Türkiye’de siyasi, hukuki, iktisadi ve sosyal alanda krize dönüşen ve her yanı sübjektif yorumlarla dolu tartışmalar hiç bitmez. Çünkü Türkiye, alışkanlık haline gelmiş, bitmek tükenmek bilmeyen sıcak gündeme ihtiyaç duymaktadır. Herkes bildiğini okur, işine geldiği gibi konuşur, işine gelmiyorsa hukuk kurallarını görmez veya farklı nitelendirir, hatta kişiye ve duruma özel hale getirir. İşimiz üretmek olması gerekirken, biz enerjimizi böyle tüketiriz. Bu vaziyet, ya bizim kaderimizde ya da fıtratımızda var.

Bilindiği üzere MİT Müsteşarı, siyasete girmek ve milletvekili olmak amacıyla görevinden istifa etti, aday adaylığı için AK Parti’ye başvurdu, hatta eğilim yoklamasına girdi, net bir şekilde tarafsızlığını kaybetti. Burada mesele, Milli İstihbarat Teşkilatı gibi çok önemli bir yerin başında olması, çalıştığı dönemde Başbakana bağlı olarak siyasetçilerle sürekli görüş alışverişinde bulunması ve aday adayı olarak katıldığı Partinin, Hükümet olması değildir. Burada ana sorun, şeklen de olsa kamu hizmetini yerine getiren kamu görevlisinin tarafsız kalabilmesidir. “Hukuk devleti” ilkesinin yürürlükte olduğu bir yerde, hukukun evrensel ilke ve esasları ışığında çalışması gereken erkler düzenini ve sistemi bozamazsınız.

1- 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu m.14/1’e göre, “MİT fiili kadrosuna atanan personelden; bu teşkilattaki göreve başladıkları tarihten itibaren beş yıl geçmeden istifa edenler veya istifa etmiş sayılanlar, görevle ilişkilerinin kesildiği tarihten itibaren beş yıl geçmedikçe Devlet memurluğuna alınamazlar”. MİT Müsteşarı; yalnızca “Müsteşar” olduğu sırada değil, farklı statüde de olsa MİT’te çalıştığı tüm zamanda beş yıl doldurmuşsa, “beş yıl doldurma” şartı gerçekleşmiş olacak ve süre konusunda bir sorun yaşanmayacaktır.

2- MİT Müsteşarının bu görev nasıl geleceğine dair merasim, 2937 sayılı Kanunun 13. maddesinin 1. fıkrasında öngörülmüştür. Buna göre, “Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı, Milli Güvenlik Kurulunda görüşüldükten sonra Başbakanın inhası ve Cumhurbaşkanının onayı ile atanır”. İstifa eden MİT Müsteşarı, tekrar bu göreve gelebilir. Ancak bunu şartı, 2937 sayılı Kanunun 13. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen usulün yerine getirilmesine bağlıdır. Bunun başka yolu yoktur.

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un ek 7. maddesinin, tartışma konumuzla bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu maddeye göre, “Yüksek mahkeme üyeleri, hakimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile Yüksek mahkeme üyeleri, hakimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile Subay ve Astsubaylar hariç olmak üzere; milletvekili ve mahalli idareler genel ve ara seçimlerinde aday ve aday adayı olan Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, adaylığı veya seçimi kaybetmeleri halinde, Yüksek Seçim Kurulunca seçim sonuçlarının ilanını takip eden bir ay içinde müracaat etmeleri kaydıyla eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler”.

Bu madde, milletvekili seçimlerinde aday ve aday adayı olan kamu görevlilerinin adaylığı veya seçimi kaybetmeleri halinde, Yüksek Seçim Kurulu tarafından seçim sonuçlarının ilanını takip eden bir ay içinde başvurmaları kaydıyla eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerine eşit başka bir göreve dönebilmelerini düzenlemiştir. Hükümde, hangi sıfatların istisna tutulduğu da belirtilmiştir. MİT Müsteşarı bu sıfatlar arasında sayılmadığından, elbette ek madde 7’de gösterilen usul ve esaslar dairesinde tekrar görevine dönebilir. Ancak bu dönüş, bu hükümde gösterilen şeklin dışında gerçekleşemez.

MİT Müsteşarı aday adaylığından, şu veya bu şekilde kendi isteği ile dönmüş, yoksa adaylığı veya seçimi kaybetmemiştir. Bu nedenle eski Müsteşarın dönüşü, ancak “MİT Müsteşarı” atamasını düzenleyen 2937 sayılı Kanunun 13. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen usulle mümkündür. Bir an için ek madde 7’nin bu durumda da “kıyas” yoluyla uygulanabileceği düşünülse dahi, görev ve yetkileri itibariyle Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti açısından önemli bir kamu hizmetini ifa eden MİT Müsteşarının atanması veya görevine dönüşü, yalnızca m.13/1’de gösterilen şekilde gerçekleşebilmelidir. İşin ciddiyeti, kurallara bağlılık ve ilkelerden taviz vermeme bunu zorunlu kılar.

Bu tartışma; kişinin kim olduğu, sıfatı, önemi, iyiliği veya kötülüğü üzerinden yapılamaz. Esas olan, kural ve kaidelerdir. Bunlar, hukukun evrensel ilke ve esasları ışığından düzenlenir ve uygulanırlar.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)