Genel haciz yolu ile takiplerde, takibin kesinleşmesi ile birlikte alacaklı taraf yönünden haciz isteme hakkı doğar ve bu hak ödeme/icra emrinin borçlu tarafa tebliğinden itibaren 1 yıllık süreye tabidir. Bu aşamada alacaklı vekilinin tercih edebileceği bir seçenek olan “ fiili haciz“, uygulamada sıkça karşılaşılan bir haciz türüdür. Borçlu tarafın adresinde fiili olarak yapılan bu hacizler için icra memuru tarafından bir haciz tutanağı düzenlenir ve borçluya ait mallar icabında zor kullanmak suretiyle fiilen haczedilerek bu tutanağa geçirilir. Bu noktada haciz mahallinde bulunan malların borçluya ait olup olmadığının tespit edilmesi hususu oldukça önemlidir. Zira borçlu haczedilmek istenilen bir malın üçüncü bir şahsa ait olduğunu iddia edebilir veya üçüncü bir şahıs haczedilmek istenilen malın kendisine ait olduğu iddiasında bulunabilir. Bu iddiaya icra-iflas kanunu çerçevesinde “ istihkak iddiası “ denilmekle beraber, uyuşmazlığın çözümü için istihkak davası gündeme gelir.

Burada hemen belirtmek gerekir ki; 05/04/2023 tarihli Resmi Gazate'de yayımlanan "İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" 1. maddesine göre 2004 sayılı İ.İ.K. m.79/a maddesinin "İcra Müdürü, haciz yapılması talep edilen yerin konut olduğu tespit ederse, bu yerde haciz yapılmasına karar verir ve bu kararı derhal icra mahkemesinin onayına sunar."şeklinde değiştirilmesi sebebi ile, fiili hacze gidilen yerin mesken olmasının tespit edilmesi halinde bu husus icra memuru tarafından tutanağa geçirilir ve hacze devam edilmez, ancak icra mahkemesinin onay vermesi halinde fiili hacze devam edilecektir.

İ.İ.K.’nın 96. Maddesinde borçlunun elinde bulunan bir malın haczedilmesi sırasında, malın üçüncü bir şahsa ait olduğu iddiasının bulunması hali; 97. Maddesinde ise üçüncü şahsın istihkak iddiasında bulunması hali düzenlenmiştir. Buna göre İ.İ.K. M.96 “ Borçlu, elinde bulunan bir malı başkasının mülkü veya rehni olarak gösterdiği yahut üçünü bir şahıs tarafından o mal üzerinde mülkiyet veya rehin hakkı iddia edildiği takdirde, icra dairesi bunu haciz ve icra zabıtlarına geçirir ve keyfiyeti iki tarafa bildirir. İcra dairesi aynı zamanda istihkak iddiasına karşı itirazları olup olmadığını bildirmek üzere alacaklı ve borçluya üç günlük mühlet verir. Sükutları halinde istihkak iddiasını kabul etmiş sayılırlar. Malın haczine muttali olan borçlu veya üçüncü şahıs, ıttıla tarihinden itibaren 7 gün içinde istihkak iddiasında bulunmadığı takdirde, aynı takipte bu iddiayı ileri sürme hakkını kaybeder. İstihkak iddiasının yapıldığı veya istihkak davasının açıldığı tarihte istihkak müddeisi ile birlikte oturan kimseler yahut bu şahısların iş ortakları, iddianın yapıldığı tarihte veya istihkak davası 97.maddenin 9.fıkrası gereğince açılmışsa davanın açıldığı tarihte malın haczine ıttıla kasbetmiş sayılırlar. “ hükmü gereğince, icra memuru ilgili mahcuzları istihkak iddialı olarak haczeder. Tutanağa geçirilen bu hususla ilgili olarak icra müdürü, istihkak iddiasına karşı bir itirazları var ise bildirilmeleri için alacaklı ve borçluya verilen 3 günlük yasal süre verilir ve hak düşürücü süre olan 3 günlük süre geçtikten sonra itiraz edilmemesi halinde istihkak iddiası kabul edilmiş sayılır. Alacaklı haciz mahallinde borçlunun istihkak iddiasını kabul etmediği beyan ederse, ayrıca 3 günlük sürede itiraz etmesi gerekmez.

İ.İ.K.m.97 “İstihkak iddiasına karşı alacaklı veya borçlu tarafından itiraz edilirse, icra müdürü dosyayı hemen icra mahkemesine verir. Merci dosya üzerinde veya lüzum görürse ilgilileri davet ederek murafaa ile yapacağı inceleme neticesinde varacağı kanaate göre takibin devamına veya talikine karar verir. İstihkak iddiasının sırf satışı geri bırakmak gayesiyle kötüye kullanıldığını kabul etmek için ciddi sebepler bulunduğu takdirde merci takibin taliki talebini reddeder. Takibin talikine karar verilirse, haksız çıktığı takdirde alacaklının muhtemel zararına karşı davacıdan 36.maddede gösterilen teminat alınır. Teminatın cins ve miktarı mevcut delillerin mahiyetine göre takdir olunur. Takibin devamına karar verilen icra mahkemesi kararı kesindir. Üçüncü şahıs, merci kararının tefhim veya tebliğinden itibaren 7 gün içinde icra mahkemesinde istihkak davası açmaya mecburdur. Bu müddet zarfında dava edilmediği takdirde üçüncü şahıs alacaklıya karşı iddiasından vazgeçmiş sayılır.”  Hükmü ile istihkak iddiasına itiraz edilmesi halinde, icra müdürü tarafından dosyanın hemen icra mahkemesine gönderilmesi ve icra mahkemesinin takibin devamına veya talikine karar verilmesi hallerinde izlenecek yargılama prosedürleri hüküm altına alınmış olup icra mahkemesinin kararının tefhim veya tebliğinden itibaren 7 gün içinde istihkak davası açılması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca aynı maddenin 8.fıkrasında dava esnasında İ.İ.K. 106.maddesindeki sürelerin duracağı da hüküm altına alınmıştır.

Haczedilen malın üçüncü kişi elinde bulunması halinde, üçüncü kişi yedieminliği kabul ettiği takdirde söz konusu mal muhafaza altına alınmaz, alacaklı tarafa İ.İ.K. 96-97.maddeleri çerçevesinde istihkak davası açılmasına olarak 7 günlük süre verilir. Aksi takdirde istihkak iddiasından vazgeçilmiş sayılır.

Konu ile ilgili akla gelebilecek bir diğer soru ise, istihkak davasını hangi tarafların açabileceğidir:

- Üçüncü şahsa ait olduğu iddia edilen malların borçlunun elinde haczedilmesi halinde üçüncü şahıs,

- Üçüncü şahsa ait olduğu iddia edilen malların, borçlu ile üçüncü şahsın birlikte ellerinde bulundurması halinde üçüncü şahıs,

- Üçüncü şahsa ait olduğu iddia edilen malların üçüncü şahsın elinde haczedilmesi halinde alacaklı taraf istihkak davasını açacaktır.

İstihkak davalarında görevli ve yetkili mahkeme, icra takibinin bulunduğu veya hacizli malın bulunduğu yer icra mahkemesidir.

Davanın reddi hakkındaki karara karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran istihkak davacısının, icra dairesinden 36. Maddeye göre icranın geri bırakılmasını talep edebileceği ayrıca özel hüküm altına alınmıştır.

Vurgulanması gereken bir diğer husus ise, istihkak davalarında mülkiyet karinesinin esas olduğu ve İ.İ.K. 97/a hükmüne göre bir malı elinde bulunduranın onun maliki sayılacağıdır.

Yukarıda belirtildiği üzere, üçüncü şahsa ait olduğu iddia edilen malların üçüncü şahsın elinde haczedilmesi hali ise İ.İ.K. m.99’ da “ haczedilen şey, borçlunun elinde olmayıp da üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddia eden üçüncü kişi nezdinde bulunursa, bu kişi yedieminliği kabul ettiği takdirde bu mal muhafaza altına alınmaz. İcra müdürü, üçüncü kişi aleyhine icra mahkemesinde istihkak davası açması için alacaklıya 7 gün süre verir. Bu süre içinde icra mahkemesine istihkak davası açılmaz ise üçüncü kişinin iddiası kabul edilmiş sayılır. Alacaklı tarafından süresinde açılan dava sonuçlanıncaya kadar, haczedilen malın satışı yapılamaz. Haczin, üçüncü kişinin yokluğunda yapılması ve üçüncü kişi lehine istihkak iddiasında bulunulması halinde de bu fıkra hükmü uygulanır. “ şeklinde hüküm kurulmuş olup, istihkak iddiasında bulunulan malın üçüncü şahsın elinde bulunması halinde, icra müdürünün İ.İ.K.m99’a göre karar vererek alacaklı tarafa istihkak davası açması için 7 günlük süre vereceği belirtilmiştir.

Gelinen noktada, üçüncü şahsa ait olduğu iddia edilen malların borçlu ile üçüncü şahsın beraber ellerinde bulundurması veya üçüncü şahsın elinde bulunması hususu, istihkak davasını açacak tarafın belirlenmesi açısından oldukça önemli bir noktadır. Bu durumun tespiti için, haciz mahallinde üçüncü şahıs ile dosya borçlusu arasında organik bağ bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. İcra müdürü, istihkak iddiası bulunan haciz tutanağını incelemeli ve Yargıtay’ın istikrar kazanmış organik bağ kriterlerini ayrı ayrı değerlendirmelidir. Bu kriterler:

fiili haciz yapılan yer adresi ile tebligat adresinin veya mernis/mersis adresinin aynı olması,

borçlu şirket ile üçüncü şahıs şirketi arasında devir ilişkisi olması,

borçlu şirket ile üçüncü şahıs şirketin faaliyet alanlarının ve müşteri çevrelerinin aynı olması,

şirket yöneticilerinin aynı olması,

borçlu şirketin vergi levhasının haciz mahallinde bulunması

şeklinde örneklendirilebilir.

Konuyla ilgili güncel Yargıtay kararlarına baktığımızda ise;

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/808 Esas 2020/504 Karar sayılı ilamı ile “ Davalı Tekmar Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin asıl borçlu Tekmar Mermer Madencilik ve Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’ye 14.01.2000 tarihinde kat ihtarnamesi gönderilmesinden hemen sonra 25.01.2000 tarihinde Mıgırdıç Yeşilçimen, Silvan Yeşilçimen, Sıvrat Çiçekçi, Fuat Necdet Tüzmen ve Naime Zeynep Tüzman tarafından kurulduğu, merkez adresinin “Maslak Büyükdere Cad. Balkaner Plaza No: 31 Kat. 13 Şişli” olduğu ve bu tarihte asıl borçlu  Tekmar Mermer Madencilik ve Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin adresinin de “Maslak Büyükdere Cad. Balkaner Plaza No: 31 Kat. 14 Şişli” olduğu anlaşılmaktadır.

Davalı Tekmar Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin kuruluşundan hemen sonra asıl borçlu davalı şirkete ait olan ve bu davalı tarafından işletilen Bilecik ilinde bulunan mermer-granit fabrikası içindeki tüm menkuller ile birlikte borcun doğumundan sonra ve fakat takip işlemlerine başlanılmadan çok kısa bir süre önce 13.03.2000 tarihli “Hasılat Kirası Sözleşmesi” ile davalı Tekmar Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Ticaret A.Ş.’ye kiralanmış ve bu mermer-granit fabrikası bu davalı tarafından işletilmeye başlanmıştır.

Davalı Tekmar Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. ticaret unvanının asıl unsuru olarak asıl borçlu davalı şirket tarafından da kullanılan “Tekmar” ibaresini kullanmıştır. Ayrıca 20.07.2001 tarihinde “Tekmar” ve “Tekmar Cream” ibareli markaları Tekmar Grubu şirketlerinden devralarak “Tekmar” ibaresini hem ticaret unvanında hem de marka olarak aynı sektörde kullanmaya başlamıştır. Ayrıca davalı Tekmar Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Ticaret  A.Ş.'nin, sonradan kurulmasına rağmen internet sitesinde diğer davalı Tekmar Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş.'nin geçmişine ait ticari ve teknik bilgileri sahiplenerek köklü bir şirket olduğu izlenimini verdiği   görülmektedir…”şeklinde karar verilmiş ve istihkak iddiasında borçlu şirket ile üçüncü şahıs arasındaki adres benzerlikleri, kira ilişkileri, unvan benzerlikleri gibi başlıkları inceleyip organik bağın tespit edilmesi hususunu değerlendirmiştir.

Başka bir güncel Yargıtay kararı örneği olarak, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2021/1000 Esas 2021/4980 Karar sayılı kararı ile …davacı üçüncü kişi şirket yetkilisi  Tayfun Aydın'ın borçlu şirket yetkilisi  Atilla Altan'ın dayısı olduğu, bu nedenle borçlu şirket ile  üçüncü kişi şirket arasında organik bağ bulunduğu,  aynı iş kolunda faaliyet gösterdikleri, borçlu şirket çalışanlarının bir kısmının davacı şirkette çalışmaya devam ettikleri ,davacı şirket ile borçlu şirketin muvazaalı olarak borçlulardan mal kaçırmak amacıyla hareket ettikleri kabul edilerek, davanın  reddine karar verilmiş,hüküm davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.” Hüküm kurulmuş ve borçlu taraf ile üçüncü şahıs arasındaki akrabalık ilişkisi, iş kollarının aynı olması, şirket çalışanlarının bir kısmının diğer şirkette çalışmaya devam etmesi noktalarına organik bağın tespit edilmesi yönünden değinilmiştir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/4898 Esas 2021/2776 Karar sayılı ilamı ile Dava, üçüncü kişinin İİK'nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.Dava konusu hacze dayanak  takipte ödeme emri haciz adresinden farklı adreste tebliğ edilmiş, borçlu haciz sırasında adreste hazır bulunmamıştır. Haciz adresinin 08.06.2014 tarihinde üçüncü kişi tarafından satın alındığına ilişkin  tapu kaydı dosyada mevcut olup, 27.11.2014 tarihli yoklama fişinde üçüncü kişinin adreste aktif olduğu tespit edilmiştir. Takibin dayanağı olan Faktoring Sözleşmesi ve senet 16.10.2015 tarihli olup davacının borcun doğumundan önce adreste faaliyette olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.  Hacizde üçüncü kişinin bilgisayarında bulunan borçluya ait evrakın borçlu ile cari hesap ilişkisinden kaynaklandığı belirtilmiş olmakla bu belgede borçlunun adresi haciz adresi değil, gerçek kişi tacir olarak kaydolduğu ticaret sicilde kayıtlı adresi olduğu, borçlunun halen Kocaeli'nde faaliyette olduğuna ilişkin güncel vergi kaydı bulunduğunun anlaşılması karşısında, takibin dayanağı sözleşme ve senet adresinin haciz adresi olarak gösterilmiş olması adresin borçluya ait olduğunun kabulü için yeterli kabul edilemez. Bu durumda İİK'nin 97. maddesinde düzenlenen mülkiyet karinesinin üçüncü kişi lehine olduğunun kabulü gerekir. İspat yükü altında olan ve karinenin aksini her türlü delille kanıtlama olanağına sahip olan alacaklı, borçlunun üçüncü kişi aracılığıyla mal kaçırmak amaçlı muvazaalı işlemler gerçekleştirdiğini, haciz sırasında bilgisayarda bulunan borçluya ait dosyayı ve takibe dayanak sözleşme üzerinde haciz adresinin yazılı olmasını muvazaaya ilişkin delil olarak sunmuş ise de alacaklının sunmuş olduğu deliller üçüncü kişi lehine olan mülkiyet karinesinin aksini ispatlamaya elverişli güçlü deliller değildir. O halde, Bölge Adliye Mahkemesince bu maddi ve hukuki olgular göz önüne alınarak davanDava, üçüncü kişinin İİK'nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.

Dava konusu hacze dayanak  takipte ödeme emri haciz adresinden farklı adreste tebliğ edilmiş, borçlu haciz sırasında adreste hazır bulunmamıştır. Haciz adresinin 08.06.2014 tarihinde üçüncü kişi tarafından satın alındığına ilişkin  tapu kaydı dosyada mevcut olup, 27.11.2014 tarihli yoklama fişinde üçüncü kişinin adreste aktif olduğu tespit edilmiştir. Takibin dayanağı olan Faktoring Sözleşmesi ve senet 16.10.2015 tarihli olup davacının borcun doğumundan önce adreste faaliyette olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Hacizde üçüncü kişinin bilgisayarında bulunan borçluya ait evrakın borçlu ile cari hesap ilişkisinden kaynaklandığı belirtilmiş olmakla bu belgede borçlunun adresi haciz adresi değil, gerçek kişi tacir olarak kaydolduğu ticaret sicilde kayıtlı adresi olduğu, borçlunun halen Kocaeli'nde faaliyette olduğuna ilişkin güncel vergi kaydı bulunduğunun anlaşılması karşısında, takibin dayanağı sözleşme ve senet adresinin haciz adresi olarak gösterilmiş olması adresin borçluya ait olduğunun kabulü için yeterli kabul edilemez. Bu durumda İİK'nin 97. maddesinde düzenlenen mülkiyet karinesinin üçüncü kişi lehine olduğunun kabulü gerekir. İspat yükü altında olan ve karinenin aksini her türlü delille kanıtlama olanağına sahip olan alacaklı, borçlunun üçüncü kişi aracılığıyla mal kaçırmak amaçlı muvazaalı işlemler gerekleştirdiğini, haciz sırasında bilgisayarda bulunan borçluya ait dosyayı ve takibe dayanak sözleşme üzerinde haciz adresinin yazılı olmasını muvazaaya ilişkin delil olarak sunmuş ise de alacaklının sunmuş olduğu deliller üçüncü kişi lehine olan mülkiyet karinesinin aksini ispatlamaya elverişli güçlü deliller değildir.

O halde, Bölge Adliye Mahkemesince bu maddi ve hukuki olgular göz önüne alınarak davanın kabulü yerine oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile reddine yönelik hüküm kurulması doğru olmamıştır. ın kabulü yerine oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile reddine yönelik hüküm kurulması doğru olmamıştır. Şeklinde hüküm kurulmuş ve yargılama neticesinde borçlunun haciz sırasında hazır bulunmaması, tebliğ adresinin farklı olması, borçluya ait evrakın cari hesap ilişkisinden kaynaklandığı gibi nedenlerle organik bağın bulunmadığı yönünde hüküm kurulmuştur.