Türk Ceza Kanunu'nun 277. maddesinde yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs ve 288. maddesinde de adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs fiilleri suç olarak düzenlenmiştir. 277. maddede tanımlanan suç, bir davada taraflardan birinin veya birkaçının ve sanıkların, katılanların veya mağdurların leh veya aleyhine yargı görevi yapanlara müdahale etmek suretiyle işlenebilir. Bu suçta, doğrudan doğruya bir soruşturma veya dava ile ilgili somut bir kişi leh veya aleyhine müdahale gerekir.


TCK m.288'de, kesin bir yargı kararı verilmeden önce tanıkların beyanlarını veya bilirkişi mütalaalarını, hüküm ve kararlarını etkilemek amacıyla baskıcı ve kötüniyetli olarak alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunulması fiili suç sayılmıştır. Bu maddede kanun koyucu, suçun manevi unsurunda özel kast aramıştır. Bu özel kastın adı hükümde, "etkilemek amacıyla" olarak tanımlanmıştır. Bu suçun işlenebilmesi için etkilemek amacına yönelik açıklamanın, alenen yani herkesin duyabileceği şekilde, umursamadan ve bazı kişilerle sınırlı olmaksızın yapılması aranmıştır. Sadece eleştirmek, ağır eleştiride bulunmak, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçu olarak kabul edilmeyecektir. Ancak alenen yapılan açıklama, düşünce açıklama hürriyetinin kullanımını aşıp, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs aşamasına varmakta ise, bu noktada  ifade hürriyetinin korunması dikkate alınmayacaktır. Açıklamada bulunanın kim olduğu da önem taşımaz.


Yapılan açıklama, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüse yönelik özel kast içermediği veya aleniyet şartı suçun maddi unsuru bakımından gerçekleşmediğinde veya bunlar gerçekleşse bile açıklamanın bir kısmında, bir mahkemenin hakimine veya heyet halinde çalışan mahkemenin tümüne onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnad etmek veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldırı içermekte ise hakaret suçunu oluşacaktır (TCK m.125). Bu fiilin alenen işlenmesi halinde cezada artırıma gidilecek ve kurul halinde çalışanlara karşı icra edilmesi durumunda ise zincirleme suça ilişkin TCK m.43/1'in tatbiki gündeme gelecektir.

Bu fiilleri icra edenin milletvekili veya bir başka siyasi kişilik olması sonucu değiştirmeyecektir. Bu sözlerin Anayasa m.83/1 kapsamında söylenmesi durumunda, mutlak dokunulmazlık gündeme geleceğinden cezai ve hukuki sorumluluk doğmayacaktır. Milletvekili, yukarıda açıkladığım maddeleri herhangi birisini ihlal eden sözlerini, TBMM çalışmalarında söylediği veya Meclis tarafından başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarladığı ve açığa vurduğu takdirde de yine mutlak dokunulmazlığını sağladığı güvenceden yararlanacaktır. Ancak, bu sözlerin Meclis çalışmaları ile ilgili olmaması durumunda, Anayasa m.83'ün ikinci fıkrasında düzenlenen geçici dokunulmazlık gündeme gelecek ve milletvekilinin dokunulmazlığı Meclis tarafından kaldırılmadıkça milletvekilliği süresince cezai açıdan milletvekiline dokunulamayacaktır. Bu dokunulmazlık türü, mağdurun tazminat davası açması hakkını engellemeyecektir. 


Bununla birlikte, milletvekilinin ağır cezayı gerektiren suçüstü haline rastlandığında veya soruşturmasına seçimden önce başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa m.14'de tanımlanan suça konu fiiller geçici dokunulmazlığın dışında bırakılmıştır. Her iki istisnai durum da şu an için tartışmalıdır. Hangi fiilin ağır cezalık suçüstü hali kapsamına girdiğini belirlemek her zaman net değildir. Örneğin, TCK m.314'de düzenlenen silahlı örgüt veya 316'da düzenlenen suç için anlaşma gibi fiillerde, suç için örgütlenme veya anlaşmanın mütemadi yani neticesi devam eden suç olduğundan bahisle ağır cezalık suçüstü hali sayılması mümkün olabilir. Elbette bu düşünceye katılmak mümkün değildir. Bu tür bir kabul, geçici dokunulmazlığı gereğinden fazla kısıtlayacağı gibi otorite tarafından istisnanın kötüye kullanılmasına da yol açabilir. Bu sebeple Anayasa m.83/2'de geçen "suçüstü" halinden, somut olarak suç işlerken, suçun maddi unsurunu icra ederken veya suç işledikten hemen sonrayı anlamak gerekir.


Milletvekilinin dokunulmazlığı son derece önemli olup, özellikle muhalefet milletvekillerinin düşüncelerini özgürce açıklayabilmeleri ve oylarını da diledikleri gibi kullanabilmeleri engellenmemek için kabul edilmiştir. Milletvekili dokunulmazlığının kabul edilme gerekçesinin milletvekili seçilene suç işleme özgürlüğü tanıdığını ve kişisel imtiyaz sağladığını, bu imtiyazın da milleti temsil etme sıfatının üstüne çıktığını ileri sürmek isabetli değildir. Bu tür bir anlayış, milletvekili dokunulmazlığının gerekçesinin anlaşılmadığını gösterir.


Bundan başka, milletvekili geçici dokunulmazlığının bir diğer istisnası olarak gösterilen Anayasa m.14 de 2001 yılında değişmiş ve yeni haliyle Anayasa m.83/2'ye dayanak olmak niteliğini eski düzenleme şekline göre kaybetmiştir. Anayasa değişik m.14'ün yasakladığı fiiller, kişi hak ve hürriyetlerinin Devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak ve insan haklarına dayanan demokratik, laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler olarak gösterilmiştir. Bu kapsama girmeyen fiillerin, soruşturmasına seçimden önce başlanılmış olmak kaydıyla geçici dokunulmazlığın istisnası sayılabilmesi de mümkün değildir.



(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)