“Tartışmasız olarak, tümüyle sosyolojiden habersiz hukukçular, yetersizdir”.

Donald Black, Sosyolojik Adalet,1989:39

"Niyetlerinizi unutmak, yapılan en yaygın aptallıktır."

Nietzsche

“Asil Lordum, devlet yararının size adalet olarak görünebileceğinden kuşkulanın!”

Schiller

Hukukun temel haklılığı, ihtilafların kuvvete başvurularak çözümlenmesini azaltmakta yatmaktadır. Bu amaç, hukuk otoritesi altında yaşayan çoğu insanların ekseriyetle hukuka istekli olarak itaat ettiklerine inanılması ile gerçekleşmektedir. Bu doğrultuda, hukukun de facto infaz işlevi bu inancı korumaktır.  İşe, hukukun sosyal varlığına işaret eden bu saptama ve tasvirle hukuk devleti sosyal teorisi oluşturu- lacaktır. Bu durumda devletin olmadığı yerde, “hukuk devleti” de olmayacaktır.

Bu teori, sosyolog George Herbert Mead tarafından pragmatizmden geliştirilen “sembolik etkileşim” (symbolic interactionism)1 ile uygulamaların yapısı, işlevlerinin anlaşılması ve açıklanması üzerine oturabilir. Bu yaklaşım, gerçeklere çok yakın ve minimum soyutlamaları içermektedir.

Tüm sosyal etkileşim hemen hemen karşılıklı bir oryantasyonla karakterize edilmektedir. İnsan, kendisi(self) ve toplumla müşterek bir bütünlük oluşturduğundan, biri diğeri olmaksızın var olamaz. Benlik (self) statik olmayıp, içsel bir varlık olarak devamlı ve değişen bir süreç içindedir. Bu bağlamda ben “I” ve beni “me” ayrımı; insan aynaya bakarken hem özne olarak kendine bakıyor hem de nesne olarak kendine bakıyor olmasıdır.

Bu yaklaşım gerçekte özel bir metot olmayıp, sektörde neler olduğunu anlama uğruna aktörlerin/halkın nasıl etkileşim ve iletişim içinde oldukları gözlemek ve bunları, eylemin geniş bağlamları içinde nasıl ilişkilendirildiklerini yakından takip etme uğraşıdır. Bu yaklaşımın temelindeki çekirdek fikir ise, tüm sosyal ilişkilerin anında karşılıklı durum takınmalarla nitelendirildikleridir. Belli bir eylem bağlamında “öteki kişinin”, şeyleri hemen hemen kişinin “kendisi” gibi gördüğü ve anladığını var saymaktayız. İlişkiler sırasında başvurulan (konuşma, mimik, giysi, duruş v.s. yi içeren) sembolik kodlar grupta veya kültürde paylaşılan sosyal simgelere uyumlu olarak yorumlanmaktadır.

Günümüzde yüz yüze kurulan ilişiklerle oluşan sosyal ağlar yapay ve doğal olmak üzere iki türdedir. Birincisine örnek olarak yangını söndürmek üzere yüz kişinin kovaları elde ele geçirerek veya deniz kıyısındaki çöpleri temizlemek için çöp torbalarını elden ele vererek oluşmakta; doğal olanında ise, kadınlara karşı şiddet veya obezite olgusunun ele alınmasında tanık olunmaktadır. Kolektif bilincin, kuşkusuz, sosyal ağdaki kişilerin bireyi etkilediğine tanık olunmaktadır. Sosyal ağ ortamı neyin aktığına bağlı olmaktadır: Bilgi, mikrop, duygu, diğerkamlık mı akmaktadır? Yapısı ile grup nasıl organize olmakta ve ilişkilendirilmektedir?

Bu süreçlerde oluşan kamu yararı, kimsenin tüketimine/kullanımına özgü olmayıp, herkesin yararınadır. Sosyal sermaye olarak adlandırılan bu nesne bazen kazaen oluşmakta, örneğin deniz feneri, bir kere yapıldığında, herkes ondan yararlanmaktadır. İşte sosyal sermaye kişiler arasındaki ilişkiler, ağdaki bir değişim ile yaratılan nesnedir.

Gerçekte her birey sosyal bir üründür. Özgün nitelikli olan bu bireyler, farklı gruplar veya farklı grup bileşimlerinde sosyalleşmektedirler. Yalnız hepsinin kendine özgü özel yaşam deneyimi ile doğal karakter ve yetenek farklılıkları vardır.

Hukuk devleti ise, devlet mekanizmasının “hukuk” sistemi diye adlandırılan bir yönüne ilişkin koordine edilen faaliyetler bütünüdür. İşte bu faaliyetler yapıtında yer alan kişilerin (adli personelin) iddia ettikleri üzere neler yaptıkları ile gerçekte neler yaptıkları veya yapmadıkları ve diğer kişilerin (sistem dışındaki eyleyicilerin) bu yapıt ve ürünleriyle ilişkilerinde neler yaptıkları soruları hukuk devletinin sosyal teorisi olarak adlandırılabilir.2 Sosyal teori, Montesquieu'nün yazılarından doğan, Marx, Durkheim ve Weber'in çalışmalarıyla doruğa ulaşan bir gelenektir. Bu incelemede ağırlıklı olarak ceza adaleti teorisi sergilenecek; değişimlerin nereden nereye gerçekleştiğini “ne yönde, hangi taraftan hangi tarafa doğru harekete geçtiğini, yapının mı, bireyin mı/kurumların mı, yoksa toplumun mu baskın olduğu?” gibi sorulara yanıt aranacaktır.

Her şeyden önce, hedeflenen amacın kanunun gücüyle gerçekleşme ihtimali zayıflığı herkesçe algılanmalıdır. Mükemmel bir düzenlemenin, onun paradigmasını algılayamamış, onunla duygudaşlık kuramamış bir uygulama tarafından gerçeğe dönüştürülmesi, beklentileri realize etmesi mümkün görülmemektedir. Savcılık (sağ el), “sosyal sorunlar” ile ilgilenen aktör ve organların oluşturduğu sol elin ne yaptığını bilmek istemiyor. J.P. Satre’ın yaptığı gibi, kötü niyeti, kişinin kendisine yalan söylemesi olarak tanımlarsak, burada da söz konusu olan kurumsal kötü niyettir.

Kuşkusuz, hukuka, davranışa dayalı toplum bilim yaklaşımı, ortaya “tasviri” sosyolojik bir saptama koyacaktır. Bu yaklaşımın en belirgin özelliği kapsayıcı olması, keskin bir gözlem yeteneği dışında özel terminoloji veya herhangi bir yeteneğe gerek olmaksızın, bilim adamları ve avukatlar dahil, herkesin bu tür bir çalışmayı yapabilmesidir. Hiç kuşkusuz, vizyon sahibi olmak için Türk hukuk yaşamının bu tür saptamalara ihtiyacı gün geçtikçe artmaktadır.

Bu süreçte, normatif yaklaşım ötesindeki “gerçekler” saptanmalı ve akılcı bir yaklaşım belirlenmelidir. Örneğin, ceza adaleti sisteminin etkinliği bakımından yapılacak bir araştırmada normatif olduğu kadar uygulamaya yönelik şu saptamanın yapılması gereklidir: CMK 161-2 maddesine göre, tüm kolluk görevlileri Cumhuriyet Savcılığının adliyeye ilişkin işlerde bütün emirlerini yerine getirmekle yükümlüdürler. İşte otoriter bir bağımlılık söz konusu olmasına karşın özellikle metropol kent adliyele- rinde yürütülen hazırlık soruşturmalarının kamu davası açılabilecek bir olgunluğa gelmesi (yeterli kanıt sağlanması) açısından Savcılık büyük ölçüde kolluk görevlilerinin destek ve iş birliğine dayalı bulunmaktadır.3 Görüldüğü üzere, her biri, ilişkinin farklı yönlerinde yetkili bulunmaktadır. İki birim arasında ilişkinin rasyonalitesi, geri besi ve birimler arası periyodik değerlendirme toplantıları ve diğer pragmatik yaklaşımların etkinliği ayrıntılı bir şekilde saptanmalı ve sonuçta model niteliğinde iyi bir uygulama oluşturulmalıdır. Ayni ölçüdeki farklılık ve birliktelik cezaevleri yönetimi içinde geçerli bulunmakta ve sorunsallığını devam ettirmektedir.

Bu süreçte kamusal nitelikli kurumsal faaliyetlerin tümü devletin legal sistemini oluşturmakta ise de hukuk bütünlüğü bir gerçek olmaktan çok bir projeksiyondur. Örnek olarak hukukun ekseriya hükümetçe sağlanan sosyal kontrol olarak tanımını ele alalım. Çoğu polisler, sosyal kontrolün kirli işlerini yaparken, Savcılık ve mahkemelerce yakalanan suçluların hemen sokağa salıverilmesi, hafif cezalara çarptırılması veya kolluğun faaliyetlerine gerçekçi olmayan sınırlamalar koyarak etkililiğini zayıflattıklarını söyleyeceklerdir. Kollukça yakalanan herkesin nezarete alınması/tutuklanması halinde, sosyal kontrolün daha etkili olacağından söz edilebilirse de, konuya ayrımcı bir bakış açısından bakılması gereği belirmektedir: Kolluk güçleri sosyal kontrole yönelik iken, Savcılar ve hâkimler toplumdaki adillik kavramının pekiştirilmesi, masum kişilerin korunması veya kolluk gücünün kötüye kullanılması niteliğindeki uygulamalara set çekmek gibi diğer menfaatlere hizmet etmektedir-değerler iyerarşisi söz konusu olmaktadır.4 Yalnız ceza adaleti sürecindeki örneğin hırsızlık suçu işleyenlere karşı birimlere özgü tepkisel refleksler farklı ise de, amaç değer olan mülkiyetin korunmasında anlayış birliği vardır. 

Yorumsal Yaklaşım

Hukukun sosyal teorisinde kurallara yorumsal yaklaşım egemen olmaktadır.  Kurallar soyut, sabit ve değişmez değildirler. Kurallar ilişkideki aktörün amaçlarına, eylemin yer aldığı mekân ve ilişkiye taraf olanın kimliğine dayalı olarak yoruma daima açıktırlar. O zaman, kurallar uygulamada kullanıma dayalı olarak varlık gösterirler. İşte pozitivistlerce ağırlık verilen kuralların sınırlayıcı işlevine karşın yorumsal yaklaşım özgürlüğe yöneliktir. Bu doğrultuda kurallar kadar kurumlar da yaşayan varlıklar olarak akışkan ve dinamik bir süreç sergilemektedirler.

İşte kurallar, kurumlar ile adli mekanlarda çalışan adli aktörler ve yardımcı personel, hukukun sosyal teorisine dayanak olan öğelerdir. Bu öğelerden oluşan yargı sisteminde en iyi uygulamanın (best practice) sağlanması doğrultusunda (tıp ve havayollarındaki) örneklerin yaşama geçirilmesi için yayılma (diffusion) teorisi rehberlik edebilir. Yayılma teorisine göre toplumda/sistemdeki her yeniliğin başarı şansında şu beş nitelik belirleyici olmaktadır:

1. Bir yeniliğin ikame edilecek fikirden daha iyi olduğunun özel bir grup tarafından irdelenip irdelenmediği?

2. Mevcut değer ve uygulamalarla uyumu açısından önerilen yenilik ne ölçüde mevcut değerler, deneyimler ve potansiyel kullanıcıların gereksinmeleri ile uyumludur?

3. Sadelik ve kullanım kolaylığı bağlamında ceza adaleti sistemi (CAS) bileşenlerindeki aktörlerin yeniliği anlaması ve kullanmasının zorluk derecesi nedir? Fikirler basit olduğunda benimsen- mesinin daha hızlı olacağı(!)

4. Denebilmesi(trialability) noktasında yargı sistemindeki bileşenlerin aktörleri, yeniliğin sınırlı ölçüde test edilebileceğine inanıyorlar mı?  Benimseme potansiyelli aktörlerin deneyimleyebile- ceği yeni bir fikir daha az belirsizlik temsil etmektedir.

5. Gözlenebilir sonuçlar açısından yargı sistemi aktörleri bir yeniliğin sonuçlarını görebilmenin kolay olduğuna inanıyorlar mı?

Ülke hukukunun sosyal teorisi bağlamında aşağıdaki saptamalar da dikkat çekici gelmektedir:

Öteki ülkelere oranla kamu davalarındaki itham yüzdesi ile ceza mahkemeleri beraat oranlarında (%) görülen yüksekliktir.5  Aşağıdaki formüle göre,

                                          İddianame

İtham yüzdesi = ------------------------ x 100

                     İddianame+ Takipsizlik + Ön ödeme

Saptanan itham yüzdesi 2000 yılı verilerine göre DGM Başsavcılıklarında % 68, diğer Başsavcılıklarda % 52’dir.  Bu orandaki yüksekliğin uzun yıllardır süregelmesi C.Savcılarının tutumundan kaynaklan maktadır.6 Yeni CMK’da yer alan “iddianamenin reddi” kullanım oran seyri (2014-2021) aşağıda sergilenmiştir.

CMK Madde 174 uyarınca

iade edilen iddianame (2014-2022)

Yıl        Sayı

2014    29 337

2015    27 403

2016    27 404

2017    37 301

2018    41 893

2019    52 906

2020    43 909

2021    56 518

2022    67 984

Sekiz yıllık sürede % 131,7 artış kaydeden “iddianamenin iadesi”, C. Savcılıklarını sorgular nitelikte görülmelidir (!).

Cumhuriyet Savcılığı: Uzlaştırma

“Uzlaştırma” soruşturulması ve kavuşturulması şikâyete bağlı olan ve ağır cezalık olmayan suçlar bakımından mağdurun zararını gidererek bozulan kamu düzeninin yeniden oluşturulması yolunda “barıştırma” yöntemi olarak kayda değer bir kurumdur (CMK 253). 2022 yılında en fazla uzlaşma sağlanan ilk on suçun uzlaşma yoğunluğuna göre sıralaması şöyledir: Kasten yaralama, hakaret, tehdit, taksirle yaralama, mala zarar verme, hırsızlık, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi, dolandırıcılık, kişilerin huzur ve sükununu bozmak ve güveni kötüye kullanmadır. Bu kurumun ülke çapında etkinliğini sağlamak arabuluculukta (!) olduğu gibi kamusal barış adına önemli bir kazanım olacaktır.

2022 yılı uzlaştırma bürosuna gelen 582.760 dosyanın işlem sonuçları

Sayı

%

İşlem Türü

234,294

40,2

Uzlaşma

  51,869

  8,9

Uzlaşma olmayan

204,706

35,1

Uzlaşma önerisi olumsuz sonuçlanan

   91,891

15,7

Uzlaştırma işlemleri devam eden

Kaynak: Ceza İşleri Genel Müdürlüğü

Cumhuriyet Savcılığı: İtiraf Pazarlığı/ Seri Muhakeme Usulü

Sanığın itirafı üzerine Savcının de facto hâkim görevini üstlenerek (ya hafif bir suçla veya suçlardan biri veya birkaçını göz ederek veya daha hafif bir yaptırım teklifi ile mahkumiyete karar verip) ceza tayin etmesidir. İtiraf pazarlığı yargılama olmadığından adil yargılanmadan yoksunluk nedeniyle adli hatayı içinde barındırır niteliktedir. ABD’de itiraf pazarlığının altında yatan saiklerin başında yargıdaki kabarık iş yükünü azaltmak yanında cezaevlerindeki nüfus yoğunluğu gelmektedir. İtiraf pazarlığı adli ekonomide fazlaca tasarruf sağlanmasına ve sınırlı kaynakların verimli kullanılmasına olanak sağlamaktadır.

Türkiye’de kamu davası açılmasında mecburilik ilkesi egemen iken Almanya’da mecburilik ilkesi artık kural olmaktan çıkmış, kamu davası açılması istisna olmaya başlamıştır: Kolluk kayıtlarında zanlı sayısındaki artış hükümlü sayısına kısmen yansımaktadır: Bu iki grup arasında makas aralığı fazladır. Daha önemlisi de bu aralığın gittikçe artmasıdır.   İtiraf pazarlığına doğru bir gidiş egemen olmaya başladı. ABD’de ceza davaların % 95’i itiraf pazarlığı ile bitmektedir-Savcı hâkim rolünü oynamaktadır.

Türk Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesindeki düzenleme  (2019) ise itiraf pazarlığı(plea bargaining) terimini tam olarak karşılamaz.   Anılan   bu maddede “suç ikrarı” yerine “seri muhakeme usulü teklifinin kabul edilmesinden” söz edilmektedir. Türk Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesindeki düzenleme  (2019) ise itiraf pazarlığı(plea bargaining) terimini tam olarak karşılamaz.   Anılan   bu maddede “suç ikrarı” yerine “seri muhakeme usulü teklifinin kabul edilmesinden” söz edilmektedir.

Seri Muhakeme Usulü uygulanan dosyalardaki ilk beş suç  türü (2022) şunlardır:  6136 Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanuna Muhalefet m.13/1-3 ve 15/1, Mühür Bozma TCK m. 203/1, Kumar Oynanması İçin Yer ve İmkan Sağlama TCK m.228/1, Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması TCK m. 170/1 ve Trafik Güvenliği Tehlikeye Sokma TCK m.179/2-3.(Bkz.  Ceza Mahkemesinde Seri Muhakeme Yönetmeliği Resmi Gazete, 31/12/2019 ve 30995, 4.mükerrer sayılı).

Adil Yargılanma Hakkı

Adil yargılanma hakkı yargıya egemen bir ilke olmalıdır. Bunu sağlamak yargı erkinin görevidir. Ve tüm insan haklarının korunması her zaman yetkin, bağımsız ve tarafsız mahkemelerin pratik varlığına, adil davranmasına dayalıdır. Savcılar ve avukatlar, adil yargılanma hakkının gerçekleşmesine katkısı olan aktörlerdir. Adil bir yargılanma güvencesi “yalnızca” usuli” bir güvence olarak “sonuca odaklı adaletten”(haklı gerekçelere ve hukukun doğru uygulanmasına dayalı hüküm) ziyade usuli adalet için tasarlanmıştır(writ of habeas corpus). Bu bağlamda taraflara hâkimin tarafsızlığını şüpheye düşürecek nedenlerden dolayın reddini isteme hakkı tanınmıştır (CMK 24/1). AİHM’ye göre, adil yargılanma ilkesi (AİHS 6.md) ve bunun sonucunda makul süre ilkesinin getirdiği koruma gereği, kişiye ceza gerektiren bir suç yüklendiği andan itibaren uygulanmaya başlar.

Yargının etkinliğine teorik olarak bakıldığında   ideal  yargı  denklemi diye  formüle ettiğimiz şu eşitlikte  saklı bulunmaktadır: 

Maddi Gerçek x Norm = Adil Yargılanma  x  Dava  Yönetimi x  Makul Süre

Yargılamada adil tretmana tanık olmak bakımından aşağıdaki öğeler üzerinde önemle durulmalıdır:

- Hâkimin tarafsız olmak yanında karara dayanak yaptığı “bulgular” hakkında yeterli bilgi sahibi olarak görülmesi;

- Sujenin, kendi görüşünü sunabilme, “sesini” duyurabilme şansı ve muhakeme sürecinde etkili olabilme imkânı olması;

- Sujenin hâkimin duruşmada sunulan argümanları ciddiye aldığı ve üzerinde kafa yorduğu izlenimini elde etmesi; ve

- Muhakeme sırasında sujenin kendisine saygı ve nezaket sınırları içinde davranıldığını hissetme- sidir.

Hâkimler giydikleri cüppe ile kendilerini Herkül gibi görmek yerine “insan olarak ben de hata yapabilirim” düşüncesiyle saygılı davranmalı ve gözlerini açık tutarak her türlü etkiden uzak bir şekilde karar vermelidir.

Kalite açısından usulü adaletin altı ölçütü şöyledir:

1. Kurallar, kişiler ve zaman açısından tutarlı/istikrarlı uygulanmakta mıdır? Adil yargılanma hakkı gözetilmekte midir?

2. Süreç önyargıdan uzak tarafsızlık için de mi yürütülmüştür?

3. Doğru bilginin derlendiği ve kullanıldığından ne derece emin olunmaktadır?

4. Adli hataları düzeltmek için mekanizmaların etkinliği ne derecedir?

5. Karardan etkilenen gruplara söz hakkı verilmekte midir? Tanıkları ve tanık bilirkişileri çapraz sorgulama olanağı var mıdır?

6. Süreç, makul sürede sonlandırılmış mıdır?

Çıkarım olarak, yargı sisteminde kalite, yargı kararları kalitesinden daha fazlasını kapsamaktadır.

Ceza Mahkemeleri Performansı

Duruşma hâkiminin mantığını (1) ilgili kanıtların ayıklanması7 ve (2) uygulanacak kuralların seçimi oluşturmaktadır. Kanıt açısından hâkim de tanıkların tanığı işlevini görmektedir. Bu bağlamda, dikkatsizlik veya diğer etmenler veya gözlemlerin hatalı olarak derlenmesi sonucu tanık ifadelerinin iyi algılanmaması, davanın olgusal belirlemesini etkilemektedir. Daha da önemlisi, hâkimin belli bir tanığa olan tepkisi veya bilinç altı eğilimi de (örneğin etnik gruplara karşı olması ve klişe tipler) işlev görmek- tedir.8

Juli Sanchis Aguado

İşte ilk derece mahkemelerinden metropol adliyeleri ceza mahkemelerinde yapılacak basit gözlemlerle iş yükünün stresi (ve ego depletion/ego tükenmesi) altında kalan mahkemelerin ne derece “adil” oldukları kuşkulu görülecektir.9 İş yükü stresi altında bulunan mahkemelere egemen olan düşünce “fazlaca iş” çıkarılmasıdır.   İşte ilk bakışta ceza adaletinin etkililiği doğrultusunda bir izlenim verecek ise de “çıkan iş miktarındaki artış” uzun sürede “başarısızlığa” müncer olacaktır: Muhakeme ilkelerine uyumlu tretman  zaman faktörüne bağlı olduğundan  standart dışı iş yükü ile çıkan iş oranındaki artış her ilke için gerekli zamandan kısmayı gerektirecektir. Sistemdeki iş yükü nedeniyle, oluşan minör hatalar kümülatif nitelikte ciddi hatalara dönüşebilmektedir. Her biri ayrı ayrı ele alındığında bir önyargıya işaret etmeyecek bu hataların kümülatif etkisi göz önüne alınmalıdır. Ülkemizde “Pardon” (2005), “Bayrampaşa Ben Fazla Kalmayacağım” filmleri ve “Karadayı” dizisi ile gündeme gelen adli hata sonucu hapis cezasına mahkumiyetin yaratabileceği akut psikolojik travma ve kişilik değişmesi, salıverilme sonrası kişinin sosyal çevresinden kopması ve yalnızlığa gömülmesi gibi riskler de konunun ciddiyetine işaret etmektedir.  Bu önermeleri vurgulamak üzere istatistik verilerine aşağıdaki tablolarda yer verilmiştir.

2000 yılı verilerine göre beraat/mahkûmiyet yüzde oranları

DGM   Ağır Ceza        Asliye Ceza     Sulh Ceza       Çocuk  Toplam

 Beraat            34.9       32.9                   33.3                 12.6                 17.8    24.8

 Mahkûmiyet  65.1       67.1                   66.7                  87.4                  82.2   75.2

2012 yılı verilerine göre beraat/mahkûmiyet yüzde oranları

TMK 10    Ağır Ceza   Asliye Ceza   Sulh Ceza   Çocuk     Toplam

Beraat     23.0            33.1          41.0            43.2             44.3           38.5

Mahkûmiyet     77.0            66.9          59.0            56.8             55.7           61.5

   2021 yılı verilerine göre beraat/mahkûmiyet ve diğer kararlar türü (%) oranları

   Mahkûmiyet %       Beraat       %        Hükmün Açıklanmasının    Diğer Kararlar   %

                                                                     Geri Bırakılması     %

    2 529 492     50,6     756 767    15,1               674,14               13,5         1 039 860        20,8

 

2021 yılı  verilerine göre mahkûmiyet/beraat oranı

Mahkeme   Mahkûmiyet    %          Beraat      %  

Ağır Ceza        456,621         51,4       154 151   17,4

Asliye Ceza  1,927,191         51,4        538,709  14,4

Kaynak: Adli Sicil: 2014-2021yılları ceza mahkemelerindeki karar oranları (%)

Bu sonuçta kamu davası açmak için "yeterli belirti" yerine getirilen "yeterli delil" ölçütü istenilen işleve kavuşturulamamış olması etkili olmaktadır. Bunun en belirgin nedeni ise, Savcılara güven duyulma- masıdır. Bu duygu adliye kültürümüzün yerleşik bir öğesi olup, Savcıların ciddi bir hazırlık işlemi yapmaksızın kamu davası açması tutumu ile beslenmektedir. Nitekim, adalet müfettişlerince 1986 yılı Ankara Cumhuriyet Savcılığı denetiminde, hazırlık soruşturmalarının tamamına yakın bir kısmının zabıtaya yaptırıldığı; derdest 31074 hazırlık evrakından yalnızca 732 sinin (% 2.3) Savcılarca tahkik işlemine tabi tutulduğu saptanmıştır. Bu bağlamda gündeme gelen başlıca sorular şunlardır: Bu ölçüt, Savcıları kamu davası açılması için gereken “yeterli delil” için objektif bir değerlendirme yapma imkânı bulamadıklarından mı yeterli bir işleve kavuşamamıştır? Yoksa önceden kamu davası açılmasına egemen olan “yeterli belirti” ölçütünün yarattığı kültür ve davranış tutumu karşısında “yeterli delil” işlevden yoksun mu kalmaktadırlar?

Savcılar, kuşkusuz, her sanık için yapılan suç isnadına ilişkin mahkumiyete yönelik gerçek bir beklentiyi besleyecek yeterli delil olduğu konusunda tatmin olmalıdırlar. Savcılar, savunmanın görüşlerini de göz önüne alarak (teorilerini) tezlerini nasıl etkileyeceğini de göz önüne almalıdırlar.  Mahkumiyete ilişkin gerçek bir beklenti olup olmaması objektif bir test niteliğindedir. Bu test, mahkemece, hukuka uyarlı ikame edilen leh ve aleyhteki delillerin değerlendirilmesi sonucu büyük bir olasılıkla sanığın mahkumiyetine karar verilmeyeceği anlamına gelmektedir.

Cumhuriyet Savcıları kamu davası açarken yeterli delil olup olmadığına karar verirken, delillerin kullanılıp kullanılmayacağı ile güvenilirliğini de göz önünde bulundurmalıdırlar. Bazı davalardaki sözde deliller ilgiyi çekmezken, bazı davalardaki deliller de ilk algılandığı gibi güçlü olmayabilir. İşte bu nedenle kamu davası açılması sürecinde yanıtlanması gereken sorular şunlar olmalıdır: Delil mahkemede kullanılabilir mi? Delilin mahkemede kabul görmemesi olasılığı var mı? Bazı ceza usulü kurallarının ilgili delilin hükme esas alınamayacağını emretmesi (CMUK md. 238, 254/2-CMK md.) karşısında, delilin elde edilmesi şekli veya dolaylı tanık ifadesi nedeniyle delil mahkemece reddedilecek mi?  Bu durumda, gerçekçi bir şekilde mahkumiyete götürücü nitelikte diğer deliller var mı? Delil güvenilir mi? Suç itirafı örneğin sanığın yaşı, zekâ derecesi veya anlama gücü olmayışı nedeniyle güvenirlikten yoksun mudur? Tanığın özgeçmişi göz önüne alındığında Savcılığın davasını zayıflatma olasılığı var mı? Tanığın saikinin karanlık olması veya sabıkasının bulunması, kendisinin davaya yaklaşımını etkileyebilir mi?  Tanığın kimliği sorgulandığında, elde edilen kanıtlar yeterince güçlü mü?  Ne var ki, Savcılar, kullanabilecekleri veya güvenirliği konusunda emin olmadıkları kanıtları da göz ardı etmemelidirler.

İşte, Savcılar kamu davası açılması sürecinde yer alan “yeterli delil” ölçütüne işlerlik kazandırmak üzere sanık hakkında mahkûmiyet beklentisi olup olmadığını test ederken şimdiye dek sözü edilenleri özenle irdelemelidirler. Özetle, kanıtları, kamu davasını açmak hususunda yeterli sayılıp sayılamayacağını Savcılar takdir edecektir.10 

Sonuçta mahkemelerin başarı kalitesi, mahkemedeki duruşma sayısı veya karara bağlanan dava sayısı(vasıtalar) ile değil, sonuçlara, (süreçte nasıl işlem gördükleri ve adil yargılanıp yargılanmadıkları konularında) tüketicilerin kişisel algılarına dayalıdır. İşte, yargının toplumsal rolünü oynaması için amaç değer olarak beliren kalite toplumun değişen taleplerine ilişkili olarak da evrilmesi gerekmektedir.

Adli Hata

Hukukun kusur bulmaya odaklandığı hatırlanmalıdır. Bu nedenle, yargılama kusur bulma felsefesidir. Her şey, parmağın bir insana yöneltilmesindedir. Yalnız, hiç kimsenin kusuru olmadığı olgular da ekseriya yaşamda meydana gelebilmektedir. Bu çerçevede, hukuka göre yargılamayı yürütmek için oluşturulan mahkemeler, hukuksuzluğun ya da adli hatanın da ajanları olmaktadır. Bireyleri cezalandıran tüm sistemlerde masum bir insanın cezalandırılması riski de bulunmaktadır ve böyle bir sistem büyük sayıda insanı kapsadığından bu durumun gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Adli hata, olgusal bağlamda suçsuz olan bir insanın mahkumiyeti ile suçsuzluğu belirmemesine karşın olgusal suçluluğu hakkında makul kuşku duyulan mahkumiyetleri veya beratları kapsamaktadır. Sistem ne olursa olsun hatalar olacaktır. 

Adli hata konusunda önemli görülen başlıklar ise şunlardır:

- Medya ve özellikle sosyal medya yargılamasının mahkeme salonunu etkilemesi,

- Soruşturmalarda hatalar/yanlışlıklar- Soruşturma başarısızlığı ve gerçek suçlunun serbest kalması,

- Hatalı mahkûmiyet/yargısal yanlışlıklar- Kanıtın kusurlu/yanlış doğası ve çetin davaların niteliği (kanıt yokluğu, kaynak yetersizliği veya mağdur ve tanıkların iş birliği yapmaması),

- Mahkûmiyet/beraatta şans dozu, ve

- Adli hataları gidermek üzere “masumiyet projesi” geliştirilmesi.

Görgü tanıklarından kaynaklı adli hataları önlemek üzere İngiltere’de Turnbull kuralı içtihat edilmiştir. Bu kural hâkim tarafından jüriye yapılan şu ihtarı içermektedir: Görgüye dayalı tanıklık güvenilir olmadığından özenle irdelenmelidir (Bkz. http://www.eps.gov.uk/legal to k/Identification of suspects/).

Adli hatalara özgü temel faktörün soruşturma evresinde savcıların tünel vizyon virüsünden enfekte olmalarıdır. Tünel vizyon, soruşturmaya tek yanlı olarak oldukça dar açıdan odaklanma veya edinilen malumatın makul olmayan bir nitelikte biçimlendiren savcılık teorisi olarak tanımlanabilir. Düşünsel seçicilikte, kişi lehte olan kanıta odaklanırken, aleyhteki kanıtı göz ardı etmektedir. Bu süreçte, soruşturmada daha basit olanlar lehindeki seçenek açıklamalar yeğlenmektedir.

Adli hataların oluşmasında adli yardım hizmeti sunan avukatların ne derece ehil olduğu da tartışma konusu edilmiştir. Nitekim, Yeni Zelanda’da adli yardım hizmetleri akredite avukatlar tarafından süreli olarak yürütülmektedir. Süre bitiminde akredite standartlarını karşılamayan avukat listeden çıkarılmaktadır.

Görgü tanığı suçluyu teşhis konusunda adli hatalara neden olmaktadır. Bunun nedenleri şunlardır:

1. Yabancı kişilerin yüzleri hakkında insanların belleğinin iyi olmadığı;

2. Bazı nedenlerle kişiler bir şahsın yüzü hakkında belleği olmasa dahi onu işaretlediği; ve

3. Tanıkların güvenirliğinin biçimlendirilebileceği.

İdeal koşullar altında da CAS’ta hatalar olacaktır. CAS insanlar tarafından işletilen bir sistemdir ve bu nedenle önyargılara (bilinçli ve bilinçsiz) ve insan hatasına açıktır. CAS’taki hataları düzeltmek üzere insani ön yargılar ele alınmalı; yalnız, fazlaca olan bu yargıların elimine edilmesi gerçekçi bir yaklaşım olmadığından bizlerin ancak onların etkilerini minimize edebileceğimiz unutulmamalıdır. Bu bağlamda davayı “kazanmak” savcının birinci önceliği olmak yerine adil kararların verilmesini sağlamak üzere mümkün olan her şeyin yapılması öncelikli olmalıdır.

“Kuşku hoş bir durum değil ise de kesinlik absürttür.” Voltaire

Zamanaşımı Nedeniyle Düşme

Aşağıdaki tabloda yer alan verilerin ortaya koyduğu üzere, ceza işlerinde zamanaşımı nedeniyle düşme kararlarının gizli bir af gibi çalıştığıdır. Bu sonucu etkileyen öğeler arasında Kimlik Bildirme Kanununun işlevsel etkinliğinden yoksunluğu yer almaktadır.   

2000 yılı verilerine göre düşme kararları dağılımı

Evre                        Sayısı

Savcılık                  117.941

İlk Derece Mahkemeler                 365.174

Yargıtay                   10.728

Toplam                     493.843

 

Mahkeme türüne göre zamanaşımı nedeniyle düşme sayısı (%)-2021

Ağır ceza               14,191  (% 1.6)

Asliye Ceza             26,352   (% 0.7)

Not. Sonraki yıllarda düşme “diğer kararlar (Düşme, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi vb.) grubunda yer aldığından gösterilemiştir.

Adli Kırtasiyecilik

Yargıtay Hukuk Dairelerinde aidiyeti cihetiyle ilgili daireye gönderilme olgusuna ait veriler ise, yıllardır ürkütücü boyutta seyretmektedir. Nitekim, 2009 yılında bu oran % 16,6’yı (48,607) bulmuştur. Bu soruna çözüm getirmek üzere Yargıtay Hukuk Daireleri Görev Kılavuzu katkımızla hazırlanmış ise de bu kılavuz güncelleştirilmediği ve denetlenmediği/Danıştay örneğinde olduğu gibi bir ayırma bürosu kurulmadığı için etkili olamamıştır. Yargıtay Kanunu 60.maddesinde yapılan değişiklikle (1/04/2015) kurulan Hukuk İş bölümü İnceleme Kurulu ve bürosu ile soruna (iki daire arasında görev uyuşmazlığı sonrası bu Kurula gönderilmesi normlaştırılmadığı için) kısmı bir çözüm olarak görülmüş (2018 yılında 29,184 inmiş) ve büro ağır bir iş yükü altına girmiştir.  Takip eden yıllara ilişkin ilgili daireye gönderilen dosya sayısı aşağıda gösterilmiştir.

Yıl- Sayısı

2019-   9,833

 2020-  33,365

 2021-  51,286

2022-    9,601

2023-    6,386

 

Ceza Adaleti Sisteminde Aşınma

Ceza adaleti sistemine giren sanık sayısı ile sistemin son evresindeki (örneğin cezaevine giren) hükümlü sayısı arasında belirgin bir farka tanık olunmakta ve bu fark davaların sistemin evrelerinde aşınması sonucu belirmektedir. Bu farkın az olduğu ülkelerin, sistemin en son evresine (cezaevine) az sayıda davanın ulaştığı ülkelerden daha iyi görev yaptıklarını ileri sürmek pek anlamlı olmayacaktır. Nitekim, ceza adaletinde kaydedilen en son gelişmelerdeki belirgin özellik, kolluk ve Savcılıkta beliren alternatif işlem seçeneklerine artan ölçüde başvurularak mahkemelere daha az iş gönderilmesi merkezindedir. Davaların aşınma oranındaki yükseklik ise, tamamen farklı üç noktayı ifade etmektedir: Kolluk, Savcılık ve Mahkemelerin, tutuklama (kamu davası, mahkûmiyet) için seçtikleri davalarda isabet kaydetmedik- lerini, davaların zamanaşımına uğradığını (TCK Madde 66) veya sistemin ceza mahkemeleri dışında çok gelişmiş alternatif süreçleri olduğunu göstermektedir. Ülkemiz açısından sistemdeki aşınma oranları ve grafiğine (2000) aşağıda yer verilmiştir.

1. Dava sayısına göre aşınma eğrisi

 

2. Sanık/hükümlü sayısına göre aşınma eğrisi

Mahkûm olan sanık / Toplam sanık:0.5

Hapis cezasına hükümlü / Hükümlü:0.4

Cezaevine giren hükümlü / Toplam sanık:0.07

Cezaevine giren hükümlü / Hükümlü:0.1

                                                   Hükümlü sayısı

Zanlı aşınma oranı = -------------------  

                                                Zanlı sayısı

Mahkûmiyet oranındaki aşınma her suç için hükümlü ve zanlı oranlamasına göre belirlenmektedir.  Suçlardaki aşınma suç vasfının değişmesinden de kaynaklanmaktadır. Örneğin adam öldürme suçlarında aşınmanın ana nedenlerinden biri, kollukça adam öldürmeye teşebbüsün müessir fiile, ölümle veya taksirle ölüme sebebiyetle sonuçlanan eylemde adam öldürme kastı ispatlanamadığından müessir fiile indirilmesinde tanık olunmaktadır. Cinsel suçlara özgü aşınma olgusunda ise, kanıt eksikliği veya yetersizliği nedeniyle oluşmaktadır.

Yargıyı Kim Yargılamalı?

Yargı kurumunun saygınlığının (yargısal meşruiyetin) onarılmasının tek yolu “hâkimin aslında yaptığı işe” bakılarak bu işi ne kapsamda ve kalitede yaptığına ve işin tüm aktörlerce (meslektaşlar, avukatlar ve taraflarca) nasıl değerlendirildiğine bakılmalıdır.

7. Yargı Paketi (7499 sayılı Kanun- 12/03/2024)

7.        

Bir hâkimin sergilediği tavır, ceza yargılamalarında, özellikle sanık, savunma temsilcileri ve savcılarla doğrudan ilişkilerde belirleyici bir unsurdur. Sergilenen adli tavır(lar), etkileşimler önemli ölçüde zaman baskısına tabi olduğunda, uzun dava listelerinin pratik kısıtlamaları dahilinde adli rolün normatif sınırlarını (öncelikle tarafsızlık) karşılamalıdır. Kapsamlı bir ulusal mahkeme gözlem çalışması yapılarak ülkenin ilk derece mahkemelerinde hâkimlerin sergilediği çeşitli tavırları incelenmelidir. Bu tavırların karmaşık anlamları araştırılarak, yargı makamının meşruiyetini artırma ve baltalama biçimleri belirlenmelidir.11 Bu süreçte ilk evrede metropol adliyelerinde kurulacak “adli klinik” le tüketicilerin (taraflar/avukatların) gözlemleri saptanmalıdır.

Cezaevleri Nüfusu

2022 Avrupa Konseyi Cezaevi İstatistikleri Raporuna göre Avrupa'da en çok tutuklu ve hükümlü Türk ceza ve infaz kurumlarında bulunmaktadır.

 

31 Ocak 2022 itibariyle Avrupa Konseyi üyesi 48 ülkede 981,575 mahkûm bulunduğu belirtilen raporda Türkiye'nin Avrupa'da cezaevlerinde en çok tutuklu ve hükümlü (100 bin kişi içinde 355 kişi- artış oranı+%9,2) bulunan ülkesi olduğu ortaya çıktı. Bu sıralamada İngiltere (79,092), Polonya (71,874), Fransa (69,964), Almanya, (56,294), İtalya (54,372), Ukrayna (48,038) ve İspanya (47,425) gelmektedir.

Fazlaca hapis cezasına başvurmak, yeni cezaevleri açmak, eğitim, boş zamanları değerlendirme, yoksulluk yardımı ve diğer suç riskini azaltıcı tedbirler pahasına olmaktadır. Fazla cezaevi inşa edildiğinde daha fazla mahpusa sahip oluruz. İnşa etmeyenler ise daha az mahpusa sahip olurlar (Finlandiya). Her iki halde de mahpus sayısı suç oranına ilintili değildir. Fazla cezaevi inşası ile bir bakıma başarısızlığı planlamaktayız.  Hapis cezası süreleri ülkede yüksek oranda suç olmaksızın azaltılabilir.  Nitekim, İngiltere dışındaki Avrupa örneklerine bakıldığında, mahkûmiyet süreleri önleyici etkisi kayba uğramadan azaltıldığına tanık olunmuştur.

Öte yandan, sosyal adalet ile ceza adaleti arasındaki ilişki/etkileşim göz ardı edilmemelidir.  Toplumda eşitsizlik ve servet bir biçimde artığında cezaevi nüfusunda da artışa tanık olunmaktadır. Bu hiç de sürpriz değildir. Cezaevinin varlık nedeni ne olursa olsun, konukları sosyo-ekonomik-statüler bakımından fazla sayıda düşük profilli, fakir, işsiz, çalışamayacak durumda, evsiz, fiziki/psişik rahatsızlıkları olan kişilerdir.12

Çıkarım olarak, cezaevine girenler veya orada medyan kalış süresini azaltmadan nüfus kabarıklığını gidermenin çaresi yoktur. Öte yandan, kabarık cezaevi nüfusuna devamla suç oranında  önemli derecede zorunlu bir azalmaya tanık olunamayacağı bilinmelidir.

Tutuklama

Tutuklama kararı her yönüyle somut delillere ve somut olgulara dayanmalıdır. Tutukluluk süresinin saptanmasında ölçülülük ilkesi özenle uygulanmalı ve tutuklama suçun ağırlığı ile, tutuklama süresi de tahmini olarak beklenen cezayla oranlı olmalıdır. Bu bağlamda, tutuklu kalınan süre dağılımı tutuklu ve hükmen tutuklulara göre periyodik olarak yayınlanmalı; salıverilenler ile tutuklu/ hükmen tutuklular- dan beraat edenlerin tutuklu kaldıkları süre dağılımına; tutuklulardan hapis cezası dışında yaptırım uygulananlar sayısına bu tablolarda yer verilmelidir.  Uzun tutukluluk süresine bir çözüm yöntemi olarak İtalya ve Fransa’da kişinin kesinleşmiş hükmünü beklediği süre, aldığı mahkûmiyet cezasının yarısından fazla olamayacağı normlaştırılmıştır.  Kişi on yıl hapis cezası aldıysa, beş yıldan fazla Yargıtay sürecini bekleyemez.

Alman Federal Anayasa Mahkemesi tutuklu görülen davaların hızlandırılması mecburiyetini öngören bir ilke geliştirmiş ve bu ilkenin kanun yolu muhakemesi dâhil ceza muhakemesinin tüm evreleri açısından geçerli olduğunu belirtmiştir. Hızlandırma ilkesi, ceza muhakemesinde hem soruşturma hem de kovuşturma makamları ile ceza mahkemelerinin, muhakemenin en hızlı şekilde sona erebilmesi için uygulanabilecek tüm tedbirlere başvurmak zorunda olduklarını ifade etmektedir.13

CMK 100. maddesindeki tutuklama düzenlemesine bakıldığında norma uygun isabetli bir   karar için yapay zekâ destekli bir algoritma gereksinmesi apolitik karar alınması açısından gerekli görülse de bu maddenin yeniden düzenlenerek kaçma veya kamusal güvenlik açısından bir risk oluşturulması temel alınmalıdır.  

AİHM’nin 12778/17 sayılı kararı: “Sonradan delil elde etmek amacı veya sonradan delil elde edilmesi ilk tutuklamayı meşru hale getiremez” (Paragraf 139). Yeni CMK ile sağlanan özgürlükçü yaklaşıma karşın adli kültür ve alışkanlıklar sonucu de jure tutuklama siyaseti gerçekleştirilmedi.

Tutuklamaya istisnai olarak başvurulması gereğinin uzunca bir geçmişi vardır. Beccaria 1764 tarihli “Suçlar ve Cezalar Hakkında” ki eserinde, kaçma tehlikesi ve kanıtı koruma gerektiğinde tutuklamaya ancak başvurulabileceğini vurgulamıştır. Tutukluğun devamı makul olmaktan çıktığında sanık salıverilmelidir (AİHM Jablonski v. Poland § 83 ve ötekiler).14 Ülkede veri açısından bir eksiklikte, yıllar itibariyle haksız yere tutukluluk nedeniyle ödenen tazminat (+manevi tazminat) miktarı bilinmemek tedir.

Tutuklu olan sanıklardan ne kadarının beraat/mahkûm olduğu, mahkûm olanların ne kadarın hapis cezasına çarptırıldığı ve süresinin ne olduğu bilinmediğinden Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlü- ğünce Adli Sicil Bilgi Bankasından yapılacak tarama ile bu yöntemin sistematik bir uygulamaya dönüştürülmesi önerilebilir.  Bilgi ve veri eksikliği CMK md. 101/5 uyarınca tutukluluğa itiraz üzerine verilen kararlar (kabul /ret) için de geçerlidir.

Mağdur (?)

Ceza adaleti sisteminde “her şey sanki suçluları korumaya yöneliktir”. Sistemde mağdurlar açısından (Anayasa’da da yer verilmeyerek) büyük bir haksızlık ve dengesizliğe tanık olunmaktadır. Bu durum isimlendirme açısından Batı dünyasında daha da belirgin olmaktadır: Sistem, mağdur adaleti (victim justice) değil, ceza adaleti (criminal justice) olarak adlandırılmaktadır. Belli suçlara özgü 2012 yılı verilerini içeren aşağıdaki tablonun işaret ettiği üzere, mevcut ceza adaleti süreci “mağdur”u daha da mağdurlaştırmakta, nerede ise mağdur suçlu konumuna getirilmektedir.15

Suç türü            Mahkûmiyet   Beraat

Cinsel taciz                3,082 (%54)     2,609 (% 46)

Çocuğun cinsel istismarı        10,891(% 74)     3,826 (%26)

Cinsel saldırı                  3,719(% 58)    2,710 (%42)

Kasten adam öldürme          17,804 (%84)    3,425 (%16)

Beklentiler

Hukuk devleti sosyal teorisini geliştirmek üzere ceza adaleti açısından ampirik sosyoloji saptamalarına gereksinme vardır: Karakol, savcılık ve mahkemelerde neler olmaktadır? Bu kurumlar nasıl çalışmak- tadır? Halkın bu kurumlardan beklentisi nelerdir? Şimdilerdeki beklentisi örneğin beş yıl veya on yıl öncesinden ne ölçüde farklıdır?

Suçlulardan ne kadarı itirafta bulunmaktadır? Genelde itiraf edenin ekonomik durumu nedir? Fakir mi? Varlıklı kişiler itirafta bulunuyorlar mı? Kime itiraf ediyorlar? Yakalandıktan ne kadar süre sonra itirafta bulunuyorlar? Adli hata oranı ne ölçüdedir? UYAP sisteminin gizli bir hazine olmasına karşın yeterince ampirik araştırmalara veri kaynağı olmakta mıdır?

Öte yandan hâkimin faaliyetlerinin de kapsamlı değerlendirilmesine de ihtiyaç vardır. Adalete özgü bir sav, kişilere yapılan işlem (treatment) nesnel ölçütle tahmin edilir olmalıdır. Bunun karşıtı ise keyfiliktir. Öznellik/keyfilik karşıtı nesnel düzenlilik (regularity) batı uygarlığına özgü bir değerdir. Bir hukuk kuralının adaletsiz (unjust) oluşu yalnızca teorik olarak boş laftan, kuralın kişiye nahoş görünmesinden kaynaklanabilirken, bir kararın adaletsiz (unjust) oluşu reel gerçeklere dokunmakta, kararın kurallara uygun olarak verilmediğini ifade etmektedir. Bu durum ya hatadan (nesnel anlamda unjust) veya hukuktan bilinçli sapma (öznel anlamla unjust) şeklinde olmaktadır. Nesnel/öznel karar konumu ise şöyledir: Uygulama yaygın yorum ve değerlendirme ilkeleri ışığında verilmiş ise nesnel anlamda adil (just) bir karardır. Bundan sapıldığında ise özneldir (nesnel anlamda adil olmayan bir karardır). Öznellik veya adaletsizlik, genelde hâkimlerin tipik yaklaşım karşıtı olarak, hâkimin bireyselliği veya öznelliğinden (ego tükenmişliği/önyargı vs.) kaynaklanmaktadır. 

Yargı sistemi tüketicileri açısından bakıldığında, birey için adalet sisteminde yer alan aktörler örneğin savcılar/icra müdürleri, adalet sisteminde ne anlam ifade ediyor? Yasalar kimler için adaleti simgele- mekte, kimlere anlamsız ve değersiz gelmektedir?16 Ceza adaleti sistemindeki aktörler zanlıları ne derece geldikleri yöre, mahalle/semte veya görünüşlerine göre suçlu görmektedirler? Ceza adaletinin tüketicileri olan sanık, katılan ve tanıklar ile avukatlar açısından yargılama sürecinin de facto görüntüsü nedir? Hâkimler şüphelileri /sanıkları nasıl içerde tutarız diye mi, yoksa nasıl tutuksuz yargılarız arayışı içerisinde midirler?  Her mahkemeye özgü tutum ve davranışlar ile Türkiye profili nasıl bir görüntü sergilemektedir? Psiko-sosyal dinamikler, sosyal medya, mahalle baskısı gibi meslektaşların baskısı adliyelerde ne derece rol oynamaktadır?  İcra/iflas hukukunun insani kodlarının alışkanlıklarla yer değiştirerek, çapsız ve hadsiz uygulamaların hukuk diye tedavüle çıkmasının boyutları nedir? İşte bu ve diğer basit sorularla sistemde var olan düşünce, değer ve dirençlerin saptanmasına gereksinme vardır.17 Bu konuda belli metropol adliyelerinde kurulacak “hukuk kliniği” ile sosyolojik saptamalar yapılamaz mı?

Duruşma

CMK- Duruşmanın açıklığı

Madde 182 – (1) Duruşma herkese açıktır.

(2) Genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına mahkemece karar verilebilir.

(3) Duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır.

Duruşmada hazır bulunacaklar

Madde 188 – (3) Bir oturumda bitmeyecek davada, herhangi bir nedenle bulunamayacak üyenin yerine geçmek ve oya katılmak üzere yedek üye bulundurulabilir.

Ara verme

Madde 190 – (1) Duruşmaya, ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir. Ancak, zorunlu hâllerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilebilir.18

Ceza Yargılaması yasasında yer alan bu “duruşma” hükümleri bağlamında yargılamada tüketicilerin adil tretmana tanık olmasını sağlamak üzere aşağıdaki öğeler üzerinde önemle durulmalıdır:

- Hâkimin tarafsız olmak yanında karara dayanak yaptığı “bulgular” hakkında yeterli bilgi sahibi olarak görülmesi;

- Süjenin, kendi görüşünü sunabilme, “sesini” duyurabilme şansı ve muhakeme sürecinde etkili olabilme imkânı olması;

- Süjenin hâkimin duruşmada sunulan argümanları ciddiye aldığı ve üzerinde kafa yorduğu izlenimini elde etmesi; ve

- Muhakeme sırasında süjenin kendisine saygı ve nezaket sınırları içinde davranıldığını hissetmesidir.

Hâkim, önyargılarına, duruşmada gelişen peşin hükümlere karşı kendini arındırmak için sürekli “kendine gel” savaşı vermeli ve bunu da taraflara yansıtmalıdır. Hâkimler giydikleri cüppe ile kendilerini Herkül gibi görmek yerine “insan olarak ben de hata yapabilirim” düşüncesiyle saygılı davranmalı ve gözlerini açık tutarak her türlü etkiden uzak bir şekilde karar vermelidir. Özetle, yargı saygı duyulmayı hak etmelidir.19 Hâkimler, siyasetçiler veya medya ve halk için popüler olmayacak kararlar vermek ve belki de hepsinden en önemlisi de herhangi bir zamanda popüler olmayan kişilere hukuk önünde eşit işlem görmesini savunmak üzere ahlaki yetkinlik ve cesarete sahip olmalıdırlar. AİHM’ce, mahkemece veya tarafların istemi üzerine yapılan sayısız talikler ile duruşmalar arasında geçen uzunca süreler makul olmayan gecikmelerin nedenleri arasında sayılmaktadır.20

Duruşmada Hâkimin Değişmesi

“Hukuku iyi bilmediğim için bir şey sormak istiyorum” diyen bir sanık, “üç duruşmadır sürekli hâkimler değişiyor. Bu normal mı? Birinci celsede savunmamızı yaptık. İkinci duruşmada iki hâkim değişmiş; üçüncü duruşmada bir hâkim ve savcı değişmiş. Bu durum adil yargılamaya uygun mudur?” Kesintisiz yargılama kural (CMK 190/1) ise de ara verme/oturumun ertelenmesi/talik normatif olarak düzenlen- miştir (CMK 190, 151/1, 226/3). Bu düzenlemenin de facto görüntüsü yargıda bir talik kültürüne işaret etmekte ve bu bağlamda avukatların hoş görülen laissez fair yaklaşımları normal bir davranış olarak görülmektedir-talik etmek veya etmemek; işte bütün soru budur.

Yargılama sürecinin yönetimi ve hâkimlerin dinleme kapasiteleri, taraflar için kritik ölçüde önemli olduğu göz önünde bulundurulmalı; hâkimlerin günlük duruşma takvimi nedeniyle “duruşma/karar yorgunu” olabilecekleri de bilinmelidir.21

Nitekim, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Adaletin İşleyişini Geliştirici Hukuk Yargılama Usulü İlkeleri hakkındaki (84) 5 sayılı Tavsiye Kararında yer alan ilkelerden birincisine göre,

“1. Yargılama, normalde, iki duruşmadan fazla olmamalı; birincisi, hazırlık niteliğinde ön duruşma ve ikincisi, delillerin ikamesi, iddia ve savunmaların dinlenmesi ve mümkün olduğunda hüküm vermek için olmalıdır. Mahkemece ikinci duruşma için gerekli tüm adımların zamanında atılmış olması sağlanmalı ve ilk olarak yeni delillerin belirmesi veya diğer istisnai ve önemli durumlar dışında hiçbir talike izin verilmemelidir.”22  

Yargıtay’da Başkanlık Seçimi (!?)

Yüksek mahkeme başkanlık seçimi için ülkelerde farklı yöntemlere tanık olunmakta ise de ülkemiz örneğinde olduğu gibi uzun süren ve siyaset kokan başkan seçimlerine tanık olunmamıştır. Örnek olarak baktığımız Almanya’da Yargıtay Başkanının seçimi-Yüksek Mahkeme başkanı seçimine ilke olarak Federal hükümet karar vermekte, federal Başkan atamaktadır. Henüz Yüksek Mahkeme hâkimi değilse, atanmadan önce   mahkemeye seçilmesi gerekir. Bu durumda aday genellikle bir temyiz mahkemesinin başkanıdır veya Adalet Bakanlığında liderlik pozisyonuna sahiptir. Başkan için Yargıtay'ın diğer üyelerinden gelen resmi bir “güven oyu” yok. Yargıtay'ın diğer üyeleri seçim ve atama sürecine dahil değillerdir. Seçilen başkan ilke olarak emekli oluncaya dek devam etmektedir.23   İngiltere’de Court of Appeal (Temyiz Mahkemesinin) başkanı tüm üyeleri tarafından üç yıllık bir süre için gizli oyla seçilir. Başkan ikinci kez yeniden seçilebilir.

Ülkemizde Yargıtay Başkanı seçilmesi Anayasanın 154/3 ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 30. ve 31. maddeleri gereğince Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılmaktadır.  Anayasanın 154/3- “Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri ve daire başkanları kendi üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler, süresi bitenler yeniden seçilebilirler”.

Süresi dolan Yargıtay Başkanlığı için önceki yıllarda da tanık olduğumuz ve 25/04/2024 tarihinde yapılan seçimlerin 25. tur oylamasında da sonuç alınamaması karşısında seçimi siyaset arenası dışına çıkarmak üzere yeni bir yöntem geliştirilmesi doğrultusunda “kıdem” sisteminin getirilmesi pragmatik bir yaklaşım olacaktır. Şöyle ki, hukuk ve ceza dairelerinin kendi içlerinde en kıdemlisini başkan yapması; başkanlarında kendi aralarında en kıdemlisini “Hukuk” ve “Ceza” Genel Kurul Başkanı olarak belirlemesi ve bunlar arasında da en kıdemli başkanın Yargıtay Başkanı olması ve bu görevini emekli olana dek sürmesi benimsenebilir. İkinci bir seçenekte, mevcut sistemde yeter sayıda oylamada sonuç alınmadığında salt çoğunluğa geçilmesi olabilir. Kuşkusuz, “Hâkimler siyaseti Mahkemenin kapısında bırakmalıdır”.24

Sonuç

Sistem hukuki işlevleri yerine getiren çeşitli kurumlar arasında etkileşimi içerdiğinden tek bir kurum tek başına anlaşılamaz: Bir taraftaki değişimin başka bir yerde nasıl telafi edici bir değişim yarattığını anlamak için bütünsel (holisitc) bir yaklaşım gereklidir. Yasa koyucular, hâkimler, hukukçular, yöneticiler, akademisyenler, politikacılar, yasaları beyan ettikleri amaçlara göre meşrulaştırmaları, bu tür amaçların bu yasaları açıkladığı anlamına gelmediği gibi, yasaların belirtilen hedeflerden sapmasının bizi umutsuzluğa sürüklediği anlamına da gelmez.  Hukuk öncelikli olarak araçsal değildir; görünürdeki hedefe ulaşmanın genellikle birçok açık ve daha iyi yolları vardır. Hukuk daha çok ideolojik, sembolik, ifade edici ve gizemlileştiricidir. Sosyal analizin her zaman açık olanın altında yatan gizli işlevlere duyarlı olması gerekiyorsa da bu daha geniş bakış açısı, "amaç" çağrısıyla sürekli olarak gözlemcinin dikkatini dağıtmaya çalışan bir hukuk anlayışı için hayati öneme sahiptir. Ve gizli işlevler arasında, özel ilgiyi hak edenlerden biri, hukukun açık işlevlerini en hararetle ilan eden mesleki uzmanların (ister devlet görevlileri ister özel profesyoneller olsun) kişisel çıkarlarıdır.

Çıkarım olarak, hukukun incelenerek sosyal düzen doğasının anlaşılması; sosyolojinin kabuğundan çıkarak hukuka nüfuz etmesi ile hukuki hakikatleri belirleme hedeflenmekte ise de ülkede genelde hukuk sosyal disiplinlerle kardeşçe ilişkilerden yoksundur.25 Bu durum fazlaca avukatların kusurudur. Avukatlara göre, hukuki sorular, hukuk kurallarının öğreti bağlamında yorumlanması üzerine sorulardır. Akademisyenler de hukuku esasta hukuk kurallarının incelenmesi olarak görmektedirler. Ne var ki, hukuka farklı bir yaklaşım, hukuk ve diğer sosyal disiplinler arasında iki taraflı temas ve trafiği öngörmektedir. Hukuk sosyolojisi üzerine farklı tanımlara tanık olabilirseniz de bekli de en iyi tanım formülü negatif olanıdır: Hukukun yalnızca “adli mantık, hukuk kuralları hiyerarşisi ve hukuk kavramları analizinden ibaret olmadığı; başka bir değişle, hukukun yegâne meşruiyet alanı olarak analitik pozitivizmin reddedilmesidir.26

Hukuk, toplumun normlarını tartıştığı, test ettiği ve sonunda kararlaştırıp formüle ettiği bir ortamdır. De facto etkililiği önemlidir. De facto hukuk yaşamı ise, dava sonuçları hakkında dava türleri itibariyle de jure hukukun ne derece hayata geçirildiğinin göstergesidir. Mahkeme kararı sonrası infazın yokluğunda, kuşkusuz, hukuksuzluk baki kalır.27

“Aym Kararlarına Uyulmaması için Hiçbir Gerekçe ve Geçerlilik Olamaz.”

Zühtü Arslan (13/01/2024)

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel

------------------

1  Sembolik etkileşim/yorumsal sosyolojide toplum bir sahne olarak görülüp, kişiler birbiri ile ilişkiye girdiklerinde bu sahnede anlam tanımlamakta/yeniden tanımlanmaktadır. Sembolik etkileşimin ana kavram ve fikirleri ise, durumun anlamlı sembollerle tanımı, kişinin kimliğinin toplumdaki kişiler arası etkileşim ve ötekilerin algılaması ile oluşması, kişilerin kendilerini ötekilerin algılaması ile şekillendirmesi (ayna benlik/looking-glass self), tiyatro (dünya bir sahne ve bizler “yaşam” denilen oyunda aktörleriz) analojisini kullanarak sosyal davranışı açıklama ve etiketlemedir (labelling). Etkileşimciler, kişiler veya kişilerin oluşturdukları grupların etkileşimlerini araştırmayı tercih ederler; ekonomi ve hükümet gibi sosyal kurumları göz önüne almazlar. Her iletişim kişilerin gelecekteki etkileşimleri sağlamak üzere kullandıkları yeni yaklaşımları, beklentileri ve sınırları üretmektedir.  

2 Bazı bilim adamları, (normalde “üçüncü erk” diye isimlendirilen ve şimdilerde birinci erk olarak beliren) Alman yargı sistemini birçok nedenle ve birkaç açıdan Yürütme ve Yasama erkinden daha güçlü olarak görmektedir.  Bkz. P. Gilles. “Civil Justice Systems and Civil Procedure in a Changing World: Main Problems, Fundamentel Reforms and Perspectives-A European View” Russian Law Journal Vol.11, Sayı 1, 2014, ss.41-57. Jiri Priban. “Hukukun Üstünlüğü Sosyolojisi: Güç, Yasallık ve Meşruluk” Research Handbook on the Sociology of Law (pp.110-123) Publisher: Edward Elgar: Hukukun üstünlüğü, siyasi liderler, siyaset yapıcılar, hâkimler ve diğer hukuk meslekleri ile siyaset ve hukuk teorisyenleri tarafından kullanılan en enflasyonist kavramlardan biridir.   Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu, hukukun üstünlüğünü, kredi alan ülkelere verilen kredi hibelerinin iyi bir yönetişim koşulu olarak listeliyor; siyasi ve hukuk felsefecileri bunu evrensel bir insani fayda olarak ele alıyor ve dünyanın her yerindeki kampanyacılar bunu, kredi hibelerini desteklemek için kritik bir araç olarak kullanıyorlar. 

3 Bu gereksinmeyi vurgulayan Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün “Hazırlık Soruşturmalarının Yürütülmesi” üzerine altıncı kez yinelenen 01/01/2006 tarih ve 2 sayılı Genelgesi.

4 Mustafa Tören Yücel. Hukuk Felsefesi, 6. Bası, 2024.

5 Mustafa Tören Yücel. Kriminoloji, Ank., 2008, s.132; Mustafa Tören Yücel. “Hukukun Sosyal Teorisi” TBB Dergisi Sayı 52 Mayıs/Haziran 2004, ss.118-133; Uluslararası Savcılar Birliği. Savcılar için İnsan Hakları El Kitabı/Manual for Public Prosecutors Ankara Barosu Yayınları 2007.

6 Bkz. K.İnan. “Adalet Sistemimiz ve Alışkanlıklarımız” Güncel Hukuk, Temmuz 2010/7-79 s.11; M. Sancar ve E.Ü. Atılgan. “Adalet Biraz Es Geçiliyor…”: Demokratikleşme Sürecinde Hâkimler ve Savcılar, TESEV İst., 2009: Temel görevleri devleti korumak olarak görülmekte ise de bir hâkimin görevi devleti korumak nasıl olabilir? Bizde kamu düzenini korumaktan devleti alabildiğine korumak anlaşılmaktadır. Bkz. C. Duhigg. Alışkanlıkların Gücü (Çev. H.B. Çevikus), Boyner Yayınları, 2012: “Alışkanlıkları değiştirmenin mümkün olduğu bilinmektedir. Beyin yeniden programlanabiliyor. Yapılması gerekenin, inanır ve bunu bilerek ve isteyerek yapıyor olmaktır. Değişim, kişi başka insanlar arasında iken oluşmakta; şirketler, organizasyonlar ve toplumlar da değişebilmektedir”.

7 Ulusal ve uluslararası danışmanlar tarafından ortaklaşa geliştirilen "Delillerin Kabul Edilebilirliği Kılavuzu", 28 Eylül 2022 tarihinde Adalet Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Çalışma Grubu üyelerine sunulmuştur. Ayrıca bkz. Hakimlerin beceri ve yetkinliklerinin geliştirilmesi, bilgi paylaşımı ve iş birliklerinin güçlendirilmesi ve yargının soyutlanması kültürünün ötesine geçmelerine yönelik rehber ilkeler https://rm.coe.int/cepej-2019-15-en-knowledge-sharing/16809939e4

8 İyi bir hâkim nasıl olur? http://www.ejtn.eu/PageFiles/18755/Themis_semi_final_Lazarova.pdf

9 “İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı da yapan 30 yıllık emekli hâkim Selçuk Kaya yargı mensuplarının siyasi baskılar nedeniyle mutsuz olduğunu dile getirilen Kaya, nitelikli hâkim ve savcı sayısının az olduğunu anlatıyor”: Medyaskope- G. Özkan. ÖZEL HABER: Bir savcıya yılda 1580 dosya düşüyor | Davalar nasıl etkileniyor, hukukçular ne bekliyor?   11/02/2024.

10 Tutum oluşumu ve değişikliği için ayrıca bkz. M. Şerif ve C. W. Şerif. Sosyal Psikolojiye Giriş II Sosyal Yayınları, İst., 1996, ss. 539-573.

11 Council of Europe European Commission for the efficiency of justice (CEPEJ) çalışmaları kaynak olacak niteliktedir. Ayrıca bkz. Performance indicators and evaluation for judges and courts  by Dr. Pim Albers Special advisor of the CEPEJ. Aylin Aydın Çakır. “Siyaset Bilimi Perspektifinden Yargı Bağımsızlığı: Bir Kuramsal Model Önerisi” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Yıl: 2020 C. 75 Sayı: 3, ss. 973 – 995. Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/yargi-reformu-ve-demokrasi-sosyolojik-yaklasim-judicial-reform-and-democracy-sociological-perspective

12 Bkz. Mustafa T. Yücel. Yeni Türk Ceza Siyaseti, İmge. 

13 Feridun Yenisey. “Bireysel Başvuru Kararlarının Ceza Muhakemesi Hukuku Açısından Değerlendirilmesi: Tutuklama” Anayasa Yargısı, 33 (2016), s.227. Tutuklamanın Hukuki Olmaması (Ay. Md. 19/3'ün ihlali) (İhsan Yalçın, B. No: 2017/8171, 9/3/2020), (Hakan Aygün, B. No: 2020/13412, 12/1/2021).

14 İnsan Hakları Mahkemesi tutuklama nedenlerini karine sayan katalog suçlar uygulamalarını Sözleşme ile uyumsuz sayıyor. Bkz. https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-193650 Ayrıca bkz. Bülent Tanör, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, BDS Yay., 1990, s.65. Mustafa T. Yücel. “Tutuklama Paradoksu” TBB Dergisi 2010 (91) ss.291-299.

15 Hüküm giyen suçlu eğitilmekte, çalıştırılmakta/psikiyatrik tedaviye tabi tutulmakta; kendilerine “af” sağlamak üzere kader kurbanı etiketi yapıştırılmakta; aflarla salıverilenler özellikle cinsel sapıklar yeni kurbanlara doğru yelken açmaktadırlar.  Psiko-sosyal anketlerle suçluların öz geçmişlerinin profili çıkarılırken, mağdurlara ne olduğu konusunda hiçbir araştırma yapılmıyor. Cinayete kurban gidenler, sanki “temizlendiler”. Onlar mağdur potansiyelli kişilerdi; cinayet olmasa başka bir nedenle X olacaklardı-belki de yolda yürürken kafalarına bir saksı düşerek veya geceleyin evlerine giren bir kamyonla can vereceklerdi. Öte yandan, suç zamanaşımı ile takibattan kurtulan suçlulara karşın mağdurlar yaşam boyu geçirdikleri travmanın etkisine mahkûm oluyorlar. İşte sistem çeşitli açılardan fire vermektedir. İnsan hakları bildirgelerinde sanıkların korunmasına yönelik hükümler pozitif hukuka yansımış iken mağdurların korunmasına yönelik düzenlemeler Yeni TCK’daki bazı tedbirlerle sınırlı kalmıştır. İlk defa suç işlediklerinde korunan suçlular salıverilme sonrası yeniden suç işlediklerinde sistem yine koruyuculuğunu sürdürmekte; zaman zaman cezai sorumluluk açısından akıl hastalığı devreye girerek (insanity defense) farazi açıklamalarla sanığın cezai sorumluluğu olmadığı de hükme bağlanabilmektedir. Kuşkusuz, bu düzenleme de sorgulanarak, gerçekte sanığın suçu işleyip işlemediği/suçlu olup olmadığı saptanmalı; bu saptama sonrası yaptırım ve tretman türü (akıl hastanesi mi, cezaevi mi, yoksa her ikisin mi olacağı) belirlenebilmelidir.  2004 yılı ve sonrası yeni ceza hukuk sistemi ile mağdurun korunmasında yeni bir sayfa açılmış ise de de facto görüntüsü hayal kırıklığı yaratmıştır. Bkz. Mustafa Tören Yücel https://www.hukukihaber.net/suc-magdurlari-crime-victims-mustafa-toren-yucel

16 İskender Öksüz “Anayasa değişmeli!”  Karar 19/04/2024: “En sık değiştirdiğimiz kanun, yanılmıyorsam, İhale Kanunu. Niçin sık değiştirdik? Çünkü vesayet kanunuydu, özgürlükçü değildi. Onu özgürlükçü ve sivil hâle getirmek için çok uğraştık. Niçin esaret ve vesayet kanunuydu? Çünkü topladığımız vergileri dilediğimiz yandaşlara vermemize engeldi. Yandaşlarımızı zengin edemeyeceksek, bizim iktidarda olmamızın bir anlamı var mıdır?... Anayasa demişken, en sık değiştirdiğimiz ikinci yasa da anayasa işte. Niçin derseniz; o da dilediğimizi dilediğimiz gibi yapmamıza engel oluyor. Yok anayasa mahkemesiymiş, yok şu tay’mış, bu tay’mış. İktidarımızın icraatına müdahale eden, aklımıza geleni hızla icra etmemize engel olan her ne varsa vesayettir”.

17 Ayrıca bkz. Mustafa Kutlu “Yargı Nerede?” HFSA 16 İst., 2007, ss.47-51; M.Özkes. “Hukuk Fakültesi Öğrencilerinin Gözünden Yargılamanın Sorunları ve Değerlendirilmesi” Yargı Reformu-Sempozyum (18-20 Haziran 2008), TBB, ss.234-254; İcra Müdürlüklerinde yozlaşan hukuk kültür ve eleştirisi için bkz. H. Şeker. “Uyum’un Takip Versiyonu, Yenilik mi Yinelemek mi?”  Ank. Barosu Dergisi, Yıl 70 S.2012/3, ss.368-403; M.T.Yücel. “Ceza Adaletinde Sapmalar” TBBD Mart-Nisan 2013, ss.11-34; M. T. Yücel. Yargı Sistemi Üzerine Denemeler, Seçkin, 2019. Bkz. İsmail Saymaz. Sözde Terörist, İst., 2013: Sıradan insanın bir anda nasıl terörist olarak suçlanıp yaşamının kararabileceği 30 ayrı dava dosyası ile sergilenmektedir.

18 Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi 2017/157 sayılı dosyasında canıma ait malpraktis davasındaki yargılama süresi13 yıl, 7 ay, 13 gün sürmüştür. 8 Temmuz, Pazar 2018 tarihlindeki   25 kişinin yaşamını yitirdiği ve en az 300 kişi yaralandığı Çorlu tren kazası davasında Savcılıkça, kazada sorumlulukları bulunduğunu anlaşılan TCDD 1’inci Bölge Müdürlüğü’ndeki dokuz görevli hakkında da “taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olmak” ve “bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olmak” suçlarından Çorlu 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde üç yıldan 15 yıla kadar hapis istendi. Davanın 12. duruşmasında (25/04/2024) karar verildi ise üst mahkemelerde geçecek süre sorunsallığını korumaktadır.   

Bölge Adliye Mahkemelerinde süre  

Yıllar         2017   2018   2019   2020   2021   2022

Süre(gün)     64     152      237     339    266     263

Türkiye ölçeğinde yargılama süresine ait UYAP sisteminde yapılacak saptamalarla her duruşmaya ait süre ile duruşma sayısı ve süresi saptanarak “sosyolojik gerçek” rahatlıkla saptanabilecektir.

19 İş yükü stresi altında pratikte savunma süresi kısaltılan avukatlar, “kısa kes” ikazına muhatap olan taraflar için yargısal diyalektikten söz edilebilir mi? A.Yıldırım. “Yargılamada Hâkim Değişiklikleri ve Adil Yargılanma Hakkı” Terazi Hukuk Derg., C.11, S. 118, ss.190-191. “Kamu görevlilerinin görevlerini yürütürlerken yasaları ve bu kararları değerlendirme yetkisi hiç kimseye tanınmamıştır. Dolayısıyla herkes, öncelikle de yargıçlar, Anayasa Mahkemesinin kararlarına asla hiçbir değerlendirme yapmaksızın kesinlikle uymakla yükümlüdürler.” Sami Selçuk. “Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ve yargılama organlarının yükümlülükleri” [email protected] 29/05/2022; Sami Selçuk “Bir karar, düşündürdükleri ve sonrası” [email protected]/12/2023

20 AİHM’ce, mahkemece veya tarafların istemi üzerine yapılan sayısız talikler ile duruşmalar arasında geçen uzunca süreler makul olmayan gecikmelerin nedenleri arasında sayılmaktadır. Denetim Komisyonu tahminine göre, İngiltere ve Galler’de her yıl ceza mahkemelerindeki talikler, gecikmeler ve “parçalanmış” duruşmaların bedeli 80 milyon £’u bulmaktadır. Bu davaların % 40’ında duruşma için yeterli hazırlığın yapılmadığı görülmüştür. Bk. Home Office. Justice  for All, London, 2002.

21 Kararların sabah veya öğle yemeği sonrası daha olumlu olma olasılığı daha fazladır. Bu bağlamda “adalet, hâkimin sabah kahvaltıda yediğidir” karikatürü genelde karar alınımına özgü bir karikatür olabilir mi? "Empatik ilişki kurabilen bir hâkim, tanığı, müdahili, davacıyı, davalıyı ve avukatı duruşma kapısı önünde bekletmez, onları sabırla dinler, onlara bağırmaz, davayı gereksiz yere uzatmaz, taraflara fazladan masraf yaptırtmaz". Bkz. V. A. Coşar. "İnsan Gerçeği-Empati-Yargıçlık "Ankara Barosu Dergisi S.1996/1, yıl 53, ss.87-89. İlgililerin duruşma kapısı önünde beklemelerini en aza indirgemek üzere, kesin duruşma saatlerinin belirlenemediği mahkemelerde duruşma saatlerini gruplaştırma sistemi uygulanarak; 9.00,11.00 ve 14.00   saatlerinin verilmesi yerinde olacaktır.

22 Sayısı 15’i bulan Yurt Dışı Adalet Müşavirleri bulundukları ülke adliyelerinde izledikleri duruşmalara ait izlenimlerini Adalet Bakanlığına bildirmiyorlar mı? Ayrıca bkz. Hâkim ve Savcı Adaylarının Staj Verimliliğinin ve Etkinliğinin Arttırılması Projesi: DURUŞMA YÖNETİMİ VE KARAR YAZMA EĞİTİM MODÜLÜ,2020, ss.52-54. Hâkimlerin beceri ve yetkinliklerinin geliştirilmesi, bilgi paylaşımı ve iş birliklerinin güçlendirilmesi ve yargının soyutlanması kültürünün ötesine geçmelerine yönelik rehber ilkeler https://rm.coe.int/cepej-2019-15-en-knowledge-sharing/16809939e4

23 Bkz. Questionnaire for the preparation of the CCJE Opinion No. 19 (2016): “The role of court presidents” Answers GERMANY.

24 İsmail Saymaz. Danıştay hâkimi- “Yargı hiç bu kadar bozulmamıştı”.  Sözcü 22/04/2024: Adına tarikat, ister sivil toplum kuruluşu denilsin grupların “yüksek yargıya” müdahalesi…üyelerin özgür iradesiyle oy kullanmadığı, gruplar arasında pazarlıklar sürdüğü için seçimin çıkmaza girip uzadığı..

25 Sosyoloji, ekonomi ve siyaset bilimi ile hukuk öğrencisine hukukun işlediği ortam hakkında daha geniş bir anlayış kazandırmalıdır. Hukuk ile aile ve din gibi diğer sosyal kurumların karşılıklı bağımlılığının farkına varmasını ve hukukun uyum sağladığı bu tür kurumlardaki çağdaş eğilimlerin neler olduğunu anlamasını; hukukun zorunlu olarak evrimsel karakterini takdir etmesini sağlamalıdır. Ve son olarak, yasaların toplumsal kontrolün yalnızca bir aracı olduğunu ve eğitimin, kamuoyu duyarlılığının ve diğer araçların eşit derecede etkili ve daha az acı verici olabileceğini görmesini sağlamalıdır.

26 M.T.Yücel. https://www.hukukihaber.net/hakimlik-ve-sosyal-gercekler-judgeship-and-social-facts ; M.T.Yücel. https://www.hukukihaber.net/hukuk-sosyolojisi-dersi-lesson-of-legal-sociology; Brian Z. Tamanaha. A Social Theory of Law by Comparison to Legal Positivism (Gerçekçi Sosyo-Hukuk Teorisi: Pragmatizm ve Sosyal Hukuk Teorisi), 1999. Roberto Mangabeira Unger. Modern Toplumda Hukuk: Sosyal Teorinin Eleştirisine Doğru. New York: Özgür Basın, 1976.  Hürriyet Gazetesi yazarı A.Selvi, köşesinden “Osman Kavala’nın hapiste tutulmasının, Gezicilerin yıllarca hapis yatacak olmasının Türkiye’ye ne yararı var? AK Parti’ye ne fayda sağlıyor?” sorgulamasını yapıyor. Hürriyet (17/04/2024), s.11. Ayrıca bkz. A. Hakan. “Gezi’nin 8 başarısı” Hürriyet (16/06/2013), s.5. Hukuk Sosyolojisi adlı eserimin 1. Baskısında yanıt bulmayan 36 sorudan 32’si 6. Baskısında varlığını korumaktadır. Bkz. Mustafa T. Yücel. Hukuk Sosyolojisi.

27 Mustafa T. Yücel. “Yeni Adli Yılın (Değişmeyen) Düşündürdükleri” HukukiHaber.  Yargı Sisteminin Sorunları ve Çözüm Yolları Makale Yarışması ve Anket Çalışması Raporu https://www.istanbulbarosu.org.tr/files/docs/HFSK-Makale-ve-Anket-

Raporu-1.pdf- İbrahim Aycan