Ceza Muhakemesi Kanunu m.101’e göre; sorgu yapılmadan, yani şüpheli veya sanığa hakları kullandırılmadan, kendisini savunma hakkı tanınmadan tutuklanması amacıyla karar verilmesi hukuka aykırıdır. Hatta CMK m.101/3’e göre tutuklanması talep edilen şüpheli veya sanığın yanında bir müdafi bulunmak zorundadır. Tutuklanması amacıyla sevk edilen şüphelinin veya kovuşturma aşamasında re’sen tutuklanma değerlendirmesi yapılacak olan sanığın yanında avukatı bulunmalı ve tutuklama tedbirinin tatbiki ihtimaline karşı kendisini savunabilmelidir.

CMK m.109’da adli kontrol tedbiri kabul edilmiş ve bu tedbirin şartları ile tutukluluğun şartları aynı tutulmuş, bir anlamda “ölçülülük” ilkesi gereğince tutuklamanın alternatifi adli kontrol tedbiri olarak öngörülmüştür. Gerçekten de adli kontrol tedbiri; yaşlılık, hastalık, işin önemi ve verilmesi beklenen cezanın ağırlığı veya tatbik edilen tutukluluğun uzunluğu dikkate alınarak tutuklama tedbiri yerine uygulanabilir. CMK m.109/1’e göre, adli kontrol tedbiri ile tutuklulukta aranan şartlar birebir aynıdır. Adli kontrol tedbirinde “kuvvetli suç şüphesini gösteren somut deliller” yerine “yeterli suç şüphesini gösteren somut deliller” kriterinin neden kabul edilmediğini anlamak mümkün değildir. Adli kontrol tedbirinin tatbik ön şartı bir derece daha düşük olsa idi, bu tedbirin uygulanma oranı daha fazla olurdu.

Sorgusuz ve avukatsız tutuklama olmaz, gıyapta, yani yoklukta tutuklama da olmaz. Bizce bu şartlar adli kontrol tedbiri için de geçerlidir, yani adli kontrole sevk edilen şüpheliye veya adli kontrol altına alınmasına re’sen karar verilen sanığa savunma hakkı tanınmadan, yanında avukat bulunmadan veya yokluğunda CMK m.109/3’de öngörülen tedbirlerden bir veya birkaçının tatbiki isabetli değildir.

Adli kontrol tedbirinin ne zaman uygulanacağı hususu CMK m.100/1 ve 101/1’de gösterilmiş, CMK m.109’da da adli kontrolün şartları ile şekillerine yer verilmiştir. CMK m.100/1’de işin önemi ve verilmesi beklenen ceza ile ölçülü olmaması halinde ve yine benzer bir ifadeye CMK m.101/1’de de adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağı şartını gösteren hukuki ve fiili nedenlerin yokluğu durumunda tutuklama tedbirinin uygulanamayacağı anlaşılmaktadır.

Tutuklama ile aynı şartlara sahip olan adli kontrolün, tutuklamaya göre daha hafif, şüpheliyi ve sanığı daha az mağdur eden tedbir olduğu tartışmasızdır. Ancak sırf bu sebeple, kişi hak ve hürriyetlerine kısıtlama getiren adli kontrolün sorgusuz, avukatsız ve şüpheli ile sanığın yokluğunda yapılabilmesini haklı kılmaz. Bunun aksini, yani adli kontrole sevkin veya re’sen adli kontrol tedbiri altına alınma karar aşamasının sorgusuz, yani şüpheli veya sanığa savunma hakkı tanınmadan, avukatsız veya şüpheli ve sanığın yokluğunda yapılabileceğine dair CMK m.109 ile 115’de herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Adli kontrol altına alınması değerlendirilen şüpheli veya sanığın sorgu ve savunma hakkının kısıtlanmasına imkan tanıyan bir hüküm olmadığına göre, “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13 gözardı edilerek, kişi hak ve hürriyetlerine kısıtlama getiren adli kontrolün, tutuklama tedbirinde şüpheli veya sanığa tanınan haklar korunmaksızın tatbiki hukuka aykırıdır.

Esasında tutuklama ve adli kontrol tedbirlerini düzenleyen CMK m.100 ila 115 incelendiğinde, CMK m.109/1’de yazan “100. maddede belirtilen sebeplerin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebilir” ibaresi esas alındığında, kanaatimizce tutuklama tedbirinde şüpheli veya sanığa tanınan haklar ne ise aynısının adli kontrolde de tanınması zorunludur. CMK m.103/1’de yer alan “Cumhuriyet savcısı, şüphelinin adli kontrol altına alınmasını veya serbest bırakılmasını sulh ceza hakiminden isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı verilen şüpheli ve müdafii de aynı istemde bulunabilirler.” hükmü de, tartışma konumuzla doğrudan ilgili olmasa da, tutuklama ile adli kontrolün aynı seviyede tedbirler olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir. “Adli kontrol tedbiri ve hükmedecek merciler” başlıklı CMK m.110’da; adli kontrolün ne şekilde uygulanacağından bahsedildiği, fakat adli kontrolün tatbiki sırasında şüpheli veya sanığın sorgusu alınmadan, avukatsız veya gıyabında bu tedbirin uygulanabileceğine dair herhangi bir sınırlayıcı hükme yer verilmediği görülmektedir.

Netice itibariyle; şartları itibariyle tutuklama ile aynı olan ve tatbik edildiğinde kişi hak ve hürriyetlerini sınırlayan adli kontrol tedbirinde de şüpheli veya sanığa sorgu, savunma ve avukat hakkı tanınmalıdır. Çünkü adli kontrolün tatbik şekillerini düzenleyen CMK m.109/3’de;

“Adli kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hakim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hakimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde mesleki uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.
e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.
f) Şüphelinin parasal durumu gözönünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, cumhuriyet savcısının isteği üzerine hakimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
g) Silah bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adli emanete teslim etmek.
h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hakim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere ayni veya kişisel güvenceye bağlamak.
i) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adli kararlar gereğince ödemeye mahkum edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek.”
 
Şeklinde sayılan kısıtlamalar, tipik bir kişi hak ve hürriyetlerin kısıtlanması olup, bu tedbirin tatbiki ile karşı karşıya kalan şüpheli veya sanığa kendisini savunma hakkını içinde barındırır.



(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)