Tanıklık, hukuki bir olayın çözümüne veya ceza yargılamasında maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yardımcı olan bir kurumdur. Tanıklığın gerçeğe aykırı icra edilmesi, adli mercilerin yanıltılmasına, bu nedenle adaletin yanlış şekilde gerçekleşmesine ve bireylerin haksız yere suç isnadı altında kalarak mağdur olmasına sebebiyet verebilir. Tüm bu hallerde, adaletin yanlış yönde gerçekleşme tehlikesi, bireylerin haksız yere suç isnadı altında bırakılması, kamu vicdanında yaralar açabileceği gibi, bireylerin hukuka, adalete, adli düzene duyduğu inanç ve güvenin zedelenmesi tehlikesini de ortaya çıkarabilir. İşte bu nedenlerle, adli düzenin işleyişini tehlikeye uğratan bir fiil olarak ortaya çıkan gerçeğe aykırı tanıklık, suç politikası gereği cezalandırılması gereken bir fiil olarak değerlendirilmelidir. Yalan tanıklık suçu işlenmiş ise cezasına somut olayların şartlarına göre belirli oranlarda artırılarak hükmolunur.  Nitekim, hukukumuzda, 765 ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunlarında yalan tanıklık fiili ve cezai sorumlulukları düzenlenmiştir. Gerek 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda gerekse 5237 sayılı TCK’da (TCK. 272 ) hem maddi gerçeğin ortaya çıkmasına engel olduğu için hem de adli mercilerin yanlış yola sevk olma durumunu ortaya çıkardığı için ‘’adliyeye karşı suçlar’’ kısmında yer verilmiştir. Yalan tanıklık suçu, gerçeğe aykırı şahitlik yapmak, yargılama konusu olay hakkında bilerek ve isteyerek gerçeğe aykırı beyanda bulunarak, yalan söyleyerek, gerçeği inkar ederek ya da kendisine sorulan sorularda olay hakkındaki bilgisini az veya çok saklayarak işlenebilir.

İftira Suçu, bir kimse hakkında suçu işlemediğinin bilinmesine rağmen veya gerçeğe aykırı olarak suç isnadında bulunularak kişiye yönelik soruşturma veya idari yaptırım uygulanmasını sağlamaya yönelik eylemden oluşmaktadır.  İftira suçu ancak özel bir kast ile işlenebilir. Genel bir kast, suçun oluşması için yeterli değildir. Fail tarafından başkalarından duyularak veya tahmine dayalı olarak bir suçun isnat edilmesi halinde iftira suçu oluştuğu kabul edilememektedir. TCK. Madde 267 ‘de düzenlenmiştir. İftira suçunun tamamlanması için hukuka aykırı isnat edilen fiilin kamu makamlarına bildirimi ve bu makamların öğrenmesi yeterlidir. İftira suçu, şikayet yoluyla, ihbar yoluyla ve basın yayın yoluyla işlenebilir.

İftira ve yalan tanıklık birbirinden farklıdır. İftira suçunda fail, yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil yüklemektedir. Yalan tanıklık suçunda ise, doğrudan bir kimseye suç isnadının yapılması şart değildir. Tanıklık sırasında fail gerçeğe aykırı beyanlarının yanında, işlemediğini bildiği halde masum bir kimseye suç isnadında bulunursa, iftira suçu da oluşacaktır. İftira suçu, suçun faili yönünden bir özellik arz etmez. Yalan tanıklık suçunun faili ise yalnızca tanık olabileceğinden, bu suç özgü suç niteliğindedir. İftira suçu kasten işlenebilen bir suç olup, suçun oluşumu için ayrıca, mağdur hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılması ya da idari bir yaptırım uygulanmasının sağlanması maksadıyla hareket edilmesi gerekir. Yalan tanıklık suçunda ise kasten hareket etmek yeterli olup, failin belirli bir saikle hareket etmesi aranmamıştır. Her iki suç açısından da kanun koyucu, etkin pişmanlık hükümleri öngörmüştür.

Av. Begüm GÜREL& Hukuk Fakültesi Öğrencisi Buğra GÜNDAY