Latince 'in dubio pro reo' olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan 'şüpheden sanık yararlanır ilkesi' ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teorikte olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir.

Anayasanın 38/4. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan suçsuzluk karinesi, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçsuz sayılması gerektiğini ifade etmektedir. Bu karine uyarınca, suçsuz olduğu varsayılan kişinin suçlu kabul edilmesi için kesin hükümle mahkum olması, mahkumiyet için de fiilin ispatlanması, yani şüphenin bertaraf edilmesi gerektiğinden, şüpheden sanık yararlanır ilkesi suçsuzluk karinesinin bir uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Prof. Dr. Hakan Hakeri; Şüpheden Sanığın İstifade Etmesi İlkesini;

'Mahkeme, Muhakeme Hukuku açısından kullanılmasına izin verilen bütün delilleri dinlediği halde, maddi mesele hakkındaki şüphesini yenemezse, suç fiilini sanığın lehine olacak şekilde karara bağlar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2 maddesindeki 'suçsuzluk karinesi', şüpheden sanığın faydalanmasını gerektirir' şeklinde özetledikten sonra; Şüpheden sanık yararlanır kuralının anlamını şu şekilde açıklamıştır.

"Şüpheden sanık yararlanır" ilkesi, ceza yargılaması hukukunda geçerli olan ve mevzuatımızda yazılı olarak hükme bağlanmamış bulunan bir ispat kuralıdır. Buna göre, bir suç işlediği iddiasıyla yargılanan kimse hakkında mahkûmiyet kararının verilebilmesi için, o kimsenin o suçu işlediğinin yüzde yüz oranında kesin olması, ispatlanmış bulunması gerekir. Bu noktadaki yüzde birlik şüphe dahi, sanığın beraat etmesine yol açar.

Böylece masum bir kimsenin cezalandırılmasındansa, suçlu bir kimsenin serbest bırakılması daha üstün tutulmaktadır. Nitekim jüri sisteminin bulunduğu Amerika Birleşik Devletleri'nde jürinin tek görevi, sanığın suçu işleyip işlemediği konusunda, yani ispat hususunda karar vermektir. Jüri 11 üyeden oluşmaktadır ve bir kimsenin suçu işlediğine karar verilebilmesi için 11 üyeden, 11'inin de sanığın suçu işlediğine kanaat getirmesi gerekir. 10 üye sanığın suçu işlediği; ancak bir üye işlemediği yönünde oy kullandığı takdirde, sanığın beraatına karar verilir. Bu örnek, şüphenin yüzde yüz oranında yenilmemesi dolayısıyla, sanığın beraatına karar verilmesi gerektiğini göstermektedir." şeklinde açıklamıştır. [1]

Yargıtay'ın da pek çok kararlarında şüpheden sanık yararlanır ilkesine gerekli önemi verdiği, şüphenin bulunması halinde, mahkûmiyet kararı verilmesinin ceza yargılaması hukukunun  evrensel temel ilkelerine aykırı olduğunu, yetersiz delil ve varsayımlara dayanılarak soyut gerekçeler ile mahkûmiyet hükmü kurulması yerine sanığın beraatine yer karar verilmesi gerektiğini birçok emsal kararda defaatle vurgulamıştır.

Yargıtay 15. Ceza Dairesi, 2020/ 1301 Esas, 2020 / 4735 Karar sayılı ilamında; "Sanık savunması, katılan beyanları, tanık anlatımları ile tüm dosya kapsamından, sanığın atılı suçları işlemediğine yönelik savunmasının aksinin yeterli ve somut delillerle kanıtlanamadığı, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince delil yetersizliğinden beraat hükmü verilmesi gerekçesine dayanan mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir." [2]

Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 2017 / 8663 E., 2018 / 14672 K. Sayılı ilamında; "Oluş ve tüm dosya kapsamına göre sanığın aşamalarda değişmeyen müştekilere yönelik bir hakaretinin bulunmadığına ilişkin savunmaları, 06.10.2013 tarihli tutanakta da müştekilere hakarete yönelik bir ifadenin bulunmadığı; müştekilerin soruşturma aşamasındaki beyanlarının birbirleriyle tıpatıp aynı olmasının da hayatın olağan akışına uygun olmadığını ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince atılı suçu işlediği yönünde cezalandırılmasına yeterli delil bulunmadığı anlaşıldığından atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir." [3]

Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 2017 / 17161 E., 2019 / 15863 K. Sayılı ilamında; "Katılan ... hazırlık soruşturması ve mahkeme huzurunda alınan ifadelerde olay günü evinde sadece kayın validesi .... ve katılan ...'in olduğunu beyan ettiği, dinlenen tanıklardan ....'in ....'in eltisi, ....'un ise ....'in gelini olduğu, tanık ....'ın ise katılan ...'in kardeşi olduğu ve evde olduklarını söyledikleri gibi mahkemenin kabulünün aksine ....'in elinde merdane bulunmadığını beyan ettikleri, tanıklıklarının akraba olmaları ve ifadelerindeki çelişkiler nedeniyle tarafsız olarak kabul edilemeyeceği, mahkumiyet hükmü için tek beyanın yeterli olmadığı bu durumda, sanıkların savunmalarının aksine mahkumiyetlerine yeter, kesin ve inandırıcı delil elde bulunmadığından şüpheden sanık yararlanır ilkesi de gözetilerek sanıkların atılı suçlardan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararları verilmesi, bozmayı gerektirmiştir." [4]

Sonuç olarak, ceza yargılarmasının insan hakları üzerinde etkisi göz önünde bulundurulduğunda, masumiyet karinesine ve adil yargılanma hakkına riayet edilebilmesi için, sanığın üzerine atılı suçu işlediği yönünde kesin, inandırıcı, somut ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde yeterli delil bulunmadığı durumlarda sanık hakkında beraat kararı verilmesi, adalete, hakkaniyete ve çağdaş ceza hukukunun evrensel temel ilkelerine uygun olacaktır.

Kaynakça

[1] Prof. Dr. Hakan Hakeri; Şüpheden Sanığın İstifade Etmesi İlkesi,

[2] Yargıtay 15. Ceza Dairesi, 2020/ 1301 Esas, 2020 / 4735 Karar sayılı ilamı,

[3] Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 2017 / 8663 E., 2018 / 14672 K. Sayılı ilamı,

[4] Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 2017 / 17161 E., 2019 / 15863 K. Sayılı ilamı