Gönül sultanlarından oluşan kırklar meclisinden biri vefat etmiş. Şarkın en meşhurlarından Molla Cami de bu eksilen yere talip olmuş. Bu sohbet halkasına dahil olmak için kapının tokmağına dokunmuş.


Ancak ondan daha önce birisi, çoktan gelip kırkı tamamlamış. Molla Camiye cevap elbette hayır sözü ile olmazdı. Gönüller sultanlarının, kapı tokmağına dokunan Molla Cami’ye cevabı, ağzına kadar dolu bir bardak su göndermek olmuş. Yani sayı dolmuş, sohbet halkasının eksikliği çoktan tamamlanmıştır.

Bu cevabı anlamış Molla Cami. Bir o kadar da üzülmüş. Bardağı alır almaz, kapı yanındaki gül goncasından bir gül yaprağı koparıp koymuş bardağın üstüne. Bardak taşmamış tabii. İçeri göndermiş. Bu ince cevabı gören kırk gönül eri, sayı dolmuş olsa bile bu insanı, buyur etmişler içeri.

Kimler ne anlar bu hikayeden ama, benim anladığım şudur: Nereye giderseniz gidin, dolu bile olsa yerler, bir gül yaprağı olup kalın orda. Yani kimse sizi fazlalık hissetmesin, kimselere yük olmayın.

Nasıl olur bu? Hepsinden önemlisi, kimsenin elindekini istemeyin. Her şeyi hakedin ve herkese gönlünüzden bir şeyler katın.

Nasıl olur bilmem ama, kalışınız bir yerde hep gül yaprağı gibi olsun. Kimseler anlamasın. Her şey tamam gibi olsun, fazlalık olmasın, her şey normal gibi olsun, her şey sıradan gibi olsun.

Sonra bir gün gittiğinizde dolmayacak bir eksikliğiniz hissedilsin. Yitirenler taa gönüllerinden duysunlar eksikliğinizi. Sağnak bir yağmur gibi inceden yağan. Yağdığında kimseler anlamaz da, yağmadığındadır asıl yokluğu hissedildiği an. Tıpkı öyle işte.

Ben nerde çalıştı isem, bütün gayretimi verdim çalıştığım yerlere. Okullara hatta askerliğimi yaptığım yerde askeriyeye. Kaldığım zaman kimselere yük olmadım. Kendi adımdan, kendi kokumdan kokular bırakmaya çalıştım oralarda. İyi şeylerdi yapmak istediklerim. Duvarlara, taşlara içimden renkler dokumaya çalıştım. Hiçbirisinde yük etmedim kendimi bu yerlere. Hep bir gül yaprağı gibi kalmaya çalıştım.

Hemen söyleyeyim eksikliğim pek de hissedilmemiştir gittiğimde. Hep şöyle düşündüm Akif gibi kendi adıma: ‘Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecek ki?’

Sevgili öğrencilerim ve dostlarım.

Bir gül yaprağı taşırmaz elbette bir bardağın içindeki suyu. Ama bilin ki, kokusu işler o suyun ta zerrelerine.

Öyle ince olun ki... Öyle güzel haliniz ve hal diliniz olsun ki, suyu taşırmayacağınızı da herkes anlasın. Kapılar kapanmasın yüzünüze.

Hangi kapının tokmağına dokunursanız kokunuz ulaşsın içeriye kapılar açılmadan. Kapılar aralansın, sürgüler açılsın kendiliğinden.

Bir dolu bardağı bir gül yaprağı taşırmaz elbet. Kaybı da yoktur bardağın içindeki suyun. Ama kazandığı çoktur, gül kokusu gibi.