Kurul, Temsilcilik'in 4054 sayılı Kanun'a aykırı eylemlerinin kaynağının, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası'nın ("EMO") Yönetim Kurulu kararları olduğunu, asgari ücret tespitine ilişkin bu kararların ise EMO tarafından çıkarılan yönetmeliklere dayandığını saptamıştır. Asgari ücret tespiti, bir diğer deyişle minimum fiyat tespiti, tavsiye niteliğinde olmadıkça 4054 sayılı Kanun'a aykırı sayılmaktadır. Asgari ücret tespitine ilişkin kararın, doğrudan bağlayıcı nitelik taşımasa dahi, görünürde tavsiye niteliğine rağmen üye teşebbüsler arasında bağlayıcı veya tekdüze ya da ortak bir fiyat ya da ücret olarak uygulanması halinde de işbu uygulamanın amaç yönünden rekabete aykırı nitelikte olduğu değerlendirilmektedir.

Asgari ücret tespiti her ne kadar rekabete aykırı bir uygulama olarak değerlendirilse de; Kurul'un yerleşik uygulaması, bu yönde karar alan kamu tüzel kişiliği niteliğindeki özel meslek kuruluşları yönünden asgari ücret tespitine imkan veren herhangi bir kanuni düzenleme bulunup bulunmadığını araştırmak yönündedir. Eğer ilgili kuruluşlar yönünden asgari ücret tespitini mümkün kılan herhangi bir kanuni dayanak bulunmuyorsa, uygulamanın 4054 sayılı Kanun'a aykırı olduğu kabul edilmektedir. Dolayısıyla Kurul, asgari ücret tespit yetkisi sağlayan yönetmeliklerin, açık kanuni dayanaklarının olmaması halinde, bir üst hukuk normu olan 4054 sayılı Kanun'a aykırılık teşkil ettiği kanaatini benimsemiştir.

Karar bakımından, asgari ücret dayanağı yönetmelikler ile Kurul'un rekabeti kısıtlayıcı eylemlere karşı yükümlülüklerinin yerine getirilmesi arasında bir çatışma yaşanmaktadır. İdare hukuku ilkelerine göre; idari düzenleyici işlem niteliği taşıyan yönetmelikler, her idari işlem gibi aksi ispat edilinceye kadar hukuka uygun sayılmaktadır. Bu duruma idari işlemlerin hukuka uygunluğu karinesi denmektedir. Bu karinenin aksinin ispatı yargı kararıyla mümkün olmaktadır. Oysa Kurul'a göre, yargı kararının bulunmaması, yönetmelikler vasıtası ile uygulanacak rekabete aykırı karar ve davranışları meşrulaştırmamalıdır.

Zira Karar'da yer verilen savunmalarda, Kurul'un yargı kararı beklenmeksizin yönetmeliklerden kaynaklanan uygulamaları mercek altına aldığı ve yargı yerine geçerek karar aldığı ileri sürülmüştür. Kurul ise bu savunmayı; soruşturma konusu yönetmeliklerin hukuka uygunluğunu denetleyerek iptalini sağlama amacı gütmediğini, yargı yerine karar alınmadığını, rekabete aykırı davranışlara yönelik teşebbüs birliği kararını tespit ederek rekabeti korumaya sağladığını ileri sürerek reddetmiştir. Ayrıca Kurul, Kurum tarafından Danıştay nezdinde ilgili yönetmelik hükümlerinin 4054 sayılı Kanun'a aykırı olduğu gerekçesiyle dava açıldığını, davanın derdest olduğunu belirtmiştir.

Savunma ve değerlendirme bakımından Kurul'un, idari işlemlerin hukuka uygunluk karinesinden yararlandığını -tabiri caizse- zımnen itiraf ettiği; ancak rekabetin korunması ve tesisi adına bu ilkeyi çiğnediği anlaşılmaktadır. Kurul'un bu noktada her ne kadar hukuka uygun, meşru ve kamu yararını gözeten bir amaç ile hareket etmesi söz konusu olsa da, yargı mercileri yerine karar aldığının açık olduğu değerlendirilebilir. Kurul, Karar'da bu durumu, yargı kararının beklenmesinin, yönetmelikler eliyle rekabete aykırı uygulamaların meşrulaşacağı yorumuyla bertaraf etmeye çalışmaktadır.

Kanımca Kurul'un dayandığı savunma, idare hukuku ilkelerinin görmezden gelinmesini meşru kılmamalıdır. Kaldı ki Kurul, Kurum tarafından Danıştay nezdinde iptal davası açıldığını, davanın derdest olduğunu ifade etmiştir. Kurum, bu manada idari yargılama hukukunda yer alan yürütmenin durdurulması müessesesinden yararlanma imkanına da sahiptir. Alt norm olan yönetmeliğin, üst norm olan kanuna aykırılığı iddiasıyla bir dava açılmış iken; böyle bir dava sonuçlanmadan, bu aykırılık mevcutmuşçasına bir hüküm tespitine yer verilmesi, her ne kadar kamu yararı gütse de, bir hukuk ilkesinin görmezden gelinmesi sonucunu doğurmaktadır. Nasıl ki kanunlar yönetmeliklere göre bir üst norm niteliğinde ise, ilkelerin de kanunlardan üstün olduğu kabul edilmelidir. Aksi takdirde, idari işlem muhatabı kişiler bakımından yargı kararını beklemeden, açık hukuka aykırı işlemler için meşru sebebin varlığı gerekçesiyle keyfi hareket imkanı doğacaktır.

Av. Hakan Arslanbay