Ceza Yasamızın 43. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesi şu şekildedir: “Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.”
Bahsedilen fıkra, zincirleme suç hükümlerini düzenlemektedir. Buna göre, aynı mağdura karşı farklı zamanlarda aynı suçun, bir suç işleme kararı kapsamında işlenmesi halinde faile yalnızca bir ceza verilir ve fakat ceza artırılır.
Tek eylemle, birden fazla mağdura karşı aynı suçun işlenmesi halinde de aynı yol izlenir ve cezada artırıma gidilir. Bu durum, aynı neviden fikri içtima olarak adlandırılmaktadır.
Örneğin; bir kimseye karşı, bir suç işleme kararı kapsamında farklı zamanlarda dolandırıcılık suçunun işlenmesi halinde, tek bir dolandırıcılık suçundan ceza verilir ve ceza artırılır. Aynı neviden fikri içtimaya ise, bir kimsenin hacze gelen memurları dükkâna kilitlemesi örnek olarak verilebilir. Burada tek bir eylemle birden fazla kişinin hürriyeti kısıtlanmaktadır.
Dolandırıcılık ya da kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma gibi kişilere karşı suçlar arasında yer alan suçlarda bir sorun yaşanmamaktadır. Mesele, topluma karşı suçlarda nasıl uygulama yapılacağıdır.
Örneğin, bir suç işleme kararı kapsamında farklı zamanlarda uyuşturucu madde satılması, rüşvet veya irtikap suçlarının işlenmesi veya tek eylemle birden fazla polis memuruna direnerek görevi yaptırmamak için direnme suçunun işlenmesi gibi durumlarda bu hükümler uygulanacak mıdır?
Girişte alıntıladığımız yasa maddesi uyarınca, bu hükümler, mağduru belirli bir kişi olmayan suçlarda da uygulanır. O halde belirlenmesi gereken husus, hangi suçlarda mağdurun belirli bir kişi olmadığıdır.
Yasamızda suçlar, kime karşı işlendiğine göre sınıflandırılmıştır. Ceza Yasamızın özel hükümleri 4 kısma ayrılmıştır: uluslararası suçlar, kişilere karşı suçlar, topluma karşı suçlar, millete ve devlete karşı suçlar.
Kişilere karşı suçlarda mağdur, belirli bir kişidir. Diğerlerinde ise mağdur genel olarak toplumdur. Ancak suçun işlenmesiyle zarar gören kişiler, suçtan zarar gören olarak adlandırılır.
Örneğin icbar suretiyle irtikap suçunda, zorlama sonucu kamu görevlisine menfaat sağlayan kimse, suçtan zarar görmüştür. Ancak suçun mağduru, toplumdur. Zira suç, topluma karşı suçlar arasında düzenlenmiştir. Eğer yasa koyucu, asıl mağdurun toplum değil de iradesi etkilenen kişi olduğunu düşünseydi, pekâlâ bu suçu da kişilere karşı suçlar arasında düzenleyebilirdi.
Bu düzenlemeler yasa koyucunun bilinçli bir tercihidir. Örneğin cinsel suçlar daha önce genel adaba ve aile düzenine karşı suçlar arasında yer alıyordu. Yasa koyucu, bu suçların asıl mağdurunun kişiler olduğunu belirterek bu suçları, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar olarak kişilere karşı suçlar altında düzenlemiştir.
Sonuç olarak, topluma karşı suçlarda suçun mağduru toplumdur. Örneğin, polise görevini yaptırmamak için mukavemet gösteren kimse, bu esnada 3 polis memuruna karşı tehdit ve kasten yaralama eylemlerini gerçekleştirse, polis memurları suçtan zarar görendir. Suçun mağduru ise toplumdur. Bu nedenle, tek eylemle birden fazla polis memuru tehdit edilip yaralansa dahi, aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanmamalıdır. Zira suç, tek bir mağdura karşı (toplum) işlenmiştir.
Keza, bir suç işleme kararı kapsamında, aynı bütünün parçaları olmasa dahi uyuşturucu madde satılması veya rüşvet suçunun işlenmesi halinde, suçun mağduru her zaman toplum olacağından zincirleme suç hükümleri uygulanmalıdır.
Ne yazık ki Yargıtay’ın farklı daireleri topluma karşı suçlarda farklı uygulamalar yapmakta, bazen gerçek içtima bazen zincirleme suç bazen de aynı neviden fikri içtima hükümlerini uygulamaktadır.
Halbuki kanımızca, topluma karşı suçların tamamında suçun mağduru toplumdur. Bu nedenle, 43. madde uygulanırken buna göre bir uygulama yapılmalıdır.