Kırmızı beyaz giyinmişlerdi kadınlarımız,      

Çocukların ellerinde flamalar, balonlar,

Yaşlılarımızın-Gençlerimizin üzerilerinde Atatürk tişörtleri

Yer gök dağ taş her taraf kırmızı beyazdı.

Sanki şairimizin dediği gibi;“Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çoktular”

Cumhuriyetin 100. yılıydı ve onlar doğudan batıya, kuzeyden güneye, köy kasaba kent demeden anıtkabir e yürüyorlardı.

Atatürk için, Cumhuriyet için, Bağımsızlık ve ulusal egemenlik için, laik ve çağdaş bir Türkiye için aklın, mantığın ve bilimin izinden.

Böyle bir sevgiye kim ulaşabilirdi?

Atatürk döneminde yaşayan dünya liderlerinin sonlarını anımsayalım:

Hitler milyonlarca insanın ölmesine, sakat kalmasına neden oldu. Fikir, bilim, sanat ve hukuk insanlarına eziyet ve işkence uyguladı. II. Dünya savaşından ulusu ile birlikte yenik çıktı. Yaşamının son anlarında metresi Eva ile evlendi ve bir sığınakta Eva ile intihar etti. Ölümünden sonra yakılmasını emretmişti. Yakıldı ölüsü ve külleri bulunamadı.

İtalya’da Mussolini emperyalist emellerinin peşinden koştu. Kendi arkadaşlarını hatta damadını da kurşuna dizdirdi. İsviçre’ye kaçmak isterken yakalandı. Dağda kurşuna dizilerek öldü ve bir bacağından asılarak günlerce teşhir edildi.

Rusya’da Stalin; Hukuk tanımaz uygulamaları ile binlerce insana zulmetti.

Binlerce insanı hiçbir yargı kararı olmadan Sibirya’ ya sürdürdü, öldürttü ve ocaklarını söndürdü.

Yani her üç liderde sonuçta korkunç bir diktatördü. Uyguladıkları zulüm ve cinayetler unutulmadı ve adlarını tarih sayfalarına kanla yazdırdılar.

Avrupa’daki diğer diktatörlerden İspanya’da Franko, Portekiz de Salvador ve benzerleri içinde halkın sevgisinden söz etmek mümkün değil.

Oysa Atatürk her zaman ulusunun kalbinde yaşadı ve yaşıyor.

Yerli yabancı yüzlerce yazar, düşünür, bilim insanı, tarihçi ve devlet insanı Atatürk hakkında hep çok olumlu şeyler yazmış, hem de konuşmuşlar onun nasıl büyük bir devlet insanı olduğunu anlatmaya çalışmışlardır.

Bunlardan John Fitzgerald Kennedey  Atatürk hakkında şöyle diyor;

"Atatürk, bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır... Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye'nin doğması, yeni Türkiye'nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan etmesi ve o zamandan beri koruması Atatürk'ün, Türk halkının eseridir.

Türkiye'de giriştiği köklü ve geniş devrimler, bir toplumun kendisine güvenini gösterir ki, bir benzeri yoktur."

Atatürk yalnız ülkemizde değil dünyada da çok saygın bir yere, sevgiye ve saygıya sahiptir. 35 ülkede heykeli vardır.

ABD’nin Başkenti Washington’da, Şili Başkenti Santiago, Venezuela Başkenti Karakas, Meksika Başkenti Mexico City, Küba Başkenti Havana, Yeni Zelanda Başkenti Wellingon, Avusturalya’nın Albany kenti bunlardan bazılarıdır.

Ayrıca 120 ülkenin ön önemli cadde ve meydanlarına da onun adı verilmiştir

Atatürk varlığını Türk ulusuna adamıştır. Yaşamı önce vatanın kurtulması için savaşlar ve sonra çağdaş bir Türkiye verdiği uğraşlarla geçti. Öyle ki vatan için sağlığını bile düşünmedi. Özellikle 1937 yılında hastalığının en ileri aşamasında 20 mayısta Mersin’e gitmiş askeri birliklerin geçit törenini izlemiş 24 Mayısta ise Adana’da askeri birlikleri denetlemiştir.

Gün geçtikçe sağlığının daha kötüye gittiğinin farkındaydı. 5 Eylülde vasiyetini yazdı. Zaten daha önce tüm mal varlığını hazineye ve belediyeye bağışlamıştı. 10 Kasım perşembe günü saat 9.05 geçe yaşama ve çok sevdiği ulusuna veda etti.

Atatürk’ün çocukluk arkadaşı Asaf İlbay’ın “ Çocukluk Arkadaşım Atatürk” adlı kitabında; Atatürk’ün   yaşamını yitirdiği gün bir İtalyan radyosunun “Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkınız büyüğünüz geliyor” diye anons yaptığı da anlatılmaktadır.

Atatürk her zaman Türk kadınının toplumda ki önemini vurgulamış ve onlar için “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil göklerde yükselmeye layıksın” demiştir.

Atatürk Cumhuriyeti Türk Gençliğine emanet etmiştir.

Atatürk'ün çocukları ulusumuzun geleceği olarak görmüştür. Onlara her zaman sevecen davranmış ve  duyduğu sarsılmaz güvenin ve büyük sevginin karşılığı olarak, ulusal bayramımız olan 23 Nisanları çocuklara armağan etmiştir.

Dünyada çocuklarına bayram armağan eden ve bu bayramı tüm dünya çocukları ile paylaşan tek ülke Türkiye’dir.

Bir bankanın reklam filminde ki konuşmaları anımsayalım:

Bir yetiştirme yurdunda babası savaşta şehit düşmüş küçük Salih ile Atatürk arasında geçen konuşma hiç ama hiç unutulmamalıdır.

Salih- Geleceğini biliyordum Gazi Paşa,

Gazi Paşa- Ben kimseye söylememiştim.

Salih- Babam bana bir şey olursa, Gazi Paşa seni kimsesiz bırakmaz dedi.

Gazi Paşa- Baban doğru söylemiş, kimsesiz değilsin, hiç kimse kimsesiz değil, siz Cumhuriyete, Cumhuriyet size emanet.

Salih- Sen hiç ölmeyeceğin mi ? Gazi paşam...

Evet Gazi Paşa Halkın Atatürküydü ve halkın sevgisi ile hiç ölmeyecekti.

Atatürk “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” demişti.

Aramızdan ayrılışının 85. yılında eseri olan Cumhuriyetimizin 100. yılını coşku ile kutladık.

Atatürk  ve silah arkadaşlarını, gazilerimizi, şehitlerimizi bir kez daha şükran ve minnet duyguları ve özlemle ile anıyorum.