5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar bölümünün 252’nci maddesinde rüşvet suçu tanımlanmak suretiyle hüküm altına alınmıştır. Rüşvet suçu ile korunması gereken hukuki yararın kamu görevlilerinin, satın alınamayacağının ve görevlerini yasaların belirlediği sınırlar dâhilinde tarafsız, eşit ve dürüst bir şekilde ifa edeceğinin teminat altına alınması olduğunu dikkate aldığımızda, ilgili suç fiilinin hukuki tavsifinin isabetli ve doğru bir şekilde yapılması yasa metninden beklenen faydanın sağlanması açısından oldukça önemlidir.

Yazımızda rüşvet suçunun hukuki niteliğine yönelik açıklamalar yapıldıktan sonra rüşvet anlaşmasının kurucu unsurları, anlaşmanın oluşma esasları ve bu esasların yokluğu durumunda ilgili durumun suç tanımı ya da teşebbüs hali kurguya dayalı iki vakıa üzerinden açıklanmaya çalışılacaktır.

Rüşvet Suçunun Kanuni Tanımına Yönelik Açıklamalar:

TCK 252/1;  “ Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

TCK 252/2; “ Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.

Yukarıda yer verilen tanımı dikkate aldığımızda; rüşvet suçu, niteliği itibarıyla çok failli bir karşılaşma suçu olmakla birlikte rüşvet alan açısından özgü suç olduğunu ifade edebiliriz. Rüşvet suçunda, rüşvet alan veya menfaat temin eden/ettiren her halde ve koşulda kamu görevlisidir. Kendisine veya göstereceği birine menfaat temin edenin kamu görevlisi olmaması durumunda rüşvet suçundan bahsedilemeyecektir.

TCK 252/3; “Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.”

Yukarıda yer verilen ilgili fıkra hükmüne göre rüşvet suçundan bahsedebilmek için suç fiilini işlemeye yönelik elverişlilik niteliğini haiz (anlaşmanın tarafı olan kamu görevlisinin rüşvete konu iş veya işlemi ifaya ehil ve yetkili olması) rüşvet anlaşmasının bulunması gerekmektedir. Bu yönüyle rüşvet suçunun, netice suçundan ziyade hareket suçu olduğu ve suçun oluşumu açısından, rüşvet anlaşmasında tarafların anlaşmaya vardıkları hukuka ve kanuna aykırı vaatlerin ya da menfaatlerin fiilen gerçekleşip gerçekleşmemesinin bir önemi bulunmamaktadır.

TCK 252/4; “ Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hallerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.”

Madde metninin yukarıda yer verilen 4’üncü fıkrasında, rüşvet suçunun teşebbüs hali açıklanmaktadır. Tanımdan da görüleceği üzere, rüşvet anlaşmasının kurulmasına yönelik taraflardan herhangi birinin teklifinin diğer bir tarafta kabul görmemesi hali rüşvete teşebbüs suçunun oluşturduğu gibi verilecek cezada da yarı oranda indirim yapılmaktadır.

Rüşvet Anlaşmasının Oluşumu:

Hukuken kabul edilebilir bir rüşvet anlaşmasından bahsedebilmemiz için anlaşmaya taraf kişilerin irade sakatlığı hallerinin bulunmaması gerekmektedir. Türk Borçlar Kanunu’nun ilgili maddelerin irade sakatlığı halleri; Yanılma (Hata), Hile (Aldatma) ve Korkutma (İkrah) olarak açıklanmıştır. Söz konusu hallerden herhangi birinin, taraflardan birisinin iradesine yön vermesi durumunda rüşvet anlaşmasında söz edilemeyeceği gibi rüşvet suçu da oluşmayacaktır.

Rüşvet anlaşması, hukuka aykırı menfaat temini konusunda tarafların özgür iradesi ile anlaşmaya vardığı ve rüşvet suçuna vücut veren bir mutabakat halidir. Rüşvet suçunun kanun metnindeki lafzi hükümlerini de dikkate aldığımızda; rüşvet anlaşmasının, irade sakatlığı halleri olmadan tarafların hür iradesi ile kurulması durumunda, anlaşmada taahhüt edilen hukuka aykırı edimlerin ifa edilip edilmemesinden bağımsız olarak suç hukuken işlenmiş olacaktır.

Tarafların iradelerinin ve birbirlerine karşılıklı beyanlarının görünürdeki ve gerçekteki halleri rüşvet suçunun oluşumunu belirleyebileceği gibi başkaca suç tiplerini de oluşturabilecektir. Keza söz konusu durum rüşvet suçuna teşebbüs hali olarak da sonuç ifade edebilir.

Rüşvet Suçunda Teşebbüs Halinin Takdir ve Tespiti:

Ceza yargılaması açısından teşebbüs hali, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 35’inci maddesinde, “ Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.” denilmek suretiyle açıklanmıştır. Kanuni tanımda teşebbüs haline yönelik belirleyici en önemli husus kuşkusuz, “elinde olmayan nedenlerle”  ibaresidir. Kişinin suç işleme kastıyla hareket ederken suçun oluşumundan önce hareketlerine kendi iradesi ile son vermesi ve suçun oluşmaması durumunda teşebbüse hali oluşmayacak olup, ilgili süreç ceza yargılaması açısından gönüllü vazgeçme kapsamında mütalaa edilecektir.

Ceza yargılamasında teşebbüs halini rüşvet suçu özelinde değerlendirdiğimizde; rüşvet suçunu oluşturan rüşvet anlaşmasının kurulmasında tarafların gerçek iradeleri üzerinden bir değerlendirme yapılmalıdır. Rüşvet suçuna teşebbüse halinden bahsedilecek durumlardan birisi, hukuka ve kanuna aykırı anlaşmaya taraf kişilerinden herhangi birinin sonuca yönelik karşı tarafı aldatmak suretiyle hareket etmesi halidir.

Kamu görevlisinin görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için kendisine ya da göstereceği bir kişiye menfaat temini konusunda diğer tarafa teklifte bulunduğu halde, karşı tarafın esasında bu teklifi kabul etmeyip görünürde etmiş gibi gözükerek anlaşmanın kurulması durumunda ya da söz konusu olay örgüsünün tersi şeklinde kurulan bir rüşvet anlaşmasında hukuken kabul edilebilir bir anlaşma olmadığı, taraflardan birinin iradesinin hile ile(aldatmak suretiyle) şekillendiği ve bu nedenle rüşvet suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı söylenecektir. Buna bağlı olarak netice cezanın tespiti de kanunda önerilen cezanın yarısı üzerinden yapılacaktır.

Rüşvet suçundan ve teşebbüs halinden söz edebilmek için kamu görevlisinin menfaat temininin karşılığı olarak karşı tarafa sağladığı hukuka ve kanuna aykırı ifa için görevli ve yetkili olması gerekmektedir. Kamu görevlisinin görevli ve yetkili olmadığı halde bu durum varmış gibi bir vaatte bulunması ve karşılığında haksız ve hukuka aykırı bir menfaat temini elde etmesi durumunda rüşvet suçundan bahsedilemeyeceği gibi rüşvete teşebbüs hali de oluşmayacaktır. Bu gibi durumlarda olayın oluş biçimine, tarafların iradelerinin sakatlanma biçimine, fiil ile ilgisi bulunanların beyan ve ifadelerine göre farklı suç tiplerinin varlığı gündeme gelebilecektir.

Kamu Görevlisinin Haksız ve Hukuka Aykırı Menfaat Temin Şekline Göre Suçun Takdiri ve Tespiti:

Kamu görevlisinin haksız ve hukuka aykırı bir şekilde kendisine veya göstereceği birine menfaat temin edilmesinde suç fiili, menfaat temini karşılığında taahhüt ettiği iş ve işlemde görevli ve yetkili olup olmamasına göre değişebilecektir.  Kamu görevlisinin görevli ve yetkili olmadığı bir iş ve işlem üzerinden haksız ve hukuksuz bir menfaat temininin rüşvet suçu kapsamında mütalaa edilemeyeceğine yazımızın önceki kısımlarında yer verilmiştir. Yazımızın bu kısmında tamamen tarafımızca tasarlanan ve kurguya dayalı iki olay üzerinde suç tanımına yönelik görüşlerimiz gerekçeleriyle açıklanacaktır.

Senaryo 1; Kamu görevlisi niteliğini haiz Bay(A), birey Bay(B) ile daha önceden tespit edilen ve idari para cezası gerektiren bir duruma istinaden haksız ve hukuksuz şekilde ilgili cezadan kurtulma sonucunu doğuran görevi ve yetkisi dâhilinde bir işi ya da işlemi yapmaması konusunda anlaşma sağlıyorlar.  Yapılan anlaşma sonrasında,  birey Bay(B) kamu görevlisi Bay(A)’ya taahhüt ettiği haksız ve hukuka aykırı menfaati temin etmesine rağmen kamu görevlisi Bay(A) ilgili cezayı kesmek suretiyle haksız ve hukuksuz iş ya da işlemi yerine getirmemiştir.

Söz konusu olay örgüsünün Rüşvet, Rüşvete Teşebbüs ve Sair Suç Fiilleri Kapsamında Değerlendirilmesi

Yazımızın önceki bölümlerinde rüşvet anlaşmasının ancak tarafların hür iradesi ile kurulabileceğini, taraflardan herhangi birinin iradesinin sakatlanması durumunda hukuken kabul edilebilir bir rüşvet anlaşması bulunamayacağı için rüşvet suçundan bahsedilemeyeceği ve şartlarının oluşması durumunda rüşvete teşebbüs halinin gündeme gelebileceği açıklanmıştır.

Söz konusu açıklamalarımızı dikkate alarak kurguya dayalı olay örgüsünü rüşvet, rüşvete teşebbüs, irtikâp ve dolandırıcılık fiilinin nitelikli hali olmak üzere dört suç tipi üzerinden tartışacağız.

Kurgu Olay Örgüsü ile İlgisi Bulunan Suç Türleri Kapsamında Yapılan Değerlendirme:

Rüşvet, Rüşvete Teşebbüs, Nitelikli Dolandırıcılık;

İlgili olay örgüsünde, rüşvet suçunun kanunilik unsurlarından olan kamu görevlisinin varlığı, tarafların gayrimeşru zeminde bulunması, ilgili kamu görevlisinin görevi alanında bulunan herhangi bir iş ve işlem bulunması konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Buna rağmen rüşvet suçuna yönelik madde metninde yapılan açıklamalardan görüleceği üzere, bir rüşvet suçundan bahsetmek için tarafların hür iradesiyle yapılan ve herhangi bir irade sakatlığı bulunmayan rüşvet anlaşmasının varlığı zaruridir. Kurguya dayalı vakıanın oluş biçimini dikkate aldığımızda, tarafların karşılıklı taahhüt ettikleri edimleri henüz yerine getirmeden rüşvet anlaşması oluşmuştur. O an itibarıyla rüşvet suçu oluştuğu kabul edilebilir.

Sn. ŞEN’ e göre, “İş gördüren sağladığı veya sağlayacağı menfaat karşılığında hak ettiği bir cezanın veya tedbirin kaldırılacağına inanarak kamu görevlisine para vermiş veya vermeyi vaat etmiş olup da karşılığında işi görülmediği halde para alınmışsa, bu durum dolandırıcılık gibi gözükse de esas itibariyle rüşvete konu olabilir. Önemli olan, işi görmeyi vaat eden kamu görevlisinin görevinin ifası ile ilgili bir işin veya işlemin somut olayda olup olmadığıdır.” şeklinde bir görüş savunulmaktadır.

Yukarıdaki görüşe, kendisine veya göstereceği birine menfaat temin etmek üzere hareket eden kamu görevlisinin, olay örgüsünü, oluş biçimini ve neticeyi önceden tasarlamak suretiyle aldatma kastıyla hareket etmediği kabulünde iştirak ediyoruz. Rüşvet suçunun hukuken kabul edilebilir bir rüşvet anlaşması ile doğacağını düşündüğümüzde, anlaşmanın taraflarından herhangi birinin farklı bir motivasyonla hareket etmesi durumunda farklı suç tiplerinin de gündeme geleceğinden bahsedilebilir. Kamu görevlisinin en başından beri birey Bay(B)’i aldatma kastıyla hareket ettiği her türlü şüpheden uzak maddi ve somut delillerle ya da ilgililerin beyan ve ifadeleri ile sübuta ermesi durumunda dolandırıcılık fiilinin nitelikli halini düzenleyen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 158’inci maddesi kapsamında bir değerlendirme yapılabilir.

Bir an için kamu görevlisi Bay(A)’nın rüşvet anlaşmasını görevi ile ilgili ve yetkili olduğu bir işi yapmamak suretiyle menfaat temini elde etmek amacıyla yaptığını ve rüşvet anlaşmasından sonra karşı taraftan menfaat elde etmesine rağmen herhangi bir sebeple taahhüt ettiği haksız ve hukuksuz fiili ifa etmediğini her türlü şüpheden uzak bir şekilde maddi ve somut delillerle ortaya konulduğunu kabul ettiğimizde, kamu görevlisi Bay(A)’nın ilgili fiili 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 252’nci maddesi kapsamında mütalaa edilmesi gerekmektedir.

Kurguya dayalı olay örgüsünde birey Bay(B)’nin fiili, fail kamu görevlisi Bay(A)’ın rüşvet anlaşmasının kuruluş sürecinde önceden tasarlamak suretiyle aldatma kastıyla hareket etmediği kabulünde rüşvet;  aldatma kastıyla hareket ettiği durumda ise rüşvete teşebbüs kapsamında değerlendirilebilir.

İrtikâp;

TCK 250/1; “Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir.”

TCK 250/2; “ Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

İrtikâp suçunda fail gayrimeşru zeminde yer alırken, mağdur yasal zeminde bulunmaktadır. Kurguya dayalı olay örgüsüne baktığımızda, gerek kamu görevlisi Bay(A) gerekse de Bay(B) aralarındaki anlaşma kurulurken gayrimeşru zeminde yer almaktadır. Kurguya dayalı olayımızda kanunun ya da haklı işin gereği bir vaat ya da işlem bulunmamaktadır. Bu nedenle irtikâp suçundan bahsedilmesi mümkün değildir. Kamu görevlisi Bay(A) ile birey Bay(B) arasındaki mutabakat her halde ve şartta kanuna ve hukuka aykırı bir edim ya da borç içermektedir. Kurguya dayalı olay örgüsünde kamu görevlisi Bay(A)’nın amacı ya da yöntemi ne olursa olsun sonuçları itibarıyla irtikâp suçu kapsamında değerlendirilemeyecektir. Buna bağlı olarak da birey Bay(B) de cezai sorumluluktan kurtulamayacaktır. Birey Bay(B) gayrimeşru zeminde yer almaktadır ve en başından beri haksız ve hukuksuz bir çıkar elde etme saikiyle hareket etmektedir.

Senaryo 2; Denetim elemanı olan Bay(X) tarafından incelenen bir dosyada, Bay(X)’in mesai arkadaşı olan ve hiyerarşik açıdan aynı konumda olan Bay(Y), Bay(X)’ten habersiz ve bağımsız bir şekilde Bay(Y)’nin olumsuz bir rapor yazacağını bilmesine rağmen incelemeye muhatap kişi ile görüşerek denetim elemanının kendisi hakkında olumsuz rapor yazacağını,  denetim elemanı üzerinde nüfuz sahibi olduğunu, bu olumsuz raporu olumlu rapora çevirmeyi vaat edip, incelemeye tabi olan kişinin de bunun kabul etmesi neticesinde haksız ve hukuksuz bir menfaat elde etmiştir.

Tarafımızca tamamen kurguya dayalı olarak oluşturulan olay örgüsünü dikkate aldığımız da, ilk aklan gelen suç tanımları, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Nitelikli Dolandırıcılık” başlıklı 158’inci , “Rüşvet” başlıklı 252’nci ve “Nüfuz Ticareti” başlıklı 255’inci maddesinde yer verilen durumlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kurguya dayalı vakıa çalışmasında açık bir şekilde ifade edilen duruma göre Bay(Y)’nin hukuka ve kanuna aykırı taahhüdünün görevli ve yetkili olduğu bir iş ve işlem kapsamında olmadığı görülecektir ki bu yönüyle ilgili olay örgüsüne yönelik cezai sorumluluğun rüşvet suçu kapsamında değerlendirilemeyeceği açık ve barizdir.

Kurguya dayalı vakıa çalışmamızda tespiti karışık hatta zor olan husus ise olayda yer verilen fiilin cezai sorumluluğun tespitinde nüfuz ticareti ile nitelikli dolandırıcılık suçu arasında farklılığı ortaya koymaktır. Fiilin suç tipine uygunluğunun doğru değerlendirilmesi suçta ve cezada kanunilik prensibinin gereğidir.

Nitelikli Dolandırıcılık

TCK 158; “ - (1) Dolandırıcılık suçunun;

……

d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,

……

İşlenmesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.

(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

……”

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki ilgili madde metninin ikinci fıkrası, belli bir iş kapsamındaki işin, hukuka aykırı ve haksız bir iş olması durumunda yani mağdurun talebinin hukuka ve kanuna aykırı olması halini ve buna ilişkin cezai sorumluluğun tespitini içerecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Nüfuz Ticareti

TCK 255/1; (1) Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin kamu görevlisi olması halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Yukarıda yer verilen madde metinlerine baktığımızda, göz çarpan ilk hususun, iki kanun maddesinde suç fiiline yönelik yapılan açıklamaların birbirine yakın olduğudur. Kanaatimizi ortaya koyacak olan durum ise, kurguya dayalı vakıa çalışmamızda olay örgüsünde yer verilen suç fiilinin iki suç tanımına göre birini diğerinden ayıran hususlar olacaktır. Bu farklılığın tespitinde ilk olarak dikkate almamız gereken durum suçun kanunilik unsurudur.

He iki madde metnine baktığımızda, “bahisle” ibaresinden anlaşılacağı üzere, taraflar açısından hukuka ve kanuna aykırı bir şekilde taahhüt ve menfaat içeren durumlarda üzerinde nüfuz sahibi olunan bir kamu görevlisinin bulunup bulunmaması önem arz etmemektedir. Bu yönüyle üzerinde nüfuz sahip olunan bir kamu görevlisinin varlığı ya da yokluğu, iki suç tanımının birbirinden ayırt edilmesinde bir kıstas olarak kullanılamaz. Nitekim bir denetim elemanın hiyerarşik açıdan aynı konumda olan bir başka denetim elemanı üzerinde yetkisi, etkisi ve nüfuzu olduğu söylenemez.

İki suç tanımında görüleceği, üzere nitelikli dolandırıcılık suçunda vaat edilen durum haklı ya da haksız olduğunun bir önemi olmadan herhangi bir işin gördürülmesi iken; nüfuz ticareti suçunda vaat edilen durum haksız bir işin gördürülmesidir. Kurguya dayalı vakıa çalışmamızda her ne kadar gerçekte haksız bir işlem bulunmasa da (olumsuz rapor yazılmadığı hususu) taraflar arasındaki mutabakat haksız ve hukuksuz taahhütler üzerinden kurulmuştur. Bu nedenledir ki anlaşmaya taraf olanların her ikisinin de hukuka ve kanuna aykırı bu anlaşma nedeniyle cezai sorumluluğu bulunmaktadır.

Kurguya dayalı vakıamızda, nüfuz ticareti suçu ile nitelikli dolandırıcılık suçunu ayırt edecek en önemli husus taraflardan herhangi birinin iradesinde irade sakatlığı hallerinin bulunup bulunmadığıdır. Rüşvet suçunda olduğu gibi nüfuz ticareti suçu da tarafların hür ve sakata uğratılmamış iradeleri üzerinden varılan anlaşma neticesinde işlenebilmektedir. TCK 158/2’de yer verilen nitelikli dolandırıcılık suçu ise taraflardan herhangi birinin iradesinin hile yapmak suretiyle aldatılması durumunda işlenebilmektedir.

Kurguya dayalı vakıa çalışmamızı dikkate aldığımızda, Bay(Y), denetim elemanı, hiyerarşik olarak dengi ve mesai arkadaşı olan Bay(X)’in üzerinde nüfuz sahibi olmadığını ayrıca Bay(X) tarafından olumsuz rapor yazılmasını gerektirecek bir durumun olmadığını bilmesine rağmen incelemeye muhatap kişinin iradesini aldatmak suretiyle sakatlamıştır. Burada Bay(Y) açısından tipik ve basit bir nüfuz ticareti suçunun varlığından bahsetmek zor olacaktır. Nüfuz ticareti anlaşması suçun kanunilik unsurunda yer verildiği gibi doğmamıştır. Kanaatimizce kurguya dayalı vakıa çalışmamız Bay(Y)’nin fiili açısında 5237 sayılı TCK’nın 158/2’inci fıkrası kapsamında mütalaa edilmelidir.

Tartışılması gereken bir başka husus ise mağdur konumda bulunan denetime tabi şahsın cezai sorumluluğudur. Denetime tabi şahıs, kamu görevlisi Bay(Y) tarafından kendisine yapılan teklife karşı hukuki zeminde kalmak suretiyle ilgiliyi şikâyet etmemiş olup, gayri meşru zeminde hareket etmiştir. Bu nedenle her ne kadar denetime tabi şahsın iradesi hile yoluyla şekillenmiş olsa da konusu suç teşkil eden bir taahhüdü bilmesine rağmen kabul etmiştir. Bu durumun cezasız kalması ceza siyaseti ile bağdaşmamaktadır. Denetime tabi şahıs nüfuz ticareti suçuna yönelik anlaşmada menfaat sağlayan konumdadır. Her ne kadar kurguya dayalı vakıamızda fail Bay(Y)’nin cezai sorumluluğu nitelikli dolandırıcılık kapsamında değerlendirilmiş olsa da denetime tabi şahsın iradesini dikkate aldığımız ilgili şahsın fiili, nüfuz ticareti suçuna teşebbüs aşamasında kalmıştır.

SONUÇ;

Yazımızın giriş bölümünde bahsettiğimiz üzere, memur suçları olarak bilinen suçlarla etkin bir mücadele kamunun güvenirliği ve işlerliği açısında hayati öneme sahiptir. Etkin mücadele ise fiili hukuka uygun yol ve yöntemlerle cezalandırıp gereken caydırıcılığın temini üzerinden mümkün olabilecektir. Memur suçlarına yönelik suç tanımlarına baktığımızda bazı fiil ve suç tipleri arasında belirgin bir yakınlık olduğu göze çarpmaktadır. Her ne kadar bu yakınlık fiiliyatta yargısal içtihat neticesinde çözüme kavuşturuluyor olsa da esasında bu durum, yasal düzenleme ile suç tipi özelinde kazuistik bir açıklamaya da yer vermeden daha net ve açık bir şekilde suçta ve cezada kanunilik prensibini de dikkate alarak yapılmalıdır. Yazımızda olay örgüsü itibarıyla farklı memur suçları tanımları ile ilişki olduğunu düşündüğümüz kurguya dayalı vakıa çalışması yapılarak mevcut durum somutlaştırılmaya çalışılmıştır.