Hayata kast, evlilik birliği içinde taraflardan birinin, doğrudan ya da dolaylı olarak fark etmeksizin, diğer eşe yönelik öldürme niyetiyle bir fiilde bulunmasıdır.

Dikkat etmemiz gereken husus; ölüm niyetiyle bir fiilde bulunulacaktır ancak ölüm neticesi gerçekleşmeyecektir. Zira bir eşin ölümü, boşanmayı gerektirmeksizin evliliği sona erdirir.

Hayata kast sebebiyle gerçekleştirilen eylemin, eşi öldürme kastı taşıması gerekir mi?

Öldürme kastı, kişinin bilerek ve isteyerek öldürme niyetiyle hareket etmesidir. Hayata kasttan bahsedebilmek için ölüm neticesinin gerçekleşmesi şart değildir. Hatta öldürülmek istenen eşin yara almış olması dahi aranmaz.

Eşe karşı gerçekleştirilen bir eylemde, eşin öldürme niyeti olmadığı zaman hayata kast sebebiyle boşanma mümkün değildir. Dolayısıyla hayata kast sebebiyle boşanma için kişinin, eşini öldürme kastıyla bir eylemde bulunmuş olması gerekmektedir.

Hangi eylemler hayata kast kapsamına girer?

Hayata kasttan bahsedebilmek için ölüm neticesinin gerçekleşmesinin şart olmadığından, eşi öldürme niyetinin bulunmasının yeterli olduğundan bahsetmiştik. Dolayısıyla diğer eşi fiilen öldürmeye teşebbüs etmek, diğer eşi intihara teşvik etmek ya da diğer eşin ölmemesi için yardımda bulunulması gerekirken bundan kaçınmak tarzındaki davranışlarda da açıkça hayata kast söz konusudur. Örneğin; kanser tedavisi gören eşinin tedavi olmasını engellemek, eşin hayatını kurtarmak için yapması gerekeni yapmadığından hayata kast sayılır.

Eşinin hayatının tehlikede olduğunu gören ve imkanları ölçüsünde eşinin hayatını kurtarmak ya da tehlikenin sona ermesi adına herhangi bir eylemde bulunmayan eş, eşini öldürme kastıyla bir fiil gerçekleştirmemiş olsa bile eşinin canına kast etmeyip ne yapmıştır ?  

Ancak belirtmeliyiz ki, hayata kasttan bahsedebilmek için bir eylemde bulunmak ya da eylemde bulunmaya eş tutulan bir kaçınma hali arandığından, tehdit gibi diğer eşi öldürme amacı gerçekleştirmeyen eylemler hayata kast kapsamına girmez. Eşin boğazına bıçak dayamak gibi, bir fiili tehdit mevcut ise bu durumda her ne kadar netice gerçekleşmemiş olsa da eylem mevcut olduğundan olayın somut özelliğine göre değerlendirilmelidir.

Kısaca, hayata kastta açıkça“öldürme kastı”  aranmaktadır. Dolayısıyla, eşi öldürme kastı olmaksızın, dikkatsizlik veya ihmal sebebiyle yani taksirle ortaya çıkan eylemlerin hayata kast olduğu kabul edilmeyecektir.

Hayata kast eylemi, ayırt etme gücü bulunmayan kişi tarafından gerçekleştirilmişse ne olur?

Ayırt etme gücü, ortalama zekaya sahip bir gerçek kişinin; yaşanan olayın ya da durumun sebeplerini, sonuçlarını, algılaması ve bu algılamaya uygun olarak hareket etmesidir. Yani iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı ayırt edebilme yetisine sahip olmak ve buna göre hareket etmektir. Kanuna göre, yaş küçüklüğü  veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı vb. sebepler ayırt etme gücünü ortadan kaldırmaktadır.

Hayata kast, kusura dayanan bir boşanma sebebi sayıldığından; eşini öldürme niyetiyle eylemde bulunan kişinin, ayırt etme gücüne sahip olması gerekmektedir.

Ayırt etme gücü bulunmayan bir kimse, yaptığı eylem sonucunda gerçekleşecek neticeyi algılayamaz ve öngöremez. Dolayısıyla böyle bir kimse her ne kadar eşinin hayatına kast edecek bir eylemi gerçekleştirse de bu eylemin ona zarar vereceğini bilebilecek durumda değildir.

Ayırt etme gücü bulunmayan eşin; diğer eşin hayatına kast etmesi, bilerek ve isteyerek, sonucunu öngörerek gerçekleştirdiği bir eylem olmadığından öldürme kastının olmadığını söyleyebiliriz. Öldürme kastı da bulunmadığından ayırt etme gücü bulunmayan eşin, söz konusu eylemi gerçekleştirmesi boşanma sebebi sayılmayacaktır.

Eşin hayatına kast, özel boşanma sebebidir.

Evlilik tarafların sevgi, saygı ve en önemlisi güven çerçevesinde bir yaşam sürme beklentileriyle gerçekleştirilir. Bu beklentilerin evlilik birliği süresince var olmasıyla da evlilik birliğinin devamı sağlanır.

Eşin, diğer eşin hayatına son vermek istemesine yönelik fiillerde bulunması söz konusu olduğunda hayatına kast edilen taraftan, eşine olan güveninin devam etmesi dolayısıyla da evlilik birliğinin sürdürülmesi beklenemeyecektir. Sonuçta canına kast etmek isteyen, can güvenliğinin bulunmadığı, her an öldürülebilirim korkusunu yaşatan biriyle evli kalmasını kimden bekleyebiliriz ? Hayatına kast eden birisiyle hayat sürmeye devam etmek, gerek ailenin huzur ve sükununu bozacak gerekse çocukların sevgi ve saygı içerisinde büyümesine engel olacaktır. Kanun koyucu, bu durumu gözeterek hayata kastı, özel boşanma sebepleri arasında saymıştır.

Hayatına kast sebebiyle boşanma davası açabilmek için süre var mıdır?

Kanun koyucu, hayatına kast edilen eşin, hayata kast fiilini öğrendiği tarihten itibaren 6 ay ve her halükarda gerçekleştirilen eylemin üzerinden 5 yıl geçmekle dava hakkının düşeceğini düzenlemiştir.

Söz konusu dava süreleri, hak düşürücü süredir. Dolayısıyla bu durum mahkeme tarafından res'en gözetilecek ve eğer boşanma davası hak düşürücü süre içerisinde açıldıysa hakim tarafından değerlendirilip karar verilecektir.

Hayatına kast edilen taraf affederse dava hakkı yoktur.

Kanun koyucu; hayatına kast edilen tarafın, maruz kaldığı bu fiili affetmesi durumunda hayata kast sebebiyle boşanma davası açma hakkını kaybedeceğini düzenlemiştir.

Evlilik birliği süresince ortaya çıkan sorunların; toplum ve aile baskısı, kişinin ekonomik kaygısı, ebeveyn olmasından doğan kaygılar gibi birçok nedenden ötürü affedilebildiğini görmekteyiz. Eşin hayatına kast edilmesi eylemi de her ne kadar evlilik birliğinin devamını imkansız kıldığı açık olsa da zaman zaman affa konu olabilmektedir.

Hayatına kast edilen eşin, bizzat affettiği yönünde beyanı olmasa bile eşi ile barışması, evlilik birliğini sürdürmesi, olaya tolerans göstermesi gibi durumlarda diğer tarafı affetmiş sayılır. Dolayısıyla hayatına kast edilen eşin, buna dayanarak boşanma davası açabilmesi için yalnızca beyanlarıyla değil davranışlarıyla da affetmiş sayılacağına ilişkin durumların bulunmaması gerekmektedir. Aksi takdirde hayata kast sebebine dayanarak boşanma davası açma hakkını kaybedecektir.

Eşin ailesinden birine karşı gerçekleştirilen eylem, hayata kast sebebiyle boşanma davası kapsamına girer mi?

Her ne kadar Türk toplumunda ''İki kişinin evlenmesiyle iki aile de evlenir. '' anlayışı yaygın olsa da evlilik iki kişi arasında arasında gerçekleşen bir kurumdur. Dolayısıyla boşanma da iki kişi arasında gerçekleşeceğinden, eşin ailesi ve yakınlarına karşı yapılan eylemler genel boşanma sebeplerinde öne sürülebilirken, özel boşanma sebeplerinde öne sürülemez.

Dolayısıyla eşin ailesi ya da yakınlarının hayatına kast edici eylemlerde bulunma, boşanmanın özel nedenleri arasında bulunan hayata kast sebebiyle boşanmaya sebep olarak gösterilemez.

Hayata kast sebebiyle boşanmanın gerçekleştirilebilmesi için, hayatına kast edilen kişinin bizzat eşin kendisi olması gerekmektedir.

Hayata kast sebebiyle boşanma, özel boşanma sebeplerinden biri olduğuna göre; eşin hayatına kast edildiğini ispatlaması boşanma için yeterli midir?

Kanunda düzenlenen özel boşanma sebeplerinin varlığının ispatı, boşanma için yeterli görülmektedir. Dolayısıyla eşlerden biri kasten ve bilinçli olarak diğer eşin hayatına kast edecek fiillerde bulunmuş ve diğer eş buna dayanarak boşanma davası açmış ise; eşin hayatına kast sebebiyle boşanma, mutlak bir boşanma sebebi olduğundan söz konusu eylemin ispat edilmesi halinde hakimin takdir yetkisine bırakılmaz, hakim boşanmaya karar vermek zorundadır.

Yargıtay'ın bu yöndeki yaklaşımı da, hayata kast davranışının gerçekleşmesiyle hakim tarafından evlilik birliğinin çekilmez hale gelip gelmediğini araştırılmaksızın, boşanma kararı verilmesi yönündedir.

Ayrıca hayata kast sebebiyle açılan boşanma davaları her ne kadar kusura dayansa da kusur kıyaslaması yapılamaz. Evlilik birliğini sarsan davranışlarla kişinin hayatına yapılan saldırı kıyaslanamayacaktır.Zira kişinin, evlilik birliğinin devamından ziyade önemli olan kişinin can güvenliğidir. Hayatına kast edilen taraf, evlilik birliği süresince kusurlu dahi olsa, canına kast edilmiş olması kadar ağır kusurlu olamayacağından boşanma için yeterlidir.

Hayata kast sebebiyle boşanma davası;

Kişinin canına kast edilmiş bir evliliği sürdürmesi, ne taraflar açısından ne de toplum açısından sağlıklı değildir. Dolayısıyla hayatına kast edilenin, daha fazla yıpranmaması adına, boşanma kararının verilmesi kişinin daha yararına olacaktır.

Verilen boşanma kararı ile taraflar arasındaki evlilik birliği sona erer. Dolayısıyla evlilik birliğinin sona ermesi ve eşlerin yeniden evlenebilmesi, kişisel durumun korunması ya da değişmesi, mirasçılık sıfatının kaybedilmesi gibi birtakım sonuçlar doğacaktır.

Hayatına kast edilen eş, manevi tazminat talebinde bulunabilir mi?

Boşanmaya sebep olan olaylar sonucunda davacının kişilik hakkı ihlal edilmişse, davacı tarafın maddi tazminat isteme hakkı doğacaktır. Kişinin hayatına kast edilmesi olayında da kişilik hakkının zedelendiği hususunda şüpheye yer yoktur. Dolayısıyla hayatına kast edilen eş, manevi tazminat talebinde bulunabilecektir.

Hayatına kast edilen eş, maddi tazminat talebinde bulunabilir mi?

Maddi tazminat talep edebilmek için ise kanun koyucu tarafından; davacının mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, tazminat isteyen tarafın kusursuz ya da daha az kusurlu olması ve davalı tarafın kusurlu olması şartı aranmaktadır.

Mevcut veya beklenen menfaatlerin zedelenmesi hususuna bakarsak, hayatına kast edilen kişi gerek psikolojik gerekse fiziksel açıdan yıprandığını, zarar gördüğünü dikkate alırsak mevcut menfaatlerinin zedelendiği konusunda şüpheye yer olmayacaktır.

Hayata kast sebebinin, mutlak ve kusura dayanan bir boşanma sebebi olduğundan bahsetmiştik. O halde eğer mahkeme tarafından boşanma kararı verilmişse, eşin hayatına kast eylemi ispatlanmış olduğundan eylemi gerçekleştiren eşin kusurlu olduğu açıktır.

Tazminat isteyen tarafın kusursuz ya da daha az kusurlu olması şartına bakacak olursak; davacı eş, davalı eşten çok daha ağır kusurlu olsa dahi kıyaslama yapılamayacaktır. Zira davacı eşin kusuru ne kadar büyük olursa olsun hayata kast kadar ağır bir kusur olamayacaktır. Bu durumda davacı eşin kusurlu olması tazminat isteminin reddi sonucu doğurmayacak ve davacı eş maddi tazminat talebinde bulunabilecektir.

Hayatına kast edilen eş, yoksulluk nafakası talebinde bulunabilir mi?

Hayatına kast edilen eş, evliliğin sona ermesiyle kendi geçimini sağlayamayacak durumda ise, kendi kusurlu olsa dahi hayatına kast eden taraftan nispeten daha az kusurlu olacağından, diğer tarafın mali gücü oranında yoksulluk nafakası talep etmesinde sakınca yoktur.

Hayata kast sebebiyle boşanma davasının, çocuklar açısından etkisi nedir?

Çocuğun; evlilik birliği içerisinde eşlerden birinin, diğer eşin hayatına kast ettiği ortamda yetişmesi çocuk açısından birçok olumsuzluğu beraberinde getirmektedir.

Söz konusu duruma maruz kalan çocuklar, mutlu bir yetişkin olarak hayata devam etmek yerine, anne baba arasında barış elçiliği yapmaya çalışmakta ve bu gergin ortamda gün geçirdikçe başarısızlık, sosyal ve psikolojik problemler, evlilik fobisi, sevdiklerini kaybetme korkusu gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar.

Ebeveynlerden birinin, eşinin hayatına kast etmesi ve çocuğun buna şahit olmasıyla artık çocuk evde her sesin yükselmesi, tartışmanın başlamasıyla acaba annem/babam, anneme/babama zarar verecek mi diye düşünecek ve sessizlik oluşmasıyla birlikte aklında acaba onu öldürdü mü şeklinde sorular belirecektir. Elbette bu düşünceler çocuk açısından zamanla dayanılmaz bir işkence haline dönüşecek ve travma olarak hayatı boyunca onunla gelmeye devam edecektir.

Eşin hayatına kast etmesi, çocuğu sadece ruhsal, psikolojik, sosyal ve kişisel açıdan etkilememekte; boşanma davası sırasında verilecek çocuk hakkındaki kararlarda da etkili olmaktadır.

Çocuğun velayeti, çocukla kişisel ilişkinin kurulması gibi kararlar hakim tarafından verilmekte ve karar verilirken tarafların taleplerinden daha çok çocuğun üstün menfaati gözetilmektedir. Dolayısıyla çocuğun ebeveynlerinin sosyal çevresi, ekonomik durumları, hayat tarzının yanında; ebeveynlerin kişilik özellikleri, karakterleri de çocuğun velayeti ve çocukla ebeveyn arasındaki ilişkinin kurulması açısından oldukça önemlidir.

Her ne kadar eşinin hayatına kast etmesi, çocuğunun hayatına da kast edeceği anlamını taşımasa da söz konusu kişinin karakteristik özelliklerinin buna eğimli olduğu ve bu durumun çocuğu olumsuz yönde etkileyecek olması göz ardı edilememektedir. Dolayısıyla boşanma davasında velayet hususunda hakim tarafından, çocuğun üstün yararı göz önüne alınıp velayetin, hayata kast eden eşe verilmemesi kararı alınabilir. Yine hayata kast eden tarafla çocuk arasında kişisel ilişkinin kurulması kararı verilirken de bu durum göz önünde bulundurularak hayata kast eden eş aleyhine karar verilebilmektedir.

Av. Gizem Gül Uzun
Hukuk Fakültesi Öğrencisi Semanur Ekim