Haciz, borçlunun alacaklıya ödemekle (ifa etmekle) yükümlü olduğu bir miktar para borcunun ödenmemesi üzerine alacaklının talebi ile (kanun belirlemiş olduğu istisnai durumlarda icra müdürleri tarafından resen) alacaklının alacağını karşılayacak olan miktarı kadar borçlunun gerek uhdesinde bulundurduğu gerekse üçüncü şahıslar nezdinde bulunan haczi caiz mal ve / veya haklarına icra daireleri tarafından hukuken ve / veya fiilen el konulmasıdır. Borçlunun, hangi mal veya hakların haczedilebileceğinin veya ne oranda haczedilebileceği hususu diğer kanunlarda düzenlenmekle birlikte temel olarak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun da düzenlenmiştir.

Bu kapsamda icra ve iflas hukukunda haczi tamamen caiz olan mal veya haklar, haczi kısmen caiz olan hak veya mallar, haczi tamamen caiz olmayan hak veya mallar olmak üzere, üç farklı bir sınıflandırılmaya tabi tutulmuştur. Bizler burada konumuz ile bağlantılı olduğu için sadece haciz tamamen caiz olmayan hak veya mallar kategorisi üzerinde duracağız.

Haciz tamamen caiz olmayan hak veya mal grubu 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun “Haczi caiz olmıyan mallar ve haklar” kenar başlıklı 82. Maddesinde çok detaylı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, devlet malları, haciz caiz olmadığını gösteren kanunlarda gösterilen mal veya haklar, ekonomik faaliyeti sermayesinden ziyade bedeni veya fikri çalışmasına dayanan kişilerin faaliyetlerini sürdürebilmesi için gerekli olan eşyalar, öğrenci bursları, borçlunun haline münasip konutu, kanunda belirtilen istisnalar saklı kalmak kaydı ile kişilerin emekli maaşı gibi mal ve/veya hakları hiçbir surette haczedilemez. İcra müdürü alacaklının haciz talebi hakkında, alacaklının talebine konu haczedilmek istenen mal veya hakkın niteliğini İİK m. 82 ve sair kanunlarda yer alan düzenlemeleri, emredici kuralları gözetmek suretiyle kabul veya ret kararı vermesi gerekecektir. İcra müdürü alacaklının talebi üzerine, borçlunun haczi caiz olmayan hak veya malları üzerine haciz konulmuş ise o durumda borçlu bu durumu öğrendiği tarihten itibaren 7 gün içerisinde haczi koyan icra dairesinin bulunduğu yer icra hukuk mahkemesine İİK m. 16 ve devamı maddeleri uyarınca şikâyet yoluna başvurmak suretiyle icra dairesinin haczi caiz olmayan hak veya mallar üzerine koymuş olduğu haciz işleminin iptalini ve mallar/haklar üzerindeki hacizlerin kaldırılmasını sağlayabilir. Aksi halde haciz geçerli hale gelmektedir. Zira, haczi caiz olmayan hak veya mallar üzerine konulmuş olan hacizler süreli şikâyete tabidir. Bu durumda süresiz şikâyet müessesi uygulanmaz. Nitekim yargıtayın kararları da bu yöndedir; Şikayetçi borçlu Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili İcra Mahkemesi'ne başvurusunda; vekil edeni aleyhine ilama dayalı başlatılan takipte, 18.6.2013 ve 15.7.2013 tarihli hacizlerdeki mahcuzların kamu hizmetinde fiilen kullanılan mallar olup haczedilmeyeceklerini ileri sürerek anılan her iki haczin kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, 5393 Sayılı Belediye Kanunu 15/son maddesine göre kamu hizmetinde fiilen kullanılan malların haczi mümkün olmadığı gerekçesiyle şikâyetin kabulüyle menkul malların üzerine konulan haczin kaldırılmasına karar verilmiştir. Hüküm, alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir. İİK'nun 82/12. maddesinden kaynaklı haczedilmezlik şikâyeti, aynı Kanun'un 16/1. maddesine göre 7 günlük süreye tabidir. Şikâyet süresi haczin öğrenildiği tarihten itibaren başlar. Somut olayda, 18.6.2013 tarihli haciz işleminde borçlu belediye vekilinin hazır olduğu, bu tarihten itibaren 7 günlük şikayet süresinin geçtiği anlaşıldığından 18.6.2013 tarihinde haczedilen mallara yönelik haczedilmezlik şikayetinin süresinde İcra Mahkemesine başvurulmadığından reddi gerekirken kabulüyle hacizlerin yazılı gerekçe ile kaldırılması isabetsizdir.15.7.2013 tarihinde haczedilen mallara yönelik şikayet incelendiğinde ise; 5393 Sayılı Belediye Kanunu'nun 15/son maddesinde; "Belediyenin kamu hizmetinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim, harç gelirleri haczedilemez." düzenlemesine yer verilmiştir. Bu maddeye göre belediyenin haczedilmezlik şikayetinin kabul edilebilmesi için mahcuzların kamu hizmetinde fiilen kullanılması zorunludur. Anılan tarihte haczedilen derin dondurucu, sehpa, sandalye, tv, masa, koltukların fiilen kamu hizmetinde kullanıldığına dair dosya içerisinde herhangi bir delil elde edilememiştir. Kaldı ki, haczedilen menkul mallar her zaman için temin edilebilir niteliktedir. Bütün bu açıklamalar ışığında, 15.7.2013 tarihinde haczedilen menkullerin haczedilmesinde yasaya aykırılık bulunmadığından haczedilmezlik şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken istemin kabulü yönünde hüküm kurulması doğru olmamıştır. SONUÇ: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle Mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m. 297/ç) ve İİK'nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 09.02.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi (T.C. YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2014/4394 K. 2015/3380 T. 9.2.2015) benzer kararlar için ayrıca bakınız; Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2021/2301 E., 2021/6764 K., Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2019/14206 E.,2020/23 K., Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2019/10426 E. , 2019/14089 K., Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/15328 E. ,2018/13845 K.,

Haciz caiz olmayan hak veya malların alacaklı tarafından haczedilebilmesi için bir diğer yol ise alacaklı ve borçlunun haczi caiz olmayan mal veya hakkın haczedilme anında veya sonrasında söz konusu malların haczedileceğine dair bir anlaşma yapmasıdır. Bu anlaşma haciz konusu mal veya hakkın haczedilmesinden önce yapılması halinde İİK m. 83/a[1] maddesi uyarınca geçersiz sayılır. Eğer alacaklı ile borçlu arasında haciz anında veya sonrasında bu türden bir anlaşma yoksa o durumda borçlunun tamamen veya kısmen haczi caiz olmayan hak veya malları haczedilmez.

Haciz tamamen caiz olmayan hak veya borçlara dair birtakım açıklamalarda bulunduktan sonra şimdi yazımızın asıl konusu oluşturan avukatın mesleki amaçla kullanmış olduğu banka hesaplarına kendi alacaklıları tarafından borcu için haciz koyup koyamayacağı hususu hakkında bir takım değerlendirmede bulunup yüksek mahkeme kararlarına yer vereceğiz. Bu konu hakkında ikili bir ayrım yapmak suretiyle değerlendirilmelerde bulunacağız;

1-) Avukatın münhasıran mesleki amaçla kullanmış olduğu banka hesaplarının haczi durumu; Eğer avukat, banka hesabın sadece ve sadece mesleki amaçla kullanıyorsa bu kapsamda bu banka hesabından müvekkillerinin adına icra takibi başlatmak, dava açmak, gider avansı, delil avansı veya teminat yatırmak amacıyla müvekkillerinin kendisine göndermiş olduğu paraları bulunduruyorsa, mahkemelerden ya da icra dosyalarından teminat, harç, avans, gider avanslarını iadesi sonucundaki paraları bu hesapta bulunduruyorsa ya da icra dosyalarından veya mahkemelerden, idari kurumlardan avukatın bu banka hesabına müvekkillerin alacakları yatırılıyorsa veya benzeri mahiyetteki işlemlerde bulunuyorsa avukatın kullanmış olduğu bu banka hesabı münhasıran mesleki amaçla kullanmış olduğu kabul edilir. Bu durumda icra dairesi avukatın mesleki amaçla kullanmış olduğu bu banka hesabına İİK. 82/2 gereğince haciz koyamayacaktır. Eğer buna rağmen icra dairesi tarafından avukatın alacaklıları tarafından avukatın münhasıran mesleki amaçla kullanmış olduğu banka hesaplarına haciz konulmuş ise o durumda borçlu avukat hacizde hazır bulunuyorsa o tarihten itibaren 7 gün içerisinde, eğer haciz avukatın yokluğunda yapılmış ise o durumda avukatın haczi öğrendiği tarihten itibaren 7 gün içerisinde haczi koyan icra dairesinin bulunduğu yer icra hukuk mahkemesi nezdinde İİK m. 16 ve devamı maddeleri uyarınca mesleki amaçla kullanmış olduğu banka hesapları üzerindeki hacizlerin/ blokelerin, bu banka hesaplarının münhasıran mesleki amaçlı olarak kullanmış olduğunu bu sebeple haciz edilemeyeceğini iddia ve hukuka uygun deliller ile( banka hesap hareketleri, idari bilgi ve belge, icra ve mahkeme dosyalarındaki banka ödeme dekontu, reddiyat makbuzu, tahsilat makbuzu, UYAP, UHAP kayıtları, baro kayıtları, vs.) ispat etmek suretiyle iptalini sağlayarak haczi / blokeyi kaldırabilir. Aksi halde haciz geçerli hale gelecektir.

2-) Avukatın kişisel ve mesleki amaçla kullanmış olduğu banka hesaplarının haczi durumu; Eğer avukat, banka hesabını müvekkillerinin adına icra takibi başlatmak, dava açmak, gider avansı, delil avansı veya teminat yatırmak amacıyla müvekkillerinin kendisine göndermiş olduğu paraları bulundurması, mahkemelerden ya da icra dosyalarından teminat, harç, avans, gider avanslarını iadesi sonucundaki paraları bu hesapta bulundurması ya da icra dosyalarından veya mahkemelerden, idari kurumlardan avukatın bu banka hesabına müvekkillerin alacakları ödenmesi sağlaması gibi mesleki amaçla kullanmasının yanında kendi kişisel ihtiyaçları içinde kullanıyorsa o durumda avukatın bu banka hesabı yargıtay kararları uyarınca havuz hesap niteliğinde olduğu kabul edilir. Diğer bir ifade ile avukat bu nitelikteki banka hesabını hem kişisel hem de mesleki amaçla kullanıyorsa borçlu avukat haczedilmezlik durumundan feragat etmiş sayılır. Ve bunun sonucu olarak avukatın alacaklılarının talebi üzerine icra dairesi tarafından avukatın hem kişisel hem de mesleki amaçla kullanmış olduğu banka hesabına (havuz hesabına) haciz konulmuş ise o durumda borçlu avukat İİK m.82 uyarınca haczedilmezlik şikayetinde bulunamaz. Aksi halde borçlu avukatın şikâyet yoluna başvurusu hakkın kötüye kullanılması niteliğinde kabul edilip icra hukuk mahkemesi tarafından şikâyetin esastan reddine karar verilmesini gerektirecektir. Tabi son olarak şu hususu belirtmekte fayda vardır; Avukatın sadece kişisel amaçlı olarak kullanmış olduğu banka hesaplarının haczedilmesinden kanunda yer alan ayrıksı haller saklı kalmak kaydı ile herhangi bir hukuki engel bulunmamaktadır.

Netice olarak, borçlu avukat banka hesabını MÜNHASIRAN mesleki amaçla kullanıyorsa o durumda avukatın bu hesabı haczedilemez. Eğer borçlu avukat bu hesabını hem mesleki amaçla hem de kişisel amaçla kullanıyorsa o durumda borçlu avukat bu banka hesabına yönelik haczedilmezlik durumundan feragat etmiş sayılır. Bu itibarla borçlu avukatın bu banka hesabı alacaklıları tarafından icra dairesi vasıtası veya mahkeme vasıtasıyla (ihtiyaten) haczedilebilir. Nitekim yüksek mahkeme kararları da bu yöndedir; Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: Borçlu Avukat şikayetinde; ... Bankası ... Şubesi nezdinde bulunan ve avukatlık mesleğini gereği müvekkillerinin adına yatırılan paraların bulunduğu, mesleği sebebiyle gerçekleşen ödemelerin yapıldığı banka hesabına haciz konulduğunu, bu durumun İİK 82/2. maddesine aykırı olduğunu belirterek hacizlerin kaldırılmasını istemiştir. Mahkemece, yasal düzenlemeler gereğince şikâyete konu hesap üzerine haciz konulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle şikâyetin kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, alacaklı vekilince temyiz edilmiştir. İcra ve İflas Kanunu ve Takip Hukuku ilkelerine göre asıl olan alacaklının alacağına kavuşmasını sağlamak olduğundan, kural olarak borçluların tüm mallarının haczi mümkündür. Bir malın haczedilememesi için yasal düzenlemenin bulunması zorunludur. Haczedilmezlik istisnai bir durum olduğundan, bu yöndeki düzenlemelerin de dar yorumlanması gerekir. Ayrıca, bir üst norm olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90/4. maddesi ile de; usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklerin düzenlendiği milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve uyuşmazlıklarda gözetilmesi gerektiği kuralına yer verilmiştir. Buna göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne Ek 1 Nolu Protokol'ün 1. maddesinde; "... Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl bir biçimde kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve Uluslararası Hukukun genel ilkeleri ile hukukun aradığı koşullara uyulmadıkça, bir kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz ... " hükmü yer almaktadır. Ek protokol'ün mülkiyet hakkı ile ilgili 1. maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce onaylanmış ve onaylayan Yasa'da; "...Her hakiki veya hükmü şahıs malların masuniyetine (dokunulmazlığına) riayet edilmesi hakkına maliktir. Herhangi bir kimse ancak amme menfaati icabı olarak ve kanunun derpiş eylediği şartlar ve Devletler hukukunun umumi prensipleri dâhilinde mülkiyetinden mahrum edilebilir ..." ilkelerine yer verilmiştir. Bütün bu açıklamalar ışığında, haczedilmezlik için "fiilen mesleği için kullanılma" koşullarının kabul edilmesi karşısında, avukatın mesleğinde kullandığı bir hesabın haczedilmezliği ancak fiili durumunun tespiti ile belirlenmelidir. Bu konuda ispat yükü ise borçluya düşmektedir. Bir diğer anlatımla, haczedilen hesabın mesleğinden kaynaklı harcamalar için kullanıldığını borçlu ispatlamalıdır. Aksi halde şikâyetin reddi gerekecektir. Haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraları karıştırmak suretiyle havuz hesabı oluşturan borçlunun iyi niyetle bağdaşmayacağı tartışmasızdır. Böyle bir davranış AİHM'nin AİHS'nin 6 § 1. ve Ek 1 no'lu Protokol'ün 1. maddelerinin ihlali sonucunu doğuracağı gibi, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde de bulunmakla, hukukça korunamayacağı muhakkaktır. Bu durumda, borçlu haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraların aynı hesapta toplanması ve birbirine karıştırılması, haczedilmezlik hakkından feragat olarak kabul edilmelidir. Somut olayda, haciz konulan hesap ekstreleri getirtilerek yapılan harcamaların niteliğine bakıldığında, avukatlık mesleği için lüzumlu olan vergi ödemeleri, icra ödemeleri, ücretler gibi paraların olduğu haciz konulan hesapta ayrıca kişisel olarak aidat, kırtasiye, sağlık hizmetleri, gıda, fatura ... Gibi harcamaların da bu hesaptan yapıldığı denetlenmiş, haciz konulan hesabın havuz hesabı olduğu, sadece mesleğin lüzumu için gerekli şekilde kullanılmadığı anlaşılmıştır. Yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapılması sonucunda şikâyetin reddi yönünde hüküm kurulması gerekirken kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. SONUÇ: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366. ve HUMK’nin 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi. (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/15328 E., 2018/13845 K.), ayrıca benzer kararlar için bakınız; T.C. YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ E. 2020/930 K. 2020/4980 T. 28.9.2020

Tabi son olarak şu hususa değinmekte fayda vardır; Borçlu- avukatın müvekkillerinin yani üçüncü şahısların, borçlu avukatın alacaklıları tarafından haczedilen avukata ait banka hesabındaki mal veya hakkın (paraların) kendilerine ait olduğuna dair istihkak iddiasında bulunma hakkının olduğu durumu gözden çıkartılmaması gerekir.

--------------

[1]İİK m. 83/a; 82 ve 83’üncü maddelerde yazılı mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir.