İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin 3 Şubat 2015 tarihli Apostu – Romanya kararına konu olayda başvurucu; gözaltında kaldığı polis merkezi ile tutuklu bulunduğu cezaevlerinin koşulları, cezaevleri arasında naklinin yetersiz şartlar altında gerçekleştirilmesinin, avukatı ile özel olarak görüşememesinin ve davası ile ilgili olmayan kişisel telefon görüşmelerinin dinlenmesinin ve bu görüşmelerin basında yayımlanmasından şikayetçi olmuştur.

Ülkemizde sık tecrübe edilen bir durum olması ve halen etkin şekilde ele alınmamasından dolayı şüpheliye ait telefon konuşmalarının soruşturma dosyasından sızdırılması, yani deyim yerinde ise “basına servis edilmesi” ve bu kayıtların medyada yer almasının özel hayatın gizliliği ve korunması hakkını güvence altına alan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.8’i ihlal edip etmeyeceği yanıtlanması gereken önemli bir sorundur. Bu sebeple yazımızda, Apostu – Romanya kararının İHAS m.8 ile ilgili kısmı ile sınırlı bir değerlendirme yapılacaktır.

Başvurucu Sorin Apostu, 2008-2012 yılları arasında Romanya’nın Cluj-Napoca şehrinin Belediye Başkanı olarak görev yapmıştır. Başsavcılık Yolsuzlukla Mücadele Dairesi, Cluj-Napoca Belediye Başkanı sıfatı ile birden fazla rüşvet suçunu işlediği şüphesi ile başvurucu, eşi ve üç işadamı hakkında soruşturma başlatmıştır. Savcı, başvurucunun telefon konuşmalarını kayıt altına almak için izin istemiş ve bu kayıtlar başvurucu aleyhine delil olarak kabul edilmiştir. 9 Kasım 2011 günü başvurucunun evinde ve işyerinde arama yapılmış ve başvurucu aynı gün gözaltına alınmıştır. Bu sırada gazeteci ve televizyon kanallarından basın mensupları hazır bulunmuş ve gelişmeler medyada geniş yer bulmuştur. Başvurucu, aynı gün gözaltına alınmış ve sonrasında tutuklanmıştır.

Başvurucunun diğer şüphelilerle ve üçüncü kişilerle, gözaltına alınmadan önce soruşturma kapsamında kayıt altına alınan telefon konuşmaları, ceza davası aşamasına geçilmeden birçok gazete tarafından yayımlanmıştır. Bu süreçte basında yer alan makalelerin başlıklarında dahi kayıt altına alınan görüşmelere yer verilmiştir.

Örneğin 16 Aralık 2011 tarihli Evenimentulzilei Gazetesi’nde yer alan yazının başlığı; “Özel: Apostu dosyasından şok eden bilgiler. Soruşturulan tüm kişilerin isimleri ve telefon görüşmelerinden yeni kayıtlar. M. Apostu’nun rüşvet olarak kıyafet aldığının delili” şeklindedir.

16 Aralık 2011 tarihli Cancan Gazetesi’nde ise, “Telefon konuşmalarından bölümler: Sorin Apostu, Cluj Belediye Başkanı, dinlenmemek için evinde üç adet kontörlü hat bulundurduğunu kabul etti.” şeklinde bir habere yer verilmiştir.

Aynı gün National Gazetesi’nin internet sitesinde de, dinlemeye konu telefon konuşmalarının yer aldığı bir başka habere yer verilmiştir. Haber, “Tamamen tesadüf, rüşvet suçunu işlediği iddia edilen Sorin Apostu ile ilgili soruşturma kapsamında telefon konuşma kayıtlarının yayımı, tam da Romanya Başbakanı olay yerine girdiğinde durdu”.

Başvurucu hakkında ceza davası açıldıktan sonra da başvurucunun kayıt altına alınan telefon konuşmalarının yayımı devam etmiştir.

Soruşturma dosyasında yer alan diğer deliller de basında yer bulmuş ve yorumlanmıştır. 18 Aralık 2011 tarihli Ora de Cluj Gazetesi’nde, “Kararın tam hali. Belediye Başkanı Sorin Apostu ve işadamı C.S.’nin tutukluluk kararlarının gerekçesi” şeklinde bir habere yer verilmiştir.

Yayımlanan birçok haberde, ceza soruşturması veya kovuşturmasına konu olmayan ve başvurucunun özel hayatı ile ilgili bilgiler de yer almıştır.
Tüm bu yazılar, başvurucunun ceza dosyasında yer alan bilgilere dayanmıştır. 6 Şubat 2012 tarihli Cancan Gazetesi’nde, “Belediye Başkanı Sorin Apostu’nun özel hayatından çekici detaylar. Cluj Belediye Başkanı’nın çalışanı ile aşk hikayesi” şeklinde bir haber çıkmıştır.

10 Şubat 2012 tarihli EvenimentulZilei Gazetesi’nde ise, “Apostu dosyasında bomba: Başkanın aşkının evinde beş saat süren arama” başlıklı bir yazı kaleme alınmıştır.

Başvurucu, soruşturma dosyasında yer alan ve kamu makamları tarafından kayıt altına alınan telefon konuşmalarının medyada yayımlandığını, bu konuşmalardan bazılarının tamamen kişisel görüşmeleri olduğunu, bu sebeple yayımlanmalarının herhangi bir sosyal ihtiyaç baskısına (pressingsocialneed) dayanmadığını ve İHAS m.8 ile korunan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Romanya Hükümeti, başvurucunun özel hayatına saygı hakkına yönelik şikayetlerini ulusal mahkemelere taşıdığına dair bir delil bulunmadığını, bu sebeple somut olayda iç hukuk yollarının tüketilmediğini ileri sürmüştür. Hükümete göre başvurucu, görevin kötüye kullanılması veya profesyonel sırrın açıklanması iddiası ile suç duyurusunda bulunabilirdi. Hükümet, telefon konuşma kayıtlarının yayımlanmasına neden olan durumla ilgili Yüksek Yargı Kurulu’ndan disiplin soruşturması açılması talebinde bulunulmasının mümkün olduğunu, ancak başvurucunun bu yolu da işletmediğini belirtmiştir. Hükümete göre başvurucu, haksız fiilden kaynaklanan dava açmadığı gibi, konuşma kayıtlarına yer veren yayın kuruluşlarına karşı da herhangi bir dava açmamıştır.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine göre başvurucunun şikayetinin özü, ceza dosyasında yer alan konuşma kayıtlarının basın tarafından yayımlanması değil, yetkili makamların dosyada yer alan bilgilerin sızdırılmasına izin vermesidir. Bu sebeple İHAM, Hükümetin atıfta bulunduğu gazeteciler ve medya şirketlerine dair iç hukuk yollarının somut olayla ilgili olmadığını belirtmektedir.

İHAM’a göre; bilgileri sızdıran kişi tespit edilemediğinden, olay tarihinde yürürlükte bulunan haksız fiil mevzuatı uyarınca başvurucu tarafından açılacak haksız fiil davasınında gerçek bir başarı ihtimali bulunmamaktadır. Ayrıca Hükümet, haksız fiil davasının başarı ihtimali bulunduğunu gösteren örnek kararlar da sunmamıştır.

Somut olayda bilgi sızıntısının kaynağı olan kamu makamının net olarak tespit edilemediğini gözlemleyen İHAM, ceza soruşturması ve kovuşturmasına dahil olan tüm makamlar hakkında şikayette bulunulmasının başvurucuya çok ciddi bir külfete yol açacağını belirtmektedir. Bu sebeple İHAM, Hükümetin olay tarihinde başvurucunun ihlal iddialarına karşı etkili bir iç hukuk yolu bulunduğunu gösteremediğine karar vermiştir.

Hükümet, Başsavcılık Yolsuzlukla Mücadele Dairesi’nden edinilen bilgiye göre, soruşturma dosyasının fotokopilerini basınla paylaşılmadığını belirtmiştir. Soruşturma aşamasında basın, dosyanın fotokopisinin alınmasına dair kayıtlı bir talepte bulunmamıştır. Başvurucunun tutuklanması veya iddianamenin düzenlenmesi gibi soruşturmanın bazı önemli aşamalarında basın bültenleri yayımlanmıştır. Bu bültenlerin yayımlanmasının sebebi, somut olayda kamu yararının varlığıdır. Çünkü başvurucu, Cluj-Napoca Belediye Başkanı olup, rüşvet suçunu işlediği iddia edilmektedir.
Başvurucunun tutuklanmasının ardından, tutuklama kararının fotokopisini alabilmek için basın mensupları tarafından 24 farklı talepte bulunulmuştur.

Hükümet, başvurucunun atıfta bulunduğu gazete haberleri hakkında da görüş bildirmiştir. Hükümete göre 10 ve 11 Kasım 2011 tarihli haberler, net bir şekilde başvurucuya atılı suçlamalara ilişkin olup, ceza dosyasında yer alan herhangi bir delile yer vermemiştir. 16 Aralık 2011 tarihli makale ise, başvurucunun tutuklanmasından sonra yayımlanmış olup, basınla paylaşılan tutuklama kararında yer alan konuşmaları içermektedir. 5, 6 ve 10 Şubat 2012 tarihli yazılar ise, iddianame düzenlendikten sonra yayımlanmıştır. Ceza davası açıldığından, dosya kamuya açık hale gelmiş ve gazetecilerin dosyaya erişimi mümkün olmuştur.

Hükümet ayrıca; toplumun, politik figürlerin davranışları ve faaliyetleri hakkında bilgi sahibi olma hakkının, bireylerin halk nezdindeki imajlarının korunması hakkından üstün olduğunu ileri sürmüştür. Bu sebeple Hükümet, somut olayda ihtilaf konusunun başvurucunun özel hayatı değil, işlediği iddia olunan suçlarla ilgili olduğunu ifade etmiştir.

Hükümet son olarak, basında yer alan haberler dolayısıyla başvurucunun imajının zarara uğradığını gösteremediğini belirtmiştir.

İHAM, İHAS m.8’in kişisel itibar kavramını koruma altına alan içtihatlarında oluşturduğu prensiplere atıfta bulunmuş ve bu tip davalarda, özel hayatla ilgili pozitif yükümlülükler gözönünde bulundurulmak suretiyle ulusal makamların özel hayatın etkin şekilde korunması amacıyla gerekli adımları atıp atmadığının incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir.

İHAM, gizli bilgilerin basına sızmasına dair olaylarda esas görevin, devletin hizmetlerini organize edip ilgili personeli eğitmesi ve bu yolla gizli bilgilerin ifşa edilmemesini sağlaması olduğunu hatırlatmaktadır. Son olarak Mahkeme, özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüğünün eşit olduğunu ve karşı karşıya gelmeleri halinde eşit derecede koruma göreceklerini belirtmiştir.

Somut olayda İHAM, telefon konuşma kayıtlarının ceza davası açılmadan, yani bilgiler kamuya açık hale gelmeden sızdırıldığını gözlemlemektedir. Bu sebeple İHAM, kamu makamlarının başvurucunun dosyasından bilgi sızdırmasının ve bu bilginin basında yer almasının başvurucunun özel hayatının korunması hakkını ihlal edip etmediğini inceleyecektir.

İHAM; somut olayda ceza davası ile ilgisi olmayan kayıt içeriklerinin başvurucunun kişisel ilişkilerine dair bilgiyi açığa çıkardığını, bu durumun ulusal makamların suçlamaları incelemeden başvurucuyu suçlu olarak görmelerine yol açtığını ifade etmiştir. Ayrıca, yayımlanan telefon konuşmalarının bir kısmı, net bir şekilde başvurucunun özel hayatı ile ilgili olup, ceza davası ile hiçbir bağlantı içermemektedir.

İHAM’a göre, kamuya açık olmayan bilgilerin ceza dosyasından sızdırılması ve yayımlanması, başvurucunun özel hayatına saygı hakkına müdahale oluşturmaktadır. Bilgilerin basına sızdırıldığı sırada açılmış bir dava bulunmadığından, başvurucunun telefon konuşmalarının gerçekliği ve doğruluğunu sorgulayamadığını, bu sebeple itibarını koruyacak hiçbir adım atamayacak duruma düşürüldüğünü belirtmiştir. Başvurucunun, bilgi sızıntısından dolayı kamu makamları hakkında da hiçbir şikayet yolu bulunmadığı da nettir. İHAM, telefon konuşmalarının basına sızdırılması yoluyla özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale neticesinde başvurucunun zarara uğradığı sonucuna ulaşmıştır.

Mahkeme bu tespitinden sonra, Devletin başvurucunun özel hayatına saygı hakkına yönelik gerekli korumayı sağlayıp sağlamadığını, yani İHAS m.8’in öngördüğü pozitif yükümlülükleri yerine getirip getirmediğini incelemiştir.

Mahkemeye göre yayımlanan bilgi, ceza dosyasına herhangi bir katkı sağlamamıştır. Çünkü bu bilgiler, kamu davasının açılması ve dosyanın savcı tarafından mahkemeye gönderilmesinden sonra kamuya açık hale gelecektir. Ayrıca, yayımlanan bazı telefon konuşmaları başvurucunun özel hayatı ile ilgili olup, bu konuşmaların yayımlanması bir sosyal ihtiyaç baskısına da cevap vermemektedir. Bu sebeple, başvuruya konu bilginin sızdırılmasının bir gerekçesi bulunmamaktadır.

İHAM’a göre halkın bir ceza dosyasında yer alan bilgiye erişimi sınırsız olmadığı gibi, takdire bağlı da değildir. Olay zamanı yürürlükte bulunan hukuk kuralları ve düzenlemeler uyarınca basının, görüşme kayıtları ve telefon dinleme kararlarına dair onay veya yetkilendirme içeren dosyalara erişimi sınırlıdır. Bundan başka yargıç, gerekçelerini belirtmek suretiyle üçüncü kişilerin dosyaya erişimini engelleyebilmektedir.
İHAM, yargıcın bu şekilde bir talebi değerlendirirken özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüğü ve bilgiye erişim haklarını dengeli şekilde değerlendirmeyeceği iddiasını kabul edemez. Bu sebeple bilgiye erişim hakkı, meşru bir şekilde hukuki denetime tabidir.

Ancak bu denetim, somut olayda olduğu gibi bilginin basına sızdırılması durumunda mümkün olmamaktadır. Somut olayda en önemli noktalardan ilki; Devletin, hizmetlerini organize etmek suretiyle personelin resmi süreçleri dolanmalarını engelleyecek bir eğitime tabi tutup tutmadığıdır. İkinci nokta ise, başvurucunun ihlal edilen hakları neticesinde uğradığı zararı tazmin etme yollarının bulunup bulunmadığıdır.
Yukarıda yer alan bilgiler ışığında İHAM; somut olayda davalı Devletin sahip olduğu bilgiyi başvurucunun özel hayatın gizliliği ve korunması hakkını güvence altına alacak şekilde saklama yükümlülüğünü ihlal ettiğini, hakkı ihlal edilen başvurucunun zararının telafi edilmesine dair herhangi bir giderim (redress) yolu sunamadığını ve İHAS m.8’in ihlal edildiğini ifade etmiştir.

Özetle Mahkemeye göre; daha yargılamanın çelişmeli safahatı başlamadan başvurucu ile ilgili telefon konuşmalarının yayımlanması başvurucuyu çaresiz bir duruma düşürmüştür. Çünkü henüz ortada, telefon kayıtlarının doğruluğunun ve gerçekliğinin incelenip sorgulanabileceği bir aşama yoktur. Bu durumda, yayımlanan konuşmaların özel hayatla ilgili olup olmamasının bulunmamaktadır. Zararın olup olmadığına bakılmalı ki, somut olayda başvurucunun çaresiz kalmasına sebebiyet verildiği görülmektedir. Bundan sonra ise, kamu otoritesinin gerçekleşen zararı ortadan kaldırmak için etkin bir koruma yolu önerip önermediğine bakılmalıdır. Bu bilgi niye sızdırılmıştır? Bu sızdırmanın yargılamaya hiçbir katkısı da bulunmamaktadır. Çünkü dava açıldığında dosya zaten aleniyet kazanacaktır. Bu nedenle, sosyal ihtiyaç baskısının olduğundan da bahsedilemez. Sosyal ihtiyaç baskısının geçerli bir neden kabul edilebilmesi için, elbette müdahalenin meşru olması gerekir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Mahmut Can Şenyurt



(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)