SERİ MUHAKEME USULÜ (GÜNCELLENMİŞ HALİ)

GİRİŞ

5271 sayılı Ceza muhakemesi Kanunu’nun 7188 sayılı kanun ile yeniden düzenlenen 250. Maddesinde,[1] soruşturma aşaması sonunda bazı suçlarla ilgili olarak kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde seri muhakeme usulü uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.[2]

Bu yasal düzenlemede kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilecek suç tipleri açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu suç türleri hakkında KDAE kararı verilmemesi halinde seri yargılama usulü uygulanacaktır.

Yasa koyucu, bu düzenleme ile soruşturma aşamasında filtre edilemeyen bazı suçların yargılamasının hızlı bir şeklide bitirilmesini amaçlamıştır.

Seri muhakeme usulü, şüphelinin daha az bir yaptırım beklentisiyle bu usulün uygulanmasını kabul etmesi esası üzerine kurulmuş bir yargılama sistemidir.

Seri muhakeme usulü, bir tarafta şüpheli diğer tarafta savcılık ile hüküm ve denetim makamı olarak mahkemenin bulunduğu bir süreci ifade etmektedir.

Yasal düzenlemenin gerekçesinde; seri muhakeme usulünün Kıta Avrupası hukuk sistemi içinde Fransa, İtalya, Almanya ve Romanya gibi ülkelerden modellenen bir sistem olduğu ifade edilmektedir.

Seri muhakeme usulü esas itibariyle, şüphelinin usulün uygulanmasını kabul etmesine hukukî sonuç bağlamak suretiyle yargılamanın en kısa sürede bitirilmesini amaçlamaktadır.

Seri muhakeme usulü bu anlamda, belirli bir önem derecesinin altındaki suçlarda yargılama sürecinin formalitelerden arındırılmasını ve yargılama süresinin kısaltılmasını, işlenen suçlara kısa süre içinde etkili ve orantılı bir karşılık verilerek bozulan kamu düzeninin yeniden sağlanmasını temin etmek maksadıyla getirilmiş bir yargılama sistemidir.

Suç şüphesi altında bulunan kişiler, soruşturma sürecinde susma, herhangi bir açıklamada bulunmama hakkına sahip olduğu gibi sorumluluğu kabul hakkına da sahip bulunmaktadır.

Yasa koyucu, suçun niteliği ve cezasının ağırlığına veya geleneksel yargılama usullerinin kullanılmasında hukukî ve sosyal bir yarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, bütün ceza davalarının mahkemeye taşınmasının adil ve hakkaniyetli olmadığını düşünerek seri yargılama usulünü hüküm altına almıştır.

Yasa koyucunun bu yöndeki düzenlemelerinde, ağır iş yükü altında bulunan ceza adalet sistemlerinin önemli sayılmayan ve tehlike arz etmeyen basit suçlarda yargılama sürecini basitleştirecek adımlar atması konusundaki Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiye kararlarının da etkisi olduğunu ifade edebiliriz.

Kanun gerekçesinde; 1960'lı ve 1970'li yıllardaki köklü değişikliklerle "maslahata uygunluk" ilkesinden daha geniş bir biçimde istifade edilmeye başlanan Alman hukukunda, günümüzde Alman Ceza Usul Kanununun 257c maddesinde yer alan şekliyle "mahkeme ve muhakeme süjeleri arasında anlaşma" adı altında, sanığın suçu kabul etmesi durumunda uygulanan bir muhakeme usulü bulunduğu; Kıta Avrupası hukuk sisteminde yer alan İtalya ve Fransa'da da bu kurumun bulunduğu, söz konusu kurumun, "suçluluğun ön kabulü üzerine duruşma" ismiyle Ceza Usul Kanununun 495-7 ilâ 495-16 maddeleri arasında yer aldığı; Fransa'da, soruşturma konusu eylemi gerçekleştirdiğini ve usulün uygulanmasını kabul eden şüpheli çoğunlukla aynı gün içinde mahkemeye sevk edilmekte olduğu ve geleneksel bir yargılama yapılması durumunda alması muhtemel asgari cezaya oranla daha düşük bir yaptırımla karşılaştığı; adı geçen usulün, Fransa'da, beş yıla kadar hapis cezası gerektiren suçlar bakımından uygulanabildiği ifade edilmektedir.

Yasa koyucu, seri muhakeme usulünü Almanya, İtalya ve Fransa hukuk sistemlerinden modelleyerek hüküm altına aldığını yasa gerekçesinde açıkça belirtmektedir.

7188 sayılı Kanunun 23. maddesiyle, 5217 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun mülga 250 nci maddesi yeniden düzenlenerek, seri muhakeme usulüne ceza adalet sistemimizde yer verilmiştir.

5217 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250. maddesinin birinci fıkrasında seri muhakeme usulüne başvurulabilecek suçlar katalog şeklinde belirlenmiştir.

Soruşturma aşaması sonunda, bu suçlarla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı tarafından kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde seri muhakeme usulü uygulanacaktır.

SERİ YARGILAMA USULÜNÜN UYGULANABİLECEĞİ SUÇLAR

5271 sayılı Ceza muhakemesi Kanunu’nun 7188 sayılı kanun ile yeniden düzenlenen 250. Maddesinde ifade edilen ve KDAE kararı verilmeye müsait veya erteleme kararı verilmediği takdirde seri yargılama usulünün uygulanabileceği suçlar şunlardır:

Türk Ceza Kanununda yer alan suçlar:

1) Hakkı olmayan yere tecavüz (madde 154, ikinci ve üçüncü fıkra),[3]

2) Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması (madde 170),[4]

3) Trafik güvenliğini tehlikeye sokma (madde 179, ikinci ve üçüncü fıkra),[5]

4) Gürültüye neden olma (madde 183),[6]

5) Parada sahtecilik (madde 197, ikinci[7] ve üçüncü fıkra),[8]

6) Mühür bozma (madde 203),[9]

7) Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (madde 206),[10]

8) Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama (madde 228, birinci fıkra),[11]

9) Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması. (madde 268),[12]

Özel Ceza Yasalarında yer alan suçlar:

1) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun[13] 13 üncü maddesinin birinci,[14] üçüncü[15] ve beşinci[16] fıkraları ile 15 inci maddesinin birinci,[17] ikinci[18] ve üçüncü[19] fıkralarında belirtilen suçlar.

2) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun[20] 93 üncü maddesinin birinci fıkrasında[21] belirtilen suç.

3) 13/12/1968 tarihli ve 1072 sayılı Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Alet ve Makinaları Hakkında Kanunun[22] 2 nci maddesinde[23] belirtilen suç.[24]

4) 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun[25] ek 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde[26] belirtilen suç.

Yukarıda belirtilen suçlarla ilgili olarak Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilmediği takdirde, uyuşmazlık konusu suç seri yargılama usulüne tabi olarak yürütülecektir.

5271 sayılı Ceza muhakemesi Kanunu’nun 7188 sayılı kanun ile yeniden düzenlenen 250. Maddesinde seri yargılama usulü belli aşamalara tabi tutulmuştur.

SERİ YARGILAMA USULÜNÜN AŞAMALARI

Bilgilendirme Aşaması

Cumhuriyet savcısı veya kolluk görevlileri, şüpheliyi, seri muhakeme usulü hakkında bilgilendirmek zorundadırlar. (CMK m. 250/2) Bu bilgilendirmenin tutanağa bağlanması ispat açısından faydalı olacaktır.

Seri yargılama usulünde, öncelikle, Cumhuriyet savcısı veya Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine kolluk görevlileri tarafından şüpheliye seri muhakeme usulü hakkında bilgi verilmeli ve bu şekilde şüphelinin uygulanacak yöntem hakkında aydınlatılması sağlanmalıdır.

Bu aşamadan sonra Cumhuriyet savcısı tarafından müdafii huzurunda şüpheliye usulün uygulanması teklif edilmeli ve şüpheli bu usulün uygulanmasını kabul ederse seri yargılama usulü uygulanmalıdır.

Teklif sırasında müdafiinin hazır bulunması, bu usulün uygulanabilmesi için olması gereken zorunlu koşullardan biri olarak öngörülmüştür.

Seri Muhakeme Usulünün Uygulanmasının Şüpheliye Teklif Edilmesi

Cumhuriyet savcısı, soruşturma aşamasında seri muhakeme usulünün uygulanması hususunu şüpheliye teklif edecektir. Şayet şüpheli, müdafii huzurunda teklifi kabul ederse, seri muhakeme usulü uygulanabilecektir. (CMK m. 250/3)

Yasal düzenleme metninde yer alan cümle sorunlara neden olabilir.

Cumhuriyet savcısı, önce seri muhakeme usulünün uygulanmasını şüpheliye teklif edip, şüphelinin kabul etmesi halinde mi müdafii tayin edilecek, yoksa önce müdafii atanıp sonra mı seri muhakeme usulünün uygulanması teklif edilecek?

Kanaatimizce, seri muhakeme usulünün uygulanması teklifini değerlendirmek hukuksal bilgi gerektirdiğinden, şüphelinin bu aşamanın tümünü kapsayacak şekilde müdafii yardımından yararlandırılması gerekir.

Nitekim yasal düzenlemenin gerekçesinde de, teklif sırasında müdafiinin hazır bulunması gerektiği, bu hususun seri yargılama usulünün uygulanabilmesi için olması gereken zorunlu koşullardan biri olarak öngörüldüğü ifade edilmiştir.

Cumhuriyet Savcısının Yaptırımı Belirlemesi

Cumhuriyet savcısı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen hususları göz önünde bulundurarak, suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle yaptırımı belirler. (CMK m. 250/4)

Burada Cumhuriyet savcısının cezayı tespit etmesi ilginçtir. Çünkü cezanın belirlenmesi sırasında yapılabilecek hataların sonuçları konusunda herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Bunun yargılama aşamasında düzeltilmesi mümkün olabilir. Ancak hatalı hesap ve yanlış bilgilendirme nedeniyle tekrar ilk aşamaya dönülüp dönülmeyeceği hususu belirsiz kalmaktadır.

Yasa koyucu cumhuriyet savcısının cezayı tespit ederken 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61 inci maddesinin birinci fıkrasındaki ölçütleri dikkate alması gerektiğine işaret etmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “cezanın belirlenmesini” düzenleyen 61. maddesinin birinci fıkrasında temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler gösterilmiştir.[27]

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesinin birinci fıkrasında temel cezayı belirlerken gözetilmesi gereken unsurlar şunlardır:[28]

a) Suçun işleniş biçimini,

b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,

c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,

d) Suçun konusunun önem ve değerini,

e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,

f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,

g) Failin güttüğü amaç ve saiki.

Cumhuriyet savcısı, yukarıda belirtilen unsurları her somut olayda göz önünde bulundurarak, işlenen suçun yasal tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirlemesi gerekecektir.

Uygulamada, kanunda öngörülen hapis cezasının alt ve üst sınırları yüksek olmayan suçlarla ilgili yapılan yargılamaların sonucunda, olayın özelliklerine göre alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayinini haklı gösteren nedenler bulunmadıkça, alt sınırdan ceza tayinine gidilmektedir. Ayrıca alt sınırdan kurulan hükümler de, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hapis cezasının ertelenmesi veya seçenek yaptırımlara çevrilmesi kapsamında kaldığı görülmektedir.

Seri muhakeme usulünde uygulanacak yaptırım Cumhuriyet savcısı tarafından belirlenmesi yasal düzenlemede öngörülmüş fakat bu belirleme işlemine ilişkin açık bir düzenleme getirilmemiştir.

Burada Cumhuriyet savcısı yaptırımı şu şekilde belirleyecektir:

Birinci işlem: Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesinin diğer fıkralarını dikkate almaksızın, sadece birinci fıkrasına göre suçun kanuni tanımında öngörülen alt ve üst sınırlar arasında bir yaptırım tespit etmelidir.

İkinci işlem: Daha sonra belirlediği bu yaptırımdan yarı oranında indirim yaparak sonuç cezayı tayin etmelidir.

Cumhuriyet savcısı yukarıda belirtilen şekilde yaptırımı belirlemek zorundadır. Bunun dışında faile bir ceza teklifinde bulunulması mümkün değildir.

Cumhuriyet savcısı, iki aşamada belirlediği yaptırımlar üzerinden başkaca bir indirim veya artırım yapması da söz konusu değildir.

Şartlarının bulunması halinde şüpheli hakkında belirlenen yaptırımın seçenek yaptırımlara çevrilmesi veya ertelenmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi de mümkündür Bu yetki de yine Cumhuriyet savcısı tarafından kullanılacak bir yetkidir.

Temel Cezadan Yarı Oranında İndirim Yapılarak Yaptırımın Belirlenmesi

Cumhuriyet savcısı, ayrıca belirlediği temel cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle yaptırımı tespit edecektir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” şeklindeki hüküm gözetilerek işlenen fiil ile belirlenen ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerekir.

Burada cumhuriyet savcısının cezayı belirlerken gerekçe göstermesi gerekip gerekmediği tartışması konusu yapılabilir.

Çünkü yasa koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir.

Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesinin 1. fıkrasına uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olması gerekir.

Türk Ceza Kanunu'nda suçlar için çoğunlukla sabit cezalar öngörülmemiş, alt ve üst sınırlar gösterilerek, bu sınırlar arasından hâkime temel cezayı belirleme yetkisi verilmiştir.

Basamaklı ceza öngören suçlarda, iki sınır arasında cezayı belirleme konusundaki takdir yetkisi, her somut olayın özelliğine göre kanunun genel amacı ve felsefesi gözetilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesinde sıralanan ölçütlere göre kullanılması gerekmektedir.[29]

Ayrıca Cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkındaki cezayı belirlerken şüpheli lehine olan tüm hükümleri uygulayıp uygulayamayacağı hususu da çok net açıklanmış değildir. Örneğin; lehe hükümlerin uygulanması talep edilmiş ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 62. Maddesi hükümleri uygulanabilecek midir?

Burada Cumhuriyet savcısının, sadece 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. Maddesinin ilk fıkrasına göre temel cezayı tespit etmesi gerekir. Yasa koyucu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. Maddesinin ilk fıkrasına atıf yapıp, diğer fıkralara atıf yapmaması, bu uygulamanın sadece temel ceza aralığının tespiti ile ilgili olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu aşamada cumhuriyet savcısının da cezayı tespit ederken uygulama maddelerine ilişkin gerekçeleri göstermesi gerekir. Bunun dışında cezayı belirleme işlemlerinin de denetime açık olacak şekilde ifade edilmesi yerinde olacaktır.

Cumhuriyet Savcısı Tarafından Tespit Edilen Cezanın Seçenek Yaptırımlara Çevrilebilmesi Veya Ertelenebilmesi

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 250. Maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca sonuç olarak belirlenen hapis cezası Cumhuriyet savcısı tarafından, koşulları bulunması halinde Türk Ceza Kanununun 50 nci[30] maddesine göre seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya 51 inci[31] maddesine göre ertelenebilir. (CMK m. 250/5)

Bu yasal düzenleme ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 250. Maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca sonuç olarak belirlenen hapis cezasını seçenek yaptırımlara veya adli para cezasına dönüştürme yetkisi cumhuriyet savcısına tanınmıştır.

Burada asıl sorun, cumhuriyet savcısının cezayı belirlerken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesinin birinci fıkrası dışında ceza genel hükümlerini tatbik edip edemeyeceği ile ilgilidir.

Bu aşamanın denetime açık olup olmadığı, cumhuriyet savcısının cezayı hatalı belirlediği şeklinde veya benzeri itirazların ileri sürülüp sürülemeyeceği hususu sorunlara neden olacaktır.

Cezanın belirlenmesi bir yargılama faaliyetini gerektirdiğinden, soruşturma aşamasında tek yönlü olarak ve evrak üzerinde cezanın tespit edilmesi hatalara neden olabilecektir.

Tespit Edilen Yaptırımlara HAGB Hükümlerinin Kıyasen Uygulanması

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 250. maddesine göre belirlenen yaptırımlar hakkında, Cumhuriyet savcısı tarafından, koşulları bulunması halinde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231 inci[32] maddesi hükümleri kıyasen uygulanabilir. (CMK m. 250/6)

Güvenlik Tedbirlerinin Uygulanma Yeteneği

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 250. Maddesi kapsamında yaptırım uygulanması, güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerin uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir. (CMK m. 250/7)

Seri muhakeme usulünde, öngörülen yaptırımın kanuni sonucu olarak güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği hallerde, söz konusu güvenlik tedbirlerinin uygulanabilmesi mümkündür.

Örneğin, seri muhakeme usulünün uygulandığı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen veya suçtan meydana gelen eşyanın Türk Ceza Kanununun 54 üncü veya 55 inci maddesi gereğince müsadere edilmesi imkân dâhilindedir.

Örneğin, seri yargılama usulünün uygulandığı yargılama süreci sonucunda hapis cezasına mahkûm edilen fail hakkında Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde yer alan belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin güvenlik tedbirlerinin uygulanması gerekecektir.

Seri Muhakeme Usulünün Uygulanmasının Yazılı Olarak Görevli Mahkemeden Talep Edilmesi

Cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmasını yazılı olarak görevli mahkemeden talep edebilir. (CMK m. 250/8)

Bu talep yazısında şu unsurlar bulunmalıdır:

a) Şüphelinin kimliği ve müdafii,

b) Mağdur veya suçtan zarar görenlerin kimliği ile varsa vekili veya kanuni temsilcisi,

c) İsnat olunan suç ve ilgili kanun maddeleri,

d) İsnat olunan suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,

e) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri,

f) İsnat olunan suçu oluşturan olayların özeti,

g) Üçüncü fıkrada belirtilen şartların gerçekleştiği,

h) Belirlenen yaptırım ile beşinci ve altıncı fıkra uygulanmış ise bunlara ilişkin hususlar ve güvenlik tedbirleri.

Seri yargılama usulüne başvurulması, genel hükümlere tabi muhakeme sürecini kısaltmakta ve basitleştirmektedir. Bu durum, soruşturmanın başında kolluk görevlileri marifetiyle delil toplanması keyfiyetini ve hâkimin dosyadaki hukuki kabulün maddî hakikate uygunluğunu kontrol etme görevini ortadan kaldırmayacaktır.

Seri yargılama usulünün herhangi bir nedenle uygulanamaması durumunda soruşturmaya geri dönülecek olması sebebiyle delillerin toplanması çok önemli bir konudur.

Delil toplama konusunun önemi dikkate alınarak, seri muhakeme usulünün uygulanması Cumhuriyet savcısı tarafından görevli mahkemeden talep edilmesi gerekmektedir.

SERİ MUHAKEME USULÜNE GÖRE YARGILAMANIN BAŞLAMASI

Eylemin Seri Muhakeme Usulü Kapsamında Olması

Mahkeme, şüpheliyi müdafii huzurunda dinledikten sonra, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 250. maddesinin üçüncü fıkrasındaki şartların gerçekleştiği ve eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu kanaatine varırsa talepte belirlenen yaptırım doğrultusunda hüküm kurar.(CMK m. 250/9)

Seri muhakeme usulünde savcının talebi üzerine mahkeme tarafından hüküm kurulması gerekmektedir.

Yasal düzenleme metninden, yargılama makamının eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu kanaatine ulaşması halinde, talepte belirlenen yaptırım doğrultusunda hüküm kuracağı, cezayı değiştiremeyeceği gibi bir anlam çıkmaktadır.

Usulün uygulanmasında bir denetim ve sonucunda hüküm makamı olan hâkim, bu görevi, gerek kabulün ve gerekse hukukî nitelendirmenin dosyaya yansıyan olaya uygunluğunu denetlemek şeklinde gerçekleştirir.

Seri muhakeme usulünde hâkimin, maddi gerçeğin araştırılması amacıyla soruşturmanın genişletilmesi, yeni delillerin toplanması, tanık dinlenmesi gibi yetkileri bulunmamaktadır.

Hakimin, maddî gerçeğin ortaya çıkarılabilmesini sağlamak adına böyle bir araştırma yapmasına ihtiyaç duyduğu takdirde usulün uygulanmasına ilişkin talebi reddetmesi gerekecektir.

Bu usulde hakim, Cumhuriyet savcısının suça ilişkin hukukî nitelendirmesi ile bağlı değildir. Hakim, eylemin hukuki nitelendirmesi açısından farklı bir sonuca ulaşması halinde talebi reddedebilecektir.

Hakimin, kabulün olaya uygunluğunu takdir sınırı bu şekilde belirlenmiş olup, talebi reddetmemesi halinde talepte belirtilen yaptırım doğrultusunda hüküm kurması gerekmektedir. Bu aşamada hakimin yaptırımı değiştirme yetkisi bulunmamaktadır.

Genel hükümlere tabi muhakemeye nazaran bu usulün farkının ortaya konulabilmesi amacıyla, inceleme ve hüküm sürecinin başlangıcı, kamu davası açan iddianame gibi bir belgeye dayanmadığı ifade edilebilir.

Seri muhakeme usulü, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının yazılı talebine bağlanmıştır.

Hâkim bu usulde; faili dinleyecek, bu çerçevede usule uygun olduğu ölçüde duruşmayla ilgili diğer usul hükümlerini kıyasen uygulayabilecek; ancak, duruşmanın ertelenmesi veya delil araştırması sonucunu doğurabilecek bir tercihte bulunamayacaktır.

Şüphelinin mahkemede dinlenilmesi müdafii huzurunda gerçekleştirilmelidir.

Gerçekten de, burada yargılama makamının tespit edilen cezayı değiştirme yetkisi bulunmamaktadır.

Çünkü belirlenen ceza soruşturma aşamasında savcı ile şüpheli arasında yapılan anlaşma neticesinde belirlenen cezadır. Bu durumda seri yargılama sürecinde bu cezanın değiştirilmesi söz konusu olmayacaktır.

Ancak bu kez de, cezanın hatalı belirlenmesi halinde ne olacağı sorusu karşımıza çıkmaktadır.

Gerçi, yargılama makamı önüne gelen dosyada öncelikle eylemin seri yargılama yöntemi uygulanmasına müsait olup olmadığı hususunu değerlendirecektir. Bu değerlendirmeyi yaparken cezanın hatalı tespit edilmesi gibi bir hususu görmesi halinde, dosyayı savcılık makamına iade edip etmeyeceği çok belirgin değildir. Bunun dışında cezanın hatalı tespit edilmesi halinde ceza değiştirilebilecek midir? Bu sorunun cevabı da yasal düzenlemede çok açık bir şekilde belirtilmemiştir.

Ayrıca yargılama makamı, eylemin seri yargılama yöntemi uygulanmasına müsait olup olmadığı hususunu şekli olarak mı değerlendirecektir?

Örneğin, delil takdirini gerektiren hallerde, örneğin beraat kararı verilmesi gereken bir durum var ise, bu halde yargılama makamı dosyayı iade edebilecek midir?

Kanaatimizce, yargılama makamı esasa ilişkin olarak da değerlendirme yapabilmelidir. Bu gibi hallerde yargılama makamına esasa ilişkin değerlendirme yapabilme imkanı da tanınmalıdır; Örneğin, beraat kararı verilmesi gereken bir hal var ise, yargılama makamı beraat kararı verebilmelidir. Fakat yasal düzenleme metni ve gerekçe metni bu düşünceyi kabul etmemektedir.

Hakimin, beraat kararı verilmesi gerektiği ve benzeri eksik ve hatalı değerlendirmelerle yapılan seri yargılama usulünün uygulanması yönündeki talebi reddetmesinin önünde herhangi bir engel yasal düzenlemenin olmadığını ifade edebiliriz.

Kanaatimizce, savcılık makamının soruşturma aşamasında cezayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “cezanın belirlenmesini” düzenleyen 61. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen ilkelere göre tespit etmesi ve somut bir ceza miktarı belirtmesi yerine, şüpheliye uygulanacak yöntemi açık bir şekilde açıklayarak, hâkim tarafından verilebilecek somut bir cezanın yarısının uygulanacağı yönünde genel bir teklif yapması daha uygun olacaktır.

Eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olmaması

Mahkeme, eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu kanaatine varmaması halinde talebi reddedecektir. (CMK m. 250/9)

Mahkeme talebi reddederse, soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla dosyayı Cumhuriyet başsavcılığına gönderecektir. (CMK m. 250/9)

Yani dosyanın iade edilmesi üzerine savcılık makamı, soruşturmayı genel hükümlere göre sonuçlandıracaktır.

Bu yasal düzenlemenin metnine göre, dosyanın iadesi ancak yöntem unsuru ile ilgili olabilir. Örneğin; eylem seri yargılama yöntemi kapsamında ise, cezanın hatalı belirlendiğine, esasa veya başka bir nedene dayalı olarak dosya iade edilemeyecektir.

Şüphelinin Mazeretsiz Olarak Mahkemeye Gelmemesi

Mazeretsiz olarak mahkemeye gelmeyen şüpheli, bu usulden vazgeçmiş sayılır. (CMK m. 250/9)

Burada şüpheliye yapılacak tebligatların yöntem ve hukuk açısından geçerli olması büyük önem taşımaktadır.

Şüpheliye yapılan tebligat, tebligat mevzuatına aykırı ise, yani hukuka aykırı ise, burada eski hale getirme ile ilgili kuralların uygulanması söz konusu olabilecektir.

Şüphelinin Seri Muhakeme Usulünü Kabul Ettiğine İlişkin Beyanları İle Bu Usulün Uygulanmasına Dair Diğer Belgelerin Delil Olarak Kullanılamayacağı Haller

Seri muhakeme usulünün herhangi bir sebeple tamamlanamaması veya soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi hallerinde, şüphelinin seri muhakeme usulünü kabul ettiğine ilişkin beyanları ile bu usulün uygulanmasına dair diğer belgeler, takip eden soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde delil olarak kullanılamayacaktır. (CMK m. 250/10)

Bu yasal düzenlemenin, şüphelinin hiçbir kaygı taşımadan kendisine yapılacak teklifi değerlendirmesi için getirildiğini söyleyebiliriz.

Hâkimin, şartları oluşmadığı düşüncesiyle usulün uygulanmasına ilişkin talebi reddetmesi veya usulün failden kaynaklanan nedenlerle uygulanamaması durumunda, failin bu usulün uygulanması amacıyla yaptığı açıklamaların, daha sonra yürütülecek soruşturma ve kovuşturmalarda delil olarak kullanılamayacağı esası yasa koyucu tarafından benimsenmiştir.

Bu düzenleme ile yasa koyucu, adli sistemden ılımlı bir karşılık beklentisiyle usulün uygulanmasını kabul edecek failin teşvikini amaçlamıştır.

İştirak Halinde İşlenen Suçlarda Sirayet

Suçun iştirak halinde işlenmesi durumunda şüphelilerden birinin bu usulün uygulanmasını kabul etmemesi halinde seri muhakeme usulü uygulanmayacaktır. (CMK m. 250/11)[33]

Yasa koyucunun bu hükmü, suçu birlikte işleyen faillerin aynı eylemle ilgili olarak farklı farklı cezalara uğratılmasının yaratacağı sorunları gidermek amacıyla getirmiş olabileceğini söyleyebiliriz.

Örneğin; seri yargılama yöntemini kabul eden faillerden biri cezalandırılırken, kabul etmeyen failin normal yargılama ile beraat etmesi hali söz konusu olabilir.

Seri Muhakeme Usulünün Uygulanamayacağı Haller

Seri muhakeme usulü, yaş küçüklüğü ve akıl hastalığı ile sağır ve dilsizlik hallerinde uygulanamayacaktır. (CMK m. 250/12)[34]

Bu yasal düzenlemede belirtilen haller, şüphelinin özel durumları nedeniyle zorunlu müdafi tayini gerektiren hallerdir. Kanun koyucu, bu gibi hallerde seri yargılama yönteminin uygulanamayacağını açık bir şekilde belirtmiştir.

Şüpheliye Ulaşılamaması Hali

Resmi mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma veya başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması halinde, seri muhakeme usulü uygulanmayacaktır. (CMK m. 250/13)

Burada yine tebligat ile ilgili hukuka aykırı durumların kurumun uygulanması açısından bazı sorunlara neden olabileceği olasılığı bulunmaktadır. Hukuka aykırı tebligatların ilgili öznelerin hak kaybına neden olması hali söz konusu olabilir.

Mahkeme Hükmünün İtiraz Yasa Yoluna Tabi Olması

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 250. Maddesinin Dokuzuncu fıkrası kapsamında Cumhuriyet savcısının talebi doğrultusunda mahkemece kurulan hükme itiraz edilebilir. (CMK m. 250/14)

Bu yasal düzenlemede, yasa yolu ile ilgili sorunların cevabı bulunmamaktadır. Uygulamada hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kurumu ile ilgili olarak ortaya çıkan sorunların, burada da ortaya çıkabileceğini düşünmekteyiz. Örneğin, itiraz makamı şekli incelemenin yanında esasa ilişkin bir değerlendirme yapabilme yetkisine sahip midir?

Kanaatimizce, şekli inceleme yanında esasa ilişkin değerlendirme yetkisi itiraz makamına tanınmalıdır.

Yönetmelik

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 250. Maddesinin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenecektir. (CMK m. 250/15)

Yasa koyucu, bu düzenleme ile seri yargılama yöntemine ilişkin ilkelerin belirlenmesi amacıyla, yasa hükmü ile belirtilen esasların yanında yöntemin uygulanma şekli ile ilgili hususların detaylandırılması için yönetmelik çıkarılması gerekliliğini hüküm altına almıştır.

Yürürlük Tarihi

7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un[35] 31. Maddesinin birinci fıkrasının c) bendi ile, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250 nci maddesinde düzenlenen seri muhakeme usulü ile 251 ve 252 nci maddelerde düzenlenen basit yargılama usulüne ilişkin hükümlerin, 1.1.2020 tarihinden itibaren uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Bu düzenleme ile yasa koyucu, seri yargılama yönteminin tüm kural ve ilkeleri ile derhal uygulanmasının ortaya çıkaracağı sakıncaları gidermek, kurumun içselleştirilmesi ve tartışılması, yöntemin çıkarılacak yönetmelikle daha da belirgin bir hale gelmesini temin etmek ve kurumun benimsenmesi için belli bir süre geçmesi gerekliliği açısından uygulamayı 1.1.2020 tarihine ertelemiştir.

SONUÇ

5271 sayılı Ceza muhakemesi Kanunu’nun 7188 sayılı kanun ile yeniden düzenlenen 250. Maddesinde yer alan, soruşturma aşaması sonunda bazı suçlarla ilgili olarak kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde seri muhakeme usulü uygulanacağı yönündeki düzenlemenin, genellikle delil takdiri gerektirmeye şekli suçlar açısından kabul edildiği görülmektedir.

Bu yöntemin uygulanması sırasında savcılık makamı ile şüpheli arasında suçun kabulü ve ceza miktarı, cezanın türü ile ilgili olarak bir anlaşma yapılmaktadır. Savcılık makamının yaptığı teklifi kabul eden şüpheli, suçlamayı kabul etmiş sayılmakta ve seri yargılama yöntemine geçilmektedir.

Bu yöntemin, beraat etme olasılığı bulunan şüphelinin mahkûm olma korkusu ile daha az bir cezayı kabullenmesi gibi bir sakıncayı da bünyesinde barındırdığını ifade edebiliriz.

Bu nedenle, beraat kararı verilebilecek hallerde savcılık makamının öncelikle bu hususu değerlendirmeye alması gerekmektedir.

Bu değerlendirmenin yapılabilmesi için de, savcılık makamının delilleri tartışması ve neden seri yargılama yöntemine müracaat ettiğini gerekçeye bağlaması gerekmektedir.

Ayrıca 5271 sayılı Ceza muhakemesi Kanunu’nun 250. Maddesinin dördüncü fıkrasında; Cumhuriyet savcısının, Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen hususları göz önünde bulundurarak, suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle yaptırımı belirleyeceği hüküm altına alınmıştır. Bu yasal düzenlemede sadece Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesinin birinci fıkrasına atıf yapılmakta, diğer fıkralara atıf yapılmamaktadır.

Bu durumda ceza genel hükümlerinin bazı kurumlarının uygulanıp uygulanmayacağı sorunu gündeme gelebilir. Örneğin, teşebbüs, gönüllü vazgeçme, zincirleme suç ile ilgili hükümlerin uygulanmasının gerekip gerekmediği konusu tartışma konusu olabilir.

Yasal düzenlemeye göre, önemli olan önce cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezanın belirlenmesi ve daha sonra da bu temel cezanın yarı oranında indirim uygulamak suretiyle seri yargılama yönteminde uygulanacak yaptırımın tespit edilmesidir.

Özet olarak, HAGB kurumu açısından uygulamada ortaya çıkan sorunların benzerlerinin, seri yargılama yöntemi açısından da ortaya çıkabileceğini söyleyebiliriz.

Yasa koyucu, seri yargılama yönteminin ortaya çıkarabileceği sakıncaları gidermek amacıyla, şüphelinin duruşmaya katılmaması veya şüpheliye ulaşılamaması gibi hallerde seri yargılama yönteminin uygulanamayacağına ilişkin kurallar getirmiştir.

Bu durumda da yargılamanın gereksiz bir şekilde uzaması gibi bir sakınca ile karşılaşılabilecektir.

7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 20. Maddesinde, seri muhakeme usulü uygulanmaksızın düzenlenen İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu yasal düzenleme ile seri yargılama yönteminin yasal düzenlemede belirtilen suçlar için zorunlu bir uygulama olduğunun altı çizilmektedir. Bu nedenle, savcılık makamının belirtilen suçlar ile ilgili olarak seri yargılama yöntemi işlemlerini öncelikle yerine getirmesi gerekecektir.

Ayrıca seri yargılama usulünün bu kapsamda yer almayan bir suçla birlikte işlenmesi halinde, bu usulün uygulanıp uygulanmayacağı yönünde bir hüküm bulunmamaktadır. Bu halin bulunması halinde, yine seri yargılama usulü uygulanabilecek midir? Bu sorun da ayrıca tartışmalara ve uygulamada duraksamalara neden olabilir.

Nitekim yasa koyucunun, basit yargılama usulü açısından; basit yargılama usulü kapsamına giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması halinde uygulanmayacağı yönünde hüküm getirmişken (CMK m. 251/8), seri yargılama usulü için böyle bir hüküm getirmemesi düşündürücüdür.

Bu anlamda seri yargılama usulünün bu kapsama girmeyen bir suçla birlikte işlenmesi halinde, seri yargılama usulünün uygulanmasına engel bir hüküm olmadığından, seri yargılama usulünün uygulanabileceği sonucuna varılabilecektir.

Suçun iştirak halinde işlenmesi durumunda faillerden birinin bu usulün uygulanmasını kabul etmemesi halinde seri muhakeme usulü diğer failler hakkında da uygulanması mümkün olmayacaktır.

Bundan başka seri muhakeme usulünün yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ile sağır ve dilsizlik hallerinde uygulanmayacağı kabul edilmiştir.

Ayrıca, resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma veya başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması halinde seri muhakeme usulünün uygulanması mümkün gözükmemektedir.

Benzer bir yasal düzenlemenin uzlaştırmaya ilişkin 5271 sayılı Ceza muhakemesi Kanunu’nun 253 üncü maddesinin altıncı fıkrasında da mevcut olduğunu belirtmeliyiz.

Bu hüküm, şüpheli bakımından seri muhakeme usulü için de kabul edilerek, uzlaştırmadaki uygulama esas alınmaktadır.

Bu düzenleme ayrıca iddianamenin iadesi bakımından da önem taşıdığını, 174 üncü maddede, uzlaştırma usulü uygulanmaksızın iddianamenin düzenlenmiş olması bir iade nedeni olarak öngörülmüştür.

Yasa koyucu, 5271 sayılı Ceza muhakemesi Kanunu’nun 174 üncü maddesinde seri muhakeme usulünü de dahil ederek, uzlaştırmadaki usulle uyum sağlanması açısından seri muhakeme usulüne başvurulmaması halini iddianamenin iadesi nedeni olarak öngörmüştür.

Bu usulle ilgili verilen kararlar hakkında itiraz kanun yoluna başvurulabileceği kabul edilmektedir.

Bundan başka, seri yargılama usulü ile ilgili yasal düzenlemenin geçmişe yönelik olarak uygulanıp uygulanmayacağı, bu değişikliklerin uyarlama yargılamasına konu olup olmayacağı hususu da tartışma konusu olabilir.

Kanaatimizce, 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 31. Maddesinin birinci fıkrasının c) bendi ile, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250 nci maddesinde düzenlenen seri muhakeme usulü, bir usul yasası olup, maddi ceza hukukuna ilişkin bir düzenleme değildir. Zaten kanun koyucu, bu kurumun uygulamasına yönelik düzenlemenin 1.1.2020 tarihinden itibaren uygulanmasını öngörmüştür. Bu nedenle, seri yargılama usulüne ilişkin kanun lehe hükümler içerse de, geçmişe uygulanamayacak ve uyarlama yargılamasına konu olamayacaktır. Çünkü ceza yasalarında tanımlanan suçların cezaları bakımından lehe durum yaratan bir durum söz konusu değildir.

Sonuç olarak, HAGB kurumunun uygulanması sırasında yaşanan sorunların seri yargılama yönteminde de yaşanabileceği düşünülerek, daha detaylı ve kurumun uygulaması sırasında ortaya çıkabilecek soruları yanıtlayabilecek şekilde hükümler içeren ayrıntılı bir yasal düzenlemenin varlığının bir ihtiyaç olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz.

Belki de bu eksiklik, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 250. maddesinin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak olan yönetmelikle giderilebilir.

------------------------------------------

[1] MADDE 250 – (YENİDEN DÜZENLENMİŞ MADDE RGT:24.10.2019 RG NO:30928 KANUN NO:7188/23)

[2] 7188 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun mülga 250 nci maddesi yeniden düzenlenmiş ve seri muhakeme usulü sisteme dahil edilmiştir.

[3] Yasal düzenlemenin 1. fıkrası uzlaşmaya tabi olduğundan yasa koyucu KDAE kararı açısından bu fıkrayı hariç tutmuştur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hakkı olmayan yere tecavüz” başlıklı 154. Maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “MADDE 154. - [1] (14.03.2009 Yür. T. 5841 sk. değ.) Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir (Asliye Ceza) [2] Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır. [3] Kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.”

[4] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” başlıklı 170. Maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: MADDE 170. - [1] Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda; a) Yangın çıkaran, b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan, c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan, Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Asliye Ceza) [2] Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (Asliye Ceza)

[5] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. Maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “MADDE 179. - [1] Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılamaz hâle getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir. (Asliye Ceza) [2] (Değişik: 02/12/2016 YT-6763/16 md.) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. [3] Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (Asliye Ceza) İlgili Maddeler: TCK 89, 2918 sk 48/6-7-8

[6] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Gürültüye neden olma” başlıklı 183. Maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “MADDE 183. - [1] İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olan kişi, iki aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (Asliye Ceza)”

[7] İkinci fıkra şu şekilde düzenlenmiştir: “[2] Sahte parayı bilerek kabul eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.” (Asliye Ceza)

[8] Üçüncü fıkra şu şekilde düzenlenmiştir: “[3] Sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı bu niteliğini bilerek tedavüle koyan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” (Asliye Ceza)

[9] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Mühür bozma” başlıklı 203. Maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “MADDE 203. - [1] Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” (Asliye Ceza)

[10] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” başlıklı 206. Maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “MADDE 206. - [1] Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” (Asliye Ceza)

[11] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama” başlıklı 228. Maddesinin birinci fıkrası şu şekilde düzenlenmiştir: “MADDE 228. - [1] (Değişik: 02/12/2016 YT-6763/19 md.) Kumar oynanması için yer ve imkân sağlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve ikiyüz günden aşağı olmamak üzere adlî para cezası ile cezalandırılır.”

[12] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” 268/1 maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “MADDE 268. - [1] (8.7.2005 T. 5377 sk değ.) İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır.” 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “İftira” başlıklı 267/1 maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “MADDE 267. - [1] Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

[13] Ateşli Silahlar Ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanun, Kanun Numarası : 6136, Kabul Tarihi : 10/7/1953, Yayımlandığı Resmî Gazete : Tarih : 15/7/1953 Sayı : 8458, Yayımlandığı Düstur : Tertip: 3 Cilt : 34 Sayfa : 1542

[14] Birinci fıkra şu şekilde düzenlenmiştir: “Madde 13 - ( Maddenin tamamı 8.2.2008 T. 5728 sk. değ.) Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.” (Asliye Ceza)

[15] Üçüncü fıkra şu şekilde düzenlenmiştir: “Bu Kanunun 12 nci maddesinin dördüncü fıkrasında sayılanlar dışındaki ateşli silahın bir adet olması ve mutat sayıdaki mermilerinin ev veya işyerinde bulundurulması halinde verilecek ceza bir yıldan iki yıla kadar hapis ve yirmibeş günden yüz güne kadar adlî para cezasıdır.”

[16] Beşinci fıkra şu şekilde düzenlenmiştir: “Kuru sıkı tabir edilen ses veya gaz fişeği ya da benzerlerini atabilen tabancayı, teknik özelliklerinde değişiklik yaparak öldürmeye elverişli silah haline dönüştüren kişi, bu maddenin birinci fıkrası hükümlerine göre cezalandırılır.” (Asliye Ceza)

[17] Birinci fıkra şu şekilde düzenlenmiştir: “Madde 15 - (Değişik madde: 12/06/1979 - 2249/10 md.) ( 8.2.2008 T. 5728 sk. değ.) Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak 4 üncü maddede yazılı olan bıçak veya diğer aletleri veya benzerlerini satanlar, satmaya aracılık edenler, satın alanlar, taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis ve yirmibeş günden az olmamak üzere adlî para cezasına hükmolunur.”

[18] İkinci fıkra şu şekilde düzenlenmiştir: “Bu madde kapsamına giren bıçak veya diğer aletlerin veya benzerlerinin sayı veya nitelik bakımından vahim olması halinde yukarıdaki fıkraya göre hükmolunacak cezalar yarıdan bir katına kadar artırılır.”

[19] Üçüncü fıkra şu şekilde düzenlenmiştir: “( 8.2.2008 T. 5728 sk. Ek fık.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yazılı olan yivli ve yivsiz silahlarla bıçak ve diğer aletleri, hal ve şartlara göre sırf saldırıda kullanmak amacıyla taşıyanlar, üç aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”

[20] Orman Kanunu, Kanun Numarası: 6831, Kabul Tarihi : 31/8/1956, Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 8/9/1956 Sayı : 9402, Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 37 Sayfa : 2457.

[21] Orman Kanunu’nun 93. Maddesinin birinci fıkrası şu şekilde düzenlenmiştir: Madde 93 – (Değişik : 23/1/2008-5728/200 md.) Bu Kanunun 17 nci maddesinde yasak edilen fiilleri işleyenler veya izne bağlı işleri izinsiz yapanlar, 91 inci madde hükümleri saklı kalmak üzere altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar

[22] Rulet, Tilt, Langırt Ve Benzeri Oyun Alet Ve Makinaları Hakkında Kanun, Kanun Numarası : 1072, Kabul Tarihi : 13/12/1968, Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 27/12/1968 Sayı : 13086, Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 8 Sayfa : 172.

[23] Yasal düzenleme şu şekildedir: “Madde 2 – (Değişik: 23/1/2008-5728/325 md.) (2) Bu Kanuna aykırı hareket edenler bir yıldan beş yıla kadar hapis ve yüz günden bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.”

[24] Bu yasal düzenlemede ifade edilen suçun üst sınırının 5 yıl olmasına karşın, kanun koyucu bu suçu KDAE kararı verilebilecek suçlar kategorisinde değerlendirmiştir.

[25] Kooperatifler Kanunu, Kabul Numarası : 1163, Kabul Tarihi : 24/4/1969, Yayımlandığı Resmî Gazete : Tarih : 10/5/1969 Sayı : 13195, Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 8 Sayfa : 1955

[26] Yasal düzenleme şu şekildedir: “Cezai sorumluluk: Ek Madde 2 – (Ek: 6/10/1988 - 3476/26 md.; Değişik: 23/1/2008-5728/340 md.) 1. 8 inci maddenin üçüncü fıkrasına, 16 ncı maddenin beşinci fıkrasına, 56 ncı maddenin altıncı fıkrasına, 59 uncu maddenin dördüncü, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarına ve 90 ıncı maddenin beşinci fıkrasına aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşlarının yönetim kurulu üyeleri ve memurları üç aydan iki yıla kadar hapis ve elli günden beşyüz güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar.”

[27] YCGK, E: 2017/514, K: 2019/84, T: 12.02.2019.

[28] YCGK, E: 2017/370, K: 2019/475, T: 18.06.2019.

[29] Koca, Mahmut/Üzülmez, İlhan: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı, s.530.

[30] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” başlıklı 50. Maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “MADDE 50. - [1] Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre; a) Adlî para cezasına, b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine, c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye, d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya, e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya, f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya, Çevrilebilir. [2] Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hâllerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez. [3] Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir. [4] Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz. [5] Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir. [6] (1.3.2008 Yür. 5739 sk değ.) Hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi hâlinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir. Bu durumda, beşinci fıkra hükmü uygulanmaz. [7] Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, hükmü veren mahkemece tedbir değiştirilir.

[31] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hapis cezasının ertelenmesi” başlıklı 51. Maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “MADDE 51. - [1] İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin; a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması, b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, Gerekir. [2] Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi hâlinde, hâkim kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhâl salıverilir. [3] Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza süresinden az olamaz. [4] Denetim süresi içinde; a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, c) Onsekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine, Mahkemece karar verilebilir. [5] Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir. Bu kişi, kötü alışkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya nezdinde çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir. [6] Mahkeme, hükümlünün kişiliğini ve sosyal durumunu göz önünde bulundurarak, denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman kişi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir. [7] Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi hâlinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir. [8] Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır.

[32] 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231 inci maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “ MADDE 231. - [1] Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.

[2] Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.[3] Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir. [4] Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir. [5] (5-14. fıkralar 19.12.2006 T. 5560 sk. ek.)( 8.2.2008 T. 5728 sk. değ.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.

[6] Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir.(Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez. [7] Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez. [8] Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. (Ek cümle: 28/6/2014 YT-6545/72 md.) Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak; a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine, karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur. [9] Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir. [10] Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. [11] Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir. [12] Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. [13] Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir. [14] ( 8.2.2008 T. 5728 sk. değ.) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.”

[33] Gerekçede bu husus şu şekilde ifade edilmiştir: “Suçun iştirak halinde işlenmesi durumunda faillerden birinin bu usulün uygulanmasını kabul etmemesi halinde seri muhakeme usulü diğer failler hakkında da uygulanmayacaktır.”

[34] Gerekçede bu husus şu şekilde ifade edilmiştir: “Düzenlemeyle, seri muhakeme usulünün yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ile sağır ve dilsizlik hallerinde uygulanmayacağı kabul edilmektedir.”

[35] RG: T. 24.10.2019, S. 30928.