I. Giriş

Kasten insan öldürme ile neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçlarının her ikisi de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmında düzenlenmiş olup, hem TCK m.81’de ve hem de TCK m.87/4’de düzenlenen hükümlerin tatbiki için de failin fiilinin bir sonucu olarak mağdurun ölmüş olması gerekmektedir. Bu bakımdan; failin suça konu edilen fiili icra ederken hangi amaca yöneldiği ve kastının ne olduğuna ilişkin meseleler failin iç dünyasıyla bağlantılı olup, Mahkemelerin bu konuda yapacağı tespitler, failin fiil öncesi, anı ve sonrası gerçekleştirdiği hareketler ile zaman içerisinde Yargıtay kararlarıyla şekillenin çeşitli kriterlere, özetle failin hareketlerinin dış dünyadaki yansımalarına dayanmaktadır.

Daha önce kaleme aldığımız “Öldürmeye Teşebbüs ile Kasten Yaralama Mukayesesi ve Uygulama Sorunları”[1] ile “Öldürmeye Teşebbüs ile Kasten Yaralamanın Mukayesesi”[2] başlıklı yazılarımızda konu hakkında detaylı açıklamalara yer vermiştik. Bu yazımızda; Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 22.02.2022 tarihli, 2021/13263 E. ve 2022/1349 K. sayılı kararı incelenmiş ve bu karar ekseninde değerlendirmelerde bulunulmuştur.

II. Karara Konu Olay

06.04.2019 tarihinde gerçekleşen olayda; sanığın işyerinde çalışan maktul, olay günü alkollü olup çevresine küfretmesi nedeniyle sanığı sinirlendirmiş, sanık maktulü darp etmeye başlamış, yaklaşık 17 dakika süren olayda maktul defalarca sanık tarafından darp edilmiş, maktul kendisini kurtarmak için karşılık vermediği gibi, sanığa karşı kendisini savunmamış/savunamamış ve olay yerinden uzaklaşamamıştır.

Karara yansıyan görüntü kayıtlarına göre sanık; maktulün kafasına 14 defa yumruk atmış, 1 kez kafasını duvara vurmuş, 4 defa eline aldığı plastik veya ahşap sopayla kafasına vurmuş, 1 kere kafa atmış, maktulü iterek yere düşürmüş, düşme sırasında maktul kafasını bir yere çarpmamış, sanık yere düşen maktulün kafasına 3 kere daha yumruk atmış, kafasına ayakkabısının altı ile basmış, ancak bunlara rağmen maktul ayağa kalkmıştır.

Tüm aldığı darbelere rağmen ayağa kalkan mağdur; kafasına 3 yumruk darbesi daha almış, yine ittirilerek yere düşmüş, bu düşüş sırasında da kafasını bir yere çarpmamış, sol kulak tarafına sert bir tekme yemiş ve bu tekmeden sonra maktul kafasını tekrar kaldıramamıştır. Sanık savurduğu sert tekme nedeniyle dengesini kaybedip yere düşmüş, geri kalkmış, maktulün bu defa da kafasının ve yüzünün sağ tarafına gelecek şekilde tekme atmış, kafasının üzerine basıp ayağının altıyla kafasına vurmuş ve yine maktulün kafasına tekme atmıştır.

Yerden kalkamayan maktulü olay yerinde bulunan iki kişi kollarından tutarak kaldırmış, ancak sanık kendinde olmadığı için yerde kalmış, maktul yerde kaldığı için sanık çevreden bulduğu bir araç lastiğini maktule fırlatmış ve vurmuş, bu sırada maktulün vücudundan kan veya idrar mı olduğu belirlenmeyen bir sıvı boşalmış, sanık maktulün üzerine uyanması için su dökmüş, maktul uyanmadığı için kafasına 2 kez eliyle vurmuş, uyanmayınca da olay yerinden uzaklaşmıştır.

Son olarak; olay yerinde bulunan, maktulün dövülmesine hiçbir aşamada engel olmayan, sadece olayın oluşunu izlemekle yetinen iki kişi, maktulün bayılıp sanığın olay yerinden uzaklaşmasının ardından maktulü bulunduğu yerden sürükleyerek kameranın görüş alanının dışına çıkarmışlardır.

III. Merci Görüşleri

İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen ilk derece evresinde sanığın kasten öldürme suçunu işlediği kanaatine ulaşılıp TCK m.81’den cezalandırılmasına karar verilmiş, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin 24.03.2020 tarihli, 2020/481 E. ve 2020/387 K. sayılı kararıyla, sanık müdafii ile bir kısım katılan vekillerinin istinaf başvurularının düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.

Temyiz incelemesini gerçekleştiren Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 01.06.2021 tarihli, 2020/3279 E. ve 2021/9531 K. sayılı kararıyla mahkumiyet kararını; “sanık ile maktul arasında öldürmeyi gerektirir husumet bulunmadığı, olayın ani geliştiği, sanığın öldürme kastı ile hareket ettiğine dair her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşılmakla, 5235 sayılı TCK’nın 61. maddesindeki ölçütler ve TCK’nın 3. maddesindeki cezada orantılılık ilkesi gözetilerek temel cezanın altı sınırdan uzaklaşıp üst sınıra yaklaşarak belirlenmesi suretiyle TCK’nın 87/4-2. cümle maddeleri uyarınca hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde kasten öldürme suçun hukuk kurulması” gerekçesiyle oybirliğiyle bozulmuş, ancak İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi 07.09.2021 tarihli, 2021/309 E. ve 2021/323 K. sayılı kararıyla verdiği mahkumiyet hükmünde direnmiştir.

Direnme üzerine dosya tekrar Yargıtay 1. Ceza Dairesi’ne gelmiş, ilk derece mahkemesi olan İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin direnme gerekçesi oyçokluğuyla yerinde görülmeyerek, dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderilmesine karar verilmiş, Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nde karşıoy kullanan ve İlk Derece Mahkemesinin isabetli olduğunu düşünen üye ise, “Her ne kadar taraflar arasında olay öncesi öldürmeyi gerektirir husumet bulunmasa da aşırı alkollü olduğu için kendisini savunamayan ve yine kendini hiçbir şekilde koruyamayan, sanığa karşılık veremeyen maktule toplamda 28 defa yumruk, kafa, sopa ve duvara çarpmak şeklinde 4 kez kafasına tekme atmak ve 1 kez de kafasına ayağı ile basmak suretiyle darp ettiği bu darplar sonucu maktulün kafatası içindeki zarlarda kanama olup bu kanama nedeniyle öldüğü Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin otopsi raporu ile sabittir. Sanığın kastını belirleyen dış dünyaya yansıyan hareketleri olup olayın ani gelişmediği ve sanığın yaklaşık 20 dakikalık bir zaman diliminde defalarca maktulün kafasına yumruk, tekme vb. şekillerde vurarak ölümüne neden olduğu kamera görüntülerine göre de sabit olduğundan sanığın maktulü öldürebileceğini bilerek ve isteyerek hareket etmiştir. TCK'nin 81. maddesi gereği cezalandırılmalıdır.” açıklamalarına yer vererek, direnme kararının doğru olduğunu ve onanması gerektiğini belirtmiştir.

IV. Değerlendirme

Kişilerin ceza sorumluluğunun tayininde tespit edilmesi gereken en önemli hususlardan birisi, failin kastının neye yönelik olduğudur. Bilindiği üzere kast, fail ile ortaya çıkan netice arasındaki manevi bağı kurmaktadır. Bu bakımdan “harekete ve neticeye yönelik bilme ve isteme” olarak da ifade edilen kastın hangi zamanda bulunması gerektiği ortaya koyulmalı, fiilin gerçekleştirildiği sırada failin iç dünyasını ilgilendiren kastın, dış dünyada oluşturduğu etkiler ve sonuçları çerçevesinde bir değerlendirme yapılmalı, bilmenin ve istemenin suçun icra hareketleri sırasında var olmasının yeterli olduğu gözetilmelidir. Elbette aşağıda açıklayacağımız üzere failin kastının ve kusur durumunun belirlenmesinde mağdurla arasında geçmiş münasebete, husumete, olayın öncesine, taraflar arasında olay anında gerçekleşen tartışmanın veya failin sahip olduğu hiddetin, kızgınlığın veya elemin derecesine bakılacağı gibi, somut olayda icra hareketlerinin objektif değerlendirilmesi ve ağırlığına bakılmak suretiyle de failin kastının tespiti mümkün olabilir. Nitekim bu sebeple, taraflar arasında geçmişe ve o ana dayalı husumetin ve yaşanan tartışmanın ağırlığının yanında, mağdura/maktule vurulan darbelerin sayısı, niteliği, ağırlığı ve vücutta tesir oluşturduğu yerler de önemlidir, hatta bazen failin icra hareketlerinden mağdur etkilenmese bile, failin ısrarı ve hayati bölgelere yönelik hamleleri kasten insan öldürme suçuna teşebbüsü gündeme getirir. Burada vücudun hayati bölgelerine dönük öldürücü darbe veya darbelerden dolayı kasten yaralama değil, kasten insan öldürme suçuna teşebbüs düşünülmelidir.

Bu giriş açıklamasından sonra;

Failin cezalandırılması için aranan kast olay sırasında ortaya çıkabileceği gibi, failde var olan kasttan netice elde edilmeden önce dönülmesi mümkündür. İcra hareketleri sırasında kastın ortadan kalkması halinde teşebbüs (TCK m.35) veya gönüllü vazgeçme (TCK m.36) hükümleri tatbik edilecek iken, netice tamamlandıktan sonra kastın ortadan kalkması halinde tamamlanmış bir suçun varlığı sözkonusu olacağından, failin ceza sorumluluğuna bir etkisi olmayacaktır. Yapılacak bu değerlendirmede, doktrinde ileri sürülen ve nedensellik bağında önemsiz sapmaların kastı etkilemeyeceği görüşünün de dikkate alınması gerektiği söylenebilir[3].

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 01.06.2021 tarihli yazımıza konu kararında da belirtildiği üzere, kasten öldürme suçundan söz edebilmek için failin hareketlerinin tereddüde yer bırakmayacak şekilde öldürme iradesi ile gerçekleştirildiği tespit edilmelidir. Bu doğrultuda; kasten yaralama ile kasten öldürme suçlarına konu fiiller benzerlik gösterdiğinden, Yargıtay’ın şimdiye kadar verdiği kararlarda, “eylemin gerçekleştiriliş sebebi, kullanılan aletin cinsi, kullanım şekli, isabet alınan bölge ve yaralanmanın niteliği, darbe adedi ve şiddeti, failin suçtan önceki ve sonraki davranışları, fail ve mağdur arasındaki husumet, hedef seçme imkanının bulunup bulunmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği”[4] kriterleri ortaya koyulmuştur. Failin kastının belirlenmesi konusunda bu hususların hepsinin dikkate alınabileceği açık olmakla birlikte, bu unsurların hepsinin veya birkaçının somut olayda var olması halinde doğrudan öldürme kastıyla veya birkaçının eksik olması nedeniyle yaralama kastıyla hareket edildiği sonucuna ulaşılamayacak, her vakada ayrı bir değerlendirme yapılması gerekecektir.

Türk Ceza Kanunu; öldürme ve yaralama suçlarının kast, olası kast, bilinçli taksir, taksir ve ihmalen işlenebileceğini düzenlediğinden, kasten öldürme suçunun işlenmediği sonucuna ulaşılan olaylarda ayrıca olası kast ve bilinçli taksir değerlendirmesi de yapılmalı, doğrudan yaralama hükümlerinin uygulanacağı sonucuna ulaşılmamalıdır. Aksi uygulama; Ceza Hukukunun ödeticilik fonksiyonu ile bağdaşmayacağı gibi, olası kast ve bilinçli taksirle öldürme hükümlerinin gözardı edilmesi anlamına gelir.

Belirtmeliyiz ki; yazımıza konu olayda failin yaralama kastı ile hareket ettiği sonucuna varılmadan önce, gerçekleştirilen hareketlerin objektif olarak ölüm neticesinin meydana gelmesini doğal kılıp kılmadığı, maktulden akan sıvının kan veya idrar olması fark etmeksizin failin bunu görüp bilinci kapalı olan maktulü hareketsiz şekilde yerde yatar vaziyette terk ettiği, failin hiçbir pişmanlık iradesi göstermediği, öldürme suçunun genel kastla işlenebileceği, bu nedenle failde var olan saikin de öldürme suçunun gerçekleşmesinde önem arz etmediği[5] hususları dikkate alınarak, failin olursa olsun kastı ile hareket edip etmediği, yani kasten öldürme veya yaralama suçlarının yanı sıra, olası kastla öldürme suçunun değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmelidir.

TCK m.87’de düzenlenen neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama hükümlerinin tatbiki için manevi unsur açısından kast-taksir[6] kombinasyonunun var olması, failin ilk netice bakımından kasten, ikinci netice bakımından ise taksirle hareket etmesi gerektiğinden, failin ikinci netice için olursa olsun kastıyla, yani olası kasta[7] varacak seviyede hareket ettiği tespit edilebilirse, bu durumda artık kasten öldürme ile olası kastla öldürme suçları arasında bir değerlendirme yapılmalıdır[8].

Bununla beraber; somut olayda olduğu gibi, mağdurda bulunan özellikler nedeniyle (alkollü olması) faile karşı koyma gücünün bulunmadığı durumlarda, failin kastının öldürmeye yönelik olduğunu gösteren hususlardan birisi olduğu söylenebilir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 12.06.1995 tarihli, 1995/1-119 E. ve 1995/198 K. sayılı kararına göre de; “Sanık kendisine hiçbir şekilde karşı koymayan maktulün başına ve vücudunun muhtelif yerlerine yumrukla, elindeki tabancanın kabzasıyla birçok kere vurmuş ve bu darbeler sonucu maktul yere düştüğü halde, bununla yetinmeyip vücudunun çeşitli yerlerine bu arada baş gibi hayati önemi haiz bölgeye tabanca kabzası ve tekme ile vurmaya devam etmiştir. Ancak; maktulün kendisinden geçip hareketsiz kalması üzerine eylemine son vermiştir. Darbelerin nitelik ve şiddeti ile sürekliliği ve olayın seyri gözönünde tutulduğunda, sanığın eylemini kasten adam öldürme olarak nitelendirerek uygulama yapan Yerel Mahkeme hükmünün Özel Dairece onanmasında bir isabetsizlik yoktur”. YCGK’nın 12.06.1995 tarihli bu kararında; darbelerin şiddeti, sayısı ve vurulan bölgelerin niteliği dikkate alınarak kasten öldürmeden kurulan mahkumiyet hükmünün hukuka uygun olduğu belirtilmiştir. Bu açıdan darbelerin; baş, göğüs, karın, koltuk altı, boyun gibi yaşamsal bölgelere yönelik olması, failin kastının öldürmeye yönelik olduğuna mutlak anlamda kanaat getirilmesini sonuçlandırmasa da dikkate alınabilecek kriterlerden birisini oluşturmaktadır.

Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 15.11.2016 tarihli, 2016/932 E. ve 2016/426 K. sayılı kararına konu;Sanığın, olay günü tartıştığı 81 yaşındaki maktulün kendisine hakaret edip elindeki baston ile vurması üzerine, maktulün elinden aldığı bastonla maktulün sırt ve baş bölgesine birkaç kez vurduğu, maktulün künt kafa travmasıyla oluşabilir nitelikte beyin kanaması sonucu öldüğü” olayda, maktulde oluşan yaraların niteliği hususunda Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Kurulundan rapor alınıp, bu rapor doğrultusunda hüküm kurulması gerektiği belirtilmiş, yaralama niteliğinde olan darp sonucu ölümün gerçekleştiği olaylarda kasten öldürme suçunun da oluşabileceği gözardı edilmemiştir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin daha önce verdiği kararlar incelendiğinde, maktulün hayati bölgesi olan kafasına şiddetli bir şekilde sopayla vurulması ile hayati bölgelere süreklilik arz edecek şekilde şiddetli ve etkili darbelerin vurulması olaylarında failin kastının öldürmeye yönelik olduğunun kabul edildiği görülmektedir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 13.11.2007 tarihli, 2006/5913 E. ve 2007/8352 K. sayılı kararında failin maktulün kafasını hedef alarak şiddetli bir biçimde vurduğu olayda; “oluşa ve dosya içeriğine göre, olay günü sanıkla maktul arasında başlayan kavgada, sanığın çoban sopası ile maktulün kafasını hedef alarak şiddetli bir şekilde vurması sonucu kafatası çökme kırığı ile birlikte kafa içi değişimler ve gelişen komplikasyonlar sonucu ölümüne neden olmuştur. Olayda, sanığın ortaya çıkan kastının öldür­meye yönelik olduğubelirtilmiş ve müessir fiil sonucu ölüme sebebiyet olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmü bozulmuştur.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 26.04.2011 tarihli, 2011/2027 E. ve 2011/2606 K. sayılı kararında da; “(…) sanık F. J. ’in, maktule ‘sen hiç günah işledin mi’ diye sorduğu, maktulün de ‘yok’ diye cevap vermesi üzerine sanık F. J. ’in, ‘nasıl işlemedin lan’ diyerek aniden gelişen kasıtla elindeki bira şişesiyle maktulün kafasına vurmaya başladığı, sanıklar Ş. D. ve Ç. I. ’nın da maktule yumruk ve tekmelerle vurdukları, sanıkların, yere düşen maktule yerde de vurmaya devam ettikleri, maktulün yerde kendisinden geçip hareketsiz hale gelmesi üzerine ve sonucun alındığı kanısı ile eylemlerine son verdikleri, maktulün (…) tıbbi tedaviye karşın olaydan 11 gün sonra künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve komplikasyonları sonucu öldüğü olayda, hayati bölgelerin hedef alınması, etkili eylemlerin niteliği, şiddeti, sürekliliği ve olayın seyri gözönüne alındığında, ölümün beklenir sonuç haline geldiği, (…) 5237 sayılı TCK.nun 81. maddesi ile cezalandırılmaları gerekirken, kasten yaralama sonucu ölüme neden olmak suçundan 5237 sayılı TCK.nun 87/4.maddesi ile hüküm kurulması…” bozma nedeni sayılmıştır.

Bu kararların yanı sıra; fail ile maktul arasında eskiye dayanan bir husumetin olmadığı ve fail tarafından tek atışın yapıldığı bir olayda da Yargıtay 1. Ceza Dairesi, tek atış ile husumet yokluğunun failin öldürme kastını etkilemeyeceğini, bunun doğrudan yaralama kastı ile hareket edildiği sonucuna ulaştırmayacağını açıklamıştır.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 04.04.2000 tarihli, 2000/299 E. ve 2000/888 K. sayılı kararında; “Öldürücü etkiye sahip tüfekle, iradi tevcih yaparak ve tevcih iradesini etkileyen bir dış oluşumun tesirinde kalmadan, birkaç metrelik yakın mesafeden, görüp hedef seçerek yapılan tek atışın, mağdur müdahil C.'e göbekten isabetle hayati tehlike oluşturur düzeyde yaraladığı, ameliyata alınan C.'in kolesistektomi ve kolestomi sonucu uzuv tatiline maruz kalarak yaşama döndürülebildiği, oluş ve kabulden anlaşılmakla, başkaca atış yapılmamasının veya geçmişte önemli bir husumetleri olmamasının eylemle açığa çıkan öldürme kastını reddetmeye etkili olamayacağı gözetilmeden karar verilmesi, bozma nedeni olarak kabul edilmiştir.

Yazımıza ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 22.02.2022 tarihli kararına konu olayda maktul; sanık tarafından kısa sayılamayacak bir zaman dilimi içerisinde, ağır neticeleri olabileceğinin bariz şekilde öngörülebileceği şiddette darp edilmiş, kafası duvara vurulmuş, yine kafasına yumruk ve tekme atılmış, sopayla vurulmuş, geçen zaman içerisinde karşılık vermeyen maktule karşı gerçekleştirilen darp eylemlerinde hiçbir hafifleme olmamış, fail tarafından darp içeren fiiller bir nev’i ölüm sonucuna ulaşana kadar yarıda bırakılmamış ve hatta maktulden kan veya sıvı boşalıp hareket edemeyecek hale gelmesine rağmen hastane aranmamış, olay yerinde bulunan iki kişi tarafından kamera açısının dışına taşınmış ve olay yerinde hareketsiz bir şekilde bırakılarak terk edilmiştir.

Burada, failin icra hareketlerinin ağırlığı ve niteliği bizce kusur derecesi ve kastın ne olduğunu ayrıca araştırmaya gerek olmayacak derecede nettir ve kasten öldürmeyi göstermektedir. Hatta nitelikli insan öldürme suçu olarak kabul edilen TCK m.82/1-b’de yer alan eziyet çektirerek öldürmede somut olayda düşünülmelidir. Olay sırasında failin yanında bekleyen iki kişinin, suçun icra hareketlerine fonksiyonel ve ortak hakimiyet oluşturacak şekilde katılıp katılmadığının, azmettirici olup olmadıklarının veya yardım eden sıfatıyla suçta yer alıp almadıklarının değerlendirmesi burada yapılmayacaktır. Ancak bu şahıslar yönünden; başkalarının suçun işlenmesinin durdurulmasına mani olmasını engelledikleri, gözcülük yaptıkları, maktulün bu şahıslardan korkması sebebiyle sessiz ve hareketsiz kaldığı tespiti yapılırsa, suça katılmanın derecesine göre bu şahıslar hakkında müşterek faillik, azmettirme veya yardım eden sıfatlarından birisi ile suça iştirak gündeme gelebilecektir. Bu şahıslar öldürme suçuna katılmayıp da suçtan sonra işlenen suçun iz ve eserlerinin ortadan kaldırılmasını veya cesedi bir başka yere taşınmasını sağlamışlarsa, bu durumda faillerin kastına ve maddi unsurun niteliğine göre TCK m.278’de düzenlenen suçu bildirmeme veya suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçlarından birisi gündeme gelebilecektir.

Bu doğrultuda; failin öldürme sonucuna neden olacak elverişli hareketlerde bulunduğu, bu hareketlerin süreklilik arz edip çok şiddetli olduğu, alkollü olması itibariyle failin olay anında kendisini koruyamayacak özellikler taşıdığı, failin her seferinde hayati bölge alan kafa kısmını hedef aldığı, hiçbir pişmanlık göstermediği, failin olay sonrası davranışlarında ölüm olayını istemediğini gösterir hiçbir davranışta bulunmadığı, maktul etkisiz hale geldiğinde dahi sanığın şiddetli bir şekilde darp etmeye devam ettiği, maktulden akan kan veya idrarın görülmesine rağmen fail tarafından maktulün uyandırılmaya çalışıldığı, bu sırada failin iki kere daha maktule eli ile vurduğu, maktulün hiçbir zaman başını yere çarpmadığından, ölüm neticesine fail dışında bir unsurun dahil olmadığı, kaldı ki bu şekilde dahil olsa bile bir bütünde icra hareketlerinin ağırlığının netice sebebiyle ağırlaşmış yaralamayı değil öldürmeyi gerektireceği, bu nedenle İlk Derece Mahkemesinin mahkumiyet kararı ile Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin kararında yer verilen karşıoy görüşünün yerinde olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda olduğu gibi, Ceza Hukukunda hareketin zorunlu sonucu olarak meydana geleceğinde kuşku bulunmayan, gerçekleşmesine muhakkak gözüyle bakılan sonuçlar da kast kapsamında olduğundan[9], bu olayda failin kasten öldürme suçundan sorumlu tutulması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Bununla birlikte; failin kasten öldürme suçunu işlemediği ileri sürülse dahi, bir önceki paragrafta yer verdiğimiz hususlara ek olarak, failin maktulü hareketsiz ve kendinde değilken terk etmiş olması, maktulün vücudundan akan kan veya idrarı dikkate almaması, ambulans çağırmaması, olay yerinden uzaklaşmasının ardından, tüm olaya tanıklık edip müdahale etmeyen kişilerin maktulü sürükleyerek kamera açısı dışına çıkartması dikkate alındığında, failin en azından olursa olsun kastıyla, yani olası kastla öldürme suçunu işlediği kabul edilmelidir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 08.07.2020 tarihli güncel kararına konu olan ve maktulün ağır yaralı bir şekilde bırakıldığı, konum ile zaman itibariyle ölüm sonucunun bilinmesinde zorunluluk olduğu ve illiyet bağının da kurulabildiği bir olayda, Yargıtay 1. Ceza Dairesi olası kastla öldürme suçundan kurulan mahkumiyet hükmünü bozmuş ve faillerin kasten öldürme suçundan cezalandırılması gerektiğini belirtmiştir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 08.07.2020 tarihli, 2019/4042 E. ve 2020/1705 K. sayılı kararında; “Sanıklar ... ve ...’ın eylemlerinin belirli bir zaman süreci içerisinde maktulü savunmasız bırakmak suretiyle fiil üzerinde tam bir hakimiyet kurarak gerçekleştirdikleri, ...'ın makul sayılamayacak şiddetli darbeleri sırasında sanık ...’ın fiil üzerinde ortak hakimiyetinin devam ettiği, ardından, maktulün ağır bir şekilde yaralandığını gören sanıkların, maktulü bıraktıkları konum ve zaman itibarıyla da ölümün öngörülebilir olmanın ötesinde, bilinmesinde zorunluluk olan bir netice olduğunun açıkça anlaşılması ve illiyet bağının da kurulduğunun tespit edilmesi karşısında, ‘kasten öldürme’ suçundan, TCK'nin 37, 81 maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmaları yerine, suç niteliğinde ve delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı biçimde sanık ...'ın ‘olası kastla öldürme’ suçundan mahkumiyetine, sanık ...'ın ise beraatına karar verilmesi” bozma nedeni sayılmıştır.

Sonuç olarak; yazımıza konu olayda asıl değerlendirmenin kasten veya olası kastla öldürme suçları arasında yapılması gerektiğini, somut olayın özelliklerinin ve icra hareketlerinin ağırlığının kasten yaralamayı ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralamayı mümkün kılmadığını, bu kapsamda İlk Derece Mahkemesinin mahkumiyet kararı ile Yargıtay 1. Ceza Dairesi üyesinin karşıoy görüşüne katıldığımızı, olayın başında failin öldürme kastıyla hareket ettiğinin tespit edilemeyeceği söylenebilirse de, failin gerçekleştirdiği fiillerin sayısı, şiddeti, fazlalığı, devamlılığı, failin bu sırada sopa ve lastik kullanması, maktulün kendisini savunamamasına rağmen darp etmeye devam etmesi, pişmanlık göstermemesi, kan kaybeden veya idrarı akan maktulü olay yerinde yerde hareketsiz şekilde yatarken terk eden failde sonradan, yani olay anında kasten öldürme iradesinin oluştuğunun tespit edilebildiğini, somut olayın tüm özellikleri çerçevesinde bu sonuca ulaşılamayacak olunsa dahi, maktule 20 dakika içinde 28 defa yumruk ve kafa atan, sopayla vuran, maktulün kafasını duvara vuran, 4 kez kafasına tekme atan ve 1 kez de kafasına ayağıyla basan failin, daha sonradan olay yerini terk ettiği de gözetildiğinde, en azından kayıtsız kalarak ve olursa olsun diyerek işlenen olası kastla öldürme suçundan cezalandırılması gerektiğini, fiilin olası kastla mı, yoksa kasten mi işlendiği ile öldürme suçunun nitelikli halinin olup olmadığının incelenmesi gerektiğini, burada şüphenin sanık lehine değerlendirileceği, fakat kamera görüntülerine yansıyan olayı ve filin uyguladığı şiddeti bir bütün olarak ele aldığımızda olası kastla eziyet çektirerek öldürmenin gündeme geleceğini, bu aşamada maktulün ölüm nedeninin kafatasının içindeki zarlarda gerçekleşen kanama olduğu ve maktulün kafasını hiçbir düşüşte yere vurmadığını dikkate aldığımızda, esasında kasten öldürme suçunun gerçekleştiğinin tespit edilebildiğini, maddi maddi hakikate ve adalete ulaşılabilmesi için her olayın kendi şartları içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini, husumet olmadığı gerekçesine dayanılarak doğrudan TCK m.87/4 hükmünün uygulanmasının hatalı olduğunu ifade etmek isteriz.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Mehmet Vedat Ervan

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------

[1] Ersan Şen, Ertekin Aksüt, “Öldürmeye Teşebbüs ile Kasten Yaralama Mukayesesi ve Uygulama Sorunları”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Cilt: 26, Sayı: 109, Kasım 2013, Sayfa: 335-352 (Çevrimiçi Erişim: http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2013-109-1330) Erişim Tarihi: 21.02.2023.

[2] Ersan Şen, Ertekin Aksüt, “Öldürmeye Teşebbüs ile Kasten Yaralamanın Mukayesesi”, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 110, Ekim 2015, Sayfa: 131-140.

[3] Fatih Birtek, Kasten Öldürmeye Teşebbüs ve Kasten Yaralama Suçlarının Manevi Unsur Bakımından Ayırt Edilmesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 2, Haziran 2009, s. 236; Ayhan Önder, Şahıslara ve Mala Karşı Cürümler ve Bilişim Alanında Suçlar, İstanbul, 1994, s.301; Bahri Öztürk/Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, s.285.

[4] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 05.07.2011 tarihli, 2011/1-95 E. ve 2011/163 K. sayılı kararı.

[5] Kasten öldürme suçlarında saikin hiçbir öneminin olmadığını söylemek mümkün değildir. Esas itibariyle failde var olan öldürme saiki, nitelikli hallerin uygulanması bakımından önem kazanacaktır; Fatih Birtek, a.g.e., s.248

[6] Doktrinde TCK m.87’de düzenlenen hükümler bakımından kast-kast kombinasyonunun da gündeme gelebileceği belirtilmişse de, kasten yaralama sonucunda ölüm olayı gündeme geldiğinde, yani failin murad ettiği neticeden farklı bir sonucun meydana geldiği hallerde, kast-kast kombinasyonu sözkonusu olamayacaktır.

[7] Failin istediğinden başka bir netice meydana gelmiş ise; kast-kast veya kast-olası kast kombinasyonları mümkün değildir. Bu hallerde artık kasten veya olası kast ile işlenmiş öldürme suçu gündeme gelecektir; İsmail Malkoç, Açıklamalı Yeni Türk Ceza Kanunu, Malkoç Kitabevi, Ankara, 2005, s.351.

[8] TCK m.87/4 hükmünün uygulanabilmesi için, her somut olayda failin kastının yaralamaya yönelik olduğunun saptanması gereklidir. Failin, öldürmeye yönelik olası kastının kabulü halinde m.87/4 hükmü değil, kasten öldürme (TCK m.81 vd.) hükümlerinin uygulanması gereklidir; Ali Kemal Yıldız, Kasten Yaralama Suçu, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 28, Aralık 2015, s.87.

[9] Tuğrul Katoğlu, Olası Kasıt ve Suça Teşebbüs, Prof. Dr. Nevzat Toroslu’ya Armağan. C. 1. Ankara. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, 2015, s. 613.