Ceza adaleti sistemindeki aktörler kendilerine “Niçin bu görev de olduklarını sormalı” ve yanıtı da şu olmalıdır: “Bizler insanların iyi yaşam sürmesi için burada bulunmaktayız” bilincine sahip olmalıdırlar.

Hukukun özü, toplumsal davranışın düzenlenmesi olup, hukukun usul yoluyla kendi düzenlemesiyle meşgul olması beklenir. Bu da hukuku, çeşitli usullerin davranışsal sonuçlarının tartışılması ve analiz edilmesi için doğal bir alan haline getirmektedir. Usul hukuku üzerine yazılan yazılar, yüzyıllar boyunca davacıların, avukatların ve hâkimlerin usul biçimine veya diğerine tepkileri hakkındaki spekülasyonlarla çokça ilgilenmiştir.  

Yalnız, sosyal yaşamın vazgeçilemez bir kurumu olan hukuk, ekseri kurumlar gibi, üzerine önemle eğinilmediğinde ciddi nitelikte işletim sorunlarına gebe olabilecek belli sakıncaları da bünyesinde taşımaktadır.  Aşağıda irdelenen bu sakıncalar, kısmen, hukukun tutucu eğilimlerinden, biçimsel yapısındaki rijitlikten, kontrol işlevlerine ilişkin sınırlayıcı yanlarından ve hukukun bizzat kendisinde saklı olan belli türdeki ayrımcılıktan kaynaklanmaktadır:

1. Güvenlik: Hukukun ilk ve radikal işlevi güvenliği sağlamaktır. Güvenlik farklı içeriklerle tesis edilebilir. Önemli olan bu güvenlik durumunun varlığıdır. Yalnız bunun da içeriği adil olmalıdır. Koyu bir istibdat rejimi en yüksek derecede güvenliği beraberinde getirebilir. Hukukun yaratılması nedeni ile hukukun değer bakımından takip edeceği amaçlar tamamen başka şeylerdir. Hukuk, toplumda güvenliği sağlamak zorunda ise de bu herhangi bir güvenlik değildir. Hukuk, adil kurallarla toplumsal güvenliği sağlamalıdır. Kuşkusuz, güvenlik beraberinde özgürlüğü getiriyorsa anlamlı olmaktadır. Dışarı çıkabildiğimde kapıyı kilitle menin bir anlamı olacaktır. Tahmin edilebilirlik hukukta anahtar bir işlevdir. Hukuk uygulaması esnek olmaktan tahmin edilemezliğe kaydığında anahtar işlev buharlaşmaktadır.

2. Tutuculuk: Legal bir sistemin, statükonun sağlanması ve korunması işlevi bağlamında adliyeler, sistemin başlıca enstrümanları olarak statükonun ajanları olarak hareket etmelidir. Özel bir zaman ve mekân boyutundaki anayasal ve yasal kurallarla saptanan sosyal siyaset veya içtihatlarla hukuk, tutuculuğa yönelik bir eğilim göstermektedir. Tahmin edilebilirlik1 ve devamlılık uğruna hukuk sisteminde sürekli değişikliklerden kaçınılması doğal karşılanmalıdır. Sosyal değişim hukuktaki değişime öncülük yaptığında, düzenin parametreleri de sağlanmış olmaktadır.  Kriz dönemlerinde hukukun çaresizliğine tanık olunmakta ve hava kirliliğinin yoğunlaştığı zamanlardaki tek/çift plaka uygulamasında olduğu gibi yeni intibaklara yol vermektedir.

3. Rijitlik: Hukuk doğası gereği geriye dönük olduğundan rijitlik/katılık sorunu tüm hukuk sistemleriyle karşı karşıyadır. Bugünkü kararları dün karar verilenlere dayandıran herhangi bir sistem, değişen zamanlara ayak uydurmakta zorluk çekecektir. Hukukun tutucu eğilimlerine ilişkin olarak normatif yapıda rijitlik belirmektedir. Hukuk kuralları genel, soyut ve evrensel nitelikli olduğundan, bazen deli ceketi niteliğine bürünmekte; belli bir illegal davranışta, sosyal güvenlikten yoksun hamile bir kadının ablasının sağlık karnesi ile çocuğunu hastanede doğurtması örneğinde, hafifletici nedenler göz önüne alınmamaktadır. İşte, hakkaniyet (nasafet) kuralları yanında sosyal adalet düşüncesiyle hukuktaki rijitlik de olabildiğince yumuşatıl- malıdır.

4. Baskılama: Bu nitelik, normatif kontrolün sınırlayıcı yönlerinden kaynaklanmaktadır. Normlar grup üyeleri için uygun olan veya olmayan davranış modelleri üzerine paylaşılan değer ve inançları simgelemektedir. Bu normlar/teknikler sosyal çözülme ve anomiyi önlemek kadar bu anormalliklerle mücadeleye hizmet için vardırlar. Ne var ki, zaman zaman katı bir biçimselliği yansıtan bu hizmet anlayışında aşırılığa gidildiğinde, hukuk, ajanların elinde baskı/zorlama üreten bir kurum olmaktadır.

5. Ayrımcılık: Ceza adaleti sisteminin çeşitli evrelerinde yer alan aktörlerin taktıkları bifokal gözlükler nedeniyle ayrımcı işlem ve kararlara tanık olunmaktadır-çifte standart.2 Sanıkların sosyal statüsü, servetleri, bağlı oldukları kurum ve diğer faktörler hukukun uygulamasında oldukça etkili olabilmektedir-endeterminan bir uygulama. Nitekim, bir zamanlar talanıyla ünlü belediye başkanlarını halkın gözünde yüceltmek için söylenen “Çaldı, ama çok çalıştı” (yani helal olsun), “Taş üzerine taş koymamış kişilerin, taş üzerine taş koymuş kimseleri suçlamaması” gerektiği şeklindeki söylemler de ayrımcılığı körükler nitelikte işlev görmüştür.

Kuşkusuz, hukukla beliren sakıncalar bunlardan ibaret değildir. Bunlara soruşturma/yargılamada usul yetersizlikleri, adli kırtasiyecilik ve idari gecikmeler gibi etmenlerde eklenebilir. Yargılamada zaman zaman hatalı kararlarla, masum kişilerin hüküm giydikleri, suçlu kişilerin de beraat ettikleri görülmek- tedir.3 Öte yandan, adli yardım yetersizliği, hak kaybına uğrayan yoksul kişilerin dayanma gücü olmaması da eşitsizlik üretmektedir. Diğer bir anlatımla, hukuk uygulamasında oldukça farklılıklara tanık olunmaktadır.4 Gerçekte, bu farklılıkları girdideki (suçun ciddiyeti, işleniş biçimi ve suçlunun karakteristikleri) değişkenlerle de açıklamak mümkün değildir. Tüm araştırma sonuçlarına karşın uygulamacıların savunması ise, her dava veya suçlunun özel olduğu ve niceliksel araştırmanın bu öznelliği asla ölçemeyeceği şeklindedir. Bu bağlamda adalete ne derece hizmet edildiği gündeme gelmekte ise de bu konuda sosyologların katkısı ne ölçüdedir? Yanıtlar olumlu ise, yasalardaki yaz-boz’lar nasıl açıklanabilir? Bu konuda akademisyenler mi ilgisiz? Yoksa uygulamadaki aktörler sorgulamadan yoksun veya duyarsız mıdırlar? Evet bizlere özgü tüm sorun, sosyal düşünme/sosyal akıl ve sorgulamadadır-sosyolojik yaklaşım. Siz bir senfonide yalnızca bir enstrümanı dinlerseniz, bütünü göremezsiniz; sorunu bireysel görürseniz evrenden kendinizi soyutlarsınız. İşte sosyal gözüküp sosyal körlük tuzağına düşme riski de var.

Kuşkusuz, hukukun eşit ve yeknesak şekilde uygulanması, hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir devlette hukukun genelliğini, kanun önünde eşitliği ve hukuki kesinliği sağlar. Kanunların yeknesak şekilde uygulanması, halkın hakkaniyet ve adalet algısı ile adaletin yerine getirilmesine ilişkin güvenini artırmaktadır.5

“Adaletsiz hukuk, tedavisi olmayan bir yaradır”.

       William Scott Downey

Öteki süreçlerde olduğu gibi adli süreçte de olanaklardaki eşitsizlik hukuki kişilikte de eşitsizlik yaratabilmektedir. Ehil bir avukat yardımından yoksun bir masum insan savcılık makamının vicdanına terk edilirken, gerçekten suçlu insan deneyimine dayanarak paçayı sıyırabilmektedir. Şu gerçektir ki, genelde hâkim karşısında hiçbir zaman gerçekten eşit iki taraf/insan yoktur.

Öte yandan kimin gözaltına alındığı ve kimin kefaletle serbest bırakıldığı konusunda sıklıkla eşitsizlikler olduğundan, yargılama öncesi gözaltı, ceza adaleti sistemlerindeki ayrımcılığı yansıtır ve pekiştirir niteliktedir. Duruşma öncesi gözaltında tutulmak, bir hâkimin kişiyi nasıl algıladığını ve bu da bir davanın sonucunu etkileyebilir. Cezaevinin zanlı/sanık kişi üzerinde fiziksel, zihinsel ve duygusal bir etkisi vardır ve bu da bir hâkim tarafından nasıl algılandıklarını olumsuz etkileyebilir. Hüküm verirken, hâkimler aynı zamanda bir kişiyi yargılama öncesinde tutma kararını geriye dönük olarak gerekçelendirme ihtiyacı hissedebilirler ve bu nedenle hapis cezası verme olasılıkları daha yüksek olabilir.

Mahkemelerin sosyal siyaset oluşumdaki rolü: Hâkimler önüne gelen davalarda sosyal siyaset yapımı veya etkilemesi olmaksızın salt hukuku uygulaması mümkün müdür? Mahkemeler ve hâkimler, karar verdikleri davalarda ne ölçüde toplumsal etkileri göz önüne almak konumunda olmalıdır? Davalarda verilen kararlar sosyal siyaseti nasıl etkilemektedir? Bu bağlamda mahkemelerin vermesi gerekli kararlarla vermemesi gerekli kararlar arasındaki hat nerede/nasıl belirlenecektir? Arabuluculuk rejiminin bu konudaki katkısı ne ölçüde belirecektir? Davaların aktivist bir süreçle karara bağlanması sonucu vatandaşların gelişecek standartların benimsenmesindeki katkısı ne olacaktır? Özetle, belli bir davada hâkimlerin kararları ile hepimizin uymakta olduğu bir standart belirleme arasındaki hat nereden çekilmektedir? Sosyal siyaset oluşumu adli kararların kaçınılmaz sonucu ise de bu yaklaşım “adli aktivizm” oluşturur mu?

Gerçekte mahkemeler arasında özellikle Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Hukuk Daireleri ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun sosyal siyaset oluşturması kaçınılmaz olmaktadır. Bu bağlamda beliren soru anılan yetkinin kullanılmasındaki ilkeler neler olmalıdır? Bu konuda rehber olacak hususlar, kuşkusuz, bilimsel görüşler, icra ve yasama erklerinin tepkileri ile kamu oyudur.

Kanunların yeknesak şekilde uygulanmasını sağlamada avukatların ve savcıların rolü çok önemlidir. Taraflar için en yüksek kalitede adaletin sağlanması amacıyla avukatlar ve savcılar tarafından yeterli katkı sağlanmalıdır. Avukatlar ve savcılar, içtihadı uygun bir şekilde araştırmalı ve önceki kararların uygulanabilirliği veya uygulanamazlığı için sırasıyla görüşler sunmalıdır-Birleşik kaplar teorisi.

Genelde egemen olan görüş mahkemelerin tarafsız bir süreçte hakem olarak davranmasıdır. Yalnız bu tarafsızlığa karşın hukuki düzenlemeler nötr olmayıp, toplumda geçerli değerlerin bir özetidir.

Taraflar hukuki durumlarını önceden bilebilirlerse, genellikle ilk aşamada mahkemeye gitmemeye karar verebilirler. Mümkün olduğu ölçüde avukatların müvekkillerine nasıl tavsiyede bulunacaklarını ve bunun sonucu olarak dava taraflarının da haklarını bilmeleri gerekir.6 Açık, tutarlı ve güvenilir kurallar ortaya koyan emsal kararlar/ yerleşik içtihatlar, uyuşmazlıkların çözümünde yargı müdahalesi ihtiyacını azaltabilir. Özellikle yüksek mahkemeler tarafından benzer vakalarda verilen daha önceki kararlara dayanılarak davalar daha etkin bir şekilde çözülebilir.  

Hâkimler, makul değerlerin sınırlarını göz ardı ettiklerinde, toplumdaki kişiler de bu değerleri göz ardı edebilir.

Kuşkusuz, haksız fiil, sözleşme ve ekonomik düzenlemelere ilişkin hukuki düzenlemelerde sosyal siyaset açısından yaratıcılığa özgü alanlar kaçınılmaz olmaktadır. Bu konuda önemli sorun hâkimlerin daha makro düzeyde bir değerlendirme yapabilme yetisine uyarlı bir eğitim ve uygulama kültürüne sahip olup olmadıklarıdır.

Hukuk Kültür İlişkisi

Hukukla kültür arasında bir ayna ilişkisi bağlamında şu olgulara tanık olunmaktadır:

- Toplumsal değer dağınıklığının hukuka yansıması;

- “Düzen hukukla gerçekleşir” bağlamında kültüre aykırı hukuk geliştirilmesi;

- Hukuk kurallarının kolaylıkla değiştirilmesi-torba yasalar;

- Hukuk ile kültürün ayrı telden çalması; ve

- Güven duygusundan yoksunluk.

İşte ortak değerler ve dayanışma temel parametresi olarak güven duygusu sosyolojisine bakıldığında görünen tablo iç açıcı değildir. Toplumda kimse kimseye güvenmiyor. Yanınızdan geçen biri size bir şey dediğinde güveniyor musun? sorusuna Türklerin %90’ı “Güvenmem” diye yanıt veriyor. İskandinavların %80’i “Güveniyorum” diyor. Hukukun Üstünlüğü Endeksi Raporu 2023 yılı sonuçlarına göre 0.41 puanı bulunan Türkiye 142 ülke arasında 117. sırada bulunuyor (hukuk davalarında: 0,41 puan 119. sırada yer alırken, ceza davalarında 0,38 puan ile107. sırada yer almaktadır.)7

Güven duygusunun altında yatan nedenlerden biri çocuk yetiştirilmesindeki tutumumuzdan kaynaklanmakta ve yöntem kandırmaya dayalı bulunmaktadır: “Yemezsen, ver o mamayı ben yiyeceğim”. Çocuk mamanın yenmediğini görüyor. Veya “Yemeğini ye, bak polis çağıracağım” diyoruz. Ama kimseyi çağırdığımız yok! Çocuk doğduğu andan itibaren etrafındakilere güvenme sorunu yaşamakta, onların yalan söylediği izlenimi beyindeki nöronlarda iz bırakmakta ve kodlanmaktadır.

Sorun Çözme

Mahkemeler olgusal ihtilafları karara bağlama sürecinde hukuka özgü boşluk veya muğlaklıkları, bir yandan yasama erkinin dikkatlerine sunarken, TMK 1. maddesi gereği çözümleyip karara bağlamak zorundadırlar. Bu süreçte hâkimler kaçınılmaz olarak sosyal siyaset yapar duruma gelmektedirler. Önemli husus, bu süreçte hâkimlerin takdir hakkını suiistimal edip etmedikleridir.8

Adli kararlar irdelendiğinde, satranç/briç oyunu, yaz tatil planı veya bir resim veya müzik parçasının tasarımı, birer sorun çözme (ve kuşkusuz bilgi işleme) biçimi olduğu gibi ceza davalarındaki hüküm de sorun çözme olarak yorumlanabilir.  Satranç oyunu gibi sorunlarda, kişi, çözümün doğru olup olmadığını genellikle bilirse de bu yargı, ceza mahkemesi kararları için geçerli değildir. Kişi ancak oldukça sınırlı sayıda dava hakkındaki çözümün doğruluğundan emin olabilir: Kural olarak, adli sorun çözümleyicisi için verdiği kararın doğruluğunu test için başvurabileceği tartışmasız bir ölçüt yok ise de9 hâkimin doğruluğu, nesnel ve hukuka uygun karar vermesinde yatmaktadır.

Modern bir toplumda yasal reformların kaçınılmaz olduğunu kabul etmekle birlikte, sıklıkla ve bazen tutarsız şekilde ve aceleyle yapılan kanun değişikliklerinin yasama kalitesini ve hukuki kesinliği etkilediği görülmektedir. Parça parça değiştirmenin doğası ve kanunların karmaşıklığı (değiştirildiği şekliyle) hukuki kesinlik ilkesini zayıflatmaktadır.

"Avrupa hukukuna uyum sağlamaya çalışan bir görüntü yerine, Avrupa ve dünya hukukuna yön veren 'Milli Hukuk Sistemimizi' bir an önce tamamlamak için yoğun çalışmalar yapmamız gerekir!"  Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez’in 2024-2025 Adli Yıl Açılış Konuşması10

Yargı dünyasında bir hâkimin insan olduğunun kabul edilmesi, onun tarafsız bir şekilde yargılayamayacağı anlamına gelmez. Ancak bilişsel ve sosyal önyargıların etkisini ortadan kaldırmak ve bozmak için ek kişisel ve kurumsal stratejiler gerekebilir. Çıkarım olarak, hâkim, sosyal gerçekliğe/gerçeklere sırt çevrilmemelidir.

Usul yasaları da hâkime bu imkânı vermelidir. İsviçre hâkimi, her İsviçrelinin okur yazar olduğunu ve kendini koruyabileceğini kolayca kabul edebilirken Türk hâkimi yurttaşlarının bir kısmının henüz bu düzeye erişmediğini ve bu bakımdan haklarının kolayca kötüye kullanılabileceğini göz önünde tutmalı dır. Ne var ki, hukuk davalarında hâkime ceza/tapulama davalarında olduğu gibi resen kanıt toplama yetkisi verilmesi gerekirken, hâkimin hakem durumuna indirgenmesi onları pasif yapmaktadır. Öte yandan, ceza kanunu, öteki kanunlara oranla çabuk ihtiyarladığından, ceza davaları açısından da sosyal gerçeklere yer verilmelidir.11

İşte hukukta tutuculuk ve değişim gerekleri arasında duyarlı dengenin kurulması bağlamında rol alan hâkimlerin sosyal gerçeklik bilinci önemlidir. Hukuk devleti ilkesine dayanan bir devletin temel bileşenlerinden biri olan halkın yargı sistemine güveni, çelişkili mahkeme kararlarının süregelmesi hâlinde azalır ve muhtemel bir hukuki belirsizlik durumu oluşabilir. Hukukun tutarlı ve yeknesak şekilde uygulanması, halkın mahkemelere olan güveninin artmasına katkıda bulunur ve halkın hakkaniyet ve adalet algısını geliştirir.12 Bu bağlamda şu sorularında önemi vurgulanmalıdır: Hukuk sistemlerinde özellikle görevleri hukukun yeknesak şekilde uygulanmasını sağlamayı içeren yüksek mahkemelerin (Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemeleri) içtihatları ülkede hâkimlere ne derece rehberlik etmektedir? Daha geniş şekliyle emsale bağlı olma (stare decisis) ilkesi ülkede ne derece geçerlidir? Bölge Adliye Mahkemeleri, hukukun yeknesak şekilde uygulanmasını güvence altına alma ihtiyacını da içeren adaletin kalitesini sağlamadaki rollerini yerine getirecek bir konuma geldiler mi?13

“Yargısal sistem kurma yükümlülüğünün ceza soruşturması/yargılaması yapılmasını gerekli kılması, failler hakkında mutlaka ceza davası açılmasını ya da onların cezalandırılmasını zorunlu hâle getirmediği gibi başvuruculara, üçüncü tarafları bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırılmalarını talep etme hakkı da vermemektedir. Zira burada kastedilen, sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Ancak her durumda söz konusu yargısal sistemlerin etkili şekilde işletilmesi ve soruşturmalar ya da yargılamalar neticesinde yargısal makamlarca ulaşılan tüm sonuçların temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir.” 14

Yargının Sakıncasız Konumu

Yargının sakıncasız konumunu oluşturan faktörler bağımsızlık, erişim, verimlilik ve kalitedir. Adalet kurumları etkili bir şekilde çalıştığında, hesap verebilirlik artar, hükümete güven artar ve işletmeler haklarının korunacağından emin olarak yatırım yapabilir.

Yargı bağımsızlığı, hâkimlerin yalnızca hukuka ve delillere uygun olarak tarafsız kararlar almalarını sağlar ve onları hükümetin diğer organlarından, halktan veya iş liderlerinden gelebilecek uygunsuz dış etkilerden korur.

Adalete erişim, adalet sisteminin zenginlik, statü ve cinsiyetten bağımsız olarak herkesin erişebileceği sonuçlar sunma yeteneğini ölçer. Bu, insanların haklarını anlamalarını ve kullanmaları bağlamındaki engelleri ortadan kaldırmayı ve mali ve diğer dezavantajlarla karşı karşıya olanlar da dahil olmak üzere tüm vatandaşlar için adil ve hakkaniyetli sonuçlar sunmayı içerir.

Etkili bir yargı sistemi, anlaşmazlıkları zamanında ve ilgili taraflara önemli parasal maliyetler getirmeden çözer, ekonomik büyümeyi destekler. Yargı sistemi hakların uygulanmasını garanti altına aldığında, alacaklıların daha iyi oranlarda borç verme olasılığı daha yüksektir, işletmeler daha üretkendir, şirket boyutu artar ve yatırım yükselir.

Kalite, mahkeme kararlarının kalite derecesini ölçmek için iki yol kullanılmaktadır. Birincisi, kararın belirli sayıda özelliği ve önceden tanımlanmış göstergeleri karşılama derecesini ölçerek (gerekliliklere uygunluk); ikincisi, mahkeme kullanıcılarının mahkemeleri kullanmadan önce sahip oldukları beklentiler ile kullanımlarından sonra yapılan değerlendirme arasındaki farkı ölçerek (beklentilere uygunluk). İlkindeki olağan gösterge, kararların tutarlılığı ve öngörülebilirliğidir- kararların emsalleri takip edip etmediğidir.

"Sorun, sorunu yaratan anlayışla çözülemez."
             
Albert Einstein

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel

--------------------

1 Aynı kültürü paylaşan, dünyayı aynı kategorilerle gören avukatlar ve hâkimler için hukuk tahmin edilebilir. Bu görüşte, kategorilere ilişkin olmaksızın, öğretinin istikrarı da yatmaktadır. Nitekim, Joseph Singer “Davaların sonucunu nasıl doğru olarak tahmin edebiliriz?” sorusuna verdiği yanıtı biraz rasgele biçimde, “avukatlar ve hâkimlerin tümü aynı kültürel işaretlere yanıt vermektedirler” şeklindedir. İşte avukatlar ve hâkimlerin davranışı, kültürel uyarılara, paylaştıkları terimler, kavramlar, ön varsayımlar ve diğerine yanıt olarak açıklanabilir. Bkz. J. Singer. “Player and the Cards” 94 Yale Law Journal 1 (1984). Mustafa Tören Yücel. “Hukuk Eğitimi Üzerine Sosyo-Juridik bir İnceleme” Rona Aybay’a Armağan, Legal Hukuk Dergisi, Özel Sayı-Aralık 2014, ss.2329-2350.  

2 Sınıfsal yargı için bkz. R. Lautmann. “Klassenjustiz”, Handlexikon zur Rechts wissenschaft 1.cilt, (Der. A. Görlıtz) Hamburg 1974, ss.249-252; ayrıca bkz. F. Bastiat. Hukuk, Ank., 1997. 1995-2001 tarihleri arasında Illinois’nun Cook kentinde   hâkimler arasındaki hapis oranlarına bakıldığında, en azından bazı hâkimlerin sanıklara ırklarına göre farklı davrandığı fikrini desteklemektedir. Araştırmacılar, beyazlar için hapis oranı ortalama %38 iken Afrikalı Amerikalılar için %51'lik bir hapis oranı gözlemlediler. Barış Terkoğlu. “İsmi lazım değil!” Cumhuriyet (15/04/2024): Türkiye’de yargının kalitesi hep tartışma konusu oldu. Ama son yıllarda özel seçilmiş bazı mahkemeler farklı bir şey yaşadı. Kimi cemaatlerin, kimi partilerin, kimi nüfuzluların istediği kararı aldırabildiği, gerektiğinde kendi kararlarını bile kaldırabildikleri hale dönüştü.
Ayrıca bkz. Avrupa Konseyi İnsan Hakları komiserleri tarafından hazırlanan Türkiye Raporuna 2024.

3 Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/Ceza-Adaletinde-Adli-Hata-Bilinci; HSK’nın Ceza Mahkemeleri Tavsiyeler Listesi (ss.1-51). Ayrıca bkz. Hans Kudlich. “Ceza Muhakemesinde Müdafiin Kusurunun Sanığa İsnadiyeti” D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Durmuş TEZCAN’a Armağan, C.21, Özel S., 2019, ss. 2793-2985: Her bir avukatın sahip olduğu farklı meslekî yeteneklerin ceza muhakemesinde şüpheliye ya da sanığa etki edip edemeyeceği (ve etki etmesine izin verilip verilmeyeceği) sorusu ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, Cumhuriyet Başsavcılıkları Faili Meçhul Dosya Sayısına (2013-2020) bakıldığında, 2020 yılında Cumhuriyet başsavcılıklarındaki dosya sayısının 4,226,101 (%47,0) olduğu ve bunlardan yalnızca 7,238 (% 0,2) nin faili bulunarak dava açılması neyin göstergesi olmaktadır? 

4 Council of Europe. Interactions within the Criminal Justice System Strasbourg, 1987, p.54; M. T. Kutlu. “Yargı Nerede?” Güncel Hukuk, Mayıs 2007, ss.28-33. Ekonomik eşitsizlik ve cezaevi nüfusu arasındaki ilişkiye bakıldığında ise, iki akademisyen R. Wilkinson ve K. Pickett, (The Spirit Level. Why equality is better for every one London, Penguin, 2010) sosyo-ekonomik eşitsizliğin yüksek seviyedeki cezaevi nüfusu ile ilişkili olması hakkında (örneğin ABD, Singapur ile Galler ve İngiltere) kanıt ortaya koymuşlardır.

5 Taha Akyol. Yargı ve Siyaset. Karar (28/01/2025): 18 Haziran 2014 tarihinde çıkarılan kanunla, soruşturma aşamasında hâkimlere, savcılara, bilirkişilere “emir ve talimat” verilmesi suç olmaktan çıkarılmıştır. Mahkemelerdeki taraflı kararlar, bazı davaların siyasi etkiler altında kaldığına dair algılar, vatandaşların hak arama sürecinde adalete olan inançlarını kaybetmelerine neden oluyor. Ayrıca bkz. S. Selçuk “Yargıtay Can Atalay kararına yanılgılarla direniyor” Karar Gazetesi Görüşler (05/01/2024). Medyaskope- G. Özkan. ÖZEL HABER: Bir savcıya yılda 1580 dosya düşüyor | Davalar nasıl etkileniyor, hukukçular ne bekliyor?   (11/02/2024). Mehmet Ocaktan. “Adalet mi istiyoruz yoksa söz dinleyen yargı mı?” Karar (26/02/2024).  Mehmet Y. Yılmaz. “Bu suçun işlendiğini nasıl ispat edecek?” T 24 (11/03/2025). Ahmet Taşgetiren. “İki kritik kurum: Yargı ve Emniyet” Karar (14/03/2025): Emniyet’in yaptığı operasyonlar damgalanmayı getirir, “Yargı’nın sonucunu beklemek” de, dereye su gelinceye kadar kurbağanın gözü pürtler sonucunu doğurabilir-Lekelenmeme hakkı”

Dünya Adalet Projesi (WJP)’nin 142 ülkeyi kapsayan raporuna göre iki önemli endekste bazı ülkeler ile Türkiye’nin sıralaması

Bkz. Mahfi Eğilmez.-Kendime Yazılarım: Hukukun Üstünlüğü, Yolsuzluk ve Türkiye Kasım 12, 2024

6 Hans Kudlich. “Ceza Muhakemesinde Müdafiin Kusurunun Sanığa İsnadiyeti” D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Durmuş TEZCAN’a Armağan, C.21, Özel S., 2019, ss. 2793-2985.

7 Ayrıca bkz. Ercan Uygur. "Devlet zayıflıyor mu? Yolsuzluk artıyor mu?” T 24 (12/03/2025).

8 Ali Ulusoy. “Kaç tip yargıç var?” T24 (24/01/2024): Gördüğüm kadarıyla ülkemizde üç tip yargıç var: "Gerçek" yargıçlar: Tüm yargıçların yaklaşık yüzde 10'u. "Emir eri" yargıçlar: Yargıçların yaklaşık yüzde 20'si. Yargıç görünümlü "memurlar": Kalan yüzde 70.

9 Test ölçerine göre sorunları iki kategoride toplayabiliriz:

- İyi tanımlanmış sorunlar: Bunlar, doğru çözümleri sorun çözümleyici tarafından kesinlikle test edilebilecek sorunlardır.

- Açık sorunlar: Bunlar test için nesnel ölçütlerinin olmadığı sorunlar olduğundan sorun çözümleyici, çözümün doğru olduğunu saptayamaz.

10  XVIII. asrın sonu ve XIX. asrın başlangıcı Almanya’sı ve sonra da İngiltere’de tanık olunan Tarihçi Okula egemen görüş, “hukuk yapılmaz, halkın ruhunu simgeleyen örf ve adetinde bulunur”.  Bkz. Mustafa T. Yücel. Hukuk Felsefesi, 5. Baskı, 2025, ss. 193-199.

11  Mustafa T. Yücel. KRİMİNOLOJİ ve HUKUK SOSYOLOJİSİ- DENEMELER, Yetkin, 2024, s.314.

12 Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyi (CCJE). Hukukun Yeknesak Şekilde Uygulanmasında Mahkemelerin Rolü-20 No’lu Görüş, Strasbourg (2017). Ulvi Saran. “Ceza infaz sistemimizin trajikomik hali: Hapisten izinli çıkıp soygun yapan mahkûm” Karar 26/11/2024- “Antalya'da 49 suç kaydı ve toplamda 77 yıl kesinleşmiş hapis cezası bulunan şahıs, cezaevinden izinli çıktıktan sonra kreş soyarken yakalandı.” Sen gel, 49 sabıka kaydı ve 77 yıl kesinleşmiş hapsi olan profesyonel bir hırsızı, üç aylık izinle cezaevinden çıkar, gitsin soygun yapsın. Ayrıca bkz. Yargıda şeffaflığa ilişkin Birleşmiş Miletler Ekonomik ve Sosyal Konseyinin 2019/22 sayılı kararında üye devletler, adalet yönetimi konusunda programlarını ve yasal reformlarını oluştururken, “Yargıda Şeffaflığa İlişkin İstanbul Bildirgesini ve İstanbul Bildirgesinin Etkili Şekilde Uygulanması İçin Tedbirleri”

13 Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/istinaf-yanlış-bir-proje-mi?

14 AYM 13.02.2024 tarihli Furkan Çakır kararı, Karar Tarihi: 13/2/2024, R.G. Tarih ve Sayı: 22/3/2024-32497. Ayrıca bkz. G. Uygur. Hukukta Adaletsizliği Görmek, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara 2013. Mustafa T. Yücel.

https://www.hukukihaber.net/Usul-Adaleti-ve-Psikolojik-Gerçekler , https://www.hukukihaber.net/Yargılama-Sosyolojisi