“…Hayatın olağan akışına aykırı olan bu durum karşısında…” Nasıl ki memuriyette “Görülen lüzum üzerine” varsa Yargıtay içtihatlarında da bu klişe vardır. Biz de hep dilekçelerimizde kullanırız. Bizim HMK m. 187 herkesçe bilinen vakıalar çekişmeli sayılmazın daha güzel ifade ediliş biçimi işte. İyi de, Türkiye’de hayat olağan akışında gidiyor mu da bu kadar rahat ahkam kesebiliyoruz?

Gelin ben size gene bir Türkiye gerçeğini anlatayım. Boş Eve Tebligat[1]’ta gördük ki ülkeyi terk edip yurtdışına yerleşsek bile bazı şartlar altında borçlu olmadığımız parayı ödemek[2] durumunda kalabiliyormuşuz, e-tebligat sistemine geçsek bile gene klasik sistemle muhtara tebligat yapabiliyorlarmış[3]. Ve hatta hakimin tuttuğu deftere güvenerek mirası kabul etsek bile sonradan amme borcu çıkabiliyormuş[4]. Gelin bakalım bir de mirası reddetseniz bile sonradan size nasıl ilamlı takip yapılabiliyormuş.

Efendim murisimiz Hakk’ın rahmetine kavuşuyor, mirasçıları da mirası reddediyor. Sanırım Erginin Kısıtlanması[5]’nda bahsettiğimiz gibi bir vak’a ile karşı karşıyayız. Biliyorsunuz miras reddi ölümden itibaren üç ay içerisinde müteveffanın yerleşim yerindeki sulh hukuk mahkemesine yapılır. Lakin bu esnada da kişinin borçlu olduğu bir dava var, artık alacak mıdır, haksız fiil midir, neyse, ancak bu durum o davanın görüldüğü mahkemeye bildirilmiyor.

Şimdi HMK m. 55 taraflardan biri dava esnasında ölür ve mirasçıları mirası kabul ya da reddetmemişse, kanunda belirtilen süreler geçene kadar dava ertelenir diyor. Tamam, diyor da, hakimin bu durumdan haberi yoksa, yani taraflardan birinin öldüğünün, n’olacak?

N’olacak, HMK m. 150 taraflardan biri duruşmaya gelmezse, diğer tarafın talebi üzerine duruşmaya devam edilir, gelmeyen yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemez der. Aynen de öyle olmuş, kimse de istinafa götürmediği için hüküm kesinleşmiş.

Redd-i mirasçılar olayı alacaklı kendileriyle irtibata geçince öğreniyorlar; adam (ya da kadın, alacaklı işte. Üff, seksist davranıyor demesinler diye hep bunlara dikkat etmek gerekiyor) borcunuzu ödeyin, yoksa ilamlı takibe geçeceğim diyor.

Biz nasıl ki düzenli olarak sağlık kontrolü yaptırmaz, ancak hasta olduktan sonra doktora gidersek aynı huyumuzu hukuki danışmanlık konusunda da gösteririz; işler arapsaçına döndükten sonra aman avukat halime bir çare! E önceden gelsen, diyeceğiz bir bak bakalım murisin hal-i hazırda devam eden davası var mı, oraya da bilgisini geçelim, tamam her şekilde sonuçta haklı çıkacaksın da, altı milyon liralık borç icraya konduktan sonra ne yapabileceksin? Hele bir de karşımızda Borca Batık Şirketten Tahsilat[6]’ın gerçek kişi versiyonu varsa, yandınız, arayın da bulun adamı sonradan İİK m. 72 istirdat davası açmak için.

HMK m. 374 yargılamanın iadesini istesek madem hüküm kesinleşmiş?

HMK m. 375 yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olmasını yeniden yargılama yapmak için yeterli görüyor. Bizim durumumuz da buna uygun ve HMK m. 377 gereği öğrenmemizden itibaren üç ay içinde dava açmamız lazım. Lakin o dava görülene kadar bakkaldan ekmek alamayacak hale geliriz; HMK m. 381 yargılamanın iadesi hükmün icrasını durdurmaz der. Ancak özellikle bizim durumumuzda icranın durdurulması kararı verilebilir ancak burada da maalesef teminat şartı var; sadece yargılamanın iade sebebi bir mahkeme hükmüne dayanıyor olsaydı teminat göstermeme imkanımız vardı.

Hani belki karşı taraf bunu görürse takip yapmaktan vazgeçer…

Eğer dürüst kişiyse, evet; lakin kumar oynayamayız.

Takibin iptali yoluyla acaba açılacak takip iptal edilebilir mi?

İİK m. 71 takibin iptalini üç hususla sınırlamıştır; borcun ve ferilerinin itfa edilmiş olması. Yani borcun sönmüş olması. Tf kökünden gelir, itfaiye de buradan çıkar. İşte takas, ibra, bağışlanma. Bir ikinci husus borçluya mühlet verilmiş olmasıdır ve son olarak da zamanaşımı; olayımızda bunların hiçbiri yok, iptal isteyemeyiz.

HMK m. 305 tavzih talebinde bulunsam?

Tavzih ancak hüküm birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa ya da yeterince açık veya icrasında tereddüt uyandırıyorsa istenebilir. Üstelik hüküm fıkrasında taraflara tanınan hak ve borçlar tavzih yoluyla değiştirilemez, sınırlandırılamaz ve genişletilemez.

Eğer derece mahkemesi kararı kesinleşmemiş olsaydı taraf ehliyeti yokluğu, kanunun açık hükmüne aykırılık gibi birden çok sebeple HMK m. 341 istinaf başvurusunda bulunurduk. Her ne kadar HMK m. 350 istinafa başvurunun kararın icrasına etkisi yoktur dese de İİK m. 36 bize yardımcı oluyor tehir-i icra istemekte. Tek sıkıntı burada teminat gösterme şartı var. Bu teminat ancak adli yardım alınıyorsa istenmez.

Güzelmiş, o zaman HMK m. 334 adli yardım isteyelim.

Şimdi, bizim durumumuzda açıkça dayanaktan yoksun olmama imkanını sağlıyoruz ama bir de kendisinin ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun oma şartı var.

Bizim de durumumuz böyle, nasıl yapalım İİK m. 72 menfi tesbit (Türkçe hataları kanuna aittir) davası açmak için gerekli olan yüzde onbeş teminat yatırma şartını? Dokuz yüz bin lira eder.

Evet ama bu teminat banka mektubuyla da karşılanabilir. Masrafı çok olmayacaktır. Üstelik bu şekilde yapmazsak ve takip başlatılırsa ancak yüzde yüz on beş teminat yatırarak, yani yedi milyon lira yatırarak bu takibi durdurabiliriz.

----------

[1] https://www.hukukihaber.net/bos-eve-tebligat-ozgur-turkes

[2] https://www.hukukihaber.net/borclu-olmadigin-parayi-odemek-ozgur-turkes

[3] https://www.hukukihaber.net/tebligatsiz-haciz-ozgur-turkes

[4] https://www.hukukihaber.net/miras-reddinde-amme-alacagi-ozgur-turkes

[5] https://www.hukukihaber.net/erginin-kisitlanmasi-ozgur-turkes

[6] https://www.hukukihaber.net/borca-batik-sirketten-tahsilat-ozgur-turkes