2004 Sayılı İcra ve İflas Kanun hükümleri çerçevesinde alacaklı tarafından üzerine haciz konulması talep edilen menkul ve gayrimenkul mallar hakkında satış talep edilmesi halinde mahcuz malın satışına esas olmak üzere, satış talebiyle birlikte kıymet takdir ve satış giderlerinin tamamının peşin olarak yatırılması zorunlu kılınmıştır.  

İcra ve iflas Kanununda Paraya Çevirme başlığı altında düzenlenen İ.İ.K 106 madde hakkında 02/07/2012 Tarih ve 6352/21 Md; alacaklı haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl için satılmasını isteyebilir. Borçlunun üçüncü şahıslardaki alacağı taşınır hükmündedir. Düzenlemesinin geçerli olduğu süre zarfında icra dosyalarına yapılan satış talepleri nevinde müdürlükler tarafından tahsilatı yapılan satış avansları dosyaya alınarak haczin kalkmasının önüne geçilmekteydi.

24/11/2021 Tarih ve 7343/9 Madde düzenlemesiyle İ.İ.K 106. maddesi yasa metni yeniden ele alınarak; alacaklı veya borçlu, hacizden itibaren bir yıl içinde haczolunan malın satışını isteyebilir. Borçlunun üçüncü şahıslardaki alacağı da bu hükme tabidir. Bir yıllık süre içinde satışı istenip de artırma sonucu satışı gerçekleştirilemeyen mahcuz hakkındaki satış isteme süresi, satış isteyen alacaklı bakımından birinci fıkrada belirtilen sürenin sona ermesinden itibaren bir yıl daha uzar. Satış talebiyle birlikte kıymet takdiri ve satış giderlerinin tamamının peşin olarak yatırılması zorunludur. Sicile kayıtlı motorlu kara araçları bakımından muhafaza, kıymet takdiri ve satış talebinin birlikte yapılması ve bunlara ilişkin giderlerin tamamının birlikte ve peşin olarak yatırılması zorunludur. Kıymet takdiri ve satış giderlerinin, sicile kayıtlı motorlu kara araçları bakımından ilaveten muhafaza giderinin tamamı, satış talebiyle birlikte peşin olarak yatırılmazsa satış talebi vaki olmamış sayılır. Yukarıdaki fıkralar uyarınca satış talebiyle birlikte peşin olarak yatırılan miktarın satış işlemleri sırasında yetersiz kaldığı anlaşılırsa icra müdürü tarafından satış isteyene on beş günlük süre verilir ve bu sürede eksik miktar tamamlanmazsa satış talebi vaki olmamış sayılır. Bu maddede belirtilen giderler Adalet Bakanlığınca her yıl yürürlüğe konulan tarifede belirlenir. şeklinde değiştirilmiştir.

Son olarak değiştirilerek yürürlüğe giren İ.İ.K 106. Maddesinde köklü bir değişikliğe gidilerek borçlu adına kayıtlı bulunan taşınır, taşınmaz ve üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarındaki haczin geçerlilik süresini bir yıl olarak düzenlemiş ve aynı müddet içerisinde satışının talep edilebileceğini düzenleme altına almıştır. Ancak kanun koyucu borçlunun haciz olunan mahcuz malı üzerinde haczin geçerli olduğu süre içinde mahcuz malın satışının talep edilmesi halinde kıymet takdiri ve satış giderlerinin tamamının peşin olarak yatırılmasını zorunlu kılmıştır.

Anılan kanun düzenlemesi kapsamında 7343 sayılı kanun düzenlemesi ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda yapılan değişiklikler yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonraki icra satış işlemleri için önem arz ettiği muhakkaktır.

Adalet Bakanlığı tarafından 08 Mart 2022 Tarih ve 31772 Sayı numarası ile Resmî Gazete de yayımlanarak yürürlüğe giren SATIŞ GİDERLERİ TARİFESİ ‘nde 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununun 106 ncı maddesi gereğince icra dairelerince yapılacak olan satışa hazırlık ve satış işlemleri için alınacak ücretlere ilişkin usul ve esasları belirlemiştir.  

Satış giderleri tarifesine göre, satış talep edilmesi halinde ücret tablosunda yer alan satışı istenen mahcuz mala ait satış giderlerinin peşin olarak yatırılması zorunlu tutulmuş ve satış işlemleri sırasında bu Tarifede belirtilen ve peşin olarak yatırılan miktarın yetersiz kaldığı anlaşılırsa icra müdürü tarafından miktarın tamamlanması için satış isteyene on beş günlük süre verileceği düzenleme altına alınmıştır.

Taşınmaz Mallara İlişkin Satış Gideri

Taşınmaz malların satışının talep edilmesi halinde satış giderleri tablosunda yer alan buna ilişkin ücret (5.780-TL) esas alınır.

Taşınmaz mallara ilişkin satış gideri, kıymet takdiri ve satış giderleri esas alınarak belirlenmiştir.

İcra dosyasından birden fazla taşınmazın birlikte satışının talep edilmesi halinde, bir taşınmaz için satış ücreti tam olarak alınır. Diğer taşınmazlar için ise ücret tablosunda belirtilen satış giderinin toplamından belirli miktarda indirim yapılmak suretiyle avans olarak depo edilmesine icra müdürü tarafından karar verilebilir. Bu indirim tabloda belirtilen gider avansının yarısından fazla olamaz.

Söz konusu düzenlemeye göre borçlu hakkında haczedilen 10 Adet taşınmaz için yatırılması gerekecek satış avans miktarının 31.790-TL olması gerekir. Ancak bu miktar bir avansın dosyaya yatırılması hem alacaklı hem de borçlu açısından menfi sonuçlar doğurabilir.

Ne var ki alacaklı alacağını devlet yargısına başvurmadan alamamış icra dairesine başvurarak alacağını tahsil etme yoluna gitmiş ancak takip masraflarından sayılacak icra giderlerini karşılayamayacak durumda olan alacaklının alacağını tahsil edememesi gibi bir fiili durumla karşılaşması mümkün olabilir.

Öte yandan tarifece belirlenen miktarların alacaklı tarafından dosyaya depo edilerek satış işlemlerine geçilmesi halinde borçlunun borç yüküne masraflarla birlikte yeni bir yük getirilmemeli ve borçlunun dosya borcunun daha da artmasının önüne geçilmelidir.

Söz konusu satışlardan anlaşılması gereken sadece taşınmaz değil aynı şekilde sicile kayıtlı motorlu kara araçlarına ilişkin satış giderleri ile menkul mallar için uygulanacak satış giderlerinde de belirlenecek tarifelerde hakkaniyete uygun bir düzenleme yapılması gerekmektedir.  

İcra ve İflas Kanununda 7343 sayılı düzenleme öncesinde haczedilen taşınır taşınmaz mallar yönünden icra dosyalarına yatırılan satış avanslarının yetersiz olacağı ön görülerek resen müdürlük tarafından alacaklılara satış avanslarının tamamlatılmak istenmesi hakkında 15 gün süre verilecek şekilde muhtıralar gönderilmesi kanaatimce doğru değildir.  

Anayasanın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin vazgeçilmez unsurlarından birisi kanunların hukuk güvenliği sağlaması, bu doğrultuda geleceğe yönelik, öngörülebilir kurallar içermesi gerekliliğidir. Bu nedenle, hukuk devletinde güven ve istikrarın korunabilmesi için kural olarak kanunlar yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki olaylara uygulanırlar. Kanunların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca kanunlar kamu yararı ve kamu düzeninin gereği kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar. Yürürlüğe giren kanunların geçmişe etkili olmaması hukukun genel ilkelerindendir. (Anayasa Mahkemesi 2019/4 Karar)

İcra ve İflas Kanun hükümlerine göre alacağının tahsil edilmesi yolunda alacaklı ve borçlunun durumunu daha da ağırlaştıracak düzenlemelerle yapılacak iş ve işlemlere nitelik ve hız kazandıracak şekilde düzenlemeler yapılarak tüm dosya taraflarının hak ve menfaatlerinin birlikte gözetilmesi gerekir.  

Bilindiği üzere, İcra ve İflas hukuku, alacaklının, Devlet kuvveti yardımı ile alacağına nasıl kavuşacağını düzenleyen bir hukuk dalıdır. Bu hukuk dalının amacı, bir yandan takip alacaklısının alacağına kavuşması için borçlu ve üçüncü kişilerin çıkarabilecekleri zorlukları ortadan kaldırmak, diğer yandan kötü niyetli takiplere karşı takip borçlusunun kendisini korumasını sağlayacak hukuki çareler bulmak, bu arada takipten etkilenen üçüncü kişilerin menfaatlerini korumak, takip işlemlerinin yapılması sırasında insan hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmesini önlemektir. (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2020/2947 Esas ve 2020/5861 Karar) 

Pratik uygulama kapsamında; bütün masrafların borçluya ait olması (İ.İ.K 15 md), alacaklının yapılmasını talep ettiği muamelenin masrafını peşinen ödemek zorunda olması (İ.İ.K 59 md), dosya borcuna eklenecek masraflarla birlikte yetecek miktarda haciz yapılması (İ.İ.K 85 md), tüm muhafaza masraflarının alacaklıdan peşinen alınacak olması (İ.İ.K 88-90-95 md) gibi dosya taraflarını doğrudan ilgilendiren hususların birlikte değerlendirilmesi ve gereksiz masraflardan kaçınılmak suretiyle dosyaların hitamı önemlidir.

II. GÜNCEL YARGI KARARLARI

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2017/5448 Esas ve 2017/11381 Karar

Şikayetçi takip alacaklısı, borçlu hakkında yapılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibinin kesinleşmesi nedeniyle, borçlunun taşınır mallarının haczi ve muhafazası için talimat yazılan Karapınar İcra Müdürlüğünün 05.10.2015 tarihli tensip zaptı ile aldığı, 12.600 TL yediemin muhafaza ücretinin yatırılması halinde haciz ve muhafaza uygulanabileceği yönündeki kararın iptali ile ücret yatırılmadan haciz ve muhafaza uygulanmasının talep edildiği, mahkemece, İcra ve İflas Kanununun 95. maddesi gereğince  alacaklının haczedilen malların muhafaza, idare ve işletilmesi masraflarının istenildiği taktirde peşin verilmesinin yasal manada zorunlu olduğu gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği görülmüştür.

İcra İflâs Kanunu'nun mahcuz malların muhafazası hakkındaki 88. maddenin 2. fıkrası uyarınca, taşınır mallar, masrafı peşinen alacaklıdan alınarak muhafaza altına alınır. İİK'nun 59. maddesi ile, "Takip masrafları borçluya aittir. Alacaklı, yapılmasını talep ettiği muamelenin masrafını ve ayrıca takip talebinde bulunurken borçlunun 62 nci maddeye göre yapabileceği itirazın kendisine tebliğ masrafını da avans olarak peşinen öder. Alacaklı ilk ödenen paradan masraflarını alabilir" şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir. Yedieminlik ücreti de takip masraflarından olup bu madde kapsamına girmektedir.
Öte yandan, talimat icra müdürlüğünün görevi, esas icra müdürlüğünce yazılan talimat gereğini aynen yerine getirmekten ibarettir.

İcra müdürlüğünce talimat doğrultusunda haciz yapılırken, haciz mahallinde İİK. 88. maddesi kapsamında borçlunun muhafazası söz konusu olacak taşınır malının tespit edilmesi durumunda talimat icra müdürlüğünce alacaklıdan yediemin ücreti istenebilir. Ancak bu durumun söz konusu olabilmesi için, yani haciz mahalline gidilebilmesi için, öncelikle alacaklı tarafından haciz masraflarının yatırılmış olması gerekmektedir. Takip masraflarından olan yediemin ücretinin, talimat icra müdürlüğünce haciz mahalline gidilmeksizin ve borçlunun muhafaza gerektirecek taşınır malının bulunup bulunmadığı tespit edilmeksizin tensip kararıyla alacaklıdan talep edilmesi yukarıda belirtilen yasa hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir.

Bu durumda, icra müdürünün yediemin ücreti yatırıldığı taktirde haciz ve muhafaza işlemi yapılacağına ilişkin tensiben verilen karar yerinde olmadığından mahkemece, şikâyetin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yasaya aykırı şekilde yazılı gerekçe ile şikâyetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2021/9786 Esas ve 2021/9279 Karar

Şikayetçinin, ihalenin feshi istemiyle icra mahkemesine yaptığı başvuruda, İlk Derece Mahkemesince, aktif husumet yokluğundan şikayetin usulden reddine karar verildiği, şikayetçinin istinaf yoluna başvurması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, şikayetçinin ihalenin feshini isteyecek ilgililerden olduğu gerekçesiyle mahkeme kararı kaldırılarak dosyanın esası incelenmek üzere İlk Derece Mahkemesine gönderildiği, mahkemece yapılan yargılama sonucunda şikayetin reddi ile ihale bedeli üzerinden davacı taraf aleyhine %10 tazminata hükmedildiği, şikayetçinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, para cezasıyla ilgili kurulan hükmün açık olmamasında dolayı İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak ihalenin feshine yönelik şikayetin reddi ile tüm ihale bedelleri toplamının %10'u oranında para cezasının hazine yararına davacıdan tahsiline dair hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

İİK'nun 106-144. maddelerinde paraya çevirme ile ilgili hükümler yer almış olmakla, aynı Kanunun 115. maddesinde; "Birinci ve ikinci ihale icra memuru tarafından, ilanda belirlenen yer, gün ve saatte, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif üzerinden başlatılır. Satışa çıkarılan mal üç defa bağırıldıktan sonra, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek, en çok artırana ihale edilir. Şu kadar ki, artırma bedelinin, malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan diğer alacaklar o malla temin edilmişse bu suretle rüçhanı olan alacakların mecmuundan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını aşması gerekir" hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda satış bedelinin tüm icra masraflarını değil, paraya çevirme ve paylaştırma giderlerini geçmesi gerektiğinin hüküm altına alındığı görülmekle, satış talebinden ihale tarihine kadar olan paraya çevirme ve paylaştırma giderlerinin hesaplamada dikkate alınması gerekmektedir.

Somut olayda, Bozüyük İcra Dairesi'nin 2018/482 Talimat sayılı dosyasında 06/02/2019 tarihli satış kararı ile 25 adet menkulün satışına karar verildiği , satışı istenen 1 takım seramik( ... SRA 10*30 Spectra beyaz mat52. 47 M2) menkulün muhammen değerinin 1.512,71 TL ihale bedelinin ise 1.008,00 TL, 3 takım seramik (...) menkulün muhammen değeri 15.730,18 TL ihale bedelinin ise 8.616,00 TL, 6 adet seramik( ... ) menkulün muhammen değeri 47.439,36 TL iken ihale bedelinin 24.601,00 TL olduğu, 10 adet seramik (... ) menkulün değeri 886,90 TL iken ihale bedelinin 651,00 TL olduğu, 1 takım seramik( ... ) menkulün muhammen değeri 3.060,90 TL iken ihale bedelinin 1.951,00 TL olduğu, 1 takım seramik (... ) menkulün muhammen değeri 1.565,54 TL iken ihale bedelinin 1.000,00 TL olduğu, 3 takım seramik (...) menkulün muhammen değeri 40.326,21 TL iken ihale bedelinin 21.000,00 TL olduğu anlaşılmaktadır.

Şikâyete konu bu menkullerin ihalesi için 44.444,70 TL gazete ilânı, 644,20 TL keşif ve bilirkişi ücreti olmak üzere (tebligat masrafları hariç) 45.088,90 TL satış masrafı yapılmıştır. Her bir menkul payına düşen masraf 1.803,55 TL olmaktadır. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere ihalesi yapılan menkuller için muhammen değerin yüzde ellisine 1.803,55

TL satış masrafının eklenmesi halinde ortaya çıkan değerin ihale bedeli ile karşılanmadığı anlaşılmaktadır.

O halde mahkemece, İİK'nun 129/1. maddesi gereğince bu husus re'sen gözetilerek ayrıntısı yukarıda yazılı menkullere ilişkin ihalenin feshine karar verilmesi gerekirken, şikâyetin tümden reddi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.