Her yıl yüzlerce çocuğun suça yönelimini önleyemiyoruz. Gitgide artan çocuk tutuklu ve hükümlü sayısı, bunun bir göstergesi. Suç işleyen çocuğu umutsuz vaka olarak görüp “geleceğin suç makinesi” bakışıyla çocuğun orantısız yaptırımlara tabi tutulması, onu geleceğinden biraz daha uzaklaştıracak ve resmi kurumlara güveni azalacak. En kolayı çocuğu suçlamak iken; en masum olanın çocuğun kendisi olduğunu unutuyoruz. Toplum, aileler, yerel yönetimler, devlet kurumları yani ihmali bulunan herkes çocuğun suça karışmasından sorumludur. Bir şehirde suç işleyen çocuk, sadece o şehrin problemi değil; tüm ülkenin problemidir.

Çocukların tamamı; işlediği suç, yaşı, özel hayatı fark etmeksizin aynı kıymettedir.‘Çocuk gelin’ deyimi kadar ‘suça sürüklenen çocuk’ da aynı öneme sahiptir. Soruna çocuk meselesi olarak bakılmalıdır. Amacımız, çocuğu cezalandırmak değil; kazanmak olmalı.

Yasalarda Çocuk

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu md. 6/1-b’de çocuk deyiminden henüz 18 yaşını doldurmamış kişiyi anlıyoruz. 5395 sayılı Çocukları Koruma Kanunu md. 3/1-a’da çocuk ergin kılınsa bile 18 yaşın esas alınacağını görüyoruz. Uluslararası mevzuatta ise Pekin Kuralları, çocuk ceza sistemine asgari standartlar getirmiştir. BM Çocuk Hakları Sözleşmesine taraf olan ülkemiz, çocukları koruma konusunda gerekli önlemleri almak ve kaynaklarını bu yönde kullanmakla yükümlü kılınmıştır. Bu sözleşmeye taraf olduktan beri geçen onlarca yılın sonunda bir çocuk hakları kültürü oluşturmayı başaramadık.

Çocukları Koruma Kanunu md. 13’e göreBu Kanunun 7 nci maddesinin yedinci fıkrasında öngörülen durumlar hariç olmak üzere, suça sürüklenen ve ceza sorumluluğu olmayan çocuklarla korunma ihtiyacı olan çocuklar hakkında duruşma yapılmaksızın tedbir kararı verilir. Ancak, hâkim zaruret gördüğü hâllerde duruşma yapabilir.” Uygulanacak bu tedbirler hem mağdur hem de suç işleyen çocuk için orantılı olmalı. Tutuklu yargılama, son çare olup mümkün olduğunca kısa sürede tamamlanmalıdır.(2)

Ceza ehliyeti bulunan çocuk, Türk Ceza Kanunu md.31’e göre indirimli ceza alırken; ceza ehliyeti bulunmayanlar için Çocuk Koruma Kanunu md.11’de belirtilen güvenlik tedbirleri uygulanır. TCK md.51’e göre çocuğa verilen iki yıl ve daha az hapis cezaları üç yıl süreyle ertelenebilmektedir.

 ÇKK md 21’in getirdiği tutuklama yasağıyla “On beş yaşını doldurmamış çocuklar hakkında üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerinden dolayı tutuklama kararı verilemez.”

Çocuklar hakkında hapis cezası yerine bir seçenek yaptırımına hükmedilmişse seçenek yaptırımı, hapis cezasına çevrilemez.

Çocuğu Suça Götüren Süreç

TÜİK verilerine göre güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk sayısı 2014 yılında % 6.2 artmıştır. Bu çocukların %57.5’i 15-17 yaş, %24.5’i 12-14 yaş grubunda ve %17.9’u ise 11 yaş altında olup %68.3’ü erkek, %31.7’si ise kız çocuğudur.(3) Çocukların büyük oranda hırsızlık suçunu işlemeleri, sosyal ve ekonomik durumlarının önemini ortaya koyuyor. Kısacası yoksulluk, başlıca etken. Rakamlara bakıldığında ergenlik döneminde suça yönelimin arttığı fark ediliyor. Çocuğun içinde bulunduğu çevre; suçu, başarı olarak görüyorsa birden fazla  suç işlemesi mümkün oluyor. Çocuklar bir anda suç işlemediği gibi onları bu sonuca götüren süreçte aileler, öğretmenler gibi gerekli önlemi almakla yükümlü bireylerin, kendilerini sorumlu hissetmeleri belirleyici oluyor. Örneğin öğretmenler, okula devamlılığı gittikçe azalan veya hiç gelmeyen çocuk hakkında bu durumun araştırılması için gerekli bildirimleri yapmalıdır. Yükümlülükler, gereği gibi ve vaktinde yerine getirilmediğinde, her türlü çabaya rağmen çocuğun suça yöneliminin engellenemediği ve suç işlemeyi alışkanlık haline getirdiği şeklinde bir savunma doğru olmayacaktır. Çocuğun kazanılması sabır ve zaman gerektiren bir iştir.

Sıklıkla Yaşanan Problemler

Kolluk güçleri, hukuki yorumda bulunarak çocuğa kelepçe takılmasına karar veremez. Eğer çocukları koruyan bir sözleşmeye taraf olmuşsak idari uygulamalarımızla çelişmemeliyiz.

Bir diğer problem ise başka suçlularla aynı ortamı paylaşmalarıdır. Cezaevi koşullarının iyileştirilmesi önerileri, kalıcı çözüm sağlamaz çünkü çocuk ve cezaevi birbiriyle uyum gösterebilecek kavramlar değil.

Barolar; çocukların yargılama ve soruşturmalarında 7/24 avukat atayarak üzerlerine düşen görevi yerine getirirken; aynı özveriyi, diğer görevlilerin de göstermesi gerekir. Genelde hafta sonları, nöbetçi çocuk savcılarının bulunmamasından ötürü yetişkinlerden sorumlu savcı veya kolluk tarafından ifadenin alınması yasaya uygun değildir. Uzun süreli gözaltı ve çocuk savcısını beklenirken gayrı resmi ifade alma gibi uygulamalar da yasaya aykırıdır.

 Buna örnek olaylardan biri, Diyarbakır Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi'nde "Örgüt adına suç işlemek", "Mala zarar vermek", "Örgüt propagandası yapmak" ve "Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet" suçlarından 30'ar yıl hapis istemiyle yargılaması yapılan çocuklar için mahkeme heyeti, eldeki deliller ışığında hepsinin ayrı ayrı beraatlerine oy birliğiyle karar verdi. Mahkeme kararında, sanık 8 çocuk için 'Suça sürüklenen çocuklar' ifadelerini kullandı. 12- 15 yaş grubunda yer alan bir çocuğun suçun ne anlama geldiğini ve bu suçu kavrayabilecek düzeyde bir psikolojik yapıya sahip olmadığı, yetişkinlerin yönlendirmesi ve kışkırtmasıyla hareket ettikleri için bu ifadenin kullanıldığı belirtildi. Mahkeme ayrıca, çocukların 4 gün gözaltında tutuldukları için tazminat davası açabilme hakkına sahip olduklarını hatırlatarak avukat ücretlerinin de hazineden karşılanmasına karar verdi.(4)

Çözüm Olabilecek Yaklaşımlar

- Duyarlılık artırılmalı. Sadece tespit değil müdahale de etkili olmalıdır.

- Çocuğun, geleceğini tehlikeye atacak olumsuz davranışlarının gitgide arttığı süreçte aile, öğretmen gibi bildirim yükümlülüklerini yerine getirmeyenler hakkında sıkı denetimler yapılmalı ve yaptırımlar uygulanmalıdır.

- Nöbetçi çocuk savcısı daima bulunmalı. Çocuğun, yetişkinlerden sorumlu savcı tarafından ifadesinin alınmaması gerekir. Personel eksikliği taraf olduğumuz BM Çocuk Hakları Sözleşmesi gereğince gerekçe olamayacaktır.

- Cezaevi dışında çocuğu rehabilite edecek seçenekler geliştirilmeli; cezaevleri son çare ve en ağır yaptırım olarak görülmelidir.

Stj. Av. ALİ EŞSİZ

Kaynak

(1),(4)Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi Ocak-Mart 2016s.32,s.34

(2)cocukhaklari.barobirlik.org.tr

(3).sabah.com.tr 5.02.2010sucasuruklenencocuklar