1. KISIM

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Kapsamında Eser ve Korunması

Hukukumuzda, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında koruma altında bulunan haklara karşı saldırılara müdahale etme amacıyla önleyici, caydırıcı ve koruyucu hükümlere yer verilmiştir. Kanunun amacı fikri eserleri ve eser sahibini koruma altına almaktır. Bu korumaların kullanımı kanunda; tecavüzün ref’i, tecavüzün men’i ve tazminat davaları ile sağlanmıştır. Kanunun asıl koruma alanı kanunda eser olarak tanımlanan ürünler olmakla birlikte koruma altına aldıkları kapsamına eser sayılmamakla birlikte, fikir ve sanat eserleriyle benzerlik taşıyan bazı eser benzeri ürünler de girmektedir. Kanun kapsamında koruma altında olan eser benzeri ürünler; portre, resim, işaret ve ses nakline yarayan araçlar ile mektup, hatıra ve benzeri yazılardır. Ayrıca eser niteliği taşımasa da eserin adı ve kopyaları da kanun kapsamında koruma altındadır.

İşbu çalışmada Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eserin tanımı ve niteliği, eser üzerinde hak sahipliği ve kanunda belirtilen, hak sahiplerini korumaya yönelen davalar ile bu davaların nasıl ve kimler tarafından kullanılabileceği açıklanacaktır.

GİRİŞ

Fikri hukuk kişinin fikri çalışmasının sonucu olarak ortaya çıkmış olan ürünleri konu edinirken; fikir ve sanat eserler ile patent ve tasarımları incelemektedir. Uygulama alanına genel olarak fikir ve sanat eserleri girmektedir. Sınai haklar ise patent, marka, işletme adı ve unvanı gibi alanlarda yetki ve hak sahibi olunmasını ifade etmektedir. Bir ürünün fikri eser niteliğini taşıması için sahibinin özelliklerini yansıtması ve 5846 sayılı Kanunda düzenleme konusu yapılmış olması gerekir.

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun konusuna ise fikir ve sanat eserleri girmektedir. Çalışmada kısaca FSEK olarak ifade edilecek Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu; eser üzerindeki menfaatleri mali ve manevi haklar olmak üzere iki kısımda inceleme alanı yapmıştır. Mali haklar hak sahibine eserden ekonomik olarak faydalanma, faydalanmanın şekline karar verebilme ve eser konusu üzerinde üçüncü kişilerin yararlanmalarına engel olabilme yetkilerini verir. Mali haklar kanunda tahdidi olarak belirtildiğinden yorum ile Kanunda belirtilmeyen başka mali haklar ileri sürülemez. Hak sahibinin manevi hakları ise umuma arz edebilme, eser sahibi olarak tanınma, eserde değişiklik yapılmasını önleme, sergileme haklarıdır Bu haklar eser sahibine münhasıran tanınan haklardır. Bu kapsamda eser sahibi bu hakları kendi eliyle kullanabileceği gibi kullanılmasını devir hakkına da sahiptir. Diğer taraftan bu hakların herkes tarafından ihlali mümkün olabileceği gibi hakların herkese karşı ileri sürülmesi de mümkündür.

Bu haklar Kanunda eser olarak tanımlanan varlıklar üzerinde ileri sürülebileceği gibi Kanunda eser olmadığı belirtilmiş olmakla birlikte koruma altında olduğu belirtilmiş fikir ve sanat eserleriyle benzerlik taşıyan bazı eser benzeri ürünler hakkında da ileri sürülebilir. Diğer taraftan eser sahibinin yanı sıra eserle bağlantılı konumda bulunan diğer hak sahipleri de koruma altına alınmıştır.

Gelişen ve yaygınlaşan teknoloji kullanımı ile giderek artan eser ihlalleri ile karşılaşmaktayız. Nitekim teknoloji aracılığıyla eser sahibinin rızası dışında eserlerin çoğaltılması ve umuma arzı oldukça kolay hale gelmiş durumdadır. Uluslararası düzenlemelere uygun olarak ve gelişen teknolojilerin gereğince eser sahibinin haklarının korunması hukukumuzda geniş çerçevede ele alınmıştır.

Hukukumuzdaki bu düzenlemeleri daha anlaşılır kılmak adına çalışmada, karşılaştırmalı ve yerel hukukta Fikir ve Sanat Eserlerimülkiyet, eser, ve  uygulamada sıkça karşılaşılan ihlaller için başvurulacak yollar FSEK kapsamında açıklanacaktır.

Fikri Hakların Tarihçesi

Tarihimizde fikri hakların tarihimizdeki kökeni Osmanlı zamanına kadar uzanmaktadır.  Matbaanın Osmanlı’ya ulaşmasının ardından telif hakkı başta olmak üzere fikri haklara ihtiyaç doğmuştur. Bu ihtiyacı karşılamak üzere basıncılık ve yayıncılık ile ilgili ilk hukuki metin olan Ercümen-i Danış Nizamnamesi 1850 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu belge telif kavramını hayatımıza sokması bakımından önem arz eder.

Türkiye döneminde ise uluslararası standartlara ayak uydurma çalışmaları yürütülmüştür. Kuruluş dönemlerinde Paris İttihat Anlaşması ve Bern Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası sözleşmelere katılım sağlanarak fikri haklar koruma altına alınmıştır. Bu dönemlerde göze çarpan uygulama ise yabancı kitap çevirilerinin orijinal kitaptan ayrı bir telif hakkına sahip olmasıdır.[1] Bu sebeple bir kitabın birden çok çevirisini görmek mümkündür. Bu uygulama dönemin gerektirdiği üzere yabancı kitap ihtiyacının hızlı bir şekilde giderilmesi amacıyla uygulanmıştır.

Daha sonra ihtiyaçları karşılamak maksadıyla Bern Sözleşmesine paralel ve daha açıklayıcı bir kanun olan Hakkı Telif Kanunu yürürlüğe girmiştir. Daha sonra bu kanun genişletilip geliştirilerek ortaya konulan Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 1951 yılında kabul edilmiştir. Bu kanun 1983, 1995, 2001, 2004 ve 2008 yıllarında çağın gereklerini yakalamak amacıyla önemli değişikliklere uğramıştır. Yapılan önemli değişikliklerle 1951 yılındaki Kanunla aynı kanun olduğunu savunmak güç olsa dahi yürürlükteki 5846 sayılı Kanunun kabul tarihinin 1951 olmasıyla hukukumuzda yürürlükte bulunan diğer kanunlara nazaran daha eski ve köklüdür.

Karşılaştırmalı Hukukta Fikri Mülkiyet Hukuku

Karşılaştırmalı Hukukta Fikri Mülkiyet Kanunları ve bu kanunlardan kaynaklanan hak ve yükümlülükleri açıklayan çeşitli doktrinsel külliyat ve uygulama çeşitleri genel itibariyle belli başlı sınırları barındırır. Fikri mülkiyet hakları – patentler, tasarımlar, telif hakları, ticari markalar ve ticari sırlar – günümüzün küresel ekonomisinde son derece değerli varlıklar olabilir ve yıllar içinde giderek daha önemli hale gelmiştir. Eserlerin Korunması, korsanlığa karşı korunması ve fikri mülkiyetin bilimsel bir disiplin rolüne yerleştirilmesi, bu disiplinin birçok araştırmacısı tarafından ele alındığı aşamada son derece önemlidir.

Fikri mülkiyet haklarının korunması sadece adı geçen ülkeyi ilgilendiren bir konu değil, bunun ötesine geçen ve bölgesel ve uluslararası gelişmelerin ayrılmaz bir parçası haline gelen bir konudur. Karşılaştırmalı Hukukta Fikri Mülkiyet Hakları, özellikle bugün, uluslararası nitelikte haklardır, bu haklar böylece büyük bir gelişme kaydetmiştir ve fikri mülkiyetin rolü tartışılmaz noktaya gelmiştir. Yine Karşılaştırmalı Hukukta Fikri Sinayi Hakların önemini 171 ülkenin mutakabata vardığı Sınai Mülkiyetin Korunmasına İlişkin Paris Sözleşmesi belirler.

171 ülkenin bağlı olduğu Sınai Mülkiyetin Korunmasına İlişkin Paris Sözleşmesi öz itibariyle, her ülkenin kendi vatandaşlarına verdiği patent ve marka konularında diğer ülkelerin vatandaşlarına aynı hakları garanti ettiğini; ayrıca sözleşmede koruma için bir minimum seviye belirler. Paris Sözleşmesi sayesinde, çoğu yabancı patent başvurusu, ulusal patent başvurusu bir Paris Sözleşmesi devletininkiyse, altı aya kadar bir ulusal patent başvurusunun başvuru tarihine etkili bir şekilde geri alınabilir. Buna ulusal patent başvurusundan "öncelik" talep edilmesi denir ve bir patent başvurusunun yapılmasından sonraki ilk yıl genellikle "öncelikli yıl" olarak adlandırılır.

Bunu Dışında Türkiye, aşağıdaki önemli anlaşma ve sözleşmelere imza atmıştır:

Bern Sözleşmesi: Edebi ve sanatsal eserler için otomatik olarak minimum telif hakkı koruması sağlar.

Madrid Protokolü: Ticari markaların tescili için uluslararası sistemdir. Bu sistem, birkaç ülkede tek bir uygulama ile ticari marka korumasını güvence altına almanın etkili bir yolu olabilir.

Lahey Anlaşması: Endüstriyel tasarımların tescili için uluslararası sistemdir. Bu sistem, birkaç ülkede tek bir uygulama aracılığıyla tasarım korumasını güvence altına almanın etkili bir yolu olabilir.

PCT (Patent İşbirliği Anlaşması): Uluslararası patent sistemidir. Başvuru sahipleri, PCT kapsamında bir uluslararası patent başvurusu yaparak, aynı anda dünyanın çeşitli ülkelerinde bir buluşun korunmasını isteyebilirler.

Avrupa Patent Sözleşmesi: 38 Avrupa akit devletinde patent verilmesi için tek bir prosedür oluşturmak üzere oluşturulmuş bir Sözleşme.

Yerel Hukukta Fikir ve Sanat Eserleri ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve  Mevzuata Genel Bir Bakış

Türk Fikri Mülkiyet Hukuku, uluslararası sözleşmelerin yanı sıra ağırlıklı olarak 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na dayanmaktadır. Türkiye'deki fikri mülkiyet hakları genel olarak Avrupa uygulamalarıyla uyumludur.

Patent, faydalı model, marka, endüstriyel tasarım ve coğrafi işaretlerin tescili ve yenilenmesi işlemleri Türk Patent ve Marka Kurumu'nun yetkisi altındadır. Türkiye'de tescilsiz markalar için Ticaret Kanunu'nun haksız rekabet hükümleri kapsamında bir dereceye kadar korumalar da bulunmaktadır.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Kapsamında  Eser

Özellikli fikri emek neticesinde var olan ve kanunda bulunan şartları ihtiva eden ürünler “eser” adı altında özel bir hukuki korumadan yararlanırlar. Szö konusu eseri var eden  kişi de maddi fiil niteliğindeki eser meydana getirme ile “eser sahibi” sıfatını taşır ve yasa  uyarınca  (ipso iure) eserinde kanunda bulunan  belirli hakları kazanır (FSEK m. 1/B, a). Yerel Hukukta  eser, korunacakafikir ürününün ihtiva etmesi gereken özellikler dahilinde eser sahipliğine bağlanan hukuki neticeler , Fikir ve Sanat Eserleri Kanun’unda açıklanarak korunmaktadır (FSEK m. 1/B, a; m. 13/I).  Yasa’da fikri hak yer almamakla birlikte eser sahibinin hakları, üçüncü bölümde “Fikri Haklar” başlığı altında düzenlenmiştir. FSEK m. 13 ve devamındaki hükümlerde geçen “eser sahibinin hakları” ifadesinden de fikri hak anlaşılmalıdır.. Doktrinde fikri hakkın, tarihsel gelişim sürecinin etkisiyle “gayri maddi mal (geistiges Eigentum)” kavramıyla açıklandığına rastlanmaktadır.[2]

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Kapsamında Eserin Korunması

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun ihtiva ettiği genel mana, düşünsel yaratıcılığın meyvesi olan eserin ve buna üteakiben eseri meydana getiren kişiyi yani eser sahibini korumaktır. Yine Fikir ve Sanat Eseleri Kanunun  66 vd hükümlerince bu yasa dahilinde düzenlenen hukuken korunan menfaatlere ve bu menfaatlere sadırı durumunda menfaat sahibinin başvurabileceği hukuki yollar hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla Fikri hakkı saldırıya uğrayan hak sahibi menfaatini dava yoluyla koruyabileceği gibi dava dışındada koruyabilecektir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun beşinci bölümünde ise bu koruma yöntemleri Hukuk ve Ceza Davaları Başlığı Altında düzenlnemiştir. Yine Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 66 vd hükümlerinde ise eser sahibinin açabileceği hukuk davalarından ve eser sahibinin manevi ve mali haklarına saldırı halinde ise açabileceği tecavüzün ref’i davası, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun m. 69’da saldırının men’i davası, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun m. 70’de ise manevi ya da mali menfaati zarar gören eser sahibinin uğramış olduğu zararı bertaraf etmeye yönelik açacağı tazminat davaları hüküm altına alınmıştır.

Yasada fikri menfaati zarar gören kişiye bahsedildiği üzere hukuk davaları dışında ceza davaları açma seçeneği de sunulmuştur. 5728 Sayılı Kanunla değiştirilen Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun m.71’de bir önceki düzenlemenin zıttına, manevi, mali ya da bağlantılı menfaatlere saldırı suçları tek bir madde altında düzenlenmesinin ardından, yine aynı kanunla değiştirilen Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun m.72’de bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler  de dikkate alınarak, koruyucu programları etkisiz hale getirmeye yönelik hazırlık harekeleride ihtivası nedeyile farklı bir suç olarak düzenlenmiştir. Ceza davalarına dair kovuşturma ve soruşturmaya ilişkin usul ise Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun m.75’de hükme bağlanmıştır.

2 . KISIM

Çalışmamızın ikinci kısmında ise anılan koruma yöntemlerini kanundaki sıraya uyularak aktarılmaya çalışılacak ve nihayetinde uygulamada en önemli sorun haline gelen mali hakların korunması üzerinde daha kapsamlı durulacaktır.

I. Tecavüzün Ref’i Davası

Eser veya bağdaşık menfaat sahiplerinin mali ya da manevi haklarının ihlali hallerinde ise Fikir ve Sanat Eserleri Kanunda ön görülen hukuki koruma seçeneklerinden ilki tecavüzün ref’i davasıdır. ise Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m. 66 tecavüzün ref’i ile ilgili genel hükümleri ihitva etmektedir. Yine anılan Kanunun 67. Maddesi manevi menfaat ve 68. Maddesi ise mali menfaat ihlallerinin giderilme methotlarını düzenlemiştir. Asıl olan tecavüzün ref’i davasıi manevi ya da mali menfaatlerin her türlü ihlalinde açılmasıdır. Bu genel yasa yanında manevi ya da mali hakların her türlü ihlalinde açılması ve durumlar (örneğin henüz alenileşmemiş bir esere karşı açılacak tecavüzün ref’i davasının ancak çoğaltılmış nüshalarının yayımlanması durumunda açılabilmesi) özel olarak hükme bağlanmıştır.[3]

Tecavüzün ref’i Davasının dinamiğini, devam etmekte olan manevi ya da mali hak tecavüzünün ortadan kaldırılması oluşturmaktadır. Ref kelimesi ise Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda kullanılan lafız uyarınca kaldırmak olarak anlaşılmalıdır.

Eser sahibinin, bu sahiplikten var olan mali yahut manevi menfaatlerinin ihlali, anılan menfaatlerin hukuka aykırı olarak meydana getirilmesini ifade etmektedir. Bu menfaatlerin ihlali şahıslar huzurunda bir akde aykırı olarak kullanılması şeklinde ortaya çıkabilir. Söz gelimi bir film eserinin salt olarak televizyonda gösterim yani yayım hakkı (m.25) devredilmesine rağmen devralan kişi filmi bir DVD’ye yükleyip başka televizyon kanallarına satarsa, eser sahibinin çoğaltma (m.22) ve yaymaya (m.23) ilişkin mali haklarını ihlal etmiş olacaktır. Bu durumda, hak sahipliğinden meydana gelen hakların korunması hususunda  akde aykırılık ile ilgili hükümlerden yararlanılır. Başka bir anlatımla şahıslar arasında herhangi bir akit ilişkisi olmadan da bu ihlal söz konusu olacaktır. Neticeten tecavüzün ref’i davaları, eğer taraflar arasında bir akit ilişkisi yoksa ortada devam etmekte olan veya tesirini sürdürmekte olan bir haksız fiilden öteye geçemeyecektir.

II.  Saldırının Önlenmesi Davası

Fikir ve Sanat Eseleri Kanunu m.69 saldırının önlenmesi bir başka deyişle tecavüzün men’i davasını düzenler ve mali yahut manevi menfaatlere yönelik muhtemel bir tecavüz tehlikesini men etmek için açılır. Dahası müstakbel tecavüzün seyirinin devamlı olması ya da tekrarının ihtimal dairisende olduğu durumlarda da önleme davası açılabilir.[4] Misalen yazar, makalesininin rızası olmadan dergide yayınlanacağından haberdarsa men davasını yayımdan da önce açabilir, makalenin dergide yayınlanmasının akabinde de açabilir.

Yukarıda açıklanan Tecavüzün ref’i davasında olduğu gibi Fikir ve Sanat Eseleri Kanunu m.69/2 fıkrasındaki atıftan da anlaşılacağı üzere önleme davasının açılması için de kusur ve zarar şartı aranmamaktadır. Zira bilindiği üzere bu davanın nihai amacı, eser sahiplerinin zararını tazmin etmek değildir. Saldırının Önlenmesi davasının ref davasından farkı; saldırının neticesinde değil, saldırı fiiline yönelik olmasıdır.

Bir an için Fikir ve Sanat Eseleri Kanunu m. 69/1’de men davasının salt olarak eser sahibi tarafından açılabileceği düşünülse de kısıtlanmanın makul bir nedeni bulunmamaktadır. Bu husustan yola çıkarak Saldırının Önlenmesi davasında davalının sıfatı da tipik olarak davacının sıfatı gibi tecavüzün kaldırılması davasındakilerle parallelik gösterir.

FSEK m. 69/2’de, FSEK m. 66/2’ye atıfta bulunularak, “Tecavüz, hizmetlerini ifa ettikleri sırada bir işletmenin temsilcisi veya müstahdemleri tarafından yapılmışsa işletme sahibi hakkında da dava açılabilir.” hükmü gereği, davanın işletme sahibine de yöneltilebileceği düzenlenmiştir. Doktrinde kimi yazara göre bu düzenlemeyle saldırının önlenmesi davası tecavüzün ref’i davasına yaklaştırılmıştır. Men davası ile ref’i davası arasındaki fark ise; ref davası gerçekleşmiş ya da devam eden tecavüzün sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla açılırken; men davası tecavüz tehlikesinin tecavüze dönüşmesini önlemek amacıyla açılır. İki davanın birlikte açılmasında bir mahsur yoktur[5].

III. Tazminat Davaları

Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 70. Maddesinde mali veya manevi haklarına halel gelen kimselerin tazminat talep edebileceği düzenlenmiştir. Gerçekçe olarak ise haksız fiilere ilişkin genel kuralların nihayetinde Türk Borçlar Kanunu hükümleri defaetle ya da bağıntılı hükümlere atıfta bulunarak düzenlenir.

Mali menfaatlerina halel gelen şahıs, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m. 70/2 uyarınca “Mali hakları haleldar edilen kimse, tecavüz edenin kusuru varsa haksız fiillere mütaallik hükümler dairesinde tazminat talep edebilir.” FSEK m. 70/3’te “Birinci ve ikinci fıkralardaki hallerde, tecavüze uğrayan kimse tazminattan başka temin edilen kârın kendisine verilmesini de isteyebilir.” Düzenlemeisyle menfaat talebin önü açılmıştır. Misalen bir yayımcının söz konusu eseri akitte anlaşılan vakite ya da kullanım unsurlarına karşı kullanırsa, yayım hakkı ve de eserin umuma sunulması yahut yekpareliği açısından manevi menfaatlerin ihlali söz konusu olacaktır. İşte tam bu durumda hem maddi hem manevi tazminat davası açılabilecektir.[6]

Yukarıda anılan tecavüzün ref’i ve saldırının önlenmesi davaları ve mali yahut manevi menfaatlerin ihlalinden kaynaklanan neticeleri savuşturmak yahut muhtemel saldırı tehlinesini önlemek amacıyla açılacakken Tazminat talepli davalar ise genel mahiyetle eserin sahibiyle birlikte külli yahut cüzi halelerinin mali ve manevi haklarında uğranılan zararın telafisine yönelik davalardır. [7]Bundan dolayı, harici davaların da açılması tazminat davalarının açılmasına engel olamayacaktır.

Zira manevi ve mali hak ayrımı, FSEK’e özgü bir ayrım olup, bu ayrımın hakların ihlali durumundaki tazminat türüyle ilgisi yoktur. Manevi ve mali hakların ihlali halinde, hem maddi hem manevi zararın tazmin edilmesi talep edilebilir[8]

IV Mali Haklara Tecavüz Halinde Tazminat Davası

Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 70. Maddesinin 2. Fıkrasına göre “Mali hakları haleldar edilen kimse, tecavüz edenin kusuru varsa haksız fiillere mütaallik hükümler dairesinde tazminat talep edebilir.” Amir hükmü bulunmaktadır ve bu hüküm ile mali menfaatlere tecavüz yahut saldırı halinde haksız fiilere ilişkin hükümlere atıf yapılmıştır.

Yasanın yollama yaptığı maddler Türk Borçlar Kanunu m. 49 vd maddeleridir. Bu kapsamda, mali menfaatleri halel gören kimse eğer Türk Borçlar Kanunu m. 49’da anılan şartlar mümkün kılıyorsa maddi zarrarın giderilmesini ve Türk Borçlar Kanunu m. 58’de bulunan şartlar da mevcut ise bu sefer de manevi zararın tazmin edilmesini talep edebilecektir.

Mali haklara Tecavüz yahut saldırının varlığında manevi zarrarın gideriminin ön şartı eser sahipliğinden meydana gelen mali bir menfaat ihlal edilmişse ve bu ihlalin de sonucunda eserin sahibinin veya onun külli yahut cüzi haleflerininin manevi bir zarar uğraması gerekir. Yasa da ekonomik menfaatlere halel gelmesi halinde tazminat talebi için ukarıda açıklandığı üzere borçlar hukuku hükümleri kıyasen uygulanacağından, kusur ve zarar koşulu gerçekleşmiş olmasını arar ve devamında Türk Borçlar Kanunu m. 50/1’e göre de zarara uğrayan şahsın zararını ispat etmesi yükümlülüğü bulunduğundan, hakkı ihlal edilen zararını ispat etmelidir. Uygulamada, kanıt noktasında genel olarak mali hakların ihlali nedeniyle davacının manevi zarara uğradığı karine olarak kabul edilmektedir.[9]

Maddi Tazmina talebindeyse ekonomik haklarına halel gelen şahsın n ihlal sebebiyle uğranılan maddi zararı veya yoksun kalınan kara işaret etmketdir. Misalen çoğaltma ya da yayma hakkının ihlali sebebiyle, tecavüzün kaldırılması davası açılmış; eserin çoğaltılan nüshaları ve kalıplar imha edilmişse, fiili zarar dava masraflarından oluştuğundan tazminat davasının fiili zarar kısmı bunlardan oluşacaktır.

V. Kazancın İadesi Talebi

Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 70. Maddesinin 3. bendi, ekonomik ve manevi menfaatlerin ihlali durumunda saldırıya maruz kalan şahıs, tazminat haricinde elde ettiği menfaatin de kendisine rücu edilmesini talep etme imkanına haizidr. Meydana gelen karın iaadesi talebi ve tazminat talebi arasındaki fark, karın rücusu için tecavüzde bulunanın kusurunun aranamamamasıdır. İş bu durumda, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m. 68’de tecavüzün ref’i davası ile talepte bulunulan tazminat bedelinin yahut telif ücretinin üç katının tazminine ilişkin talep indirilir.

Misalen devredilenlerin uygun bedeli 1000 TL, tecavüz edenin karı 2500 TL ise bu halde tecavüze uğrayana, çoğaltılmış nüshaların bedeli ve henüz satılmamış olanlar ile onları çoğaltmak için kullanılan kalıplar ve bunların bedeli olan 1000 TL çıkarıldıktan sonra kalan 1500 TL verilir.[10]

Maddi menfaatin devri talebi, tazminat talebi yahut tazminat hesaplama yöntemleri olarak değerlendirilmememelidir. Zira tazminat talebiyle bir zararın doğmuş olmasına ihtiyaç varken kazancın iadesi talebinin haksız bir kazancın elde edilecek olması yeter şarttır. Böylece menfaat sahibi zararını ve zarar miktarlarını ispatlamak zorunluluğa kalmaksızın talepte bulunmaktadıralr.

Tecavüzün ref’i davasında talep edilebilecek bedel m. 68’de belirtilen her iki bedeli de kapsamaktadır. Ancak, FSEK m. 70/3’te sadece, devredilen çoğaltılmış nüshalar ile üretmeye yarayan araçların anlaşılması gerektiğini düşünmektedir. Aksi halde, tecavüze uğrayan kişi kazanılan kardan rayiç telif bedelinin üç katının indirilmesinden sonraki tutarı almak zorunda kalarak zarara uğrar. Oysa devredilenlerin bedelinin indirilmesi durumunda, böyle bir tehlike yoktur. Bu bedelin, hakkı ihlale uğrayan eser sahibinin zararını asgarî ölçüde karşılamaya yönelik bir bedel olduğunu bu yüzden bu bedelden indirime gidilmesi hak sahibinin zarara uğramasına neden olacağını düşünmektedir.[11]

Yetkili ve Görevli Mahkeme

Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun   76/1. Maddesinde  “Bu Kanunun düzenlediği hukuki ilişkilerden doğan dava ve işler ile bu Kanundan kaynaklanan ceza davalarında görevli mahkeme, Sınai Mülkiyet Kanununun 156 ncı maddesinin birinci fıkrasında belirtilen mahkemelerdir.” hükmü amirdir. SMK m. 156 ise şu şekildedir: “Bu Kanunda öngörülen davalarda görevli mahkeme, fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi ile fikri ve sınai haklar ceza mahkemesidir. Bu mahkemeler, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun olumlu görüşü alınarak, tek hâkimli ve asliye mahkemesi derecesinde Adalet Bakanlığınca lüzum görülen yerlerde kurulur.

Bu mahkemelerin yargı çevresi ise, il ve ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığının önerisiyle Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir. Fikri sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmamış yerlerdeyse bu mahkemelerin görev alanına dahil dava ve işlere, asliye hukuk mahkemesince; fikri ve sınai haklar ceza mahkemesi kurulmamış olan yerlerde bu mahkemenin görev alanına giren dava ve işlere, asliye ceza mahkemesince bakılır.

Bu dava ve işlere bakacak asliye hukuk ve asliye ceza mahkemeleri ile bu mahkemelerin yargı çevresi, il ve ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir.” Bu halde, fikri haklara ilişkin davalarda görevli mahkeme fikri ve sınai haklar hukuk ve ceza mahkemesidir. Fikri ve sınai haklar hukuk ve ceza mahkemesi kurulmamış yerlerde ise görevli mahkeme asliye hukuk ve asliye ceza mahkemesi olacaktır.

KAYNAKÇA

AKIN, Levent, “Fikri Haklara Yönelik Tecavüzlere Karşı Hukuk Davaları”, Prof. Dr. Turhan Esener’e Armağan, Ankara 2000, s. 105-146.

BELEN, Herdem, “Fikri Hukukta Manevi Haklar ve Manevi Tazminat Talebi”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, İstanbul 1996.

ERCAN, Cannur  Fikri hak kavramı ve eser sahibinin manevi haklarının genel anlamda kişilik hakkıyla ilişkisi

KILIÇOĞLU, Ahmet; Hatalı Bir Değişiklik Açısından Manevi Hakların İhlalinden Doğan Zararın Tazmini, FMR Dergisi, C.1 S. 3, s. 27. 673 EREL, s. 347

KILIÇOĞLU, Ahmet, Fikrî Haklara ilişkin Bazı Sorunlar ve Yasa Tasarısının Eleştirisi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1994, C.3, s. 339-340

ÖZTAN, Fırat, Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara, 2008

TEKİNALP, Ünal: Fikrî Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 1999, s. 272.

YÜKSEL, Mehmet, Fikri Mülkiyet Haklarının Tarihsel Temelleri, FMR Dergisi, S. 2001/2, s. 92

----------------

[1] YÜKSEL, Mehmet, Fikri Mülkiyet Haklarının Tarihsel Temelleri, FMR Dergisi, S. 2001/2, s. 92

[2] ERCAN, Cannur  FİKRİ HAK KAVRAMI ve ESER SAHİBİNİN MANEVİ HAKLARININ GENEL ANLAMDA KİŞİLİK HAKKIYLA İLİŞKİSİ

[3] ÖZTAN, Fırat, Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara, 2008

[4] BELEN, Herdem, “Fikri Hukukta Manevi Haklar ve Manevi Tazminat Talebi”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, İstanbul 1996.

[5] TEKİNALP, Ünal: Fikrî Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 1999, s. 272.

[6] Yargıtay 11. HD, T. 18.03.2013, E. 2012/5593, K. 2013/5241 sayılı kararında, davacının eserinin izinsiz olarak bir belediye tarafından hediye şeklinde dağıtılması sebebiyle açtığı davada, dağıtılan kitapların gerçek adedine ilişkin delil sunulmadığından, “Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılamada, G... Yayınevi tarafından çoğaltılan “...” isimli kitap Belediye tarafından hediye olarak dağıtıldığı, dağıtılan kitapların gerçek adedine ilişkin delil sunulamadığı, bozmadan sonra alınan bilirkişi raporunda 7.246 kitap dağıtıldığı kabul edilerek FSEK 68. Maddeye göre talep edilebilecek tazminat miktarı 13.405 TL.bulunduğu, dava konusu kitap için bu miktar muhtemel baskı adedine yakın olduğu ve tazminatın başka şekilde tespiti mümkün olmadığından BK. 42 ve 43. maddeleri de dikkate alınarak bu miktarın makul bulunduğu ve belediyeden tahsiline..

[7] AKIN, Levent, “Fikri Haklara Yönelik Tecavüzlere Karşı Hukuk Davaları”, Prof. Dr. Turhan Esener’e Armağan, Ankara 2000, s. 105-146.

[8] KILIÇOĞLU, Ahmet; Hatalı Bir Değişiklik Açısından Manevi Hakların İhlalinden Doğan Zararın Tazmini, FMR Dergisi, C.1 S. 3, s. 27. 673 EREL, s. 347

[9] KILIÇOĞLU, Fikri Haklar, s. 430

[10] TEKİNALP, s. 334-335.

[11] KILIÇOĞLU, Ahmet, Fikrî Haklara ilişkin Bazı Sorunlar ve Yasa Tasarısının Eleştirisi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1994, C.3, s. 339-340