İlamsız takip başlatan alacaklı borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi durumunda duran takibi devam ettirebilmek için (elindeki belge durumuna göre) ya itirazın iptali davası (İİK m. 67) açacak ya da itirazın kaldırılması yoluna (İİK m. 68; m. 68/a) başvuracaktır. İtirazın iptali davasının hukuki niteliğinin ne olduğu tartışmalıdır.[1] Bir görüşe göre, itirazın iptali davası normal bir eda (alacak) davasıdır. Bizim de katıldığımız diğer görüşe göre ise bu dava takip hukuku kapsamında açılan bir tespit davasıdır. Yargıtay’ın da genellikle ikinci görüşü benimsediği söylenebilir. Yargıtay’a göre itirazın iptali davası kapsamında alacağın tahsili istenemez.
İtirazın iptali davasının normal bir eda (alacak) davası olarak kabul edilmesi durumunda ıslaha gidilmesi önünde bir engel olmayacaktır.
Yukarıda belirtildiği üzere Yargıtay itirazın iptali davasını normal bir eda (alacak/tahsil) davası olarak görmemektedir. Yargıtay itirazın iptali davası kapsamında ıslaha gidilip gidilemeyeceği konusunda farklı yönde kararlar vermiştir.
Mesela Yargıtay vermiş olduğu bir kararında itirazın iptali davasında ıslaha kapıyı tamamıyla kapatmıştır: “… İtirazın iptali davalarında hâkim takipteki miktarla bağlıdır. Islahla ödeme emrinde yazılı miktarı artırmak mümkün değildir…”.[2]
Yargıtay diğer bir kararında da ıslaha gidilebileceğini şu sözlerle ifade etmiştir: “İtirazın iptali davası dışında kalan miktarlara yönelik olarak tahsil talepli alacak davası açılması mümkün olup, ayrı bir dava açılıp birleştirme yapılabileceği gibi somut davada yapıldığı üzere ıslah ile de talepte bulunulması mümkündür” sözlerine yer vermiştir.[3]
Kanaatimizce Yargıtay’ın itirazın iptali davasında ıslaha ilişkin yaklaşımı kısmen isabetlidir. Gerçekten de Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere itirazın iptali davası ile itiraz uğramış takip arasında çok yakın bir irtibat vardır. Islaha gidilip gidilemeyeceği konusunda bu irtibat dikkate alınmalıdır. Bununla birlikte, usul ekonomisi ilkesi dikkate alındığında (HMK m. 30) itirazın iptali yargılaması sırasında ıslaha hiç gidilemeyeceğini kabul etmek de doğru olmaz. Kanaatimizce burada konu ikiye ayrılarak incelenmelidir. Şayet davacı itirazın iptali davasında ıslaha giderken talebini aynı hat üzerinde (aynı çizgide) artırıyorsa (söz gelimi, takip konusu 100 bin TL’lik alacağını 200 bin TL’ye çıkartıyorsa) bu caiz kabul edilmelidir. Zira azına itiraz eden davalının (borçlunun) fazlasına da itiraz edeceği varsayılabilir. Dolayısıyla davalı artırılan kısım bakımından dahi icra inkâr tazminatına (İİK m. 67, II) mahkûm edilebilmelidir. Buna karşılık, davacı (alacaklı) itirazın iptali davasında ıslah yolu ile yeni/farklı bir talep ileri sürüyorsa böyle bir durumda yeni talep açısından borçlunun icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesi mümkün görülmemelidir. Zira bu talep daha önce takip konusu edilmemiş ve borçlunun itirazıyla (muhalefetiyle) karşılaşmamıştır. Davacı (alacaklı) dilerse bu yeni talebi ıslah yoluyla eda (alacak) davası biçimde yargılamaya getirebilmelidir. Ancak bu (yeni) kısım bakımından davalı (borçlu) icra inkâr tazminatına mahkûm edilememelidir.
Av. Dr. Cenk AKİL
-----------
[1] Hepsi yerine bkz. Ejder Yılmaz, “İtirazın İptali Davasının Hukuki Niteliği”, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a Armağan, Ankara 2009, s. 597 vd.
[2] Yarg. 23. HD, 27.05.2019, 2016/5173, 2019/2363.
[3] Yarg. 9. HD, 28.03.2019, 2015/35604, 2019/7101. Karş. Yarg. 13. HD, 28.12.2018, 2016/16251, 2018/12853.