Yetkisiz temsil durumu iki şekilde karşımıza çıkabilmektedir. Temsil yetkisi kişiye daha önce hiç verilmemiş olabilir veya temsil yetkisi verilmiştir ancak ölüm, azil, istifa, fiil ehliyetinin kaybedilmesi gibi sebeplerden temsilci yetkisiz durumuna düşülmüş olabilir.

Yetkisiz temsili 6098 sayılı TBK madde 46 ve 47’de onama veya onamama şeklinde ikiye ayırmıştır.

MADDE 46- Bir kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem ancak onadığı takdirde temsil olunanı bağlar.

Yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer taraf, temsil olunandan, uygun bir süre içinde bu hukuki işlemi onayıp onamayacağını bildirmesini isteyebilir. Bu süre içinde işlemin onanmaması durumunda, diğer taraf bu işlemle bağlı olmaktan kurtulur.

Sözde temsil olunan yetkisiz temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemi onarsa o hukuki işlemi sanki yetkili temsilci yapmış gibi kabul edilir. Hak ve yükümlülükler artık temsil olunanı bağlayacaktır.

Ancak burada asıl önemli olan nokta sözde temsil olunanın yetkisiz temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemi onamamasıdır. TBK madde 47 onamama halini şu şekilde düzenlemiştir.

MADDE 47- Temsil olunanın açık veya örtülü olarak hukuki işlemi onamaması hâlinde, bu işlemin geçersiz olmasından doğan zararın giderilmesi, yetkisiz temsilciden istenebilir. Ancak, yetkisiz temsilci, işlemin yapıldığı sırada karşı tarafın, kendisinin yetkisiz olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse, kendisinden zararın giderilmesi istenemez.

Hakkaniyet gerektiriyorsa, kusurlu yetkisiz temsilciden diğer zararların giderilmesi de istenebilir.

Sebepsiz zenginleşmeden doğan haklar saklıdır.

Yukarıda düzenlendiği üzere yetkisiz temsilci, temsil olunanın onamaması üzerine işlemin geçersiz olmasından doğan zararı ödemek zorunda kalacaktır. Buradaki zarar özellikle belirtmek gerekir ki menfi zarardır.[1]

Ancak buradaki diğer önemli bir şey ise 47. maddenin ilk fıkrasının devamındaki “Ancak, yetkisiz temsilci, işlemin yapıldığı sırada karşı tarafın, kendisinin yetkisiz olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse, kendisinden zararın giderilmesi istenemez.” düzenlemesidir.

6098 sayılı TBK ticari temsilciyi şu şekilde tanımlamıştır:

MADDE 547- Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir.

İşletme sahibi, ticari temsilcilik yetkisi verildiğini ticaret siciline tescil ettirmek zorundadır; ancak ticari işletme sahibinin ticari temsilcinin fiillerinden sorumluluğu, tescilin yapılmış olmasına bağlı değildir.

Ticari temsil yetkisi sicile tescil edilmek zorundadır. Ancak yine hemen belirtelim ki ticari temsilcinin tescili kurucu değil bildirici bir etkiye sahiptir.[2] Bu sebeple ticari temsilcinin temsile yetkili olup olmadığı ticaret sicilden öğrenilebilecektir. Ticaret sicili de aleni olduğundan hiç kimse oradaki kayıtları bilmediğini iddia edemeyeceğinden, ticari şirketin yetkili temsilcisi olduğunu iddia eden kişiyle yapılan hukuki işlemin geçersizliğinden dolayı yetkisiz temsilciden zararın giderilmesi istenemeyecektir.

Bu genel kuralın tek bir istisnası vardır. 6102 sayılı TTK Kanunu 678. Madde bu istisnayı düzenlemektedir.

MADDE 678-Temsile yetkili olmadığı hâlde bir kişinin temsilcisi sıfatıyla bir poliçeye imzasını koyan kişi, o poliçeden dolayı bizzat sorumludur; bu poliçeyi ödediği takdirde, temsil olunduğu kabul edilen kişinin haiz olabileceği haklara sahip olur. Yetkisini aşan temsilci için de hüküm böyledir.

Bunun dışında yetkisiz temsilcinin attığı imzadan dolayı edimin yerine getirilmesi konusunda bizzat sorumlu olduğu bir hal yoktur.

Av. Ömer Uğur YANAR

Dipnotlar:

[1] “Menfi Zarar: Hüküm ifade ettiğine veya ifade edeceğine güvenilen bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi sebebiyle güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Bir sözleşmenin feshedilmesi veya, borçlunun temerrüdü dolayısıyla da menfi zarar ortaya çıkabilir. Yine irade fesadı hallerinde sözleşmenin batıl olduğunu taraflardan biri biliyor olmasına rağmen diğer taraf durumu bilmiyor ve akdi geçerli zannediyor ise bu durumda uğradığı zarar da menfi zarar mahiyetindedir. Sözleşmenin yapılması için yapılan damga pulu, harçlar, akdin ifası için yapılan ve uğranılan zarar, sözleşmenin geçerli olduğu inancı ile başka bir sözleşme fırsatının kaçırılması ve dava masrafları menfi zarara dâhil zararlardır.” TANDOĞAN Haluk,Türk Mesuliyet Hukuku, Vedat kitapçılık, İstanbul , 2010, s. 427,428.

[2] Tescilin iki türlü etkisinden söz edilir. Tescil, sadece bir hakkın veya bir hukuki durumun doğmuş olduğunu bildirir ya da bir hakkın, belli bir hukuki durumun ortaya çıkması için yapılır. İlk halde tescil bildirici, ikinci halde ise tescil kurucu etkiye sahiptir. ARKAN Sabih, Ticari İşletme Hukuku, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara, 2014, 252.