Genel Olarak

Teminat müessesesi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 84 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Hukukumuzda herkes hak arama hürriyeti kapsamında yargı mercileri önünde davacı ya da davalı olabilme hakkına sahiptir. Nitekim 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre; Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Bu anayasal hükümden de anlaşılacağı üzere yargı mercileri önünde hak arama hürriyeti kapsamında yabancı ya da Türk vatandaşı ayrımı yapılmamaktadır. Her ne kadar durum böyle ise de yasa koyucumuz teminat müessesesi ile bu duruma bazı istisnalar getirmiştir. Bu yazımızda teminat gösterilecek hallere, teminat gerektirmeyen hallere, teminat kararına, teminat tutarına ve şekline, teminat gösterilmemesinin sonuçlarına ve teminatın iadesi hususlarına ilişkin Yargıtay kararları ışığında açıklamalarda bulunacağız.

1)Teminat Gösterilecek Haller

 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 84.maddesi davalı tarafın muhtemel yargılama giderlerini karşılayacak uygun bir teminat gösterilecek bazı durumları 1.fıkrasında tahdidi olarak belirtmiştir. Buna göre;

a) Türkiye’de mutad meskeni olmayan Türk vatandaşının dava açması, davacı yanında davaya müdahil olarak katılması veya takip yapması (HMK m.84/1-a).

b) Davacının daha önceden iflasına karar verilmiş, hakkında konkordato veya uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırma işlemlerinin başlatılmış bulunması; borç ödemeden aciz belgesinin varlığı gibi sebeplerle, ödeme güçlüğü içinde bulunduğunun belgelenmesi (HMK m.84/1-b).

Yasa koyucunun yukarıda belirtilen maddenin gerekçesiyle ilgili ifadeleri şu şekildedir: “Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeyle, teminat gösterilecek hâllerin neler olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu çerçevede, teminat gösterilmesi gereken ilk hâli, Türkiye'de mutad meskeni bulunmayan Türk vatandaşının Türkiye'de dava açması, davacı yanında davaya fer'î müdahil sıfatıyla katılması yahut Türkiye'de takip yapması oluşturacaktır. Maddede, teminat konusu sadece Türk vatandaşları açısından düzenlenmiştir. Çünkü yabancıların, Türkiye'de dava açması, davacı yanında davaya fer'î müdahil sıfatıyla katılması ve Türkiye'de takip yapması hâlinde, teminat göstermesiyle ilgili olarak Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun'un 32 nci maddesinde yer alan kural işlerlik kazanacaktır.

Maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan kural, ancak Türkiye'de mutad meskeni bulunmayan Türk vatandaşları bakımından uygulanma alanı bulur. Çünkü, mutad mesken ve vatandaşlık kavramları, sadece gerçek kişilerle ilişkili kavramlardır. Tüzel kişilerin ise merkezlerinden söz edilebilir ve onların merkezlerinin kuruluş belgelerinde (statülerinde) gösterilmesi zorunludur. Bu durum karşısında, ikametgâh ve mutad mesken gibi kavramlar zaten tüzel kişilere yabancıdır. Tüzel kişinin merkezi Türkiye'de ise o tüzel kişi Türk tâbiiyetindedir; merkezi yurt dışında ise yabancı bir tüzel kişiden söz etmek gerekir. Yabancı tüzel kişi ise Türkiye'de dava açacak yahut takip yapacak olursa, 2675 sayılı Kanunun 32 nci maddesi uyarınca teminat göstermek zorundadır. Bu durumda, tüzel kişilerin daima bir merkezlerinin bulunmasının zorunlu olması sebebiyle, (a) bendinde yer alan düzenleme, onlar bakımından işlerlik kazanamayacaktır. Tüzel kişilerin merkezlerinin bulunması sebebiyle onlarla her durumda ilişkilendirilen bir coğrafî yerin varlığından Ötürü Türk tüzel kişileri bakımından (a) bendi kapsamında bir düzenleme sevk etmeye gerçekte ihtiyaç da yoktur.

Öte yandan, 1086 sayılı Kanunda yer alan düzenlemeden farklı olarak, Türk vatandaşları açısından, "Türkiye'de yerleşim yeri bulunmama" ölçütü yerine yabancı ülkede yerleşim yeri olan Türk vatandaşlarını, salt bu nedenle Türkiye'de dava açmaları veya takip yapmaları hâlinde teminat gösterme zorunluluğundan kurtarmak amacıyla, tüm hayat ilişkilerinin belirli bir coğrafî alanda yoğunlaşması biçiminde tanımlanan, mutad mesken kavramı ölçütü getirilmiştir. Bu suretle, onların, istisnaen teminat gösterme zorunluluğu ile karşı karşıya kalmaları amaçlanmıştır.

Maddede sözü edilen davaya müdahaleden maksat ise davaya fer'î müdahaledir. Çünkü, aslî müdahale, görülmekte olan davanın konusunu oluşturan şey üzerinde kısmen ya da tamamen üstün bir hak iddiasında bulunan üçüncü kişinin, görülmekte olan davanın taraflarına karşı müstakil bir dava açılması suretiyle gerçekleştirildiği için, aslî müdahil zaten davada taraf yani davacı konumundadır; dolayısıyla, aslî müdahaleyi yapacak kimsenin Türkiye'de mutat meskeni yoksa, teminat gösterme zorunluluğu, bunu gerçekleştirmek için açacağı dava ile zaten ortaya çıkacaktır. Fer'î müdahale ise ayrı ve müstakil bir davanın açılması suretiyle değil, müdahale talebinin mahkemece kabulü hâlinde işlerlik kazanır. Fer'î müdahil taraf değil, yanında davaya katıldığı tarafın yardımcısı konumundadır. Türkiye'de mutad meskeni bulunmayan fer'î müdahil açısından teminat gösterme yükümü ise davalının yanında değil, ancak davacının yanında davaya katılarak bu sıfatı iktisap etmesi hâlinde ortaya çıkacaktır.

1086 sayılı Kanunun 97 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeden farklı olarak, teminat gösterilecek hâller arasına Türkiye'de takip yapılması da eklenmiştir. Ayrıca, anılan yasal düzenlemeden yine farklı olarak, gösterilecek olan teminatın kapsamı, yargılama ve takip giderleri ile sınırlandırılmış; içeriğinin tümüyle belirsizlik arz etmesi sebebiyle, bu güne kadar hiç uygulama alanı bulmamış olması hususu da dikkate alınarak, temin edilmesi gerekenler arasına, karşı tarafın dava veya takip nedeniyle uğrayabileceği muhtemel zararlar dahil edilmemiştir. Ayrıca, bu bağlamda, davacı yanında davaya fer'î müdahil sıfatıyla katılanın temin etmesi gerekenin sadece fer'î müdahale giderleri ile sınırlı bulunduğunun altının da çizilmesi gerekir.

Öte yandan, teminat gösterme zorunluluğu doğuran hâller arasına, yargılama ve takip giderlerini karşılamada doğabilecek muhtemel güçlüğü bertaraf etmek ve anılan giderlerin temin edilmesini daha işin başında güvence altına almak amacıyla, davacının daha önceden iflâsına karar verilmiş, hakkında konkordato, uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırma işlemlerinin başlatılmış bulunması, borç ödemeden aciz belgesinin varlığı gibi ödeme güçlüğü içinde bulunduğunu gösteren belgelerin varlığı hâli de eklenmiştir. Bu hüküm, hem gerçek hem de tüzel kişi davacılar bakımından işlerlik kazanabilir. Belirtilen hâllerin, davacı yanında fer'î müdahil sıfatıyla yer alan kişinin şahsında gerçekleşmiş olması, fer'î müdahil açısından da müdahale giderleriyle sınırlı olarak teminat gösterme zorunluluğunun doğması sonucunu ortaya çıkarır.

Maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan düzenlemenin, 1086 sayılı Kanunun salt yabancı değil de, millî unsurlu ilişkileri baz alması sebebiyle, Türk tâbiiyetinde bulunan davacılar ile davacı yanında fer'î müdahil sıfatıyla yer alan kişiler açısından geçerlilik taşıyacağı konusunda herhangi bir kuşku duymamak gerekir.”

Burada en önemli hususlardan birine dikkat çekmekte fayda görmekteyiz. 6100 sayılı HMK m.84/1-a bendinde Türkiye’de mutad meskeni bulunmayan Türk vatandaşından bahsedilmiştir. Bu husus yerleşim yeri kavramıyla karıştırmamalıdır. Teminat gösterme zorunluluğu Türkiye’de mutad meskeni bulunmayan Türk vatandaşına aittir. Mutad mesken ise kişinin fiilen hayatını devam ettirdiği yer anlamına gelmekte olup yerleşim yeri ya da ikametgâh ile aynı manaya gelmemektedir. Bu hususa ilişkin açıklamalarda bulunan Yargıtay 17. HD’nin 31.10.2013 tarih, 2012/12360 E.- 2013/14625 K. sayılı kararı şu şekildedir: “…Dava İİK.nın 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali isteğine ilişkindir. Mahkemece 6100 sayılı HMK.nın 88. maddesi uyarınca davacı tarafından mahkemece belirlenen teminatın yatırılmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de verilen karar dosya içeriğine uygun düşmemektedir. 6100 sayılı HMK.nın 84/1-a maddesi uyarınca Türkiye'de mutad meskeni olmayan Türk vatandaşının dava açması, davacı yanında davaya müdahil olarak katılması veya takip yapması halinde davalı tarafın muhtemel yargılama giderlerini karşılayacak uygun bir teminat gösterilmesi gerekir. Bu madde uyarınca teminat isteme ölçütü olarak Türkiye'de yerleşim yerinin bulunmaması değil, tüm hayat ilişkilerinin belirli bir coğrafi alanda yoğunlaşması biçiminde tanımlanan mutad meskeninin olmaması gerekir. İşçi olarak yurt dışında yaşayan ve Türkiye'de ikametgâhı olan kişinin bulunduğu yabancı bir ülkeyi mutad ikametgâhı olarak seçtiği kabul edilemez. Somut olayda davacı tarafından Türkiye’de ikametgâhı olduğuna ilişkin resmi belge de ibraz edilmiştir. Bu durumda mahkemece teminat aranmaksızın davanın esasına girilerek tarafların delillerinin toplanması ve hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır…”.

Aynı yasanın 84.maddesinin 2. fıkrasında ise; davanın görülmesi sırasında şayet teminatı gerektiren durum ve koşullar ortaya çıkmış ise mahkemenin bu evrede de teminat gösterilmesine karar vereceği hususu hüküm altına alınmıştır. Yasanın 3.fıkrası ise mecburi dava arkadaşlığının söz konusu olduğu bir durumda teminat gösterilmenin nasıl olacağına ilişkindir. İlgili hükme göre; mecburi dava ve takip arkadaşlığında teminat gösterme yükümlülüğü, bu yükümlülüğün tüm davacılar bakımından mevcut olması halinde doğar. Hükme göre; şayet mecburi dava ve takip arkadaşlığı söz konusu ise teminat gösterilmesi gereken durumların dava ve takip arkadaşlarının tamamı için söz konusu olması hâlinde teminat gösterme yükümlülüğünün söz konusu olacağına ilişkindir. Yasanın bu hükmünün getirilme gerekçesi ise; sözü edilen dava veya takip arkadaşlarının tamamının tek bir tarafı oluşturması kuralının doğal bir sonucudur.

2) Teminat Gerektirmeyen Haller

Yasa koyucu 6100 sayılı HMK’nin 85. maddesinde ise hangi hallerde teminat istenmeyeceğini açık bir şekilde belirtmiştir. HMK’nin 85/1. Maddesine göre aşağıda belirtilen hallerde teminat istenemeyecektir.

a) Davacının adli yardımdan yararlanması.

b) Davacının, yurt içinde istenen teminatı karşılamaya yeterli taşınmaz malının veya ayni teminatla güvence altına alınmış bir alacağının bulunması.

c) Davanın, sırf küçüğün menfaatlerini korumaya yönelik olarak açılmış olması.

ç) İlama bağlı alacak için ilamlı icra takibi yapılmış olması.

Görüleceği üzere mahkeme her durumda teminat isteyemeyecek, şayet yukarıda belirtilen hususlar söz konusu ise teminat muafiyeti söz konusu olacaktır. Yasa koyucu bu maddenin düzenlenme gerekçesine ilişkin şu ifadelerde bulunmaktadır:

“Maddede yer alan düzenlemeyle, teminattan muafiyeti gerektiren hâllerin neler olduğu sayılmak suretiyle hüküm altına alınmıştır. Bu çerçevede;

- Adli yardım, tüm dava ve takip giderlerinden muafiyet sağladığı için, davacı adli yardımdan yararlanan konumunda ise yargılama giderleri bağlamında teminat göstermekten de muaf tutulacaktır. Bu düzenleme, "Adli yardımın kapsamı" başlıklı 339 uncu maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan kuralın teminat çerçevesinde bir kez daha ifade edilmesi anlamını taşımakta olup, (a) bendindeki düzenleme ise takip açılması hâlinde takip giderleri ve davacı yanında fer'î müdahil sıfatıyla yer alma durumunda ise fer'î müdahale giderleri bakımından da işlerlik kazanacaktır.

- Davacının yargılama giderlerini karşılayacak tutar ve yeterlilikte, Türkiye'de taşınmaz malı, yahut aynî teminatla güvence altına alınmış bir alacağı mevcutsa yine ortada yeterli bir güvencenin mevcudiyeti sebebiyle teminat bağlamında muafiyet gündeme gelecektir.

- Çocuğun (küçüğün) menfaati hem millî, hem de milletlerarası plânda en ziyade himayeye mahzar menfaat olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla, salt küçüğün yani on sekiz yaşını doldurmamış olan gerçek kişinin menfaatinin korunması için dava açılması hâlinde, gösterilmesi gereken teminattan muaf tutulmasının sağlanması gerekir.

- İlâma bağlı alacağın varlığı konusunda herhangi bir tartışma ve kuşku mevcut değildir.
Dolayısıyla, ilâma bağlı alacak için ilamlı takibe müracaat edilmesi hâlinde, alacağının varlığı sabitlik kazanmış bulunan alacaklının teminattan muaf tutulması uygun olur. Sözü edilen muafiyetten ancak, ilâma bağlı olan alacaklar yararlanacak; ilâm niteliğinde belgeye bağlı alacaklar için ilamlı takip yapılması hâlinde ise belirtilen istisna işlerlik kazanamayacaktır.”

Bu hususlara ilişkin Yargıtay 9. HD 04.07.2021 tarih, 2012/12080 Esas, 2012/26426 Karar sayılı kararında şu açıklamalara yer vermiştir: “…Yasanın 84 üncü maddesi uyarınca, a) Türkiye'de mutad meskeni olmayan Türk vatandaşının dava açması, davacı yanında davaya müdahil olarak katılması veya takip yapması, b) Davacının daha önceden iflasına karar verilmiş, hakkında konkordato veya uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırma işlemlerinin başlatılmış bulunması; borç ödemeden aciz belgesinin varlığı gibi sebeplerle, ödeme güçlüğü içinde bulunduğunun belgelenmesi, hallerinde, davalı tarafın muhtemel yargılama giderlerini karşılayacak uygun bir teminat göstermesi zorunludur.

Davanın görülmesi sırasında teminatı gerektiren durum ve koşulların ortaya çıkması halinde de mahkeme teminat gösterilmesine karar verir. Mecburi dava ve takip arkadaşlığında teminat gösterme yükümlülüğü, bu yükümlülüğün tüm davacılar bakımından mevcut olması halinde doğar.

Bununla birlikte, davacının adli yardımdan yararlanması, yurt içinde istenen teminatı karşılamaya yeterli taşınmaz malının veya ayni teminatla güvence altına alınmış bir alacağının bulunması, davanın, sırf küçüğün menfaatlerini korumaya yönelik olarak açılmış olması, ilama bağlı alacak için icra takibi yapılmış olması hallerinde teminat istenemez (6100 sayılı Yasa Md. 85).

Hâkim tarafından belirlenen kesin süre içinde teminat gösterilmezse, dava usulden reddedilir. Müdahale talebinde bulunan kişi, kesin süre içinde istenen teminatı vermezse, müdahale talebinden vazgeçmiş sayılmasına karar verilir. Teminat gösterilmesini gerektiren sebep ortadan kalktığı takdirde, ilgilinin talebi üzerine mahkeme, teminatın iadesine karar verir 6100 sayılı Yasa Md. 88-89)…” Yine aynı dairenin 02.05.2012 tarih, 2012/11319 Esas-2012/15241 Karar sayılı kararı ile 19.01.2012 tarih, 2009/31397 Esas-2012/984 Karar sayılı kararı da aynı minvaldedir.

3) Teminat Kararı-Teminatın Tutarı ve Şekli

6100 sayılı HMK’nin “Teminat kararı” başlıklı 86. Maddesinde teminat kararın nasıl verileceğine ilişkin düzenleme yer almaktadır. İlgili madde aynen şu şekildedir: “Yargılama giderlerini karşılayacak teminata, mahkemece kendiliğinden karar verilir. Hâkim, teminat kararı vermeden önce tarafları veya müdahale talebinde bulunan kişiyi dinleyebilir”. Yasa hükmünden de anlaşılacağı üzere mahkeme teminat hususunu kendiliğinden ele alacak ve resen yargılama giderlerini karşılayacak teminata karar verecektir. Bu husus teminat kararının yerine getirilmesinin 6100 sayılı HMK’nin “dava şartları” başlıklı 114/1-ğ maddesinin bir gereğidir. Yasada teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi bir dava şartı olarak düzenlenmiş olup, bilindiği üzere dava şartlarını mahkeme resen dikkate almakla yükümlüdür.

Söz konusu 86. Maddenin yasa koyucu tarafından gerekçesi ise şu şekilde açıklanmaktadır: “Maddede yer alan düzenlemeyle, dava açılması hâlinde yargılama giderlerini, davacı yanında fer'î müdahil sıfatıyla yer alma hâlinde ise müdahale giderlerini karşılayacak olan teminata mahkemece re'sen karar verileceği; hâkimin bu konuda karar almadan önce, sağlıklı ve doğru bir değerlendirme yapabilmesini mümkün kılmak amacıyla tarafları ve müdahale isteminde bulunanı dinleyebileceği hususu hüküm altına alınmıştır. Hâkime teminat konusunda re'sen karar verme yetkisinin tanınmasının temelinde, teminat kararının gereğinin yerine getirilmesinin, "Dava şartları" başlıklı 119 uncu maddenin (ğ) bendinde dava şartı sayılması yatmaktadır”. (https://mevzuat.sinerjias.com.tr).

6100 sayılı HMK’nin 87.maddesinde ise teminat tutarı ve şekline ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Bir davada verilecek teminatın tutarını ve şeklini hâkim serbestçe tayin edecektir. Ancak, tarafların teminatın şeklini sözleşmeyle kararlaştırmaları halinde, teminat ona göre belirlenecektir (HMK m.87/1). Yine teminatı gerektiren durum ve koşullarda değişiklik olması halinde, hâkim teminatın azaltılması, artırılması, değiştirilmesi ya da kaldırılmasına karar verebilecektir (HMK m.87/2). İlgili maddenin gerekçesi ise şu şekildedir:

“Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemede, gösterilecek olan teminatın tutarını ve şeklini, hâkimin tayin edeceği hususu hüküm altına alınmıştır. Bu düzenlemede, nelerin teminat olarak gösterilebileceği konusunda 1086 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinde yer alan kuraldan farklı olarak, bir teminat kataloğuna yer verilmemiş; bunun takdiri tümüyle hâkime bırakılmıştır. Ancak, 1086 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinde olduğu gibi, teminatın şekli konusunda taraflar bir sözleşme yapmışlarsa, hâkimin gösterilecek olan teminatı belirlerken bununla bağlı kalması esası da aynen benimsenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında ise uygulamada bu bağlamda ortaya çıkabilecek olan ihtiyacı karşılamak amacıyla, hâkime, teminatın, azaltılmasına, artırılmasına, değiştirilmesine ya da kaldırılmasına karar verme yetkisi tanınmıştır”. 

4) Teminat Gösterilmemesinin Sonuçları ve Teminatın İadesi

Şayet bir davada hâkim tarafından belirlenen teminat belirlenen kesin süre içerisinde gösterilmezse, dava usulden reddedilecektir (6100 sayılı HMK m.88/1). Yine davaya müdahale talebinde bulunan kişi hâkim tarafından belirlenen teminatı kesin süre içerisinde vermezse, mahkemece müdahale talebinden vazgeçmiş sayılmasına karar verilecektir (6100 sayılı HMK m.88/2). İlgili maddenin gerekçesi ise şu şekildedir: Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemede, hâkim tarafından belirlenen süre içinde teminatın gösterilmemesi hâlinde, hâkimin davayı usulden reddedeceği hususu hüküm altına alınmıştır. Böylelikle 1086 sayılı Kanunun 99 uncu maddesinde yer alan düzenlemeden farklı bir düzenleme benimsenmiştir. Bu durum, "Dava şartları" başlıklı 119 uncu maddenin (ğ) bendinde, teminat kararının yerine getirilmesi hususunun dava şartı olarak öngörülmesinin doğal bir sonucudur.

Maddenin ikinci fıkrasında ise davacı yanında fer'î müdahil olarak yer alanın müdahale giderlerini karşılamak amacıyla, göstermesi istenen teminatı, verilen kesin süre içinde göstermemesi hâlinde, müdahale talebinden vazgeçmiş sayılacağı hususu hüküm altına alınmış; uygulamada fer'î müdahale bağlamında ortaya çıkabilecek olan boşluk, bu şekilde doldurulmuştur”. 

Son olarak teminatın iadesine ilişkin düzenlemeye değinerek teminat ile ilgili yüksek mahkeme kararlarına yer vereceğiz. 6100 sayılı HMK’nin “teminatın iadesi” başlıklı 89.maddesine göre; Teminat gösterilmesini gerektiren sebep ortadan kalktığı takdirde, ilgilinin talebi üzerine mahkeme, teminatın iadesine karar verecektir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus ilgilinin teminatın iadesine ilişkin bir talebi söz konusu olursa teminatın iadesine karar verileceğidir. Mahkeme teminatı gösterilmesini gerektiren sebep ortadan kalksa da, ilgilinin talebi olmaksızın teminatın iadesine hükmedemeyecektir.