Belki çoğumuzun dev aynası olarak isimlendirdiği ve “çukur ayna” (dış bükey ayna) dediği aynaları bilirsiniz değil mi? Karşısına geçtiniz mi sağa döner sola döner, eğilir bütün vücudunuz; bazen büyürsünüz bazen tombikleşirsiniz. Bu aynalarla ilgili deyimi de hatırlarsınız “kendini dev aynasında görmek” diye. Bu aynalarının ortak özelliği, kişiyi kendi olmaktan çıkardığıdır.

Modern zamanların dev aynaları bana göre sosyal medyadır. Sosyal medya, bir şekilde herkesin karşısına geçtiği günümüz dev aynalarıdır. Twitter, Facebook, Instagram gibi. Orda herkes olmak istediği, görünmek istediği gibi olabilmektedir. Önceleri bir oyun gibidir. Yazar çizer eğlenirsiniz. Sonra zaman içinde bu dev aynaları sizi gerçekten bozmaya başlar.

Yıllar önce, henüz internetin ilk yayılmaya başladığı zamanlarda sanırım 1998-1999 yılında Kültür Bakanlığı, Ankara’da Milli Kütüphane Salonunda bir sempozyum düzenlemişti: “Bilişim Toplumuna Giderken Psikoloji, Sosyoloji ve Hukuk’ta Etkiler” diye. Ben alan adları ile ilgili bir tebliğ sunmuştum. Bir başka meslektaşım da sosyoloji alanında bir sunum yapmıştı. Onun internet karşısında söylediği sözler ve gözlemleri hala aklımdadır. İnternetin anonimliğinde herkes farklılaşıyor diyordu, “herkes çözülüyor, en çok da muhafazakâr olanlar”! Zira orada toplumsal baskı ortadan kalkıveriyor. Kimseler yok diye inanılıyor. Hatta rivayet odur ki, hayatın her alanında sağ ve sol omuzda duran her şeyi kaydeden melekler de olmuyormuş sanal alemde!

Bazı insanlar, sosyal medyada anonimliğin ardına sığınıp çift kimlikleşiyor. İşte bu kabilden olsa gerek ki, milletin meclisinde bile kadın isimlerini müstear ad kullananlar milletin vekili olabiliyor. Troller muhafazakarların hizmetinde cihad aracı oluyor. Sanal ortamda koskoca bir Cumhuriyet Savcısı bayramlık ağzı ile sağa sola küfredebiliyor. Keşfedilesiye kadar gerçek dünya ve sanal ortam arasında bambaşka bir hayat yaşıyorlar. Çocukluğumuzda okuduğumuz çizgi romanlardaki binbir suratlar sağımızda solumuzda şimdi.

Sosyal medya bir kısım insanları da canavara dönüştürüyor. Sosyal medya bunların genetik yapılarını, kişiliklerini, zihinlerini ve kalplerini bozuyor. Herkes orda kahraman herkes Vatan Kurtaran Şaban rollerine bürünüyor. Herkes birbirine racon kesiyor. Hayatında haftada bir gün anasını babasını aramayan adamlar, orada her twite cevap yetiştiriyor. Beş yıldır oturduğu binada kapı komşusunu tanımayanlar, bütün dünyaya akıl dağıtıyor.

Bir örnek vermek isterim, ismini yazmayacağım ama siz biliyorsunuz zaten. Ayasofyanın eski baş imamı. Şehir Üniversitesi’nde çalışırdı. Karınca ezmez halim selim bir akademisyendi. Nice sonra gazetelerden okudum. Bu adamın Twitter’deki kişi olacağına inanamadım. Kelimelerinden galiz küfürlerin damladığı Twitter kahramanının o naif akademisyen olduğuna inanmak ne zor. O hocayı, ya da bir akademisyeni bir medya bu kadar mı baştan çıkarabilir? Hesabını kapattıktan sonra yeniden açtığında “Allah affetsin” demiş. O kadar insanın hakkına girdikten sonra nasıl olacak ki?

Tebessüm ettiren bir hatıra da benim akrabam olan ve ikisi de yanyana oturan iki kardeşten. Küçük olan diyor ki, Facebook’ta bir şey yazıyorum abim altına o kadar çok ağır yorum yazıyor ki… Bir gün dayanamadım çayı demledim, açtım camı bağırdım abi gelsene bize diye. Dedim ki, “abi bana kızıyorsan gel bize iki adım evimiz zaten. İster yüzüme söyle ister iki tokat at git tekrar evine, nedir derdin ben bir şey paylaşınca altına tonla yazı yazman”?

Nedense bütün değerlerimizi yeni dünyanın dev aynalarında feda ediyoruz. Ben bayramın bu son gününde rahmetli babamın Karacaoğlan’dan sıklıkla okuduğu şu cümleleri size aktarmak istiyorum:

Mecliste ârif ol kelâmı dinle

El iki söylerse, sen birin söyle

Elinden geldikçe sen eylik eyle

Hatıra dokunup yıkıcı olma

Bu şiirin sonunda da Karacaoğlan, “kötülerle konup göçücü olma” der.

Bunları yazıyorum ama inanın çok üzülerek. Üzüldüğüm bir medeniyetin basit hesaplarla yok edilişine. Bir zihnin şirazeden çıkarılışına. Efendilik ve edep kültürünün yerle yeksan edilişine. Siz Twitter efendileri, siz Facebook fenomenleri alın gidin kalemlerinizi, değişmeyen gerçek vicdan aynasında bir kerecik yüzünüze bakın. Geçici alkış ve pohpohlamalarla, duyduğunuz sanal gururlarla boyanmış yüzlerinizi silin ve bakın. Gerçekten eski siz misiniz bu gördüğünüz suratlar? Yoksa bu boyalar ta kalbinize mi inmiş?

Sevgili öğrencilerim, sevgili dostlarım.

Dev aynalarının değiştirdiği gibi değişmeyin bu medyalarda. Kişiliğinizi koruyun, kültürünüzü, efendiliğinizi, dilinizi, edebinizi, kelimelerinizi koruyun.

Bu mecranın sizin yüzünüzü ve kalbinizi boyamasına, benliğinizi çalmasına izin vermeyin. Necip Fazıl da söylüyor ya:

Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.   
Bakamam, aynada, aynada vicdan;  
Beni beklemeyin, o bir hevesti;         
Gelemem, aynalar yolumu kesti!

Siz dev aynalarına değil, vicdan aynasına bakın. O, sizi hiç mi hiç yanıltmaz ve sizi hiç mi hiç değiştirmez.

Velhasıl dev aynalarına takılmayın siz!