CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI İLE TUTUKLAMA VE ADLİ KONTROL TEDBİRLERİNE İLİŞKİN YENİLİK VE DEĞİŞİKLİKLER

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelecek olan "Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurumu Kanunlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı", bir anlamda koşullu salıverilmesine bir yıl ve daha az süre kalan iyi halli hükümlüler için af öngörmekte, bunun yanında tutuklama tedbirinin sık ve uzun süreli uygulanmasının önünü kapatmaya yönelik bir hüküm önerisinde bulunmaktadır.


Tasarıda, doluluk oranının artan cezaevlerinin ve mahkum sayısındaki artışın bir nebze olsun önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Elbette bu değişiklik, hapis cezası infaz edilen mahkumlar bakımından sevindirici bir gelişme olacaktır. Ancak Ülkemizde suç ve ceza siyasetinin istikrarlı hale gelebilmesi, Ceza Hukukuna olan güvenin sağlanması, suç işleyene verilecek cezanın infaz edileceğine dair, gerek failde ve gerekse toplumda olan inancın artırılıp, cezanın uslandırıcılığı, önleyiciliği ve caydırıcılığının gösterilmesi bakımından, bu tür değişiklikler ile ceza normlarında sürekli yapılan düzenlemeler sakıncalı sonuçlar doğuracaktır. İşte bu tür sakıncalar da, maalesef beraberinde cezanın yerine tutuklama gibi tedbirlerin çözüm amacı olarak görülüp kabul edilmesini gündeme getirmektedir. Oysa adaletin süratli cereyan etmesi, dürüst yargılamanın bir an önce tamamlanması ve suçu sabit olan hakkında verilen cezanın çektirilmesi, demokratik hukuk devletlerinde düzenin, kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasının temelini teşkil eder.


Tasarının aşağıda açıklayacağımız, adli kontrol tedbirinin güçlendirilerek tutuklama tedbirinin etkisinin azaltılmasına ilişkin düzenlemesinin ise yeterli açıklıkta ve genişlikte olmasa bile isabetli olduğunu düşünmekteyiz.


Tasarının 1. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 105. maddesinden sonra gelmek üzere 105/A maddesi eklenmesi öngörülmektedir. Bu maddeye göre, denetimli serbestlik tedbirin uygulanmak suretiyle cezanın infazı, hükümlülerin dış dünyaya uymalarını sağlamak aileleri ile bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek için; açık ceza infaz kurumunda cezasının altı ayını kesintisiz olarak geçiren veya çocuk eğitimevinde toplam cezasının beşte birini tamamlayanlardan, koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan hükümlülerin talepleri halinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbirinin uygulanarak infazına, ceza infaz kurumu idaresince hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınmak suretiyle infaz hakimi tarafından karar verilebilecektir.


Açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartları oluştuğu halde, iradesi dışında bir nedenle açık ceza infaz kurumuna ayrılamayan veya bu nedenle kapalı ceza infaz kurumuna gönderilen iyi halli hükümlülerde, açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarının oluştuğu anda en az altı aylık sürenin geçmesi şartı ile yukarıdaki infaz hükmünden yararlanabileceklerdir. Kanun koyucu, suçlar ve cezalar arasında herhangi bir ayırım yapmaksızın hapis cezasının infaz koşullarını dikkate almak suretiyle düzenleme yapmayı amaçlamıştır. Bu açıdan düzenlemede “eşitlik” prensibi ihlal edebilecek bir husus bulunmamaktadır.

 
Tasarı ile eklenmesi önerilen 105/A maddesinin üçüncü fıkrasında, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle cezasının dışarıda infazına karar verilen hükümlünün, koşullu salıverilme tarihine kadar kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılması veya bir konut ya da bölgede denetim ve gözetim altında bulundurulması veya belirlenen yer veya bölgeler gitmemesi veyahut belirlenen programlara katılması yükümlülüklerinden bir veya birden fazlasına tabi tutulmasına, sonradan değiştirilmesi mümkün olmak kaydıyla ilgili denetimli serbestlik müdürlüğünce karar verilir. Bu uygulama isteğe bağlı olmayıp, koşullu salıverilmeden önce dışarı çıkmak isteyen hükümlü hakkında tatbik edilecektir. Ancak bunlardan, kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalıştırmanın angarya yasağına girdiği ve Anayasanın m.18'e aykırı olduğu ileri sürülebilir ki, bu iddianın doğru olmayacağı aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan istisnai hükümle ifade edilmiştir. Buna göre, şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri içinde çalıştırmalar, zorla çalıştırma sayılmaz. Bu anlamda zorla çalıştırma hukuka aykırı olmasa bile, ücretsiz çalıştırmanın hukuka ve Anayasaya aykırılığı elbette ileri sürülebilecektir. Çünkü 18. maddenin ikinci fıkrası, zorla çalıştırma yasağına istisna getirmekle birlikte, aynı istisnayı angarya yasağı, yani zorla ücretsiz çalıştırma yasağı için öngörmemiştir. Diğer denetimli serbestlik tedbirlerinin durumu ise, elbette hapis cezasının mahkum üzerinde getirdiği kısıtlılık karşısında mukayese dahi edilmeksizin daha olumludur.
 
Tasarının 105/A maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında, hükümlünün bu madde ile getirilen hakkı ne şekilde kaybedeceğine ve sahip olamayacağına dair hükümler yer almaktadır. Buna göre, hükümlünün ceza infaz kurumundan ayrıldıktan sonra denetimli serbestlik müdürlüğüne üç gün içinde başvurmaması, yükümlülüklerini ihlalde ısrar etmesi, ceza infaz kurumuna geri dönmek istemesi, başka bir suçtan dolayı tutuklanması, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmaya başlanmadan önce işlediği iddia olunan ve ceza sınırı yedi yıldan az olmayan bir suçtan dolayı soruşturma veya kovuşturmaya devam edilmesi veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasından önce işlediği iddia olunan cezasının alt sınırı bir yıl veya daha fazla olan kasıtlı bir suçtan dolayı soruşturma veya kovuşturma başlatılması hallerinde birisinin gerçekleşmesi durumunda, denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine infaz hakimi tarafından hükümlünün kapalı infaz kurumuna gönderilmesine karar verilir. İnfaz hakimi, hükümlü hakkında kovuşturmaya yer olmadığı veya yapılan kovuşturma sonucunda beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi veya düşme kararı verilmesi halinde, hükümlünün cezasının infazına denetimli serbestlik tedbiri uygulanması suretiyle devam edilmesine karar verir.


105/A maddesinin altıncı fıkrasına göre, denetimli serbestlik müdürlüğüne müracaat etmesi gerekip de süre bitiminden itibaren iki gün geçtiği halde başvurmayan veya kapalı ceza infaz kurumuna iade kararı verilmesine rağmen iki gün içinde en yakın infaz savcısına teslim olmayan hükümlü hakkında, hükümlü veya tutuklunun kaçması suçu ile bunun etkin pişmanlığı düzenleyen TCK m.292 ve 293 uygulanacaktır. Kanaatimizce, tutukevinden veya ceza infaz kurumundan ya da gözetimi altında bulunduğu görevlinin elinden kaçma olmadığından, "suçta ve cezada kanunilik" prensibi uyarınca TCK m.292 ve 293'ün burada tatbikinin isabetli olmayacağını, bu sebeple de düzenlemenin Anayasa m.38/1'e aykırı olacağını belirtmek isteriz. Bu konuda yükümlülüğü yerine getirmeyen hükümlü bakımından ayrı bir ceza normu ve suç tanımlaması yapılması isabetli olacaktır.


Tasarının 2. maddesi ile 5275 sayılı Kanununa geçici 3. madde olarak eklenen hükme göre, Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle (Kanunun Resmi Gazete'de yayım tarihinde) koşullu salıverilmelerine bir yıldan az süre kalıp da açık ceza infaz kurumunda bulunan veya kapalı ceza infaz kurumunda olup da açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartları taşıyan iyi halli hükümlüler de talepleri halinde cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle yararlanabileceklerdir. Koşullu salıverilmelerine bir yıl kala açık ceza infaz kurumuna ayrılma hakkı kazanan hükümlüler ise, bu infaz hükmünden en fazla altı ay süre ile yararlanabileceklerdir.


Tasarının 3. maddesiyle, iki yıl ve daha az süre ile hapis cezasına mahkum olanlardan hükümlülük süresinin yarısını iyi halle geçirenlerin talepleri halinde mahkumiyet sürelerinin geriye kalan yarısını kamuya yararlı işte çalışarak geçirmeyi öngören 5275 sayılı Kanunun 105. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları yürürlükten kaldırılacaktır. Kanun koyucu, Tasarı ile öngörülen 105/A maddesi sebebiyle işlevsiz kalacağı düşünmüştür.


Tasarının 4. maddesiyle, 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu'nun 15. maddesinden sonra gelmek üzere 15/A maddesinin eklenmesi öngörülmüştür. Bu hükme göre, elektronik cihazların kullanılması suretiyle şüpheli, sanık ve hükümlülerin toplum içinde izlenmesi, gözetimi ve denetimi, elektronik cihazların kullanılması suretiyle de yerine getirilebilecektir. Buna ilişkin izleme, gözetim ve denetim usul ve esaslarının yönetmelikle düzenleneceği ifade edilmiştir.


5402 sayılı Kanunun sadece hükümlülerin denetimli serbestliğine ilişkin düzenleme olmayıp, aynı zamanda soruşturma ve kovuşturma aşamalarında tutuklanması gerekip de bu tedbir yerine hakkında adli kontrol tedbirine karar verilen veya tahliye edilip de hakkında adli kontrol tedbiri uygulanan şüpheli veya sanığın takibine ilişkin hükümleri de kapsamaktadır. Ülkemizde ceza yargılaması bakımından en önemli sorunu teşkil eden sık ve uzun süreli uygulanan tutuklama tedbiri ile ilgili yaşanan olumsuzluklardan kurtulmak amacıyla birçok görüş ve öneri ortaya konulmaktadır. Ancak bugüne kadar tutuklama tedbirinde yaşanan hukuk kültürü bozukluğu, tutuklama tedbirinin yargılama ve ceza yerine geçmesi sorunu çözülemediği gibi, bu sorunun çözümü konusunda hukuk kurallarında ve özellikle uygulamada olumlu bir adım da atılmış değildir. İşte bu noktada, Tasarının 4. maddesiyle önerilen eklemenin gerçekten tutuklama tedbirinin uygulamasını azaltabileceğini ve yerine adli kontrol tedbirini güçlendirebileceğine inanmaktayız. Gerçi 4. maddenin gerekçesi incelendiğinde, maddede geçen "şüpheli" ve "sanık" ibarelerine yer bile verilmediği, adli kontrol ve tutuklama tedbirleri ile ilgili bir açıklama da yapılmadığı, dolayısıyla gerekçenin son derece yetersiz ve maddeyi açıklamaktan uzak kaldığı görülmektedir. Elbette esas olan madde metni olup, gerekçenin açıklayıcılıktan öte bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Böylesi önemli bir madde metninin gerekçesinin, maddenin taşıdığı anlamı ifade etmeye yeterli olması ve yürürlüğe girmesi halinde doğuracağı etki ile paralel açıklamaları içermesi beklenirdi. Ancak bu yetersizlik, maddenin taşıdığı önemi ve etkiyi zayıflatmayacaktır.



Elektronik gözetim ve izleme yöntemi kullanılarak, tutuklamadan beklenen şüpheli veya sanığın adaletten kaçması ve delil karartma ihtimalinin önüne geçilmesi mümkün olabileceğinden, insana önem vermeyi gözardı eden tutuklama tedbirinin ikinci plana atılması ve yerine adli kontrol tedbirinin uygulanması gündeme gelecektir. Ancak tüm bunlar, yargılamaların hızlı yapılmasının önüne de geçmemelidir. Çünkü geç gelen adaletin kimseye faydası olmaz.



Masumiyet/suçsuzluk karinesi altında soruşturulan ve kovuşturulan insanlara suçlu muamelesi yapılmasının önüne geçmeyi amaçlayan ve bunu da CMK m.100/1, 101/1 ve 109/1 hükümlerinde ifade eden kanun koyucu, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren adli kontrol tedbirinin uygulanmasındaki azlık ve zayıflığı, hala tutuklama tedbirinin tatbikini tercih edilmesi, adli kontrol tedbirinin ön plana geçememesini ve hatta tutuklama tedbirinin alternatifi olamamasını dikkate alarak, adli kontrol tedbirini güçlendirilmesi amacıyla 5402 sayılı Kanuna 15/A maddesinin eklemesini gerekli görmüştür. Umarız bu değişiklik yürürlüğe girdiğinde gerçekten uygulanır. Böylece, "önce tutuklayalım sonra yargılarız" mantığı da değişime uğramaya ve Ülkemizin bağlı olduğu hukuk kuralları ile hukukun evrensel ilke ve esasları uygulanmaya başlar.


Tasarının 5. ve devamı maddeleri, denetimli serbestlik müdürlüklerinde, denetimli serbestlik ve koruma kurumlarında, danışma kurullarında görev alacak personele ilişkin şartlar, bunların unvanları, özlük hakları ve kadroları hakkında bazı düzenleme ve değişiklikler öngörmektedir.



Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen ile 'Denetimli Serbestlik Tasarısı' hakkında yapılan röportaj






(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)