Bazı kelimeler vardır; daha ağza alırken bile masanın üzerine bir dosya iner. KURGAN da öyle bir kelime. Sanki, başı “tespit”, ortası “takip”, sonu “tebligat” kokar. Bizim memlekette sistem isimleri zaten biraz böyledir: İnsana “gözünü seveyim düzgün ol” demek yerine, “düzgün olmasan da benimsin” der.

Eskiden denetim dediğin şey çoğu zaman sonradan gelen akıl gibiydi: İş biter, defter kapanır, takvim yaprağı düşer… sonra bir gün kapı çalar. İçeride çay soğur, dışarıda tebligat ısınır. Klasik sahne: “Şu faturaları bir anlatıver…” Şimdi sahneye yeni bir aktör çıkıyor: KURGAN; hikâyeyi tersine çeviriyor. “Yıl bitti, geliyorum” değil; “yıl akıyor, bakıyorum” devri.

Sistemi tek cümleyle şöyle anlatalım: KURGAN, denetimin kasını değil; sinir sistemini güçlendiriyor. Eskiden denetim kol gücüydü: klasör taşı, sayfa say. Şimdi denetim nabız ölçer gibi: veri akıyor; ritim bozuluyor mu? Bir yerde “aritmi” varsa sistem “hmm” diyor. İşte o “hmm”, bazen bir yıl sonra gelen rapordan daha yüksek sesle çıkar.

Birinci perde: “Mükellef” değil, “işlem” hedefte. Sistemin asıl inceliği burada: “Sen risklisin” demek yerine “Şu işlem riskli” demeye çalışıyor. Bu, teoride zarif ve modern; pratikte ise insanın sinirlerini hafifçe gıdıklayan bir ironi barındırıyor. Çünkü işlem dediğin şey günün sonunda birinin kapısına dayanıyor.

Yani sahnede şöyle bir replik var: “Sana bakmıyorum… ama senin MR ını çekiyorum.” Bu yaklaşımın hukuktaki karşılığı şu: Niyet beyanı değil; iz tutarlılığı kıymetleniyor. Niyet vicdanın işidir; iz ise kayıt düzeninin. KURGAN’ın dili “vicdan” değil, “pattern” (davranış paterni).

İkinci perde: Ağ mantığı — “Halat”ı bulunca “halkan” ortaya çıkar. Sahte/yanıltıcı belge işleri, çoğu zaman tekil bir günah değildir; zincirli bir alışkanlıktır. Bir halka ötekine selam verir; bir düzen ötekini besler. KURGAN’ın aklı da burada: ekonomiyi bir nevi ilişki ağı gibi düşünüp “kim kimle, ne sıklıkta, ne hızla, hangi tutarlılıkla?” diye bakar.

Biz buna “denetimde semt pazarı mantığı” diyoruz: Tek bir tezgahta domates bozuksa mesele domates değil; aynı tezgahtaki biber de şüphe altına girer. KURGAN, “tezgah” yerine “ağ” okuyor.

Üçüncü perde: Şeffaflık paradoksu — camdan ev, sisli sokak. Bu sistemlerin en güzel ve aynı anda en sinir bozucu ironisi şudur: Ne kadar iyi çalışırlarsa, nasıl çalıştıklarını o kadar az anlatmak isterler. Çünkü anlatırlarsa kötü niyetli olan “skor kırmayı” öğrenir; anlatmazlarsa iyi niyetli olan “neyi düzelteyim?” diye karanlıkta kalır.

Yani mükellef açısından tablo şu: Camdan evdesin; ama dışarıdaki gözün hangi açıdan baktığını bilmiyorsun. Güzel bir modern çağ gerilimi.

Dördüncü perde: ‘Goodhart tokadı — ölçtüğün şey bozulur.’ Bilim dünyasında meşhur bir uyarı vardır: Bir ölçüt hedef olursa bozulur. Risk puanı hedefe dönüşürse bazıları gerçekten düzelmek yerine görünüşü düzeltir. “İş düzgün değil ama dosya düzgün.” KURGAN’ın asıl sınavı burada başlar: dosya makyajı mı, işin gerçeği mi?

Bir avukat anekdotu: “İşlem temizdi, izah kirliydi.” Yıllar önce bir dosyada karşılaştım: Esas işlem fena değildi; ticaret vardı, teslimat vardı, para vardı… Ama izah kısmı bir tuhaf: herkes cümleleri yarım kurmuş, belgeler birbirine omuz vermiyor. Sanki her kâğıt “ben seni tanımıyorum” diyor. O gün şunu yazmışım not defterime: “Bazen suç, fiilde değil; hikâyededir.” KURGAN gibi sistemler hikâyeyi sevmez. “Masal anlatma” “Zinciri göster” der.

KURGAN devrinde pratik gerçek: En pahalı şey tutarsızlıktır. Öngörümüz net: Önümüzdeki dönemde birçok tartışmanın kalbinde “yanlış”tan çok tutarsızlık olacak. Beyan ile kayıt tutarsızsa, e-belge akışı ile fiilî ticaret tutarsızsa, stok–nakliye–ödeme–teslimat hikâyesi birbirini doğrulamıyorsa… KURGAN’ın işte orada “hmm”ı yükseltir. Burada iki kafiyeli mermi bırakayım: “Kayıt mücella ise yüz güler; iz sürerse söz süzülür.” “İşlem temizse dosya süs olur; işlem kirliyse dosya pus olur.”

Final: Radarın olduğu yerde hız yapılır ama ‘nasıl olsa’ eskir. KURGAN’ın iyi niyetliye vaadi şu olabilir: “Erken gör, erken düzelt.” Bu kıymetli. Çünkü denetimde masraf bazen vergi değildir; zaman, itibar ve sinir sistemi. Ama sistemin adaleti isabetli olmazsa, iyi niyetliye de yük bindirir. İşte denge burada: gözetim şehvetli, adalet mahcup kalırsa teknoloji ilerler; hukuk geriler.

Temennimiz basit: Devletin hafızası büyürken, mükellefin nefesi daralmasın. KURGAN bir “kurgan” (İlk Çağlarda mezar üzerine toprak yığılarak yapılan küçük tepe, tepe biçiminde mezar) gibi: içinde hazine de olabilir, tuzak da. Ama şunu bilelim: Devir değişti. KURGAN A KURBAN OLMAYIN, iyi niyetliyseniz izlerinizi parlatın; çünkü bu çağda en büyük lüks, en pahalı mücevher şudur: tutarlılık.

Av. Arb. Abdullah YILMAZ