HIRSIZLIK SUÇU VE DOLANDIRICILIK

(TCK M.141 ve M.157 vd.) 

 

Hırsızlık suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesi ve devamında düzenlenmiştir. Her ne kadar, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu madde 491/1 fıkrası kapsamında düzenlenen hırsızlık suçunun tanımı Her kim, diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alırsa altı aydan üç seneye kadar hapsolunur.” şeklinde düzenlenmiş ise de esasen korunan hukuki değerin mülkiyet hakkı mı zilyetlik mi olduğu açıkça belirtilmemiştir. Bu durumun aksine, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu madde 141 “(1)Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” şeklindeki suç tanımına yönelik yasa metni kapsamında hırsızlık suçuna karşı korunan hukuki değerin mülkiyete karine olan taşınır zilyetliği olduğu vurgulanmıştır.

Buna göre, zilyedin rızasının olması hali hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilerek, zilyedin rızası olmaksızın taşınır bir malın yarar sağlama saiki ile bulunduğu yerden alınması hırsızlık suçunun tipik eylemdir. Bu itibar ile, taşınır malın maliki dahi malın zilyedine karşı bu suçun faili olabilmektedir. Failin eyleminin, hırsızlık suçunun tamamlanması bakımından zilyedin taşınır mal üzerindeki tasarruf etkisini ortadan kaldırılması yeterli olup, yarar sağlama maksadının gerçekleşip gerçekleşmemesi etki yaratmamaktadır. Bu yönüyle, hırsızlık suçu serbest hareketli bir zarar suçudur.

Öte yandan, dolandırıcılık suçunun maddi unsurunun meydana gelmesi için mağdurun, failin hileli eylemi ile sakatlanmış gerçek iradesi yerine fail lehine fakat aldanan bir irade geliştirerek malını teslimine rıza vermesi ve akabinde fail yönünden menfaat sağlanması koşulları aranmaktadır. Dolandırıcılık suçunda hırsızlık suçundan farklı olarak mağdurun objektif zararının varlığı ile failin yarar sağlamış olduğunu kabul edilerek, mağdurun malvarlığındaki azalma suçun tamamlanması yönünden yeterli görülmüştür. Bu da göstermektedir ki, dolandırıcılık suçu yönüyle korunan hukuki değer hem mülkiyet hakkı hem de irade özgürlüğüdür. [1] Bu yönüyle, dolandırıcılık suçu bağlı hareketli bir zarar suçudur.

“Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu,kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır....''[2]

Türk Ceza Kanunu madde 158/1-c bendi uyarınca, mağdurun algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle gerçekleştirilen dolandırıcılık eylemi algılama yeteneği zayıf olan kişilerin aldatılmasının sıradan zekâdaki kişilere nazaran daha kolay olmasıdır. Mağdurun algılama yeteneğinin zayıf olup olmadığının tespiti tıbbi rapor ile ortaya çıkarılır.

Buradaki nitelikli halin gerçekleşmesi, karşı tarafın algılama yeteneğinin “zayıf” olması koşuluna bağlıdır. Bu yüzden akıl hastalığı veya yaş küçüklüğü nedeniyle karşı tarafın fail tarafından başvurulan bir davranışın “hileli” olduğunu algılama ve anlayabilme yeteneğine sahip olmaması durumunda, bu kişinin failin eylemi ile “aldatılabilmesinden” söz edilemeyeceği için bu suç değil, somut olaya göre hırsızlık suçu oluşabilir.[3]

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; şüpheliler tarafından müştekiye karşı yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından müştekinin inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olması gerektiği, kullanılan hileli davranışlarla müşteki yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan müşteki tarafından şüpheli veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmasının gerektiği şüphesizdir.

Türk Ceza Kanunu madde 158/1-f bendi uyarınca, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının dolandırıcılık suçunda araç olarak kullanılması dolandırıcılık suçunun nitelikli hali olup, hileli hareket ile mağdurun iradesinin sakatlanması koşulu olmaması halinde TCK madde 142/2-e kapsamında eylemin değerlendirilmesi gerekmektedir. Belirtmek gerekir ki, anılan nitelikli hal banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılmasından ibarettir. Diğer bir ifadeyle, TCK madde 158/1-f bendi hükmünün etkinliği mağdurun aldatılarak dolandırılma amacı için bilişim sistemleri, banka ve kredi kurumlarının suç teşkil eden eylemlere alet edilmesidir.

Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında ekseriyetle “bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.” şeklinde ifade edilerek benimsenmiştir.[4] 

Dolandırıcılık ve hırsızlık suçlarının farklılıklarının yanında TCK madde 167 ve madde 169 hükümleri ile malvarlığına karşı işlenen suçlara ilişkin ortak hükümlere de yer verilmiştir. TCK madde 167’ye göre, “(1)Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların; a)Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, b)Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın, c)Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin, Zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz. (2)Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikayet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.” şeklinde düzenleme getirilerek şahsi cezasızlık ve cezayı hafifletici ortak hallerde korunmak istenen aile kurumunun olduğu vurgulanmıştır. Aile kurumunun ceza yargılaması neticesinde zarar görmemesi amacı ile yakın dereceli akrabalık ilişkilerin gerek dolandırıcılık gerek de hırsızlık suçu açısından Kanun Koyucu tarafından gözetildiği açıktır.

TCK madde 168’e göre, “(1)Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir. (2)Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir. (3)... (4)Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır. (5)...”şeklindeki düzenleme neticesinde işlenen suç sonrasında failin yaşadığı pişmanlık cezada indirim sebebi kabul edilmiştir.

Geri verme veya tanziminin doğrudan fail tarafından gerçekleştirilmiş olması şart değildir ancak bu, failin iradesiyle olmalıdır. Nitekim, Kanun Koyucu failin, azmettirenin veya yardım edenin, “bizzat pişmanlık göstererek” geri vermesi ve tanziminden söz etmektedir. Bu itibarla cebre dayalı geri verme ve tanzim gibi, failin bilgisi veya izni dışındaki geri verme veya tanzim de iradi sayılamaz.[5]Yargıtay’ın bazı kararlarında “sanığın pişmanlığını ortaya koyacak fedakârlığın bulunmadığı, sadece hırsızlık yaptığı dükkanın adresini vermesinin TCK’nun 168. maddesi anlamında pişmanlığın göstergesi olamayacağı…” şeklindeki açıklamasından da pişmanlığın fail tarafından bizzat gösterilmesi gerektiği vurgulanmıştır. [6]

Türk Ceza Hukukunun amacı failin işlediği suça istinaden cezalandırılması olmadığından, kişilerin suç teşkil edecek eylemlerini gerçekleştirme iradesine karşı caydırıcılık sağlamaktır. Her nasılsa suç işleme iradesini eyleme döken kişinin mutlak surette cezalandırılması Kanun Koyucu tarafından istenen bir sonuç olmayıp, yine bu eylemine karşı olumlu bir eylem sergilemesi halinde caydırıcılık unsuru devreye sokularak etkin pişmanlık kurumu fail bakımından gündeme getirilmiştir. Şu kadar ki, ileride detaylı karşılaştırmanın yapılacağı yağma suçu yönünden dahi etkin pişmanlık hükümleri uygulama alanı bulmaktadır.

Her ne kadar hırsızlık suçu bakımından, suç konusu malın değerinin azlığı cezayı azaltan veya kaldıran özel sebep olarak TCK madde 145 ve TCK madde 150 doğrultusunda uygulama alanı bulmuş ise de bu husus dolandırıcılık suçu için Kanun Koyucu tarafından düzenlenmemiştir. Görüleceği üzere dolandırıcılık suçu failin eylemi bakımından daha karmaşık ve katmanlı bir yapıda bulunduğundan faile karşı mağdurun korunumu öne çıkarılmıştır.

(Bu köşe yazısı, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

KAYNAKÇA

TEZCAN Durmuş/ERDEM Mustafa Ruhan/ÖNOK Murat, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku,Seçkin Yayınları, Ankara, 2020.

KOCA Mahmut/ÜZÜLMEZ İbrahim, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2020.

TOROSLU Nevzat, Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi,8. Baskı, Eylül 2015.

--------------

[1] Doktrinde korunan hukuki değerin malvarlığı ve irade özgürlüğü olduğuna yönelik benzer yaklaşımlar bakımından: TEZCAN/ERDEM/ÖNOK: Ceza Özel, 2020, s 893.

[2] YARGITAY 15. C.D.: 26.11.2018 T., 2018/20 E., 2018/8500 K.

[3] TEZCAN/ERDEM/ÖNOK: Ceza Özel, 2020, s 893. Aynı görüşle KOCA/ÜZÜLMEZ: Özel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 2020, s. 748, aktaran ASLAN Göksel: Dolandırıcılık, Hırsızlık ve Mala Zarar Verme Suçları, 2021, s. 57

[4] CGK: 2.3.2021 T., 2018/51 E., 2021/68 K.

[5] TOROSLU Nevzat: Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi, 8. Baskı, Eylül 2015, s. 200

[6] CGK, 31.03.2015 T. 2014/653 E. 2015/86 K., benzer şekilde CGK, 17.02.3015 T. 2013/13-626 E. 2015/7 K.