İmar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi meclise sunuldu. Kanun teklifinin ilk maddesi İmar Barışının kapsamını süre bakımından genişleterek 30.07.2022 tarihine kadar yapılan kaçak yapıların Yapı Kayıt Belgesi alabileceğini öngörüyor. İkinci maddede ise önceki düzenlemedeki 31.12.2017 tarihine kadar yapılmış olma şartını taşımadığı için Yapı Kayıt Belgesi iptal edilenler hakkındaki yaptırımların kaldırılmasını hatta tahsil edilen para cezalarının iadesini düzenliyor.

İmar barışı olarak anılan ve ”kaçak yapıları” Yapı Kayıt Belgesi verilmek suretiyle ”izinli yapı” statüsüne sokan 2018 tarihli düzenleme uygulamada çeşitli sorunlara neden olmuştu. Düzenlemenin sebep olduğu açmazlar ve çözümsüzlükler idari birimlere ve yargıya büyük bir yük bindirmişti. Bunun en önemli nedeni çok sayıda kanunu ilgilendiren bir düzenlemenin kapsayıcı olmayan tek bir kanun maddesi ”Geçici 16. Madde” ile düzenlenmesidir.

3194 sayılı İmar Kanunu Geçici 16. Maddedeki ihtilafa neden olan konular ve eksikliklere dair hiçbir içerik eklenmeden yeniden olduğu haliyle sürelerin uzatılmasının mevcut sorunları sadece katlayacağını ve ihtilafların sayısını arttıracağını söyleyebiliriz. Düzenleme kaçak yapılara ilişkin cezaların bir kısmını kaldırsa da diğer hukuki sonuçlar ortadan kalkmayacaktır.

Teklif henüz yasalaşmadığından, bu makalede imar barışını düzenleyen Geçici 16. Maddedeki sürelerin uzatılmasını öngören ve teklif aşamasında olan düzenlemenin niteliğine ve sebep olacağı sorunlara dikkat çekmek suretiyle kamuoyu ve yasama organı nezdinde bir farkındalık oluşturulması amaçlanmıştır.

GEÇİCİ 16. MADDEDEN KAYNAKLANAN SORUNLAR

1- SİT ALANI, KIYI/SAHİL ŞERİDİ, ORMAN GİBİ ÖZEL KANUNLARLA DÜZENLENMİŞ ALANLAR İLE İLGİLİ SORUNLAR :

İmar Kanunu Geçici 16. Maddede imar barışından faydalanamayacak yapılar yapıldıkları zaman ve bulundukları yer bakımından tek tek belirtilmek suretiyle sayılmıştır. Kanun tekniği bakımından bu sayılan yerler dışındaki yapıların yapı kayıt belgesi almalarının mümkün olduğu kabul edilmelidir.

Geçici 16. Maddenin yürürlüğe girmesinden sonra Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün “3194 Sayılı İmar Kanunu’nun geçici 16. Maddesi (İmar Barışı) Uyarınca Yapılacak Olan İşlemler” Konulu 06.07.2018 tarih ve 2018/8 sayılı Genelgesinde ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığında imar barışı işlemlerini yürütmekle görevli olan Alt Yapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 11.10.2019 tarih ve E.238362 sayılı yazısında özel kanunlara (6306 sayılı Kanun, Kıyı Kanunu, Mera Kanunu, Toprak Koruma Kanunu, Orman Kanunu, Doğal Sit, Arkeolojik Sit, Kentsel Sit, Askeri Güvenlik Alanı vs.) tabi olan alanlarda bulunan taşınmazlarla ilgili olarak Yapı Kayıt Belgesi alınmasının mümkün olduğu belirtilmiştir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınınbir diğer birimi olan Mekansal Planlama Genel Müdürlüğünün bir görüş yazısında ”kıyıda” kalan yapı kayıt belgelerinin iptal edilmesi gerektiği savunulmuştur. Aynı bakanlık nezdindeki farklı birimlerin aynı konuda farklı görüşler bildirmesi de bu konuda üzerinde durulması gereken bir boşluk olduğunu göstermektedir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Alt Yapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü 11.10.2019 tarihli yazısındaözel kanunlara tabi alanlarda alınan Yapı Kayıt Belgesinin sadece 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca alınan yıkım kararlarını kaldıracağı, özel kanunlar kapsamında alınan yıkım kararlarını ise kaldırmayacağı ifade edilmiştir.

İmar barışı düzenlemesinin yürürlüğe girmesinden sonra ilgili kurumların yayımladığı bu yazılardan; özel kanunlara tabi alanlarda da alınan yapı kayıt belgelerinin geçerli olduğu ancak yapı kayıt belgelerinin İmar Kanunu dışındaki özel kanunlarda bulunan yaptırımların uygulanmasına engel oluşturmayacağı görüşünün benimsendiği anlaşılmaktadır.

Yapı Kayıt Belgesi bir yandan İskan/Yapı Kullanma İzin Belgesi ile aynı hakları sağladığı bir yapıyı İmar Kanununa göre yıkımdan ve para cezası almaktan kurtarabilecekken, diğer yandan aynı yer için mesela 775 sayılı Gecekondu Kanununa göre yıkım işlemi uygulanabilecektir. Yapı Kayıt Belgesinin yapının bulunduğu alanı satın alma hakkı verdiğini düşündüğümüzde durum daha da içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.

Uygulamada satın alma hakkı veren Yapı Kayıt Belgesinin kıyı, mera gibi Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan bazı taşınmazlarda satın alma yetkisi vermediği şeklinde görüş gelişti. Burada şu soruları sormak gerekir: Madem satılmayacaktı neden Yapı Kayıt Belgesi verildi? Madem satılamayacak yerlerde farklı sonuçları olacaktı yasal düzenlemede bu fark neden belirtilmedi?

Bu sorun Yapı Kayıt Belgesi alınamayacak özel alanların en başta net olarak düzenlenmemesinden kaynaklanıyor.İmar Barışının diğer kanunlarla ilişkisinin baştan doğru kurulması gerekiyordu. Burada özel kanunlara tabi alanlar açısından gerçekten bir boşluk bulunmaktadır. Bu boşluk da uyuşmazlıklara neden olmaktadır.

İmar Barışı hakkında yeni bir düzenleme yapılacaksa, bunun, ilgili mevzuatı bir bütün olarak düşünen, toplam yönetimi kolaylaştıran genel anlamda bir politika olarak ele alınması gerekmektedir. Baştan detaylı ve etraflıca bir düzen getirilmeyip tamamen uygulayıcıya, belediyeye, idare mahkemesine vs. bırakıldığı durumlarda farklı uygulamaların önüne geçilemediğini tecrübe etmiş bulunuyoruz. Davaların neredeyse tamamı istinafta kesinleştiği için yargıda içtihat birliği sağlanması da zorlaşmaktadır.

Kaçak ya da ruhsata aykırı yapı meselesi hakkında sadece İmar Kanunu üzerinden bir düzenleme yapılması derde çare olmamış bilakis çok sayıda yeni sorun doğurmuştur. Farklı toprak mülkiyeti rejimleri ile ilgili özel kanunların da göz önüne alınması ve bu özel kanunların ikiye ayırmak suretiyle değerlendirilmesi gerekirdi:

1- İmar Kanununa gönderme yapan mevzuatlar

2- İmar Kanununa gönderme yapmadan doğrudan yıkımı ve diğer yaptırımları öngören mevzuatlar.

A)KAÇAK YAPILARA UYGULANACAK YAPTIRIMLARDA İMAR KANUNUNA GÖNDERME YAPAN MEVZUATLAR :

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunun 16. Maddesinde,koruma ve sit alanlarında ruhsatsız veya ruhsata aykırı inşaat yapılması halinde imar mevzuatına göre işlem yapılacağı düzenlenmiştir. Yani koruma alanları ve sitlerdeki kaçak yapılaşmada 3194 sayılı İmar Kanunu uygulanacaktır.

Bu durumda imar barışı kapsamında alınan Yapı Kayıt Belgesi İmar Kanunu kapsamındaki yaptırımların uygulanmasını engelleyeceğinden 2863 sayılı Kanun kapsamındaki koruma alanlarında ve sitlerde bulunan kaçak yapılardan Yapı Kayıt Belgesi alanlar hakkında yıkım ve para cezası yaptırımı uygulanmaması gerekir. Buradan hem Geçici 16. Maddede hem de kurumların görüş yazılarında, özel kanunlarda imar kanununa atıf yapılması durumunun hesaba katılmadığı anlaşılmaktadır.

Konunun bu şekilde çıkmaza girmesi yargıda içtihat birliği sağlanmasını zorlaştırmıştır. Bazı kararlarda 2863 sayılı Kanun kapsamındaki yerlerde İmar Kanununun uygulanacağı ve Yapı Kayıt Belgesinin İmar Kanunu kapsamındaki yaptırımları engellemesi nedeniyle para cezası ve yıkım uygulanamayacağı yönünde kararlar çıksa da, Özel kanunla düzenlendiği için 2863 sayılı Kanun kapsamındaki yerlerde Yapı Kayıt Belgesinin koruma sağlamayacağı yönünde kararlar da bulunmaktadır. Hatta kesin yapılaşma yasağının bulunduğu sitlerde koruma sağlamayacağı ancak kontrollü yapılaşmaya izin verilen sitlerde koruma sağlayacağı yönünde kararlar da çıkmıştır.

İmar Barışı düzenlemesi, kaçak yapılaşma eyleminin yıkım ve para cezası yaptırımları dışında ilgilileri hakkında TCK Madde 184 (İmar Kirliliğine Neden Olma), TCK Madde 154 (Hakkı Olmayan Yere Tecavüz) ve 2863 sayılı Kanuna muhalefet gibi suçlardan doğan sorumluluk hakkında da bir düzenleme getirmemiştir. Dolayısıyla kaçak yapılaşmanın cezai boyutu uygulayıcının yorumuna bırakılmıştır.

Uygulamada özel kanunlarla korunmayan alanlardaki kaçak yapılara İmar Barışından faydalandıkları takdirde TCK 184 bakımından yaptırım uygulanmayacağı yaklaşımı kabul görmüştür.

2863 sayılı Kanun kapsamına giren alanlardaki kaçak yapılar için ise farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Buralardaki kaçak yapı sahipleri İmar Barışından faydalananların bir kısmının kaçak yapıya ilişkin yıkım ve para cezasına ilişkin yaptırımları iptal edilmesine rağmen, 2863 sayılı Kanunun 65. Maddesinde öngörülen 2 ila 5 yıl arasında bir ceza uygulanmaktadır. Bir taraftan barış için bazı yaptırımların kaldırılması diğer yandan barış kapsamındaki kişiye hapis cezası verilmesi bu barışın kapsamını sorgulatan bir çelişki ortaya çıkarmaktadır. Başka bir ifade ile İmar Barışından faydalanarak Devlet ile barışan ve geçerli bir yapı kayıt belgesi verilip hukuka aykırılığı giderilen bir yapının sahibine artık bulunmayan bir hukuka aykırılık nedeniyle hapis cezası uygulanmaktadır.

Daha da vahimi 2863 sayılı kanuna muhalefetten ceza verilenler hakkında yapıyı yıkmadan/eski hale getirmeden Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kararı da verilmemektedir. Sebep olarak HAGB verilmesi için kamu zararının giderilmesinin gerektiği gösterilmektedir. Yani hukuka aykırılığı giderilmiş bir yapının yıkılması gerektiği söylenmektedir. Bir bedel alınıp İmar Barışı kapsamına alındıktan sonra zarardan bahsedilmesi de yine ”barış”a sığan bir durum değildir.

Burada vurgulamak istediğim husus, tüm koruma ve sit alanlarındaki kaçak yapılara Yapı Kayıt Belgesi verilmesi gerektiği değil ancak veriliyorsa hukuka aykırılığın ortadan kalktığının kabul edilmesi gerektiğidir. Daha da doğrusu milyonlarca yapıyı ilgilendiren bir düzenlemede sınırların en başta doğru ve net olarak çizilmesi ve özel kanunlarla korunan alanların akıbeti ya da insanların hapis cezası alması gibi önemli konuların yoruma açık bırakılmaması gerektiğidir.

Kıyı Kanununun 15. Maddesinde:Kıyıda ve Uygulama İmar Planı bulunan Sahil Şeritlerinde İmar Kirliliğine Neden Olma Suçundan verilecek cezanın ve İmar Kanununa göre verilecek cezanın bir kat arttırılarak uygulanacağına hükmedilmiştir.

Kıyı alanları ve sahil şeritleri de özel kanunla düzenlenmiş olmalarına rağmen Kıyı Kanununda, TCK’ya ve İmar Kanununa atıf yapıldığından ve Yapı Kayıt Belgesi de TCK ve İmar Kanunu kapsamındaki yaptırımlar bakımından koruma sağladığından Kıyı ve Sahil Şeritlerindeki kaçak yapıların da İmar Barışından faydalanacağını söyleyebiliriz. Yapı Kayıt Belgesi, iki kat uygulanacağı düzenlenen cezaların sıfırla çarpılması sonucunu doğurmaktadır.

5403 sayılı Toprak Koruma Kanunu 20 ve 21. Maddelerindeplan ve projelere aykırılık durumlarını düzenlemiş ve yıkım konusunda İmar Kanununa gönderme yapmıştır. Dolayısıyla tarım arazilerindeki yapılar da Yapı Kayıt Belgesinin korumasından faydalanmaktadır.

B) İMAR KANUNUNA GÖNDERME YAPMADAN DOĞRUDAN YIKIMI VE DİĞER YAPTIRIMLARI ÖNGÖREN MEVZUATLAR :

Orman, mera, yayla gibi özel mülkiyet rejimleri bulunan alanlardaki kaçak yapılara İmar Kanunu kapsamında yıkım ve para cezası verilebilir.(Danıştay 14. Dairesi, 31.01.2018 tarih ve E:2016/219, K:2018/352 sayılı kararı) Fakat Yapı Kayıt Belgesi var ise İmar Kanunu kapsamındaki bu yaptırımlar uygulanamaz. Bu durumda mülkiyet rejimine göre tabi olduğu mevzuatlarda yer alan ve Yapı Kayıt Belgesinin koruma sağlamadığı başkaca yaptırımlara bakılır.

Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan alanlarda 775 sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca yıkım uygulanabilir.2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 75. maddesi uyarınca tahliye kararı da alınabilir. Taşınmaza yapılan müdahalenin men’i ve yapı kayıt belgeli yapının kal’i (yıkımı) talebiyle adli yargıda dava açılması da mümkündür. İmar barışına ilişkin düzenlemede bunlara engel bir hüküm yoktur ancak yıkılan yerin sahibinin yıkımdan önce Devlet tarafından kendisine verilen Yapı Kayıt Belgesi ile ”izinli yapı” statüsüne giren yapısının yıkılmasından kaynaklanan zararı talep edebilmelidir.

Nitekim Anayasa Mahkemesi, 1984 tarihli İmar Affından faydalandıktan sonra orman niteliğindeki bir alandan kamu yararı amacıyla tahliyesine karar verilen vatandaşın yapısının izinli yapı statüsü kazandığını kabul etmiştir. Tahliye edilmek istenmesi halinde yapının değerinin ödenmemesi veya zararını telafi edici öneriler sunulmamasını mülkiyet hakkının ihlali saymıştır. Başka bir ifade ile Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan, özel mülkiyete geçmesi mümkün olmayan bir alanda devlet tarafından verilen izin ile oluşan kullanıma müsaade etmek, vergi almak gibi münasebetlerin arazi için olmasa da bina açısından mülkiyet hakkı doğuracağı ve bu hakkın kaldırılması için kamu yararının bulunmasının ve kamulaştırma sürecinin işletilmesinin gerektiğine hükmedilmiştir. (Anayasa Mahkemesi, 2. Bölüm, 10.06.2015 tarih ve B.No:2013/6670 sayılı kararı)

2- GEÇİCİ 16. MADDENİN ANAYASAL BAKIMDAN VE KANUN TEKNİĞİ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ :

Yazımızın konusunu oluşturan, 2018 tarihli İmar Barışı düzenlemesinin kapsamını süre bakımından genişletmeyi amaçladığı görülen kanun teklifi sadece bu amaca yönelik hükümler içermekte dolayısıyla 2018 tarihli düzenlemenin yarattığı kanun tekniği açısından ve Anayasaya uygunluk açısından sorunlar varlığını devam ettirmektedir. Kanun teklifi kabul edildiği takdirde aşağıda üç başlık altında inceleyeceğimiz hususların ciddi hukuki sorunlar olarak hukuk dünyasındaki yerini koruyacağı unutulmamalıdır.

A- KANUNLA VERİLENİN TEBLİĞ İLE ALINMASI

İmar Barışı düzenlemesi İmar Kanununa eklenen Geçici 16. Madde ile yürürlüğe girmiş ve maddede: ”Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir. Geçici 16. Madde ile verilen yetkiye istinaden Bakanlık tarafından “Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar” başlıklı ”Tebliğ” adı altında bir düzenleyici işlem tesis edilmiştir.

Tebliğin 8.maddesinin (2). Fıkrasında:Bu belgenin nasıl ve hangi hallerde iptal edileceği ve sağlamış olduğu hakların geri alınacağı, yatırılmış olan bedelin iade edilmeyeceği ve belge düzenlenmesi safhasında yalan ve yanlış beyanda bulunulan müracaat sahibi hakkında suç duyurusunda bulunulacağı ifade edilmiştir.

Geçici 16. MaddedeYapı Kayıt Belgesinin hangi halde verileceği ve hangi taşınmazlara yönelik Yapı Kayıt Belgesi verilemeyeceği belirtilmiştir. Ancak alınan yapı kayıt belgelerinin hangi hallerde İptal edileceği ya da geçersiz sayılacağı anayasal ilkeler uyarınca ”tebliğ” ile değil ”kanunla” düzenlenmeliydi.

”Yapı Kayıt Belgesi” yapıyı imar mevzuatı açısından ruhsatlı bir yapı gibi yasal hale getirdiği gibi, yapı kullanma izin belgesi bulunan bir yapının sağladığı tüm hakları da sağlayan mülkiyet hakkı niteliğinde bir menfaat bahşetmektedir. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı, Anayasa'nın 35. maddesinde belirtilen nedenlere bağlı olarak, ancak kanunla ve demokratik bir toplumda gerekli olduğu ölçüde sınırlanabilir.

Bu hususta mevzuatımızda yüzlerce örnek bulunmaktadır. Örneğin, ”5510 sayılı Sosyal Güvenlik Kanunu, 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri Ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun, Turizmi Teşvik Kanunu vs.” kapsamında düzenlenen belgelerin iptal ya da geçersizlik sebebi yine aynı kanunda gösterilmektedir.

Anayasa'nın açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü konularda, yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi mümkün değildir. Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir kanun hükmünün Anayasa'nın 7. maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yönetimin düzenlemesine bırakmaması gerekir.

Yapı kayıt belgesinin iptaline dair her türlü tasarruf temel hak ve özgürlüğü sınırlayıcı mahiyette olacağından bu hususun ancak kanun ile düzenlenmesi halinde hukuka uygun olacağı; ”yasama organı olan meclis” tarafından çıkarılan ”kanun” ile verilen bir hakkın, ”Yürütmenin bir parçası olan bakanlık” tarafından çıkarılan bir ”tebliğ” ile düzenlenemeyeceği açıktır. Zira aksi durum Anayasanın 7. maddesinde yer alan ”yasama yetkisinin devredilmezliği” ilkesine aykırı olacaktır.

B- MALİ YÜKÜMLÜLÜKLERİN KANUNLA KONULMASI İLKESİ

Geçici 16. Maddeye dayanılarak çıkarılan ”Tebliğ” ile, İptal edilen yapı kayıt belgesi için yatırılmış olan bedelin iade edilmeyeceği öngörülmüştür. Bilindiği gibi Anayasanın 73. Maddesi uyarınca mali yükümlülüklerin ancak kanunla getirilebileceği ayrıca Devletin vermediği bir kamu hizmetinin giderini bireye yükleyemeyeceği hususları gözetildiğinde, iptal edilen yapı kayıt belgesine ilişkin bedelin iade edilmeyeceğine dair hususun yasada olmadığı halde “Tebliğ”e bırakılması Anayasa'ya aykırıdır.

Bedelin iade edilmemesinin sonuç itibarıyla bir yaptırım olduğu düşünüldüğünde bunun “mali yükümlülüklerin kanunla konulmasına” dair anayasal ilke yanında suç ve cezaların kanuniliği ilkesine de aykırı olacağı ve bu hususun ancak “kanunla” düzenlenebileceği göz ardı edilmemelidir.

C- EŞİTLİK İLKESİ

Teklifte 30 Temmuz 2022 milat olarak belirlenmiş ve bu tarihten önce yapılmış yapıların imar barışından faydalanabileceği düzenlenmiştir. Teklif yasalaşırsa 30 Temmuz 2022 tarihine kadar yapılan kaçak yapılar ”izinli yapı” statüsü kazanacak, ciddi bir ekonomik değer oluşturacak, kat mülkiyetine kaydedilebilecek ve ipotek gösterilebilecek, yapı sahibine iskanlı bir yapı ile aynı hakları bahşedecektir. Keza yapı sahibi işyeri açma ve çalışma ruhsatı dahi alabilecektir.

Sadece bir gün sonra, 31 Temmuz 2022 tarihinde yapılan bir yapının sahibine; imar para cezası ve yıkım yaptırımları uygulanacak, imar kirliliğine neden olma nedeniyle ceza verilecektir. Yapı kayıt belgesine ödediği para yanacak ve abonelikleri iptal edilecektir.

Uygulamada Yapı Kayıt Belgesinin iptalinde Google Earth görüntüleri esas alınmaktadır. Bu görüntülerin bazı bölgelerde 1 yılı aşan aralarla kaydedildiği düşünüldüğünde İmar Barışı düzenlemesinden sonra inşa edilmesine rağmen uydu görüntülerine yakalanmayan kimi yapılara ait Yapı Kayıt Belgelerinin geçerliliğini korudu. Bu durum aynı ya da benzer durumdaki kişiler arasında farklı muamele doğurmuştur. Kanun teklifi kabul edildiği takdirde muhtemelen aynı sorun yeniden ortaya çıkacaktır.

Geçici 16. Maddenin uygulanmasında gerek farklı idari birimlerin gerek farklı yargı çevrelerinin farklı kararlar vermeleri nedeniyle aynı durumdaki kişiler farklı muameleye maruz kalmaktadır. Kanun nezdinde aynı durumda olmasına rağmen bazı vatandaşlar bu yorum farklılıklarından dolayı haklarını kullanamamaktadırlar. Bu da eşitlik ilkesine aykırı bir durum ortaya çıkartmaktadır.

SONUÇ

Teklif yeni bir düzenlemeden ziyade Geçici 16. Madde ile düzenlenen İmar Barışının sürelerinin uzatılması niteliğindedir. Aynı düzenlemenin öngörülen mahsurları giderecek herhangi bir içerik eklenmeden düzenlenmiş olması mevcut sorunları katlayacaktır. Yargının ve kurumların bu konuda görüş birliği sağlamakta zorlandığını göz önüne alırsak düzenlemenin gri alanlarında bulunan yapılar için alınan yapı kayıt belgeleri hakkında farklı hükümler kurulacak, bazı vatandaşlar kanunen hakkı olan şeylere ulaşamayacaktır. Tüm bunlar kamu vicdanında yeni yaralar açacaktır.

İlgilisine hem çeşitli haklar veren hem de cezalandırılmasına sebep olan bir düzenleme bir ”barış” ya da ”af” olamaz. Yine İmar Kanunundaki yıkımdan koruyup özel kanuna göre yıkımı engellemeyen ”yarım bir barış” makul değildir.

Yeni bir düzenleme yapılacaksa İmar Kanunu, TCK, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Orman Kanunu, Kıyı Kanunu gibi bu konuda birbirini tamamlayıcı hükümler içeren mevzuatın mutlaka bir arada değerlendirilmesi gerekir.

Bir önceki imar affı 1984 yılında 2981 sayılı kanunla müstakil olarak düzenlenmesine rağmen ihtiyaçlara tam cevap veremediğinden 1990 yılına kadar çeşitli değişikliklere uğramıştı. Müstakil bir kanunla dahi tam olarak çözülemeyen imar affı gibi bir meselenin tek bir kanun maddesi ve kanuni dayanağını aşan idari düzenlemeler ile çözülmeye çalışılması, hem 2018 tarihli düzenleme de hem de yeni teklifte önceki imar affındaki tecrübelerden faydalanılmadığını göstermektedir.