İyimserlik ve mutluluk içeren açıklamalar yapmayalım. İnsanları; 2, 3, 5, hatta 10 yıl masumiyet/suçsuzluk karinesine sahip oldukları halde ''niye tutuklu yargılıyoruz“ diye dert yanmayalım.
 
Sübjektif, eski dönem kalıntısı, hukuk ve adaleti araç olarak kullanan yöntemleri reddediyorum.  Çünkü bu zihniyet, bir hesap görmeye ve hesap sormaya hizmet etmek yerine, bumerang sonucunu doğurur. Bu durumda, ''hukuk devleti“ ilkesinin terk edildiği görülür.
 
Kamu otoritesi, Anayasa Mahkemesi kararlarının gereğini yerine getirmeyip, tazminatı milletin cebinden ödeyip yola devam etmek ister. Ama kral çıplak ve güneş balçıkla sıvanmıyor. Kendi kendimize telafisi güç ve hatta imkansız zararlar veriyor, yumurta kapıya gelince de bize özgü çözümler bulmaya çalışıyoruz. Hukuk ve adaleti rahat bırakmıyor, hukukçunun bağımsız ve tarafsız çalışmasına izin vermiyoruz. Siyasi hesaplar, beklentiler ve sübjektif kaygılar her şeyin önüne geçiyor, hukuk ve adaletin bile.
 
Anayasa Mahkemesi'nin uzun tutuklulukla ilgili kararları gecikmiş kararlardır. Simdi bir de bu kararları milletvekillerine özgü kararlar derecesine indirgemeyelim. Bu; eşitliğe, hukuka, adalete, hukukun evrensel ilke ve esaslarına bağlı, her insan açısından bu bağlılığı hesapsız arayan bir hukukçunun ve insanın haykırışıdır. Çünkü başka Türkiye yok! Ülke üzerinde yasayan herkes için hukuk güvenliği hakkı, eşitlik ve dürüstlük istiyorum.
 
Herkes eşittir. Milletvekili olmak bir ayrıcalık ve ayrımcılık kaynağı değildir. Seçilme hakkı, parlamentoda milleti temsil hakkı engelleniyor diyerek, esas üstün ve ulvi olan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını görmezden gelmeyelim. İnsanlar; hukuku ve adaleti, ama dürüst ve süratli adaleti arıyor, istiyor, bu sese kulak verelim. 
 
Anayasa Mahkemesi kararlarını bir paranoya ile çekişmenin ürünü veya siyasi bir anlaşma ya da sadece milletvekillerine tanınması hedeflenen bir özgürlük, bedel olarak görmeyelim. Bu şekilde görüp kabul etmek, aldanmak ve aldatmaktır. Mahkeme kararını amacından saptırmayalım, sadece siyasi hak kullanımına indirgemeyelim ve büyük fotoğrafı görelim. Bu fotoğraf, süratli ve dürüst yargılama, yargılanma ve herkes için adalettir.
 
Haydi bakalım, hakkında 34 yıl ve 8 ay hapis cezası verilen bir milletvekili, aradan geçen bu kadar zaman sonrasında, yani yaklaşık 5 yılın ardından nasıl tahliye edilecek? Anayasa Mahkemesi kararının etkisinin başvurucu ile sınırlı bir hak ihlali tespiti kararı olduğu; ilk olarak, kararın bağlayıcı olmadığı ve ikinci olarak da, ayni davada uzun tutuklulukla yargılanan herkesin tahliye edilmesi gerektiği söylenecektir.
 
Ayrıcalık ve ayırımcılık yok. Her insan eşittir, özgür yaşama hakkı en kutsal hak olup, siyasi haktan çok önce gelir. Umarım Anayasa Mahkemesi, gerekçeli kararında bu hususu net bir şekilde ortaya koyar.
 
Bir gün bu söylediklerim sadece hakli görülmekle kalmayacak, şimdiki gibi ''haklısın, ama ne yapalım başka çare yok“ denilmeyecek, eşitlik, özgürlük ve adalet adına uygulanacaktır. Hatırlayalım; adalet mülkün temelidir. Hayır sadece temeli değil, hukuk ve adalet ekmek, su, hava gibi onurlu, eşit ve özgür insanların vazgeçilmezi, yasam kaynağıdır.
 
Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvurularla ilgili tespitini yaptığı hak ihlalleri yalnızca para ödenerek geçiştirilemez. Devam eden hak ihlallerinde kararların gereği yerine getirilmelidir. Sistem ancak bu şekilde işler. Düzeltilmesi hala mümkün olan hatadan dönülmelidir.
 
Denilebilir ki, ''ne yapalım, dava bitti, dosya karara çıktı, 34 yıl 8 ay hapis cezasına hükmedildi, Ceza Muhakemesi Kanunu m.100 var''. Evet var, fakat Ceza Muhakemesi Kanunu m.109 da, yani adli kontrol de var. Ayrıca, zamanında giderilmesi gereken bu hatadan şimdi dönülmelidir ki, şok edici bir ders çıkaralım ve başka hatalar yapmayalım.
 
Anayasa Mahkemesi bir an önce gerekçeli kararını açıklayıp, dayanak düzenleme olan 6216 sayılı Kanunun 50. maddesi uyarınca Yerel Mahkemeye gereği için kararı ve dosyayı göndermelidir. Yerel Mahkeme ise, ya kısa karar veya gerekçeli kararla birlikte uzun tutukluluk hatasından dönmeli, hak ihlali tespitine direnç göstermemelidir. Aksi halde, ortada Yüksek Mahkemece tespit edilmiş, fakat giderilmesi gerekirken devam ettirilen bir hata varlığını sürdürmeye devam edecektir. Kimse de kalkıp; ''dava bitti, hüküm verildi, Yargıtay aşamasında zaten tutukluluk süresinde işlemez'' gibi garip ve kabulü mümkün olmayan bir gerekçe üretmesin. Makul süreyi asan tutuklama bir hukuki hatadır ve bu hatadan dönülmelidir.
 
Diğer taraftan ise, yargılamanın esasına girmeksizin ortaya yaman bir hukuk çelişkisi çıkmıştır; bir yandan 5 yıla varan uzun tutukluluk, diğer yandan 34 yıl 8 aylık hapis cezası. Kendi düşen ağlamaz. Biz, ''hukuk devleti'' ilkesine bağlı kalmak zorundayız. Kim ne derse desin ve ne eleştiri getirirse getirsin, öyle de olmaya, iyileşmeye devam edeceğiz. Kanun veya Polis devleti olmayacağız. Hatalardan ders çıkarıp, gerekirse de bedel ödeyeceğiz.
 
Ancak sadece sıfatlar, unvanlar, apoletler, seçilmişler, milletvekilleri, birileri, özel olanlar, korunanlar ve dokunulmazlar için değil, tüm insanlar ve vatandaşlar için bedel ödemeli ve haksızlığa karşı durmalıyız. Bunun dışında bir çözüm olamaz ve memnuniyete  ulaşılamaz. Sadece ayrıcalık tanınan insanların değil, tüm insanların eşit ve adaletli muamele görmeye hakkı vardır. Eşitlik, özgürlük, hukuk ve adalet adına doğru olan da budur.
 
Milletvekilinin yasama dokunulmazlığı vardır, ancak işlediği iddia olunan bazı suçlardan dolayı da yargılanabileceği kabul edilmiştir. Asil mesele tutuksuz yargılanmak değil, uzun süreli tutuklu yargılanmak veya şartlar oluşmaksızın tutuklu yargılanmaktır. Bunun dışında, uyuşturucu madde ticareti veya kasten insan öldürme suçuna karıştığı iddiası ile suçüstü yakalanan kişi hangi sıfata sahip olursa olsun, şartlar oluştuğu takdirde, makul süre aşılmamak kaydıyla tutuklu yargılanabilir. Meseleye, sadece siyasi davaların özelliğine göre bakmak ve bir yönlü görmek suretiyle yaklaşmamak gerekir. Sorunu bireysel odaklı çözüp, vekillerin tutuksuz yargılanmasını sağlamak, hem vekillerin her iddia ile ilgili yargılanmasının önünü açmak (nasıl olsa tutuklama olmadığından bahisle) ve hem de vatandaşlara eşit muamele yapmamak anlamını taşıyacaktır. 


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)