İtirazın iptali davasının en önemli özelliklerinden birisi ise davanın sonunda davalı veya davacı adına tazminata hükmedilebilmesidir. Yargılamanın davacının lehine sonuçlanması halinde davacı lehine, davalı lehine sonuçlanması halinde davalı lehine tazminata hükmedilmesi gerekmektedir. Davalının mahkum edileceği tazminata “icra inkâr tazminatı” ya da “inkar tazminatı”, davacının mahkum edileceği tazminata ise “kötü niyet tazminatı” ya da “haksız takip tazminatı” denilmektedir.
İnkar tazminatına karar verilmesinin iki amacı olduğu söylenebilir. Birincisi, borçlunun zaman kazanmak amacıyla takibe haksız bir şekilde itiraz etmesini önlemek ve takibin durması sebebiyle alacağını zamanında tahsil edemeyen alacaklının zararının giderilmesini sağlamaktır. İkincisi ise borçlunun borçlu olduğunu bilmesine rağmen ödeme emrine itiraz ederek icra dairelerinin ve mahkemelerin meşgul edilmesine engel olmaktır.
İtirazın iptali davası takip talebinde gösterilen ve borçlunun itiraz ettiği alacak için açılmaktadır. Bu sebeple, alacaklının takip talebinde göstermediği ancak itirazın iptali davasına konu ettiği meblağ için borçlu icra inkar tazminatına mahkum edilemez.
İnkar tazminatı, borçlar hukuku bağlamında bir tazminat değildir. Şartları icra hukukunda düzenlenen ve cebri icranın borçlular üzerinde daha etkili olmasını sağlamak için getirilmiş bir yaptırımdır. Dolayısıyla, icra inkar tazminatına karar verilmesi için alacaklının zarara uğramış olması gerekmemektedir.
İnkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunu haksız olmasının yanında ödeme emrine kötü niyetle itiraz etmiş olması aranmamaktadır; kötü niyetli olmadan da itiraz etse tazminata hükmedilmektedir.
İnkar tazminatı, itirazın iptali davası dışında ayrı bir dava açılarak talep edilemez.
İtirazın iptali davası sonunda mahkemenin icra inkar tazminatına hükmedebilmesi için mevcudiyeti aranan bazı şartlar vardır. Bunlar; borçlu hakkında geçerli bir ilamsız takip yapılmış olması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmiş olması, itirazın iptali davasının süresi içinde açılmış olması, alacaklının talepte bulunması ve borçlunun itirazının haksız olması şeklinde sıralanabilir.
A)Borçlu hakkında geçerli bir ilamsız takip yapılmış olması
İcra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçluya karşı, konusu para veya teminat alacağı olan bir ilamsız icra takibinin başlatılmış olması gerekmektedir. İcra takibinin türü genel haciz yoluyla takip ve rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip olabilir. İnkar tazminatı ilamsız icraya yoluna özgü olması nedeniyle ilamlı icrada inkar tazminatına hükmedilemez.
Takibe konu olan alacağın amme alacağı olması halinde takip, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanuna göre yapılır. Fakat bir amme alacağı için hatalı bir şekilde icra dairesinde takip başlatılmış ve borçlunun itiraz etmesi üzerine takip durmuş ve alacaklı itirazın iptali davası açıp borçlu aleyhine icra tazminatına hükmedilmesini talep etmişse, mahkeme dava dilekçesini görevsizlik sebebiyle reddetmesi gerekmektedir.
Borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi , alacaklının yapmış olduğu ilamsız icra takibinin geçerli olması şartına bağlıdır. Bu nedenle İcra ve İflas Kanunu m. 58’de öngörülen şartların takip talebinde mevcut olması gerekmektedir. Alacaklının yapmış olduğu takip geçersizlik sebebiyle icra mahkemesince iptal edilmişse icra inkar tazminatına hükmedilemeyecektir. Mesela, borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi üzerine alacaklı itirazın iptali davası açmış ve dava devam ederken icra mahkemesi daha önceden yapılmış olan şikayeti inceleyerek ödeme emrini iptal ederse, mahkeme inkar tazminatı talebini reddetmesi gerekir. Geçerli bir ilamsız icra takibine dayanmadan itirazın iptali talep edilmişse, davaya itirazın iptali davası olarak devam edilemez. Mahkeme davayı bir alacak davası olarak hükme bağlamalı ve davanın sonunda da inkar tazminatına hükmetmemelidir.
B) Borçlunun süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olması
Hakkında ilamsız icra takibi başlatılan borçlunun ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde takibe itiraz etmesi şarttır. Borçlu , ödeme emrine süresi içerisinde itiraz etmediği için ilamsız takip kesinleşirse alacaklının artık itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı yoktur çünkü ödeme emrine itiraz süresi hak düşürücü bir süredir. Hak düşürücü süreye bağlı hakların süresi geçtikten sonra kullanılması ise hukuki bir sonuç doğurmaz. Yine, borçlunun hak düşürücü süre içerisinde itiraz etmemiş olması ihtimalinde alacaklının icra inkar tazminatını talep etme hakkı da doğmaz.
C) İtirazın İptali Davası Veya İtirazın Kaldırılması Davasının Süresinde Açılması
İnkar tazminatına hükmedilebilmesi için itirazın iptali davasının itirazın tebliğinden itibaren bir yıl içerisinde açılması gerekmektedir. Söz konusu süreye riayet edilmemesi ya da bir yıl içinde itirazın iptali davası yerine eda davası açılmış olması ihtimalinde icra inkar tazminatına karar verilip verilmeyeceği hususunda doktrinde birtakım tartışmalar yer almaktadır. Baskın olan bir görüşe görüşe, icra inkar tazminatına yalnızca itirazın iptali davasında hükmedilebilmekte, eda davası itirazın tebliğinden itibaren bir yıl içinde açılsa bile inkar tazminatına hükmedilemeyecektir. Bir diğer görüşe göre ise, bu dava ister bir eda davası olsun ister bir itirazın iptali davası olsun , eğer ki bir yıl içinde dava açılmışsa ve şartları varsa inkar tazminatına hükmedilmesi gerekmektedir. Üçüncü görüşe göre ise de alacaklı, davasının nitelendirilmesini itirazın iptali olarak yapmamışsa bile bir yıl içinde dava açmış ve dava dilekçesinde inkâr tazminatı talebinde bulunmuşsa, mahkeme davanın hukuki nitelemesiyle bağlı olmaksızın, koşulların oluşması hâlinde inkâr tazminatına hükmedebilir.
D) Alacaklının Talepte Bulunması
Borçlunun icra inkar tazminatına mahkum edilebilmesi için alacaklı tarafından bu hususta talepte bulunulmuş olması zorunludur; mahkeme re’sen icra inkar tazminatına hükmedemeyecektir.
E) Borçlunun İtirazının Haksızlığına Karar Verilmesi
İcra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için gerekli olan şartlardan bir diğeri de borçlunun itirazında haksız olmasıdır. Alacaklının açtığı davayı kazanması borçlunun itirazında mutlaka haksız olduğu anlamına gelmemektedir.
İtirazın hangi durumda haksız olacağı hususunda doktrinde egemen olan görüşe göre, borçlunun likit bir alacağa olan itirazı haksız varsayılmaktadır. Öğretide genel olarak kabul gören görüşe göre, likit olan bir alacakta alacak miktarının tüm unsurları belirli veya belirlenebilir , hesap edilebilir durumda olup alacak miktarının tespit edilebilmesi için tarafların anlaşmasına veya mahkeme kararına ihtiyaç yoktur. Eğer alacak miktarının tespiti için tarafların anlaşması ya da mahkeme tarafından yargılama yapılması gerekiyorsa alacak likit değildir. Örneğin bir ödünç ya da satım sözleşmesine dayanan alacak talepleri likit niteliğe sahiptir. Çünkü, borçlu akdedilen sözleşmeler uyarınca ne miktarda borçlu olduğunu bilebilecek durumdadır. Alacaklının haksız fiile dayanan bir tazminat talebinde bulunduğu ihtimalde ise borçlu ne kadar borçlu olduğunu, alacaklıya ne miktarda bir zarar verdiğini bilebilecek durumda değildir. Dolayısıyla, haksız fiile dayanılarak başlatılan bir ilamsız icra takibine borçlu tarafın itiraz etmiş olması durumunda icra takibine konu edilen borcun da likit nitelikte olmaması sebebiyle borçlunun itirazı haksız sayılmayacağından borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmeyecektir.

Av. Arzu DEMİRBAŞ
KAYNAKÇA
Akil, C. (2012). İtirazın İptali Davasında İcra İnkâr Tazminatının Şartı Olarak Borçlunun İtirazının Haksızlığına Karar Verilmesi. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt(3) Sayı(1) , 317-338. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/208419
Akman, M.(2009). İcra ve İflas Hukukunda İcra İnkar Tazminatı (Yayın No.234962) [Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi]. YÖK Ulusal Tez Merkezi.
Erdem, M.(2010). İcra ve İflas Hukukunda İtirazın İptali Davası (Yayın No.265598) [Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi]. YÖK Ulusal Tez Merkezi.
Yılmaz, E.(2008). İcra İnkar Tazminatı Açısından “Likid Alacak” Kavramı. Bankacılar Dergisi, Sayı (67), 85-93 .





