5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun (“CMK”) “doğrudan soru yöneltme” başlığını taşıyan 201’nci maddesinde kendisine doğrudan soru yöneltilecek süjeler arasında sanık da sayılmıştır. Buna göre katılan vekili, Cumhuriyet savcısı ve müdafi sanığa doğrudan soru yöneltebilecektir. Katılan ise hâkim aracığıyla sanığa soru yöneltebilecektir. Doğrudan soru yöneltme, Anglo Amerikan sistemindeki çapraz sorgu (cross examinition)’dan ilhamla hukukumuza kazandırılan bir kurum olmasına rağmen, çapraz sorgudan oldukça farklıdır. Ancak Kanun gerekçesinde bu kurumun çapraz sorguya benzer olduğu da belirtilmiştir. Teori ve uygulamada doğrudan soru yöneltme kurumunun “çapraz sorgu” olarak adlandırılması yönünde bir eğilim olduğundan biz de çapraz sorgu terimini kullanmayı tercih ediyoruz. Zira doğrudan soru yöneltmede, soru yöneltilenin önceki beyanlarını çürütmek, güvenilirliğini sarsmak için kullanılacak soru yöneltme tekniği, Anglo Amerikan sistemindeki çapraz sorgu teknikleri olacaktır.

CMK’nun 191’nci maddesine göre duruşma başladıktan sonra ilk önce sanığın sorgusu yapılır. Sanığın sorgusundan sonra katılan, katılan vekili Cumhuriyet savcısı sanığa CMK 201 uyarınca soru yöneltebileceklerdir. Aynı kanunun 192’nci maddesine göre sanığı mahkeme başkanı veya hâkim sorguya çeker. CMK’nun “ifade ve sorgunun tarzı” başlıklı 147’nci maddesinde sorguya başlarken neler yapılacağı ayrıntılı olarak açıklanmış, ancak sanığın sorgusunun nasıl yapılacağı belirtilmemiştir.

Sanığın sorgusu ve çapraz sorgusu müdafaa açısından hayati öneme sahiptir. Bu yazımızda sanığın ve sanığın müdafiliğini üstlenen avukatın bakış açısından sanığın sorgusu ve çapraz sorgusu esnasında sanık ve müdafinin savunma araçlarını ve izleyebileceği bazı savunma stratejilerini ele alacağız.

A. SORGUNUN VE ÇAPRAZ SORGUNUN YÜRÜYÜŞÜ

1. Sanığın Sorgusunun Yürüyüşü

Sanığın sorgusu, tahkik (engizisyon) sisteminden kalma, sanığı objeleştiren, suistimale açık bir kurumdur. Sorgunun özgün amacı sanıktan ne pahasına olursa olsun ikrar elde etmektir. Sorgu, orijinal haliyle sanıktan delil elde etme aracıdır. Tahkik sistemini uygulayan Kıta Avrupası ülkelerinde insan hakları alanındaki gelişmeler ve itham sisteminin etkisiyle Karma (işbirliği) sistemine geçilmiş, ancak sorgu kurumu terk edilmemiştir. Bu sistemde sanığın sorgusunun yapılması zorunludur. Karma sistemde sorgunun hem delil elde etme aracı olduğu, hem de sanığın savunma vasıtası olduğu kabul edilmiştir. Sorgu, karma sistemde de tahkik sisteminin derin izlerini taşır. Tahkik ideolojisine indoktrine edilmiş bir hâkim, sorguda çeşitli muhakeme hileleriyle sanığı ikrara zorlayabilir. Türk ceza muhakemesi hukuk sistemi, tahkik sisteminin en fazla izlerini taşıyan Alman hukukundan esinlenmiştir. Uygulamada ise genel olarak tahkik zihniyeti hâkimdir.

Sorgunun en sakıncalı yanı, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından yapılmasıdır. Sorgu yapan bir hâkim, psikolojik olarak tarafsız olamaz, tarafsızlığını koruyamaz ve tarafsız görünemez. Tahkik ideolojisine indoktrine edilmiş bir hâkim çeşitli muhakeme hileleriyle sanığı ikrara zorlayabilir. Sorgu, ceza muhakemesi sistemimizden tamamen çıkarılmalıdır.

İtham sisteminde ise sanığın sorgusu kurumu yoktur. Sanık sorguya zorlanamaz, iddia tanığı olarak dinlenemez. Müdafi ve sanık isterse sanık, ancak savunma tanığı olarak müdafi tarafından esas sorguya (direct examinition) ve savcı tarafından da çapraz sorguya tabi tutulur. Hâkim ve varsa jüri, genel olarak pasif ve hakem konumundadır. Bize göre olması gereken ve adil olan usul budur.

CMK’nun 191’nci maddesine göre duruşma başladıktan sonra üzerine atılı suç anlatıldıktan ve hakları hatırlatıldıktan sonra susma hakkını kullanmayan sanığın usulüne göre mahkeme başkanı veya hâkim tarafından sorgusu yapılır. Sorgunun yapılış tarzı CMK’nun 147’nci maddesinde düzenlenmiştir. Ancak sorgunun nasıl yapılacağına ilişkin her iki maddede de açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Uygulamada hâkimin hukuk anlayışına ve meşrebine göre farklı farklı sorgu türleriyle karşılaşmaktayız. Bu anlamda uygulamada hâkim sayısı kadar sorgu yöntemi olduğunu söyleyebiliriz. Sanık müdafi tarafından sorguya çapraz sorguya hazırlanırken davaya bakacak hâkim veya mahkeme başkanının sorgu usulü ve üslubu konusunda bilgi sahibi olması çok önemlidir. Müdafi, o mahkemede daha önce duruşmaya girmemiş veya duruşma izlememiş ise ve hâkimin usul ve üslubu konusunda fikir sahibi değil ise duruşmada sürprizlerle karşılaşabilir. Uygulamada rastladığımız başlıca sorgu türlerini kısaca inceleyelim. Bu sorgu türleri karma olarak da uygulanabilmektedir.

a) Soru Cevap Tarzında Sorgu

Uygulamada en sık rastlanan sorgu tarzıdır. Mahkeme başkanı veya hâkim, iddianameyi açıklamadan sanığa “üzerine atılı suçlamayı biliyor musun?” diye sorduktan sonra “suçlamalar konusunda ne diyorsun?” diyerek sorguya başlar. Sanık cevap verirken veya sanığın cevabından sonra araya girerek çeşitli sorular sormaya devam ederek sanığı sorgular. Bu usulü uygulayan mahkeme başkanı veya hakimler, genellikle, eğer SEGBİS ile duruşma kayda alınmıyorsa sordukları soruları tutanağa geçmeden sadece sanığın verdiği cevapları tutanağa geçerler.

CMK’nunda mahkeme başkanının veya hakimin ne tür sorular sorabileceği ve ne tür sorular soramayacağı konusunda bir düzenleme bulunmamaktadır. Kanımızca, Mahkeme başkanı veya hâkimin sorguda sanığa, yönlendirici ve aldatıcı sorular soramaması gerekir. Bu konuyu Hukuki Haber sitesinde yayınladığımız “Dürüst Bir Sorgu Mümkün müdür?” başlıklı yazımızda işlemiştik. Uygulamada mahkeme başkanı veya hâkim her türlü soruyu sorabilmektedir.

b) Sanığın Hazırlıktaki İfadesi Üzerinden Sorgu

Bu usulü uygulayan mahkeme başkanı veya hâkimler, sanığın dosyadaki hazırlık ifadesini açarak sanığa “hazırlıktaki ifaden doğru mu?” sorusunu yöneltmekte, sanık “doğru” derse ifadeyi okuyarak zaman zaman da sanıktan teyit alarak tutanağa yazdırmaktadır. Oysa CMK’nun 213’ncü maddesine göre aralarında çelişki bulunması halinde; sanığın, hâkim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar ile Cumhuriyet savcısı tarafından alınan veya müdafiinin hazır bulunduğu kolluk ifadesine ilişkin tutanaklar duruşmada okunabilir. Bu yöntemle sorgu yapmak kanuna açıkça aykırıdır.

c) Sanığın Sözlü Savunma Yapması Şeklinde Sorgu

Bu usulü uygulayan mahkeme başkanı veya hâkimler, “suçlamalar konusunda ne diyorsun?” sorusundan sonra genellikle başka soru sormazlar ve sanığın açıklamalarını tutanağa yazdırırlar.

d) Sanığın Hazırladığı Yazılı Metni Okuması Şeklinde Sorgu

Bu tür sorguya genellikle siyasi davalarda ve kamuoyunun yakından ilgilendiği davalarda tanık olmaktayız. Sanık önceden hazırladığı savunma dilekçesini mahkemenin huzurunda aynen okumaktadır. Sanığın okuması sırasında veya sonrasında mahkeme başkanı veya hâkim sorular sorabilmektedir. Bu yöntemin uygulandığı davalarda sanığın savunmasının ses kaydı alınmakta ve daha sonra çözümlenmektedir.

e) Sorguda Farklı Üsluplar ve Yasak Sorgu Yöntemleri

Mahkeme başkanları ve hâkimler tarafından sorguda farklı yöntemler uygulandığı gibi üslup farklılıkları da dikkat çekmektedir. Hakimden içsel olarak ne yaşarsa yaşasın nötr bir tutum beklenir. Ancak hâkimin mizacına ve psikolojik durumuna göre sanığa tutum ve davranışları değişmektedir. Mahkeme başkanı ve hâkimlerin sorguda duygu durumları değişebilmekte, dava ile özdeşleşebilmekte, teransferans ve kontrtransferans yaşayabilmektedirler. Zaman zaman CMK’nun 148’nci maddesine aykırı tutum ve davranış sergileyen sanığa kötü davranan hâkimlere rastlamak mümkündür.

2. Sanığın Çapraz Sorgusunun Yürüyüşü

Sanığın sorgusu yapıldıktan sonra kanunda bu yönde bir hüküm olmamasına rağmen uygulamada sanık müdafiine söz verilmektedir. Müdafiden sonra CMK 201’inci madde uyarınca katılan vekili, Cumhuriyet savcısı ve müdafi sanığa doğrudan soru yöneltebilecektir. Katılan ise hâkim aracığıyla sanığa soru yöneltebilecektir. Doktrinde CMK’nun 201’nci maddesinde hangi sırayla soru sorulacağının kanunda düzenlenmediği, bu konuda kanun boşluğu olduğu kabul edilmektedir. Bu kanun boşluğunun CMK’nun 216’ncı maddesinin kıyasen uygulanarak doldurulması gerektiği savunulmuştur[i]. Buna göre soru sormada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına ve müdafiine verilecektir. Ancak müdafi, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından sanığın sorgusu yapıldıktan sonra kendisine söz verildiğinde soru yöneltme hakkını kullanabilir.

Sorulan sorulara sanık veya müdafi itiraz edebilir. İtiraz halinde sorunun sorulup sorulmayacağına mahkeme başkanı veya hâkim karar verecektir. Aşağıda ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz üzere sanık, hâkim sorunun sorulması yönünde karar verse bile soruyu cevaplamayı susma hakkını kullanarak reddedebilir. Sanık hiçbir şekilde soruyu cevaplamaya zorlanamaz.

Sorguda olduğu gibi çapraz sorguda da ne tür soruların sorulabileceği, ne tür soruların yöneltilemeyeceği konusunda bir düzenleme Kanunda yer almamaktadır. Cumhuriyet savcısı sanığın lehine ve aleyhine olan tüm delilleri toplamak zorunda olduğundan hem açık uçlu, anlattırıcı soruları sorabilecek, hem de çapraz sorgu tekniklerini uygulayarak sanığın savunmasını çürütmek amacıyla kapalı uçlu ve yönlendirici soruları sorabilecektir. Katılan ve katılan vekili ise sanığın ifadesini çürütmek ve güvenilir olmadığını ortaya koymak için kapalı uçlu ve yönlendirici sorular sorabilecektir. Katılan ve katılan vekili sanığın savunmasını güçlendirmesine olanak vermemek için açık uçlu ve anlattırıcı sorular sormaktan kaçınacaktır.

B. SORGU VE ÇAPRAZ SORGUDA SAVUNMA ARAÇLARI

Sanığın sorgusu ve çapraz sorgusu ile ilgili olarak sanık ve müdafinin ciddi bir hazırlık yapmaları, savunma teorisi ve stratejisi konusuna mutabık olmaları gerekir. Sanık; duruşmanın yürüyüşü ve duruşmadaki olası gelişmeler ve bu gelişmeler karşısında nasıl davranacağı konusunda iyice bilgilendirilmelidir. Müdafi, sanığın sorgusu ve çapraz sorgusu esnasında sanığın sürpriz bir davranışı veya beyanıyla karşılaşmamalıdır. Müdafi, sanığın duruşmada ne diyeceğini ve nasıl davranacağını önceden bilmelidir.

1. Susma Hakkı ve Sorulara itiraz

Anayasanın 38’nci maddesinin 5’nci fıkrasında ve Ceza Muhakemesi Kanunun 147’nci maddesinin 1’nci fıkrasında susma hakkı bir sanık hakkı olarak düzenlenmiştir. Bu hak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 5’nci maddesiyle ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 3’üncü fıkrasıyla güvence altına alınmıştır. Bu hak, karma sistemi tahkik sistemden ayıran temel bir haktır.

Sanığın susması, duruşmanın tamamını kapsayacak şekilde “tam susma” şeklinde olabileceği gibi, sorgu ve çapraz sorgu esnasında bir kısım soruları cevaplama bir kısım sorulara karşı susma şeklinde “kısmi susma” yahut yargılamaların bir kısım evrelerinde susma bir kısım evrelerinde konuşma gibi “geçici susma” olarak da uygulanabilir[ii].

Sanık tarafından hangi susma türü uygulanırsa uygulansın sanığın susması sanığın suçluluğuna bir karine olarak değerlendirilemez. Sanığın tam, kısmi veya geçici susmasından onun aleyhine bir çıkarsama yapılamaz[iii]. Hukuki durum bu olmakla birlikte, uygulamada “tahkik ideolojisinin” bir yansıması olarak susma hakkının kullanımı suçluluk karinesi olarak yorumlanabilmektedir. Kendi tecrübelerimizden ve bu yazının hazırlanması sırasında kendisiyle görüştüğümüz avukatlardan edindiğimiz bilgilere göre, müdafiler genellikle sanığın tutuklanması tehdidi, susmanın aleyhe yorumlanacağı endişesiyle bu hakkı müvekkillerine kullanmayı tavsiye etmediklerini öğrendik. Kocaoğlu, hakkının kullanılmasının uygulamada nasıl yorumlandığını şu sözlerle ifade etmektedir:

“Uygulamada ülkemizde maaselef ki, kısmi susma yani şüpheli veya sanığın ancak belli sorulara cevap verip belli sorularda susma hakkını kullandığı durumlarda, hâkimler şüpheli veya sanığın susma hakkını kullandıktan sonra yaptığı müteakip açıklamaların doğru olmadığını düşünmekte, bu beyanlarla ilgili değerlendirmelerini bu önyargılı zihni kurguya dayandırmakta ve bu sübjektif değerlendirmelerin neticesinde şüpheli veya sanık hakkında olumsuz yönde takdir yetkisini kullanmaktadırlar. Ülkemizde hâkimlerin sahip oldukları bu zihni kurgu doğru olmadığı gibi, kanun koyucunun susma hakkını vazetmesinin amacına da tamamen terstir. Kısmi susma hakkının kullanıldığı durumları müteakiben şüpheli veya sanığın özgür iradesiyle yaptığı beyanları, yargılama makamını işgal eden hâkimlerimizin hiçbir önyargıya sahip olmadan, tarafsız ve objektif bir şekilde değerlendirmelidirler. Çünkü, ancak bu şekilde yapılacak bir değerlendirme ile kullanılacak takdir yetkisi kanunun amacına uygun olacak ve adil yargılanmayı gerçekleştirecektir.”[iv]

Sanık aleyhine delil olmaması veya delillerin mahkûmiyete açıkça yetersiz olması halinde müdafinin sanığa susma hakkını kullanmasını hatırlatması ve tavsiye etmesi gerekir. Tam susma hakkının kullanılmadığı durumlarda da sanığın sorgusunda mahkeme başkanının veya hâkimin sanığa yönlendici ve aldatıcı sorular sorması, sanığa CMK 148’nci maddesine aykırı şekilde azarlayarak, hakaret ederek ve kötü davranarak sorular yönelmesi durumunda müdafi devreye girerek soruya derhal itiraz etmesi, itirazın kabul görmemesi durumunda da derhal sanığa susma hakkını hatırlatmaktan çekinmemesi gerekir.

Sorgu sırasında konuşmayı ve mahkeme başkanı veya hâkimin sorularını cevaplamayı tercih eden sanık, çapraz sorgusu aşamasında, müşteki ve tanığın çapraz sorgusundan farklı olarak, Cumhuriyet savcısı, katılan ve katılan vekilinin sorularına karşı toptan susma hakkını kullanmayı tercih edilebileceği gibi, bu süjelerin kendisine yönelttiği soruların bir kısmını cevaplayıp bir kısmında susma hakkını kullanmayı tercih edebilir. Müşteki ve tanık ise sanıktan farklı olarak sorulara cevap vermek zorundadır. Müdafi ve sanık duruşma öncesinde bu susma-cevaplama hususunda izleyecekleri stratejiyi kararlaştırmaları gerekir.

Sanık çapraz sorgusu aşamasında Cumhuriyet savcısı, katılan ve katılan vekilinin sorularına karşı toptan susma hakkını kullanmayı tercih etmiş ise artık bu süjeler sanığa soru soramazlar[v]. Sanığın bu süjelerin soracağı sorulara karşı toptan susma hakkını kullandığını açıklamasından sonra, bu süjelerin sanığa soru sormaya devam etmesi ve her bir soruya karşı tek tek susma hakkını kullandığını açıklamaya zorlanması sanığın taciz edilmesi ve CMK’nun 148’nci maddesi uyarınca yasak sorgu yöntemi olacaktır. Sanık müdafi de bu aşamada devreye girerek sanığa susma hakkını hatırlatabilir, hatta hatırlatması gerekir. Sanığın susma hakkını kullanmış sayılması için “susma hakkını kullanıyorum” demesine gerek yoktur. Sanığın susma hakkını kullanması için “katılan vekilinin sorularına cevap vermek istemiyorum” demesi veya bu anlama gelecek başka bir cümle kurması yeterlidir. Sanığın katılan vekilinin sorularına karşı toptan susma hakkını kullanmasına rağmen katılan vekili tarafından soru sormaya devam edilerek taciz edilmesine yakın tarihte gözlemci olarak izlediğim popüler bir davada tanık oldum. Ankara 35’nci Ağır Ceza Mahkemesinde izlediğim duruşmada sanık, katılan vekilinin sorularını cevaplamak istemediğini açıkça belirtmesine rağmen mahkeme başkanı uygulamada az rastlanır bir şekilde katılan vekilinin sanığa soru sormasına izin vermişti. Mahkeme başkanı sanığa katılan vekilinin sorularına itiraz edebileceğini, sorunun sorulup sorulmayacağına kendisinin karar vereceğini söyleyerek sanığın susma hakkını ihlal etmişti. Sanık, katılan vekilinin sorduğu her soruda itiraz etmek durumunda bırakılmış, çoğu kez itirazları dikkate alınmamış, kışkırtıcı sorularla kendi aleyhine beyan vermeye zorlanmıştı. İşin ilginç yanı, sanık müdafii de Anayasanın 38’nci maddesinin 5’nci fıkrasına, Ceza Muhakemesi Kanunun 147’nci maddesinin 1’nci fıkrasına, CMK’nun 148’nci maddesine aykırı bu uygulamaya hemen hiç müdahale etmeyerek katılmıştı.

Sanık, çapraz sorgusunun yapıldığı aşamada Cumhuriyet savcısı, katılan ve katılan vekilinin sorularının bir kısmını cevaplayıp bir kısmını cevaplamayabilir. Sanık ve/veya müdafi, cevaplanmasını uygun bulmadıkları sorulara itiraz edebilir, itirazın reddedilmesi halinde sanık susma hakkını kullanarak cevaplamayabilir.

2. Müdafinin Sanığa Soru Yöneltmesi

CMK’nun 201’nci maddesi uyarınca müdafi de sanığa soru yöneltebilir. Kanaatime göre kanunun tanıdığı bu imkân etkin şekilde kullanılmalıdır. Bu hakkın kullanımında farklı stratejiler izlenebilir.

Bu stratejilerden ilki, sanığa mahkeme başkanı ve hâkim tarafından sanığın sorgusu aşamasında sanığa geçici susma hakkını kullandırıp, söz müdafiye verildiğinde sanığa savunmasını müdafi vasıtasıyla soru cevap şeklinde yaptırmaktır. Bu durumda sorgu, Anglo Amerikan sistemindeki esas sorguya (direct examinition) özgü yöntemle yapılacaktır. Bu stratejide sanık müdafisinin sorduğu sorulara cevap vererek savunmasını yapacaktır. Müdafii, açık uçlu ve anlattırıcı sorularla sanığın savunma yapmasını sağlayacaktır. Bu stratejide sanık, müdafisi tarafından sorgulandığı için daha stressiz ve rahat ifade vermektedir. Sorguyu müdafi yönlendirdiği için daha tutarlı ve insicamlı ve güçlü bir savunma ortaya çıkmaktadır.

İkinci bir seçenek olarak sanık, mahkeme başkanı veya hâkimin yaptığı sorgulamada susma hakkını kullanmaz. Sorgunun ardından söz müdafiye verildiğinde müdafi, hâkimin yaptığı sorgu aşamasında savunma açısından eksik kalan, muğlâk kalan, yanlış anlaşılabilecek konuları sanığa anlattırmak için sanığa, açık uçlu, anlattırıcı, tamamlayıcı sorular yöneltir.

Üçüncü seçenek ise, hâkim veya mahkeme başkanının sanığı sorgulamasından sonra söz müdafiye verildiğinde müdafinin sözlü savunma yapması, sanığa soru yöneltme işini katılan, katılan vekili, Cumhuriyet savcısının sanığa soru yöneltmesinden sonraya bırakmasıdır. Müdafi bu stratejide savunmada ortaya çıkan eksiklikleri, çelişkileri, muğlâklıkları gidermek için sanığa soru yöneltmelidir. Bu durumda da müdafi açık uçlu, anlattırıcı sorular sorarak sanığın savunmasını tamamlamasına yardımcı olacaktır.

Her üç hal için de sanık ve müdafi iyi bir hazırlık yapmalıdır. Müdafi sorduğu sorulara sanığın ne cevap vereceğini bilmeli, cevabını bilmediği soruları sormamalıdır.

SONUÇ

Sanığın sorgusu ve çapraz sorgusu konusunda CMK’daki düzenlemeler son derece eksik ve yetersizdir. Esasen tahkik sistemnin kalıntısı olan sorgu kanundan tamamen çıkartılmalıdır. Eksik ve yetersiz olan bu düzenlemelerin uygulanmasında da bir yeknesaklık yoktur. Uygulamaya istikaralı bir anomi hâkimdir. Buna rağmen müdafiler sanığın adil bir şekilde ve hukuka uygun yargılanması için inisiyatif almaktan, hukuka aykırı uygulamalara müdahale etmekten çekinmemelidir.

Duruşma öncesinde sanığın sorgusu ve çapraz sorgusu konusunda kapsamlı bir çalışma yapılmalı, savunma teorisi ve stratejisi duruşma öncesine belirlenmelidir. Sorguda ve çapraz sorguda yapılacaklar ve söylenecekler konusunda sanık ve müdafi tam olarak mutabık olmalıdır.

------------------

[i] Burcu DÖNMEZ, Ceza Muhakemesi Hukukunda Çapraz Sorgu, Seçkin Yayınları, Ankara 2019, s.351

[ii] Serhat Sinan KOCAOĞLU, “Susma Hakkı,” Ankara Barosu Dergisi 2011 / 1, s. , s. 38.

[iii] Yalçın ŞAHİNKAYA, Suçsuzluk Karinesi, Seçkin Yayınları, 2008, s.167.

[iv] KOCAOĞLU, s. 39.

[v] DÖNMEZ, s. 62.