
Eşit muamele ilkesi bir ütopyadır.
Yargıladığın oranda sonuç çıkar.
(Tantum judicatum, quantum conclusum.)
İnsan varlığı üzerine en çarpıcı ve önemli tek gerçek insanın mutlu olmasının ne kadar zor olduğudur. Bu amaçla tarihsel süreçte hukuk, tıp, din, sihir(astroloji), toplum mühendisliği ve XIX. Yüzyılda da psikoloji devreye girdi. Psikoloji insan davranışı ve deneyimlerinin incelenmesidir. Psikolojide adalet sistemi işleyişi açısından,1
· Sosyal psikoloji, algısal psikoloji, gelişimsel psikoloji ve klinik psikolojide başvurulan vasıtalar ve araştırma yöntemleriyle hukuktaki varsayımlarının ne derece isabetli olduğu saptayıp daha etkili yapıcı yolları saptamak,
· Yargı sistemi ile insan davranış bilimi arasında uyumsuzluk saptandığında ıslah edici önerilerde bulunmak,
· Sistemdeki yargı aktörlerinin özellikle heyet halinde çalıştıklarında kararı nasıl aldıklarını irdelemek,
· Sistemde işlem gören kişilerin ne derece adil muamele gördüklerini irdelemek,
· Sistemdeki aktörlere özgü ön yargıları saptamak ve bunların nasıl azaltılabileceğine eğilmek,
· Hükümlüler için risk değerlendirilmesini yapmak; özellikle kişilik bozuklu olanları, psikopatları saptamak.
Takip edilmesi istenilen hukuk ve adalet sisteminin tıp gibi kanıta dayalı işlevsel hale getirilmesidir. Aksi takdirde, cahillik peçesi altında oldukça çok iyi niyetli kişilerin çok ciddi zararlar verebileceği beklenilmelidir. Cehalet konusundaki başlıca saptamalar:
· Hepimiz kaçınılmaz bir şekilde cehaletimizin gölgesinde yaşamaktayız.
· Tartışmalı bir hususta bildiklerimiz ve bilmediklerimiz arasındaki sınırı günlük yaşamamızda aşmaktayız-insanların çok az bildikleri şey de bilmedikleridir.
· Biz insanlar bilgimizin sınırlarını bilmemekteyiz-cehalet kendini tanımayı reddetmektedir.
Eski bir atasözüne burada değinmekte yarar vardır: “Karanlık bir odada siyah bir kediyi bulmak çok zordur; özellikle odada kedi yokken.” Bu bağlamda temel sorularımız şunlardır:
· Yargı nasıl işliyor? Ve
· Nasıl işlediğini bizler nasıl algılamaktayız?
Bu soruların yanıtlanması bağlamında bilinçli cehaletin bilimdeki her gerçek ilerlemenin giriş faslı olduğunu vurgulamak istiyorum. Kuşkusuz, bilgi büyük bir konu, fakat cehalette dahası var.
Bilimsel incelemeler olguların gözlenmesi ve tasviri ile başlamakta ve konuyu sistematik bir şekilde irdelemek üzere bir seri nedenler ve niçinlerin sorgulanması devreye girmektedir. Tecrübi psikolojisi de hukukta var olan varsayımların sorgulanması için devreye girmiştir. Ne var ki, hukuk teorisinin en klasik sorularından biri “hâkimler nasıl karar vermekte” olduğudur. Karar vericiler olarak hâkimleri motive eden nelerdir? Kısaca saikleri nelerdir? Kimler en iyi bilirkişilik yapabilir? Tanıkların hatalı ifade vermesine sebebiyet veren nedir? Kolluk görevlileri, savcılar ve hâkimler tanığa neden inandılar? Hatalar saptanabilir miydi? Soruşturma ve yargılama evrelerinde hataların varlığı ve en önemlisi gelecekte bu türden hataların oluşmasını önlemek için ne yapılabilir? türü adli davranışa özgü psikolojisi soruları varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle, ceza adaleti sistem işleyişinin tecrübi psikoloji açısından irdelenmesi gereklidir. Adalet ile psikoloji arasında ikiz kardeş derecesinde bir ilişki söz konusudur. Sanki ikiz doğmuşlar ve doğum sonrası birbirinden ayrılıp, yıllar sonra aynı cadde ve aynı binada aynı görevleri yaptıklarını anlamışlar ise de bu anlayış ülkemizde yeterince filizlenmemiştir.
Bir kuşun uçması için nasıl iki kanadını kullanması gerekirse, hâkimlerin yargıya özlenen dinamizmi verebilmeleri için bilim (normatif düzenlemeler/içtihatlar) yanında (uzlaşma, yargılama süreci, psikolojisi ve cezaya hükmedilmesi gibi konularda) sanatkâr tarafını geliştirmeleri gereklidir.
Sistem sürecine bakıldığında, suç işlendiğinde ceza adaleti sürecinde kişinin ne derece kusurlu olduğu arayışına gidilmekte; suç işleyen kişinin akli durumuna bakılmaktadır. Adam öldürme örneği ele alındığında, bir insanın diğer bir insan tarafından öldürülmesi, salt tanımı ile bir suç (örneğin meşru müdafaa ve zaruret halinde) oluşturmamaktadır. İşleniş şekli ile suç olmakta; manevi öğenin ağırlığı irdelenmektedir. Nitekim taammüden adam öldürmede kastın yoğunlaşmasına tanık olunmaktadır.
Adalet insanların yargılamada hataya düşebileceği ilkesinden hareket eder. En son 1989 yılında New York şehri Central Park’ta öldürülen beyaz bir kadının katil zanlısı olarak yakalan beş zenciden biri 17 yıl, diğerleri yedi yıl yattıktan sonra Dna’sı tutan bir seri katilin itirafı sonrası aklandılar (S. Burns. Central Park Five, 2014) Pardon filmi ile sergilenen adli hata bizlere de hiç yabancı değildir. Bu durum eylemin masum bir kişiye isnat edilmesini sağlamak veya gerçek suçlunun bulunmasını önlemek üzere yapılması olayın psikopatolojik boyutunu sergilemektedir. Bu bağlamda suçlu, tanık ve hâkim psikolojisi devreye girmektedir. Psikoloji, insanın sürekli yanılan bir yaratık olduğunu; insanın görebildiği şey hakkında her zaman akıl yürütemediğini ortaya koymaktadır.
Psikolojik Gerçekler
Harvard Üniversitesi’nden Prof. Amy Edmondson’ın tanımıyla psikolojik güvenlik, insanların fikirlerini, hatalarını, endişelerini ya da sorularını ifade etmekten çekinmediği, cezalandırılma korkusu taşımadığı bir çalışma ortamıdır. Yani bir kişinin “bilmiyorum”, “katılmıyorum”, “ben farklı düşünüyorum” diyebildiği yerdir. Çünkü insanlar fikirlerini açıkça söyleyemiyorlarsa ne öğrenme olur ne gelişim. Bu bağlamdaki sapmalara aşağıda yer verilmektedir:
Onaylayıcı Tarafgirlik/Doğrulama yanlışlığı: Bu tarafgirlik, insanların mevcut inançlarını kanıtlayıcı bilgi arayışı, yorumlaması ve yaratılması eğilimine işaret etmektedir. İnsanlar kendi “teorilerini” desteklemek istediklerinden, inançlarını kanıtlamaya fazlaca istekli görünürken, onları çürütebilecek olanlara karşı az isteklidir. Gerçekte, insanlar inançlarını, çürütülmesine karşın onları korumak eğilimindedirler (İnanç direnci). Oluşan ilk izlenimlerle, sonradan çıkan kanıtlara karşın doğruyu yakalamak zor olabilmektedir.
Bu tür eğilim tüm yanlış algılamaların anasıdır. Bir veri dünyayla ilgili temel teorimizi destekliyorsa hemen fark ederiz. Diğer bir değişle, mevcut görüşlerimizle karşıt olan her yeni bilgiyi süzgeçlemekte/ekarta etmekteyiz.
Algısal tarafgirlik (cognitive biases): Bunlar aklın kısa devreleridir ve genelde girift bir sorunun bir yönüne odaklanıp, ötekilerini göz ardı etmektir. Kişilerin seçimini yaparken örneğin bir davanın sonucuna karar verirken etkilediği gözlenmiştir.
Tünel vizyon: Tünel vizyonun boyutları arasında “onaylayıcı önyargı” (confirmation bias) yer almaktadır. Burada mevcut inançları, beklentileri veya hipotezleri destekler biçimde bilgi arayışı, yorumlama veya hatırlama eğilimi söz konusudur. Bu bağlamdaki sorun öteki olasılıkların göz ardı edilmesi sonucu belirmektedir.
Tünel vizyona ışık tutması açısından eleştirel düşünceye bakıldığında dört bileşene tanık olunmaktadır: 1) Eleştirel düşünenler, varsayımları belirlemekte ve irdelemekte; 2) Bağlamdan bilgilidirler; 3) Seçenekleri hayal etmekte ve araştırmaktadırlar ve 4) Yansıtıcı şüpheciliğe (reflective scepticism) yatkındırlar.
Adli hatalara özgü temel faktörün soruşturma evresinde savcıların tünel vizyon virüsünden enfekte olmalarıdır. Tünel vizyon, soruşturmaya tek yanlı olarak oldukça dar açıdan odaklanma veya edinilen malumatı makul olmayan bir nitelikte biçimlendiren savcılık teorisi olarak tanımlanabilir.
Hâkimler yalnızca önyargıları değil, sürekli dikkat edebilme kapasitesini etkileyen etmenleri de bilerek, bunların etkisinden kaçabilmelidir. Öte yandan, yargılama sürecinde en önemli faktör bu kendini tanıma yanında hâkimin görme ve işitmesinin çok net olması da her şeyden önce gelmektedir. Hâkimlerin ne derece doğrulama eğiliminde (confirmation bias) olduğu da önemlidir. Doğrulamada taraflılık olarak da isimlendirilen bu eğilim, insanların inandıkları şeyleri (zihinsel şablonları) taraflı bir biçimde doğrulama, şablonlara ters gelenleri ise görmeme eğilimde olmalarına işaret etmektedir. Ne var ki, hakikatler sırf onları görmezden geldiğimiz için ortadan kalmaz.
Gelen bilgi özenle irdelenmediğinde, bizler onun doğru olduğunu kabullenme eğilimindeyiz- hakikat ön yargısı olarak bilinen bir etkileme. Aldatmanın tespiti üzerine yapılan araştırma devamlı olarak algılayıcıların ötekilerin, hatta onların öyle olmamasına karşın, hakikati söyledikleri inanma eğilimde olduklarını gösterdi.
CMK 162/2 “Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” Ne derece uyulduğu/ihlal edildiği bilinmemektedir(!).
Düşünsel seçicilikte, kişi lehte olan kanıta odaklanırken, aleyhteki kanıtı göz ardı etmektedir. Bu süreçte, soruşturmada daha basit olanlar lehindeki seçenek açıklamalar yeğlenmektedir. Kolluk görevlileri zanlının suçluluğundan emin olduklarında soruşturmadan doğrudan sorgulamaya geçerler. Savcılar da dosyaları objektif olarak değerlendirmeyebilirler. Mahkeme de adaletin gerçekleştirilmesine odaklanmak yerine sanık önüne usul engelleri koyarlar. İşte ceza adaleti sistemindeki aktörlerin bilinçli bir çabayla dosyaya bakması, analiz etmesi, “ben neyi göz ardı ediyorum” sorusunu sorması tünel vizyonla baş etmenin ilk adımı olacaktır. Ceza adalet sisteminin amacı, en genel olarak adaletin kendisidir: masumları değil, suçluyu yakalamak, mahkûm etmek ve cezalandırmaktır. Sorun şu ki, suçluluk ve masumiyet (şüphelilerin kendileri hariç) asla kesin olarak bilinmez. Bu nedenle kolluk, savcılar, hâkimler sahip oldukları bilgilerle en iyi kararları vermek zorundadırlar.

Ceza adaleti sisteminde aktörlerin bilinçli bir çabayla dosyaya bakması, kanıtları analiz etmesi, “ben neyi göz ardı ediyorum” sorusunu sorması tünel vizyonla baş etmenin ilk adımı olacaktır. Bu virüsten kurtulmanın tek çaresi hâkim ve savcıların hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerinde programın bir bileşeni olarak tünel vizyonun belirlenmesi ve bundan kaçınılması gereği üzerinde durulmasıdır.
Onaylama eğilimi, kuşkusuz, düşünsel seçiciliğe işaret etmekte ve kişi bununla kendi inancını destekleyen şeylere bakma eğilimi sergilerken, karşıt bilgileri göz ardı etmekte veya küçümsemektedir. Bu yaklaşım, araştırma çıkarımı/desteği olmaksızın tümdengelim çıkarım düşünce biçimidir. Onaylayıcı eğilime yönelmenin başlıca olası nedeni algısal olarak kolayca işleme elvermesidir. Bir bilginin bir durumu nasıl desteklediğini görmek, ona karşı geleni görmekten daha kolaydır. Bu türden onaylayıcı düşünce, suç soruşturmasında, özellikle seri suç soruşturmasında, yanlış yargılara ve zaman kaybına neden olmaktadır.
Bu bağlamda tünel vizyona katkısı olan ve böylece C. Savcısının olması gerekli rolünü (objektifliğini) etkileyen özel faktörler ise şunlardır:
- Kolluk ve/ya mağdurlarla yakından özdeşleşme,
- Medyanın ve/ya özel menfaat gruplarının baskısı, ve
- Öteki yaklaşımlar/kanıtlardan kendisini soyutlamasıdır.
Bu bulgular karşısında yargılamanın diyalektik ortamda ortaya konulan gerçeklerdeki (facts) hakikati (truth) ne derece yakaladıkları sorgulanmak; metropol adliyelerinde aşırı yük altındaki hâkimlerin bu işi ne derece kotardıkları sorusu güncelliğini korumaktadır. Psikoloji akıl gücünü de tükenebileceğini; arkası arkasına rasyonel karar verme sürecinde “aklı enerji” eksikliğinin bir yan etki olarak belirdiğini; fiziki yorgunluk sonucu, beyin, çaktırmadan ve farkına varılmaksızın kısa devreler yapmaya ve bilişsel düşünmeye az yer verme eğiliminde olduğuna işaret etmektedir. Öte yandan, hâkimlerin salt tarafların hikayelerini dinlemesi de terapötik olabilecek ve sürecin adillik algılamasını etkileyeceği ve sonuçta, yargılama sürecinin yönetimi ve hâkimlerin dinleme kapasiteleri taraflar için kritik ölçüde önemli olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Çıkarım, yargı sistemindeki görevliler de insandır ve karar vermeyi olumsuz yönde etkileyebilecek aynı psikolojik fenomenlere karşı duyarlıdır.
Kuşkusuz, yargılamanın biçimsel bir süreç(adaleti) olma ötesinde adillik içeriğinin bireysel ve toplumsal psikolojideki önemi de tartışılmaktadır. Masumiyet karinesi içerikten yoksun bir varsayım olarak (soruşturmanın de facto kovuşturma gibi işlen görmesi; zanlıların etiketlenmesi, sabıka bilgisinin duruşmada okunmasına devam edilmesi) varlığını sürdürmesi; makul süreyi aşan yargılamaların toplum katında hak arama çekimserliğine itmesi; potansiyel hak ihlalcilerini cesaretlendirmesi açılarından tecrübi psikolojisi konusu olduğu vurgulanmaktadır.2
Psikoloji ve hukukun ortaya çıkışındaki konular ise şunlardır:3
- Psikoloji insan davranışlarının bilimsel olarak incelenmesidir.
- Hukuk insan davranışını kontrol etme girişimidir.
- Ancak tarihsel olarak hukuk ve psikoloji, metodoloji ve değerler açısından farklılık göstermektedir.
|
Psikoloji |
Hukuk |
|
Ampirik- Dünyayı en iyi şekilde araştırma yoluyla anlayabiliriz |
Doktrinsel- Dünya en iyi emsallerle anlaşılabilir |
|
Olasılıklarla ilgilenir- Ölçülmüş belkiler |
Mutlak olana odaklanır- Suçlu veya masum Akıl hastası veya normal |
|
Nomotetik (Genel yasa veya ilkeler) Genelde ne olur? |
İdiyografi(bireyi tanımlamak ve anlamak) Davada ne oldu? |
|
Objektif- Tüm bulguları gerçeğin tek bir rafine görünümüne entegre edilmesi |
Adversarial(Çelişmeli)- Taraf/Avukat bir görüşü temsil etmektedir. |
|
Proaktif yönelim |
Reaktif yönelim |

Yargılama sürecinde tutarsız karar alma süreçleri (örneğin tutuklama) riski o kadar iyi belgelenmiştir ki, eşit muamele ilkesi bir ütopyadır. Aynı vakalara eşit muamele yapılmaması en büyük sorun olarak varlık sergilemektedir.
Olaya sosyal psikoloji açısından bakıldığında, tehlikede olan çok şey olduğunda, daha uyumlu olma eğilimindeyiz ve diğer insanlara uyum sağlıyoruz çünkü kesinlikle grubun dışında kalmak istemiyoruz. Yanlış kararı veren kişi olmak istenilmeyip, birçok kişiyle birlikte yanlış karar vermek daha iyi olmaktadır.
Bu bulgular doğrultusunda yargılamaya egemen olması gereken başlıca ilkeler şunlardır:
Seslendirme: Bireylere kendi açılarından anlatarak endişelerini ifade etmek ve karar alma süreçlerine katılma şansı verilir.
Saygı: Tüm bireylere onurlu ve saygılı davranılır.
Tarafsızlık: Kararlar tarafsız olup, tutarlı ve şeffaf akıl yürütmeyle yönlendirilir.
Güvenirlik: Karar vericiler, kararlarından etkilenenlerin refahı konusunda güvenilir saikler ve endişeler taşırlar.

İyi bir karar alma sürecinin işleyişini zorlaştırabilecek çeşitli tehlikeler gizlenmektedir, ancak bunlardan ikisi özellikle öne çıkmaktadır. Birincisi, zaten bildiğiniz veya inandığınız şeyi doğrulamaya çalıştığınız doğrulama önyargısıdır. Diğeri ise grup düşüncesidir; burada bir bakış açısı, bir grupta öne çıkmama arzusuyla renklenebilir.
2022 yılında Norveç’li Psikolog Hesselberg “Daha İyi Kararlar” kitabında mahkemelerin karar verme süreçlerini araştırmaya dayandırmamasını, bunun yerine geleneklere dayanmasını eleştiriyor. Hesselberg'e göre, İsveç'te olduğu gibi iyi bir karar alma süreci için en etkili yaklaşımın tam tersi olduğunu gösterirken, müzakereler sırasında neden mahkeme başkanının ilk konuşması gerektiğini sorgulamaktadır. Psikoloğa göre bunun nedeni, yetkililerin sürecin başındaki görüşlerinin ve net sonuç- larının tartışmayı etkileme eğiliminde olmasıdır. Ülkemizde toplu mahkemelerde oylamaya (hukuk/ceza davalarında kıdemsiz üyeden başlanılması bu sakıncayı giderici potansiyele sahiptir.4
Kuşkusuz, herkes grup süreçlerinden etkilendiği gibi bilginin nasıl sunulduğundan, ruh halimizden ve verilecek kararla tamamen alakasız olan diğer birçok şeyden de etkilenmekteyiz. Dolayısıyla, davanın koşullarına bağlı olarak sonucun aynı olması gereken davalarda farklı hâkimler farklı sonuçlara varabilirler. Bu bağlamda karar verme süreci bakımından aklan gelen bir yöntem de tüm grup üyelerinin grup toplanmadan önce bireysel değerlendirmeleri bağımsız bir moderatöre sunabilmeleridir.
İlk olarak, başkalarının ne düşündüğünden bağımsız olarak bir fikir oluşturmaya zorlandığınız için bu, uyumluluğu ortadan kaldırır. Ayrıca otoritelerden etkilenmezsiniz ve ayrıca başkalarıyla iş birliği yaparken bireysel çabanın azalmasından kaçınırsınız. Bu bağlamda grup daha sonra toplandığında herkesin argümanlarını sunmasıyla tartışma başlar. Daha sonra oylama yapılmadan önce sunulan pozisyonlarla ilgili eleştirel bir tartışma yapılmaktadır. Böylece, sonuç sürecin başlarında tartışılmayarak en sonunda gelmektedir.
İşte yargılamanın gücü, önyargıyı en aza indirirken karmaşık kararlar alabilen adil ve tarafsız hukukçulara bağlıdır. Bu nedenle psikolojik süreçlerin yargı sürecinin her aşamasında yargı karar alma sürecini nasıl etkileyebileceği; hâkimlerin karar alırken sezgisel yöntemleri (bilişsel "kısayollar") nasıl kullanabilecekleri ve ardından duyguların, çıkarımların ve örtük çağrışımların her birinin yargı karar alma sürecini nasıl etkileyebileceği bilinci önemli olup, aşağıdaki tablo bu doğrultuda değerlendirilmelidir.

Suçluların Akli Durumlarını Belirleme
Akıl hastalığından kaynaklanan koşullarda ceza hukukunda cezai sorumsuzluğa (insanity) yer verilmiştir. Bu yaklaşıma egemen olan temel siyaset, onları “tehlikeli” yapan bir durumdan mustarip olduğu algılanan, verilen zarardan sorumlu olmayan kişilerin kontrolüne olanak sağlamaktır. İşte bu noktada, psikiyatri ve hukuk ortak bir çalışma alanına sahiptirler. Suçun işlendiği zaman sanığın akli durumunun değerlendirilmesi ceza sorumluluğu sorunu odağında yer almaktadır.5
"Suçlu olduğun için mi suç işliyorsun? Yoksa suç işlediğinde mi suçlu oluyorsun?"
Sorumluluk kavramı, akıl hastası suçlular bakımından incelendiğinde ise, beraberinde şu sorular gündeme gelmektedir:
· Felsefi: Kişinin seçim yapabilme ve kendi işlerini yürütebilme özgürlüğü ne ölçüdedir?
· Hukuki: Kişinin sorumsuzluğu veya sorumluluğun azaltılması söz konusu olabilir mi?
· Psikiyatrik: Çeşitli türdeki patolojik durumların (örneğin akıl hastalığı) nasıl tanımlanabileceği ve bunların suçlu davranışa olan etkisinin (nedensellik niteliği) ne olduğu? Ve
· Kriminolojik: Suç işlemiş kişinin “tehlikelilik” derecesinin nasıl belirleneceği?
Adli psikologlar, bir suçlunun suç işlemeden önce, suç işlediği sırada ve suç işlemeden sonraki zihinsel durumunu değerlendirebilir ve zihinsel durumunun doğru olup olmadığı konusunda öneride bulunabilir. Ceza gerektiren suçlar için uygun cezaların belirlenmesine yardımcı olabilirler. Yalnızca iyi eğitimli adli psikologlar yüksek profilli suçluları değerlendirebilir ve devlet kurumlarının suçluları yakalama- sına, kovuşturmasına ve cezalandırmasına yardımcı olabilir.
Mağdurlar ve Suçlulara Yardım
Suç artık siyah ve beyaz olmayıp, suç ve suçluların çeşitli katmanları ve yönleri vardır. Bu nedenle hem mağdurları hem de suçluları anlamak ve onlara yardımcı olmak çok önemlidir. İşte bu bir adli psikoloğun işidir. Bilgi, beceri ve teknikleri ile bir suç meydana geldiğinde konunun her iki tarafını da analiz edebilir ve gerektiğinde her iki tarafa da konuyla ilgili danışmanlık ve ruh sağlığı desteği sağlayabilirler. Adli psikologlar aynı zamanda suçluların rehabilitasyonuna yardımcı olmak açısından da hayati öneme sahiptir.
Sistemin Aktörleri
Ceza adaleti sisteminin en belirgin niteliklerinden biri, sürecin çoğunlukla insanlar-tanıklar, dedektifler, şüpheliler, avukatlar ve hâkimlerle-yürütülmekte olmasıdır.6 Sistemin tekerlekleri bu aktörlerin akli faaliyetleri ile dönmektedir: Hafızaları, tanımaları, değerlendirmeleri, çıkarımları, sosyal etkiler ve kararlar, tümü ahlaki yargılar, duygular ve motivasyonlarla ilişkilidir. Cezai hükümler ise, bu süreçte yer alan kişilerin akli faaliyetler birleşim sonucundan daha iyi olamaz. Bu nedenle, ceza adaleti sistemi işleyişinin tecrübi psikoloji açısından irdelenmesi gereklidir.

İşte karakoldaki kolluk görevlileri ile mahkemelerdeki savcı ve hâkimlerin çağın psikolojik ve psikiyat- rik bulguları karşısında ne derece bilinçli olduğunun sınandığı; soruşturma ve yargılama süreçlerinin gerçeği yakalamada başvurabileceği adalet psikolojisi/psikiyatrisi referanslarının neler olabileceğinin irdelendiği eserlerde suçluyu tanımak, adli hataları önlemek ve etkili olabilecek ceza yaptırımının belirlenmesine yardımcı olmak bağlamında, uygulayıcıların önüne psikolojik yanlışları da (pseudo-psychology) içeren bir veri tabanı sunulmakta ve hukukun insan olduğu; adaletin insanda empati ve sempati kapasitesini ön gördüğü vurgulanmaktadır.
Bu bağlamda adaletsizlik duygusunun deneyimlenmesi, örgütsel yaşam dokusunun çok önemli bir parçası olmasına karşın, adalet bilimcileri adaletsizliğin "psikolojik coğrafyası" olarak adlandırdığımız şeyi henüz tam olarak keşfedemediler.
Duygular, özellikle adaletsizlik bağlamında, yargılama ve karar vermeyi hem engeller hem de destekler. Adaletsizlik duygusu, çalışanın hırsızlığı ve kuruluşlardaki diğer sosyal sapma biçimleri gibi yıkıcı ve antisosyal davranışlara yol açabilir; ancak bu tür duygular, intikam tehdidinden korkan otorite figürlerinin gücün kötüye kullanımını caydırmak gibi yapıcı ve sosyal açıdan olumlu sonuçlara da yol açabilir. Ancak, akademisyenler yalnızca duyguların nasıl engellediğine bakarlarsa, daha az soru sorabilir, yanlış belirlenmiş adalet modelleri üretebilir ve adaletsizliklerin giderilmesi için eksik, hatta kötü tavsiyelerde bulunabilirler.
Davranış, gelişimi ve akli süreçleri konu alan psikoloji olabildiğince (nesnel ve gözlenebilir) ampirik kanıt arayışında yargılama gerçeği ile örtüşmekte ise de önemli olan bu örtüşmenin sanal olmaktan çıkartılıp, gerçeklik testine tabi tutulması ve yargı kararlarının ne derece güvenilir olduğunun ortaya konulmasıdır. Nitekim, Dna uygulaması ile yüksek oranda sanığın beraat etmesi adli hata konusundaki riskin en belirgin kanıtını oluşturmuş; tecrübi psikoloji bulguları ceza adaleti sisteminin ciddi hatalara oldukça yatkın olduğunu kanıtlamıştır.6
Bizler hukuki, ahlaki, fiziki ve teknolojik sınırlarla belirlenmiş büyük bir kutu içinde yaşıyor gözükme- mize karşın aslında ufak bir kutu içinde varlık sürdürmekteyiz. Sorun bu daracık kutudan çıkabilme cesaret ve azmini gösterebilmektir. Roma imparatoru Marcus Aurelius, “Yaşamın amacı çoğunluğun tarafında olmak değildir. Yaşamın amacı klinik olarak akıl hastası olanların sınıfına kendini kaptırmak- tan kaçınmaktır.” diyor. Eğer herkesin yaptığının aynısını yapıyorsan, kendinizi onlardan ayırt etmiyorsunuz, kapana sıkılmış gibisinizdir. Sorun %3’lük mü yoksa % 97’lik grup içinde mi olmaktır. Seçim birey olarak size bağlıdır.
Dileğimiz, vurulacak psikolojik/psikiyatrik neşterle, çapraz yorum/sorgulamalarla (critical thinking) sorunların doğru teşhis edilerek, psiko-legal konuların umutla beklenen humanizmasına kavuşturul- ması; ceza yaptırımı yerine tazmin/uzlaşma siyaset ve ahlakının geliştirilmesi; konuya multi-disipliner yaklaşım gereği kolluk, adliye ve klinik personel ile akademisyenler arasında iş birliği sağlanması; psikoloji ve psikiyatrinin adli sürece yapılabileceği katkının neler olabileceği konularında klinik ve adliye personelinin devamlı eğitilmesidir.

Bir kuşun uçması için nasıl iki kanadını kullanması gerekirse, hâkimlerin yargıya özlenen dinamizmi verebilmeleri için bilim (normatif düzenlemeler/içtihatlar) yanında (uzlaşma, yargılama süreci psikolojisi ve cezaya hükmedilmesi gibi konularda) sanatkâr tarafını geliştirmeleri gereklidir.
Neden artık yetkili adli psikologlara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz?
Toplum ve onun normları sürekli değişiyor. Ve gelişen bir toplumun, reformdan geçirilmiş bir ceza adaleti siyaseti ve sistemine ihtiyacı var. Bu doğrultuda günümüz suçlarını anlamak ve önlemek amacıyla ceza adaleti sistemini en son teknikler, düşünce süreçleri ve yöntemlerle güçlendirmek için yetkin adli psikologlara artık her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

Adli psikologlar, bir suçlunun suç işlemeden önce, suç işlediği sırada ve suç işlemeden sonraki zihinsel durumunu değerlendirebilir ve zihinsel durumunun doğru olup olmadığı konusunda öneride bulunabilir. Ceza gerektiren suçlar için uygun cezaların belirlenmesine yardımcı olabilirler. Yalnızca iyi eğitimli ve eğitimli adli psikologlar yüksek profilli suçluları değerlendirebilir ve devlet kurumlarının suçluları yakalamasına, kovuşturmasına ve cezalandırmasına yardımcı olabilir.7
Bu bağlamda, psikoloji ve hukuk arasında bir köprü olarak, adli sürece özgü tüm psikolojik hizmetleri sağlayan adalet psikolojisi adil yargılanma sürecinin bir gereği olmalıdır. Adli psikologlarca sağlanan bu hizmetler hem klinik ve hem de adli niteliktedir: Kaza sonucu kişinin maruz kaldığı travmadan sıyrılmasında yardımcı olmak üzere psikologca tasarlanan tretman bir klinik çalışması iken, travmanın sebebiyet verdiği psikolojik zararı değerlendirme raporunun mahkemeye sunulması bir adli hizmettir.

Değerlendirme Stratejisi
Aile, şahsın hukuku veya ceza işlerindeki karar verme sürecinde mahkemeye yardımcı olabilecek psikolojik değerlendirme ve danışmanlık hizmeti, klinik amaçla hazırlanmış tipik psikolojik değerlen- dirmeler ötesinde her duruma özgü olmak üzere aşağıda yer alan emperatiflere uyarlık içinde ayrıntılı değerlendirme stratejisi gerektirmektedir:
- Rapor özeti ve sonuçları doğrudan eldeki davanın hukuki sorunlarına ilişkin olmalı;
- Psikolojik faktörler ve hukuki sorunlar arasındaki ilişki tasvir edilmeli;
- Bulgular standart psikolojik uygulamayı yansıtmalı;
- Diğer uzman ve/ya tretman sağlayıcıların eleştirisine açık olunmalı; uzman kişi, yalnızca, belirlenen sorunları kendi yöntemleri ve/ya sonuçları ile açıklamalı;
- Uzmanca varılan sonuçları destekleyen araştırmalara da yollama yapılmalı;
- Tavsiyeler pratik nitelikte olmalı;
- Tretmana özgü tavsiyeler toplumca sağlanan hizmetlerle sınırlanmalı;
- Tavsiyenin uygulanmasına hukuk sistemi elvermeli;
- Rapor yazımı ve tavsiyelerde profesyonel dil kullanılmasından özenle kaçınılarak; açık ve sade bir anlatıma yer verilmelidir.8
Özetle, adli değerlendirme, psikolog olmayan kişilerce de anlaşılır açıklamaları içeren mantıki bir bütünlük içinde, savunulur nitelikte olmalı; psikolojik sorunlar açık ve sade bir dilde sunulmalı; olay saptaması ve sorumsuzluk(insanity) test sonucu hâkimlere yardımcı olacak nitelikte olmalı; süreci muğlak hale getirmekten kaçınılmalı, adli psikoloji/ psikiyatrinin varlık ve etkinliğinin adil yargılanma hakkı gereği olduğu bilinmelidir. Hukuk eğitimi artık hukukta psikolojinin fazlaca ağırlıklı olduğu fakülteler olmalıdır. Bu doğrultuda, hukuk uygulamasında insan tabiatını anlama girişim ve eğitimi, hiç işlenmemiş adli akıl cevherini gün ışığına çıkaracak; psikolog/ psikiyatrlar, gerçekten, mahkemeler için klinik hizmet vermeye hazır olduklarında, mahkemeler de hizmeti almaya hazır olacaklardır.9
İnsanlarca yönetilen adalet sisteminin onlardan daha mükemmel olamayacağı unutulmamalı; adli psikoloji/ psikiyatrinin varlık ve etkililiğinin “adil yargılanma hakkı”nın gereği olduğu bilinmelidir.

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel
-------------
1 Tom R. Tyler. The Marriage of Psychology and Law, Edward Elgar Publishing, 2022: Psikoloji ve hukuku disiplinler arası bir evlilik olarak tanımlayan Tyler, kitap boyunca ilgili tarihsel örnekleri kullanarak iki alanın hukuk, psikoloji ve sosyal bilimler öğrencileri ve akademisyenleri için fırsatlarını ve sınırlamalarını araştırıyor.
Sosyal araştırma raporu
MADDE 39 – (1) Sosyal araştırma raporu; şüpheli veya sanığın geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal, ekonomik, ruhsal ve psikolojik durumu ile çevresinin sistemli bir bakış açısıyla değerlendirildiği, topluma ve mağdura karşı taşıdığı risk ile ihtiyaçlarının belirlendiği ve bu ihtiyaçlara yönelik hizmet, program ve kaynaklarla ilgili önerileri içeren hüküm öncesi rapordur.
(2) Rapor; soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının talep etmesi veya kovuşturma evresinde hâkim ya da mahkemenin isteği üzerine denetimli serbestlik uzmanı tarafından hazırlanır. DENETİMLİ SERBESTLİK HİZMETLERİ YÖNETMELİĞİ, Resmî Gazete,10.11.2021, Sayısı: 31655
2 Lawrence S. Wrightsman. Judicial Decision Making: Is Psychology Relevant?
Psychology, Law, and Criminal Justice International Developments in Research and Practice Edited by Graham Davies,Sally Lloyd-Bostock, Mary McMurran, Clare Wilson, Walter de Gruyter, Berlin,1996. Advances in the Psychology of Justice and Affect, Edited by David De Cremer, 2007.
3 Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/Psikoloji-ve-Hukuk-İkiz-Kardeşler ABD’de bazı üniversitelerde “Adalet Psikolojisi ve Ceza Adaleti” bölümü var. Tecrübi öğrenimin egemen olduğu bir eğitim süreci yer almaktadır. Tunay Köksal (Editör) Adli Bilimler Kapsamında Adalet Psikolojisi, Bilge Yayınevi,2024.
4 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU-Oyların toplanması
Madde 229 – (1) Mahkeme başkanı, kıdemsiz üyeden başlayarak oyları ayrı ayrı toplar ve en sonra kendi oyunu verir.
HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU-Hükmün oylanması ve yeter sayı
Madde 296- (1) Toplu mahkemelerde hüküm hakkındaki müzakereyi mahkeme başkanı idare eder. Müzakere yapıldıktan sonra, başkan, müzakereye katılan en kıdemsiz üyeden başlayarak her üyenin ayrı ayrı oyunu alır ve en son kendi oyunu açıklar.
Oylamada ikinci kural da şudur: Her sorun, konu hakkında karar, oylama sonucunda oy birliği ya da oy çokluğuyla verilecektir (CMK, m. 224 /1, HMK, m. 296 / 2). Kanıtları değerlendirme ve vicdani kanı oluşturma yetkisi, kanıtlarla doğrudan ilişki kuran hâkimlerin tekelindedir. Ayrıca bkz. Sami SELÇUK. Suç Yargılama Sürecinde Duruşma ve Görüşme /Oylama, İmge, 2024.
5 Türkiye’de suçlulardan kaçında bu sorumsuzluk (insanity) defisinin kabul gördüğü bilinmekte ise de bunların akıl hastalığı türlerinin neler olduğu karanlıktadır. Bu bağlamda “nedensellik” konusu da eleştiriden uzak değildir. Hastanın davranışları ile sanığın davranışları örneğin şizofren adlandırılan bir tür davranışlar ile suç olarak isimlendirilen diğer türden davranışlar vardır. Diğer bir anlatımla, iki tür davranışın aynı şahısta birlikte bulunması bir neden sonuç ilişkisi olarak görülmemelidir. Kuşkusuz, nedensel bir ilişki olmaksızın bir Müslüman kişi hırsızlık suçunu işleyebilir; yine aynı şekilde bir kişi şizofren ve gaspçı olabilir. İki davranış türü nedensel bir ilişkiye işaret etmeksizin varlık gösterebilir: Davranış davranışa neden olmaz. Akıl hastanesindeki çoğu insane hastalar erken salıverilme veya daha iyi bir koğuşa transfer için hastane kurallarına uyum için çaba göstermektedirler. Tüm hastalar değilse de çoğu, harici sosyal baskılara duyarlıdırlar. Yaptığı işin gerçekten yanlış olduğunu bildiği için bir akıl hastasının sorumlu tutulması hiç de yadırganmamalıdır. Ayrıca bkz. Abdurrahman Kasapoğlu. “Kur’an’da Adalet Psikolojisi -Adaleti Engelleyen Psiko-Sosyal Faktörler” Hikmet Yurdu Düşünce–Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, Yıl: 5, C: 5, Sayı: 10, Temmuz–Aralık 2012/2, ss. 61-105.
6 Dünya Sağlık Örgütü WHO’nun WHO-5 adı verilen bir ‘Psikolojik esenlik’ ölçütü var. Bu ölçütte insanlara son iki hafta içinde kendilerini 5 olumlu duygu konusunda nasıl hissettikleri soruluyor, onlardan 1 ile 5 arasında not vermeleri isteniyor. Sorular şöyle:
-Neşeli ve keyifli hissettim
-Sakin ve rahatlamış hissettim
-Aktif ve dinç hissettim
-Günlerim ilgimi çeken şeylerle doluydu
-Sabahları yenilenmiş ve dinç uyandım
Bu duygu durumlarını son 15 günde ne kadar yaşadığınıza dair her birine not veriyorsunuz. Eğer 1 verirseniz bu ‘Çok nadiren veya hiç’ anlamına geliyor; 5 verirseniz ‘Çok sık veya her zaman’ anlamına. Nebi Sümer. Ankara Enstitüsü Panaroma TR-Odak-Türkiye 2024 Duygusu
6 Mustafa T. Yücel. “Ceza Adaletinde Adli Hata Bilinci(!)” Ceza Adaletine Özgün Sorunlar, Adalet,2023, ss.261-286. Ayrıca bkz. Fulya Soybaş. “Narin cinayeti kusursuz cinayet mi?” Hürriyet (30/12/2024) son sayfa. Öte yandan, Pınar’ı varile koyup diri diri yakan faile Yargıtay Ceza Dairesince haksız tahrik indirimi uygulanması ötesinde cinayetin canavarca hisle işlenmediği doğrultusunda verilen karar neyin göstergesi olmaktadır. Bkz. Haksız Tahrik İndirimi İstendi” Hürriyet (3/01/2024) s.12. Ayrıca bkz. Mustafa T. Yücel. “Yozlaşan Haksız Tahrik İndirimi” Ceza Adaletine Özgün Sorunlar, Adalet, 2023.
7 Rithin Joseph. The Importance of Psychology in Law and Investigation: Exploring Forensic Psychological Investigative Techniques and Criminal Psychology, Routledge, 2024. Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/ceza-adaletinde-psikoloji-bilincinin-rolü H. F. Demir, M. Göregenli, F. İlkiz,S. Sürücü, G. Şan Karabulutlar. Ceza İnfaz Kurumlarından TBB’ğine Gönderilen Tutuklu ve Hükümlü Mektuplarının Sosyal Psikolojik Açıdan Analizi ile Analizin Temel Aldığı Olguların Hukuki Değerlendirilmesi, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi tarafından hazırlanan 2022-2024 raporu.
8 Bkz. Evlat Edinme Sosyal İnceleme Raporu Ana Hattı hakkındaki Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 23/03/2004 gün ve 94-2004-4-60-6779 sayılı Genelgesi.
9 What Is Forensic Psychology & Why Is It Important In 2023 University of Greater Manchester; ayrıca bkz. Dr. Jeff Kieliszewski, Forensic Psychologist 70 video YouTube Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/Usul-Adaleti-ve-Psikolojik-Gerçekler; https://www.hukukihaber.net/hâkimlik-psikolojisi Sami Selçuk. “Duruşma/tartışma aşamasının doğru algılayan başoyuncularına sesleniyorum: Son sözlerim sizleredir, sayın yargıçlar-A” T 24 (30/07/2025). The British Psychological Society. QUALIFICATION in FORENSIC PSYCHOLOGY(Stage 2) HANDBOOK for CANDIDATES, July 2021. An Introduction to the World of Forensic Psychology,Sage Publishing, 2024. Ceza adaletinde adalet psikolojisi kullanılmasının bazı temel faydaları için bkz. Arash Nakhost. “Safeguarding Justice: Enhancing Public Safety through the Application of Forensic Psychology” Journal of Forensic Psychology, 8:21, 2021. Adalet psikolojisi, ceza adaletinde paha biçilmez bir araçtır. Suçluları ve mağdurları daha iyi anlamak ve saptamak için psikoloji araçlarını kullanan ceza adaleti uzmanları, daha bilinçli kararlar alabilir ve sonuçta ilgili herkes için sonuçları iyileştirebilir. Suçluların ve mağdurların psikolojisini inceleyen adli psikologlar, ceza adaleti uzmanlarının davaların ele alınması konusunda daha iyi kararlar almalarına yardımcı olabilir. Bu, mahkemede kanıt ve tanıklık sağlamayı, kolluk kuvvetlerine tavsiyelerde bulunmayı ve belirli bireylerle ilişkili potansiyel riskleri değerlendirmeye yardımcı olmayı içermektedir.




