorunluluktur. Ayırt etme gücüne sahip bir çocuğun, kişisel ilişki kurmaktan kaçınması, kişisel ilişkiyi reddetmesi halinde kişisel ilişki kurma talebinin de çocuğun yararına uygun olmaması sebebiyle reddedilmesi şarttır. Çünkü çocuğun yüksek menfaatleri gözetildiğinde çocuğun şiddetle kişisel ilişkiyi reddetmesine rağmen kişisel ilişkinin zorla kurulması mümkün olmadığı gibi, böyle bir durum çocuğun kişilik hakkının ihlalini de oluşturur[22]. Şahsi ilişki kurulması geçici bir önlem olsa bile çocuğun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi temel amaçtır.
Türk Medeni Kanunu’nda kişisel ilişki hakkının tanımı yapılmamıştır. Kişisel ilişki hakkı, velâyet hakkı bulunmayan ana veya babanın müşterek çocukları ile görüşmesini, belirli gün ve saat dilimleri içerisinde baş başa vakit geçirmesini, dilediği iletişim araçları aracılığıyla haberleşmesini kapsayan bir haktır[23]. Diğer bir ifadeyle, çocukla kişisel ilişki kurulması çoğunlukla çocuğu ziyaret etme, onunla buluşup görüşme, onun yanında sınırlı bir süre için birlikte kalma şeklinde gerçekleşse de, bununla sınırlı değildir. Telefonla, e-posta, kısa mesaj ve görüntülü iletişim yöntemleri gibi her türlü iletişim şekli bu kapsamda yer almaktadır[24].
Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi m. 4/ III uyarınca; çocuğun, gözetim olmaksızın ana veya babasından birisiyle kişisel ilişkisinin sürdürülmesi, onun yüksek yararına değilse, ana veya babasıyla gözetim altında kişisel ilişki kurma imkânı ya da diğer şekillerde ilişki kurma imkânı da öngörülecektir[25].
Çocukla kişisel ilişki kurma hakkı esasen anne ve babaya tanınmış bir hak olup, üçüncü kişiler bakımından istisnai olarak kabul edilmiştir[26]. Olağanüstü hallerden herhangi birinin varlığı, üçüncü kişilerin çocukla kişisel ilişki kurmasına tek başına olanak vermemekte olup kişisel ilişkinin aynı zamanda çocuğun yararına da hizmet etmesi şarttır. Ebeveynlerin çocukla kişisel ilişki kurmasında, en başta çocuğun yararı gözetildiği gibi çocukla kurulacak kişisel ilişkide de çocuğun yararı ebeveynlerin yararından üstün tutuluyorsa üçüncü kişilerin çocukla kişisel ilişki kurmasında da çocuğun yararı üçüncü kişilerin yararına nazaran ön planda tutulur. Çocuğun büyük annesi veya büyük babası ile kişisel ilişki kurmasında ya da çocuğun diğer kişilerle olan ilişkisinin sürdürülmesine yönelik isteğini açıkça ortaya koyduğu varana mevcut hallerde, kişisel ilişkinin çocuğun yararına olduğundan söz edilir[27].
Üçüncü kişilerin çocukla kişisel ilişki kurulması istemlerinde, hâkimin ileri sürülen sebeplerin olağanüstü olup olmadığı, ilişkinin kurulması halinde çocuğun yararlarının zedelenip zedelenmeyeceği gibi hususlar ile tarafların yaşadığı çevrelerin araştırılması, çocuğun görüşünün alınması ve uzmanlardan inceleme raporlarının ve görüşlerinin de alınarak karara bağlanması gerekir[28]. Hısımlar kavramı altında başta büyük ana ve büyükbabalar olmak üzere çocuğun ayrı yaşadığı kardeşleri, amca hala, dayı, teyze gibi çocuk ile yakın ilişkisi bulunan diğer hısımlar da sayılmaktadır. Üçüncü kişi kavramı sadece hısımlarla sınırlı değildir. Hısımlar dışında kalan özellikle üvey ana baba, koruyucu ana ve baba, biyolojik baba “üçüncü kişiler” çerçevesinde gösterilmektedir[29].
Anne ve baba, çocukla kişisel ilişki kurarken, çocuğun huzurunu bozmaktan kaçınmak durumundadır. Bu ifade ile kast edilen, kişisel ilişkinin çocuğun bedeni, ruhi veya ahlaki yönden gelişimine zarar vermesi veya henüz zarar vermese de böyle bir tehlikeye maruz bırakmasıdır. Özellikle ana veya babanın ağır ruhsal bozukluklarının bulunması, alkol ya da uyuşturucu bağımlılığı olduğunda çocukla kişisel ilişki kurma hakkı tanınmaz[30]. Geçici kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddi olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir (TMK m. 324/2).
Kişisel ilişki kurulmasıyla ilgili bütün düzenlemelerde çocuğun oturduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Boşanmaya ve evlilik birliğinin korunmasına ilişkin yetki kuralları saklıdır. Çocuk ile kişisel ilişkiye yönelik bir düzenleme yapılıncaya kadar, velâyet hakkına sahip veya çocuk kendisine bırakılmış kişinin rızası dışında kişisel ilişki kurulamaz (TMK m. 326). Çocukla kişisel ilişkinin düzenlenmesine ilişkin davalarda Aile Mahkemeleri, Aile Mahkemelerinin kurulmadığı yerlerde Asliye Hukuk Mahkemeleri görevlidir.
4. Çocukların Mallarının Yönetimi
Evlilik birliği devam ederken velayet hakkına birlikte sahip olan anne ve babanın malların yönetilmesinde göstermeleri gereken özen yükümlülüğüne aykırı davranmaları halinde hâkim tarafından alınabilecek önlemler Türk Medeni Kanunu’nun velayete ilişkin kısmında (md.352-362) düzenlenmiştir. Bu kısımda yer alan önlemlerin boşanma veya ayrılık davası devam ederken çocuğun mallarının korunması gerektiği ölçüde uygulanması da mümkündür. Buna göre hâkim, malların yönetimi ile ilgili talimat verebilir, eşlerden bilgi isteyebilir ve hatta gerekli gördüğü hallerde malların tevdi edilmesine ya da güvence gösterilmesine karar verebilir (md.360). Malların tehlikeye düşmesi halinde ise yönetimi kayyıma bırakabilir (md.361/III). Aynı önlemler, yönetimi eşlerde olmayan malların korunması amacıyla da alınabilir (md.361/II). Alınan bu önlemler geçici nitelikte olduğundan boşanma kararının kesinleşmesiyle son bulur[31].
---------------
[1] Gelgeç, s. 789.
[2] Akıntürk/Ateş, s. 286.
[3] Ahmet Kılıçoğlu, Aile Hukuku, Turhan Kitapevi, Ankara, 2015, s. 153.
[4] Erdem, s. 153; Gençcan, s. 908.
[5] Akıntürk/Ateş, s. 285-286.
[6] Bilge Öztan, Aile Hukuku, 4. Baskı, Turhan Kitapevi, Ankara, 2004, s. 454
[7] Akıntürk/Ateş, s. 286.
[8] Öztan, s. 754.
[9] Gençcan, s. 912.
[10] Somut olayda davalı çocuk için nafaka istemediğini açıklamış ancak daha sonra yalnızca çocuk yönünden tedbir ve iştirak nafakası talebinde bulunmuştur. Çocuk yönünden talep tarihinden hükmün kesinleşmesine kadar tedbir, boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra iştirak nafakasına hükmetmek gerekir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 5. 11. 2003 tarihli, 2003/13364 esas ve 2003/14917 sayılı kararı (özel arşiv).
[11] Öztan, s. 456
[12] Gelgeç, s. 796.
[13] Harun Bulut, Velayet (Çocukla Kişisel İlişki Kurulması) ve Nafaka Davaları, Beta Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 47.
[14] Canan Yılmız, "Yargıtay Kararları Işığında Çocukla Kişisel İlişki Kurulması", Public and Private International Law Bulletin, Volume: 35, Issue: 1, 103-141, s. 105.
[15] Gül Doğan," Çocuk ile Kişisel İlişki Kurabilme Hakkı", Prof. Dr. Ergon Çetingil ve Prof. Dr. Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı, İstanbul, 2007, s.530.
[16] Yeliz Yücel, “Türk Medeni Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, Çocukla Kişisel İlişki Kurulması ve Çocuğun Korunması”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Ana Bilim Dalı, İstanbul, 2018, s. 120
[17] Orhan, s. 122.
[18] Dural/Öğüz/Gümüş, s. 132; Öztan, s. 454.
[19] Orhan, s. 122.
[20] Saibe Oktay Özdemir, "Boşanma Davalarında Çocuklara İlişkin Kararlar Bakımından Çocuğun Dinlenme Hakkı", Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’ye Armağan, C:II, İstanbul, 2009, s.1225,
[21] Bkz: Gülçin Elçin Grassinger, “Çocuğun Menfaati Gereği Görüşünün Alınmaması Gereken Durumlar”, Prof. Dr. Rona Serozan’a Armağan, C.I, İstanbul, 2010, s. 825.
[22] Bkz: Yılmaz, s. 114.
[23] Remzi Demir, "Türk Medeni Kanunu’na Göre Çocukla Kişisel İlişki Kurulması", DÜHFD, C: 25, S: 42, Y: 2020, ss. 169-195, s. 190.
[24] Mustafa Dural/Tufan Öğüz/ Mustafa Alper Gümüş, Türk Özel Hukuku (Aile Hukuku), C:3, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2016, s. 335.
[25] Yılmaz, s. 131.
[26] Gül Doğan, “Çocuk İle Kişisel İlişki Kurabilme Hakkı”, Prof. Dr. Ergon A. Çetingil ve Prof. Dr. Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı, Çizgi Basım, İstanbul, 2007, s. 529.
[27] Fulya Erlüle, “Çocuk İle Kişisel İlişki Kurulması”, MÜHF-HAD. C:16, S. 1-2, ss.182-200, s. 197.
[28] Demir, s. 189.
[29]Bkz: Yılmaz, s. 133.
[30] Demir, s. 190-191.
[31] Gelgeç, s. 792.