İhtiyati Tedbirde Teminatın Belirlenmesi ve Uygulanmasına İlişkin Güncel BAM Yaklaşımları

Abone Ol

İhtiyati tedbir, dava sonunda verilecek hükmün infazını sağlamak amacıyla dava sonuçlanmadan önceki aşamada verilen geçici bir hukuki koruma tedbiridir. İhtiyati tedbir kararıyla davanın sonucunda haklı çıkması muhtemel tarafın hakkı korunurken, diğer tarafın hakları kısıtlanır. İşte bu nedenle kanun koyucu, ihtiyati tedbir talep eden taraftan teminat göstermesini kural haline getirmiştir. Teminat, haksız bir tedbir nedeniyle karşı tarafın veya üçüncü kişilerin uğrayabileceği zararları güvence altına almayı amaçlar. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m.392/1 uyarınca tedbir isteyen, haksız çıktığı takdirde doğabilecek muhtemel zararlar için teminat göstermek zorundadır. Teminatın yatırılmaması halinde tedbir kararı icra edilemez ve belirlenen süre içinde teminat yatırılmazsa tedbir kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Aşağıda, ihtiyati tedbirde teminatın hukuki rejimi ve Bölge Adliye Mahkemeleri’nin (BAM) uygulamada benimsediği ilkeler başlıklar altında incelenmiştir.

Teminatın Zorunluluğu

HMK m.392/1, ihtiyati tedbir isteyenin teminat göstermesini kural olarak zorunlu tutmuştur. Bu zorunluluk, yargılama sonunda tedbir talep edenin haksız çıkması ihtimaline karşı, diğer tarafın korunması amacına dayanmaktadır. Teminat, tedbir kararının verilmesi için değil, uygulanabilmesi için bir şarttır. Mahkemece uygun teminat yatırılmadıkça tedbir kararı uygulanamaz ve hüküm ifade etmez. BAM kararlarında da teminatın zorunluluk esası vurgulanmakta; teminatsız tedbir kararı verilecekse bunun gerekçesinin açıkça gösterilmesi gerektiği belirtilmektedir. Nitekim Diyarbakır BAM 6. Hukuk Dairesi 2025/1436 E., 2025/1262 K. sayılı kararında teminatın; haksız çıkma ihtimaline karşı bir güvence olduğu, mahkeme teminat almamışsa bunun gerekçesini somut olarak ortaya koymak zorunda olduğu ifade edilmiştir[1]. Benzer şekilde Konya BAM 6. Hukuk Dairesi 2022/979 E., 2022/1358 K. sayılı kararında da, gerekçesiz şekilde teminatsız tedbir verilmesini doğru bulmayarak tedbir kararının kaldırılıp teminat karşılığında yeniden tedbir konulması gerektiğine hükmedilmiştir[2].

Mahkemelerin teminat konusundaki takdir yetkisi sınırsız değildir. Hak ve menfaat dengesi ile muhtemel zarar riski, teminat zorunluluğunun değerlendirilmesinde merkezi rol oynar. BAM içtihatları, mahkemelerin bu dengeyi gözetmeden teminat almaktan vazgeçmemesi gerektiğine işaret etmektedir. Zira teminat, geçici koruma ile yaratılan denge bozulduğunda haksızlığa uğrayabilecek taraf için bir güvencedir.

Teminatsız Tedbirin İstisnai Halleri

Kanun, bazı istisnai durumlarda teminat almadan da tedbir kararı verilebileceğini öngörmüştür. HMK m.392/1 hükmüne göre hakim, açıkça gerekçesini göstermek koşuluyla şu hallerde teminat alınmamasına karar verebilir:

- Talebin resmî bir belgeye dayanması: Örneğin noter onaylı sözleşme, tapu kaydı gibi resmi belgeler, hakkın varlığını güçlü şekilde gösteriyorsa teminat aranmayabilir.

- Talebin kesin bir delile dayanması: Hakkın varlığını tartışmasız ortaya koyan yemin, ikrar, kesin hüküm gibi kesin deliller mevcutsa teminat şartı kaldırılabilir.

- Durum ve koşulların teminat alınmasını gereksiz kılması: Somut olayda karşı tarafın zarar görme ihtimali hiç yoksa veya çok düşükse, hakimin takdiriyle teminat aranmayabilir. (Örneğin, tedbirin niteliği gereği karşı tarafa bir zarar riski doğmuyorsa.)

- Adli yardımdan yararlanan tarafın talebi: Adli yardım kararıyla harç ve masraflardan muaf tutulan bir tarafın tedbir taleplerinde mahkemenin teminat istemesi ile ilgili kararlar kaldırılır. Zira aynı maddenin son cümlesinde adli yardımdan faydalanan kişinin teminat göstermesinin gerekmeyeceği emredici şekilde düzenlenmiştir.

Bu istisnai hallerde dahi hakim, teminat almama gerekçesini kararında açıkça belirtmelidir. Aksi halde genelgeçer ifadelerle teminatsız tedbir verilmesi, yargısal denetimde hukuka aykırı bulunabilir ve hakimin sorumluluğunu gündeme getirebilir.

Bölge adliye mahkemeleri de teminatsız tedbirin ancak istisnai şartlar gerçekleştiğinde uygulanabileceğini vurgulamaktadır. Örneğin, İstanbul BAM 7. Hukuk Dairesi’nin 2024/2239 E., 2024/1309 K. ve 2023/2776 E., 2023/2298 K. sayılı kararlarında, ihtiyati tedbir talebi noter onaylı taşınmaz satış vaadi sözleşmesine ve ödeme dekontlarına dayandığı için resmî belgeye ve güçlü delillere dayalı yaklaşık ispatın sağlandığı kabul edilmiş; bu nedenle teminat alınmaksızın tedbir verilmesinin yerinde olduğuna karar verilmiştir[3][4]. Yine benzer bir yaklaşımla Ankara BAM 23. Hukuk Dairesi 2024/503 E., 2024/495 K. sayılı kararında, adil yargılanma hakkı ve hak arama özgürlüğü gereğince teminat şartı aranmadan verilen tedbirin sürdürülmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir[5]. Bu kararlar, özellikle hakkın açıkça güçlü delillerle ortaya konulduğu hallerde teminat aramamanın, hakka erişimi kolaylaştıran bir istisna olarak uygulandığını göstermektedir.

Teminat Miktarının Belirlenmesi

Teminatın miktarını ve türünü belirleme yetkisi, HMK m.392/1 ve m.87 hükümleri uyarınca hakime aittir. Kanun, somut olaya göre teminatın miktarını takdir etme konusunda hakime geniş bir alan tanımıştır. Bu takdir kullanılırken ölçülülük ilkesine uygun davranılması gerekir. Uygulamada BAM kararları, teminat miktarı belirlenirken sabit bir oran yerine somut olayın özelliklerine dayalı kriterlerin gözetilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. BAM içtihatlarında teminat miktarının tayininde dikkate alınması gereken başlıca ölçütler şunlardır:

- Muhtemel Zarar Riski: İhtiyati tedbir sonunda tedbir talep eden haksız çıkarsa, karşı tarafın uğrayacağı zarar ne kadar büyükse teminat miktarı o oranda yüksek tutulmalıdır. Zarar riski düşükse daha düşük teminat yeterli görülebilir.

- Yaklaşık İspat Düzeyi: Tedbir talep edenin haklı olduğuna dair kanaat ne kadar güçlüyse (örneğin iddiasını destekleyen kuvvetli deliller varsa) teminat tutarı o kadar düşük tutulabilir. Deliller zayıfsa veya hakkın varlığı ancak yargılama sonunda tam olarak anlaşılacaksa yüksek teminat istenir.

- Menfaat Dengesi: Teminat tutarı belirlenirken, tedbir isteyenin adalete erişimini engellemeyecek kadar makul, diğer yandan karşı tarafın uğrayabileceği zararı karşılayacak kadar da yeterli bir düzey hedeflenmelidir. Aşırı yüksek teminat, hak aramayı imkânsız kılabileceği gibi, çok düşük teminat da tedbirin kötüye kullanımına yol açabilir.

Hakimin takdir hakkı bu ölçütlerle çerçevelenirken, bazı ilk derece mahkemelerinde kategorik oran uygulaması görülebilmektedir. Örneğin, her olayda dava değerinin %10’u veya %15’i oranında teminat belirlenmesi, somut durumun yeterince dikkate alınmadığı eleştirilerine yol açmaktadır. Nitekim BAM kararları, her dosyada aynı oranın uygulanmasını isabetsiz bularak, somut olayın gereklerine uygun gerekçe oluşturulmasını aramaktadır.

Uygulamadan örnekler incelendiğinde, teminat miktarının tespitinde farklı yaklaşımların benimsendiği görülmektedir. Dava değeri genellikle bir başlangıç noktası olsa da, bazı hallerde dava konusu malın gerçek değeri veya risk unsurları göz önüne alınarak miktar revize edilmektedir. Örneğin İstanbul BAM 14. Hukuk Dairesi 2025/765 E., 2025/821 K. sayılı kararında, tedbire konu taşınmazın değerinin, dava dilekçesindeki harca esas bedel yerine tapudaki güncel satış değeri üzerinden hesaplanması gerektiği belirtilmiş ve bu doğrultuda teminat tutarı önemli ölçüde artırılarak 45.367.600 TL’ye çıkarılmıştır[6]. Burada mahkeme, dava değerinin gerçeği yansıtmadığı durumlarda, karşı tarafın uğrayabileceği gerçek zararı gözetmek adına teminatı yükseltmiştir.

Benzer şekilde Antalya BAM 7. Hukuk Dairesi 2025/739 E., 2025/993 K. sayılı kararında ilk derece mahkemesinin 350.000 TL olarak belirlediği teminatın, taşınmazların gerçek piyasa değeri ve muhtemel zarar karşısında yetersiz kalacağı gerekçesiyle artırılmasına karar verilmiştir. Mahkeme, her bir bağımsız bölüm için ayrı hesaplama yaparak toplam teminatı 2.550.000 TL’ye çıkarmıştır[7]. Bu karar, zarar riskinin yüksek olduğu durumlarda teminatın da orantılı şekilde artırılması gerektiğine işaret etmektedir.

Öte yandan, yaklaşık ispat düzeyi güçlü olan durumlarda teminatın daha makul tutulduğu da görülmektedir. İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesi’nin 2025/407 E. sayılı kararında, talep edenin iddiasını kuvvetli delillerle desteklediği hallerde aşırı teminat yükü yüklenmesinin hakka erişimi zorlaştıracağı ifade edilmiştir[8]. Buna göre, eğer davacının hakkını ispat düzeyi yüksekse teminat tutarı nispeten düşük tutulmalı; aksine, ispat imkânı zayıf ve yargılamayı gerektiriyorsa teminat tutarı ihtiyaten yüksek belirlenmelidir.

Teminat miktarının belirlenmesinde bir diğer önemli kriter de hakkaniyet ilkesidir. Aşırı yüksek teminatların, tedbir talep edenin hak arama özgürlüğünü fiilen engelleme tehlikesi vardır. Nitekim Antalya BAM 7. Hukuk Dairesi 2023/1309 E., 2024/658 K. sayılı kararında, dava konusu taşınmaz sayısının çok fazla olması nedeniyle her bir taşınmaz değeri üzerinden oransal teminat belirlemenin davacı için aşırı külfet yaratacağı değerlendirilmiş; bunun yerine hakkaniyete uygun makul bir toplam tutar (örneğin 100.000 TL) teminat olarak yeterli görülmüştür[9]. Bu yaklaşım, çoklu hak veya taşınmaz içeren davalarda toplam bir maktu teminat belirleyerek oransallığın katı uygulamasının dengelenebileceğini göstermektedir.

Teminatın Artırılması, Azaltılması ve Türünün Değiştirilmesi ve Özellikle Ters Teminat

İhtiyati tedbir devam ettiği sürece, değişen koşullar teminat miktarında veya şeklinde değişiklik yapılmasını gerektirebilir. HMK m.396, tarafların durum ve koşulların değişmesi halinde tedbir kararının değiştirilmesini veya kaldırılmasını talep edebileceğini düzenler. Bu kapsamda, mahkeme yargılama süreci boyunca teminat üzerinde yeniden değerlendirme yapma yetkisine sahiptir. Uygulamada teminatın artırılması, azaltılması ya da teminat türünün değiştirilmesi yönünde taleplerle karşılaşılmaktadır.

Teminatın artırılması genellikle yeni ortaya çıkan bilgiler veya deliller ışığında teminatın başlangıçta yetersiz kaldığı durumlarda söz konusu olur. Örneğin, bilirkişi raporu ile dava konusu malın değerinin beklenenden yüksek olduğunun anlaşılması, teminat artırımı gerekçesidir. İstanbul BAM 3. Hukuk Dairesi 2024/1630 E. sayılı kararında, bilirkişi raporuyla taşınmaz değerinin çok daha yüksek tespit edilmesi üzerine mevcut teminatın artırılması gereğine hükmedilmiştir[10]. Yine tedbirin kapsamının genişlemesi veya etkilediği menfaatlerin büyümesi de artırım sebebi olabilir. İstanbul BAM 44. Hukuk Dairesi 2025/1407 E. sayılı karar, tedbirin erişim engeli, ürün toplatma gibi geniş etki doğuran önlemleri içerdiği ve birden fazla şirketi etkilediği durumda, başlangıçta belirlenen teminatın yetersiz kalarak artırılması gerektiğine karar vermiştir[11]. Bu gibi durumlarda mahkemeler, tedbirin etki alanı büyüdükçe teminatın da orantılı şekilde büyümesini sağlamaktadır.

Teminatın azaltılması veya kısmen kaldırılması ise, baştan konulan teminatın aşırı olduğunun anlaşılması veya şartların değişmesiyle riskin azalması halinde gündeme gelir. İstanbul BAM 13. Hukuk Dairesi 2025/192 E., 2025/235 K. sayılı kararında, ihtiyati tedbir konusu taşınmazların sayısının fazla olması nedeniyle toplam değer üzerinden %15 gibi bir oranın astronomik bir teminat tutarına yol açacağı değerlendirilmiştir. Daire, taraflar arasındaki menfaat dengesini gözeterek yüzdesel oran yerine daha düşük, makul bir toplu tutar belirlenmesini doğru bulmuş ve teminat miktarını makul seviyeye indirmiştir[^12]. Bu kararla, ölçüsüz yüksek teminatların dava hakkını engelleyebileceği vurgulanmış, hakkaniyete uygun bir düzeltme yapılmıştır.

Teminat türünün değiştirilmesi de uygulamada sıkça karşılaşılan bir taleptir. Kural olarak mahkeme teminat olarak nakit para veya kesin ve süresiz banka teminat mektubu kabul etmektedir. Birçok BAM kararında, kararla birlikte “teminatın nakden veya banka teminat mektubu olarak yatırılabileceği” açıkça belirtilmektedir. HMK m.87 hükmü uyarınca aslında hisse senedi, devlet tahvili, taşınmaz rehni veya noter onaylı şahsi kefalet gibi farklı teminat türleri de kabul edilebilir. Ancak uygulamada nakit ve banka mektubu dışındaki teminat tiplerine pek rastlanmamaktadır. Teminat türünün değiştirilmesi, genellikle aleyhine tedbir konulan tarafın ters teminat göstererek tedbirin kaldırılmasını talep etmesi şeklinde ortaya çıkar. Bu durumda, HMK m.395’e göre tedbirle korunan hakkın yerine, karşı tarafın mahkemeye uygun bir teminat sunması karşılığında tedbir kararı kaldırılabilir. Örneğin İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesi 2025/407 E. sayılı kararında, davalı taraf tedbirin devamından doğan zararı önlemek için ters teminat teklif etmiş; mahkeme bu kavramı tartışmış ancak somut olayda davacının ispat gücünün yüksek olması nedeniyle tedbiri kaldırmamıştır. Bu örnek, ters teminat uygulamasının teorik olarak mümkün ancak somut olay şartlarına bağlı olarak takdir edildiğini göstermektedir. Genel olarak BAM’lar, tedbir konusunun aynen korunmasının zorunlu olmadığı hallerde, davalının uygun bir teminat sunması karşılığında tedbirin kaldırılmasına daha sıcak bakmaktadır.

Dava Türlerine Göre Farklı BAM Yaklaşımları

İhtiyati tedbirde teminat miktarı ve uygulaması, davanın türüne göre farklı eğilimler gösterebilmektedir. BAM kararları incelendiğinde, dava konusuna göre teminat oran ve tutarlarında belirgin farklılıklar olduğu görülür:

- Tapu İptal ve Tescil Davaları: Taşınmaz mülkiyetine ilişkin davalarda, mahkemeler genellikle teminatı taşınmazın değerine oranlı (%10-%20) olarak belirlemektedir. Özellikle bir taşınmazın devrini engelleyen ihtiyati tedbirlerde, dava değeri başlangıçta ölçü alınsa da güncel rayiç değer ile resmi değer arasında fark varsa bu fark davalı lehine gözetilmektedir. Yani, eğer tapudaki harca esas değer gerçek piyasa değerinin altında kalıyorsa, karşı tarafın uğrayacağı zarar riskine karşı teminat miktarı yukarı çekilebilmektedir. Uygulamada, örneğin bir taşınmazın satışının durdurulması tedbirinde ilk derece mahkemesi düşük bir teminat belirlemişse, BAM genellikle taşınmazın gerçek pazar değerini göz önüne alarak teminat tutarını artırmaktadır.

- Ticari Davalar ve Menfi Tespit Davaları: Ticari ilişkilerden doğan uyuşmazlıklarda tedbirler genellikle bir hizmetin veya faaliyetin durdurulmaması amacına yöneliktir. Örneğin bir işletmenin elektriğinin kesilmemesi için tedbir istenen hallerde, mahkeme işletmenin faaliyetinin devamını sağlamak için tedbire hükmederken, karşı dağıtıcı şirketin olası zararını teminatla güvenceye almaktadır. Bu tip davalarda teminat tutarı çoğunlukla talep konusu alacak veya fatura tutarının %15-%25’i aralığında belirlenmektedir. Nitekim İstanbul BAM 3. Hukuk Dairesi’nin 2022/1013 E. ve 2025/75 E. sayılı kararlarında, elektrik kesintisini önlemeye yönelik tedbirler için yaklaşık bu oranlarda teminat takdir edilmiştir[13][14]. Amaç, şirketin faaliyetlerinin kesintiye uğramaması için tedbir alırken, haksız tedbir durumunda enerji şirketinin uğrayacağı muhtemel kaybı da orantılı bir teminat ile güvence altına almaktır.

- Fikri Mülkiyet ve Marka Davaları: Marka veya patent tecavüzü gibi fikrî hak ihlallerinde verilen ihtiyati tedbirler, davalı şirketin ürünlerini toplatma, satışını durdurma gibi sonuçlar doğurabilir. Bu durumda mahkemeler, tedbirin davalıya verebileceği ticari itibar kaybı ve stok zararını dikkate alarak teminat miktarını belirlemektedir. Örneğin İstanbul BAM 44. Hukuk Dairesi’nin 2024/382 E. sayılı kararı, bir marka tecavüzü ihtiyati tedbirinde 100.000 TL teminatı yeterli görürken[^15], aynı dairenin 2025/1407 E. sayılı kararında daha büyük çaplı bir ticari zararı güvenceye almak için 600.000 TL teminat uygun bulunmuştur (aynı dava türünde koşullara göre farklı tutarlar öngörülmüştür). Bu örnekler, fikrî mülkiyet ihtilaflarında tedbir nedeniyle işin durmasıyla oluşabilecek zarar büyüdükçe teminatın da arttığını, ancak makul sınırların gözetildiğini göstermektedir.

- Şirketler Hukukundan Doğan Davalar: Ortaklıktan çıkarma, pay devri veya genel kurul kararının iptali gibi şirket hukukuna ilişkin davalarda ihtiyati tedbirler, şirket yönetimine veya ortaklık yapısına dair geçici düzenlemeler içerebilir. Bu tür davalarda BAM’ların, şirketteki pay değeri veya şirketin özvarlık değeri üzerinden yaklaşık %10-%20 oranında teminat belirleme eğiliminde olduğu gözlenmektedir. Örneğin, Sakarya BAM 7. Hukuk Dairesi 2023/2270 E. sayılı kararında, ortaklıktan çıkarma davasında tedbir konulan payların toplam değeri üzerinden %15 oranında teminat uygun bulunmuştur[16]. Yine Diyarbakır BAM 6. Hukuk Dairesi 2025/1436 E. sayılı (yukarıda anılan) kararında da şirket hisselerinin devrini engelleyen tedbirde yaklaşık bu oranlarda teminat öngörülmüştür. Bu yaklaşım, şirket davalarında davalıların uğrayabileceği ekonomik kayıpları orantılı bir teminatla güvence altına almayı amaçlamaktadır.

Her dava türünde ortak payda, menfaat dengesinin ve ölçülülük ilkesinin korunmasıdır. BAM’lar, ilk derece mahkemelerinin farklı dava tiplerinde teminatı bazen eksik bazen fazla belirleyebildiğini tespit ederek, gerektiğinde müdahale etmektedir. Sonuçta, teminat tutarı belirlenirken davanın niteliği, tarafların durumu ve tedbirin etkileri bir bütün olarak değerlendirilmelidir.

Teminatın Yatırılmaması, İtiraz, İstinaf ve Tazminat Gibi Usulî Sonuçlar

İhtiyati tedbirde teminat uygulamasına ilişkin süreç, kararın verilmesinden sonraki aşamalarda da bazı önemli usulî sonuçlar doğurur:

Teminatın süresinde yatırılmaması: Mahkeme, ihtiyati tedbir kararı verirken genellikle teminatın yatırılması için bir süre (örneğin bir hafta) belirler. HMK m.393/1’e göre, belirlenen süre içinde teminat yatırılmazsa ihtiyati tedbir kararı kendiliğinden ortadan kalkar. Yani tedbir kararı hukuken geçersiz hale gelir ve uygulanamaz. Nitekim İstanbul BAM 3. Hukuk Dairesi 2024/1630 E. ve İstanbul BAM 44. Hukuk Dairesi 2024/382 E. sayılı kararlarında bu durum “tedbirin hükümsüzlüğü” olarak ifade edilmiştir[10][15]. Bu, teminatın yatırılması şartının ne denli önemli olduğunu vurgular. Uygulamada, süresinde yatırılmayan teminat nedeniyle tedbir kararı hükümsüz kalan tarafın, aynı konuda yeniden tedbir talep etmesi gerekebilir ki bu da hak kaybı riskini doğurur.

İtiraz ve İstinaf Yolları: İhtiyati tedbir kararlarına karşı başvurulabilecek iki hukuki yol vardır: kararı veren mahkemeye itiraz ve bölge adliye mahkemesine istinaf. HMK m.394 uyarınca, tedbir kararına karşı itiraz mümkündür. Özellikle tedbir, karşı taraf dinlenmeden (gıyapta) verilmişse, karşı taraf kararı öğrenmesinden itibaren bir hafta içinde kararı veren mahkemeye itiraz edebilir. Mahkeme itirazı değerlendirerek tedbiri kaldırabilir, değiştirebilir veya aynen devamına karar verebilir. Bunun yanı sıra, HMK m.341 ve devamı gereğince tedbir taleplerinin reddi veya karşı tarafın yüzüne karşı verilen tedbir talebinin kabulüne ilişkin kararlara karşı doğrudan istinaf kanun yolu da açıktır. Yani tedbir talebi reddedilen taraf da, tedbir kararı verilen karşı taraf da(tedbir kararı yüzüne karşı verilmiş ise, önce itiraz hakkını kullanmalı, itiraz üzerine verilecek karara göre istinaf yoluna gitmelidir.) bölge adliye mahkemesine başvurarak kararı denetletebilir.

Ancak uygulamada, teminatın değiştirilmesi veya kaldırılmasına ilişkin ara kararlar hakkında istinaf yolunun kapalı olduğuna ilişkin kararlar verilmektedir. Zira HMK m.395 ve 396 kapsamında durum ve koşulların değişmesi nedeniyle verilen kararlar, esasında tedbirin yeniden değerlendirilmesine dair ara karar niteliğindedir ve bunların ayrı bir istinaf konusu yapılmaması gerektiği HMK’nın 396.maddesinin gerekçesinden anlaşılmaktadır. Aynı yönde Sakarya BAM 7. Hukuk Dairesi 2025/1051 E. ve Kayseri BAM 3. Hukuk Dairesi 2024/1143 E. sayılı kararlarında, tedbirde teminatın değiştirilmesi/kaldırılması kararlarının istinaf incelemesine konu olamayacağı belirtilmiştir[17][18]. Bu yaklaşım, yalnızca tedbirin esasına ilişkin (kabul veya ret) kararların istinafa götürülebileceği, teminat miktarı gibi ayrıntıların ise ilk derece mahkemesinin takdir yetkisi dahilinde olduğu anlayışına dayanmaktadır. Özetle, taraflar tedbir konusundaki ana karara itiraz ve istinaf yoluyla itiraz edebilirken, teminatla ilgili değişiklik kararlarında genellikle istinaf yolu kapalı kabul edilmektedir.

Kanun, teminatın ne zaman iade edileceği konusunda da açık bir prosedür öngörmüştür. HMK m.392/2 ve m.399 hükümleri uyarınca, asıl davaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya tedbir kararının kalkmasından itibaren bir ay içinde tazminat davası açılmazsa, yatırılan teminat ilgili tarafa iade edilir. Bu bir aylık süre hak düşürücü süre niteliğindedir. Şayet karşı taraf bu süre içinde haksız tedbir nedeniyle uğradığı zarar için bir tazminat davası açarsa, teminat bu davanın sonuna kadar iade edilmez ve olası tazminatın tahsili için tutulmaya devam edilir. Dolayısıyla, süresi içinde tazminat davası açılmazsa teminatın iadesi mümkün olur; açılırsa davanın sonucuna göre ya teminat davacıya (tedbir talep eden tarafa) iade edilir ya da kısmen veya tamamen tazminata dönüşerek zarar gören tarafa ödenir.

Son olarak, ihtiyati tedbir sürecindeki usul işlemlerinde teminatın rolü büyük bir dikkatle takip edilmelidir. Zira teminatın süresinde yatırılmaması, tedbirin kalkması; teminatın fazla veya eksik belirlenmesi, kararın denetimi; teminatın iadesi veya tazmini meselesi, davanın sonunda taraflar açısından maddi sonuçlar doğurur. Bu bakımdan hem yargı mercilerinin hem de taraf vekillerinin ihtiyati tedbirde teminat hususuna ilişkin kanuni süre ve şartlara tam riayet etmeleri gerekmektedir.

Sonuç

Bölge Adliye Mahkemeleri kararları ışığında, ihtiyati tedbirde teminat müessesesinin, hak arama özgürlüğü ile mülkiyet hakkı arasındaki dengeyi sağlamaya yönelik temel bir araç olduğu sonucuna varılabilir. Genel kural, teminatın zorunlu olduğudur; zira teminat, haksız bir tedbir uygulaması halinde doğacak zararların telafisini güvence altına alır. Bununla birlikte, talep edenin adli yardımdan yararlandığı, durum ve koşulların gerektirdiği veya resmî belge veya başkaca kesin delillere dayanılan durumlarda kanunun öngördüğü şekilde teminatsız ihtiyati tedbir kararı verilmesi bir istisnadır. Bu istisna, özellikle hakkın açık ve güçlü delillerle ortaya konulduğu hallerde, teminat yükünün hak aramayı engellememesi amacıyla da kullanılmaktadır.

Teminat miktarının belirlenmesinde dava değeri çoğu zaman başlangıç ölçütü olsa da, BAM uygulaması yaklaşık ispat düzeyi ve muhtemel zarar büyüklüğü gibi unsurlara da ağırlık vermektedir. İlk derece mahkemelerinin yeknesak oranlarla teminat tayini eğilimi, BAM’larca somut olay vurgusu yapılarak düzeltilmektedir. Özellikle taşınmaz davalarında BAM’lar, düşük teminat takdir edilen durumlarda muhtemel zararı ön plana çıkarıp teminat tutarını yukarı yönlü revize etmektedir. Diğer yandan, çok yüksek teminat belirlenmiş davalarda da ölçülülük ilkesi gereği indirim yapılabildiği görülmektedir.

Karar Künyeleri:

1. Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2025/1436 E. 2025/1262 K. 20.11.2025

2. Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/979 E. 2022/1358 K. 23.09.2022

3. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2024/2239 E. 2024/1309 K. 27.06.2024

4. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2023/2776 E. 2023/2298 K. 12.10.2023

5. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2024/503 E. 2024/495 K. 20.03.2024

6. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2025/765 E. 2025/821 K. 15.05.2025

7. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2025/739 E. 2025/993 K. 30.09.2025

8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2025/407 E. 2025/574 K. 29.04.2025

9. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2023/1309 E. 2024/658 K. 05.06.2024

10. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2024/1630 E. 2024/1676 K. 06.06.2024

11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2025/1407 E. 2025/1460 K. 06.11.2025

12. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2025/192 E. 2025/235 K. 13.02.2025

13. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1013 E. 2022/1330 K. 28.04.2022

14. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2025/75 E. 2025/68 K. 13.01.2025

15. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2024/382 E. 2024/727 K. 18.04.2024

16. Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2023/2270 E. 2023/1900 K. 16.11.2023

17. Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2025/1051 E. 2025/1365 K. 10.07.2025

18. Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2024/1143 E. 2024/994 K. 10.06.2024