Ateşli silah kullanılan olaylarda kastın belirlenmesi zaman zaman tartışmalara konu olmaktadır. Örneğin, düğünde havaya ateş edilmesi, tabancayı tamir ederken silahın patlaması, maç sonrasında yapılan kutlamalarda havaya ateş edilmesi gibi olaylarda insanların yaralandıkları veya öldükleri bizim toplumumuzda bazen rastlanan olaylardandır. Bu gibi durumlarda failin kastının belirlenmesi önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir kişinin kasten tabancayı bir kişiye doğrultarak ateş etmesi halinde eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirildiği yani kasten yapıldığı söylenebilir. Bu durumda bir sorun bulunmamaktadır. Bu tür olaylarda kişide başkasına zarar verme kastı bulunmadığı ve eylemi ilgili kişiye doğrudan gerçekleşmediği durumlarda bazı sorunlarla karşılaşılabilir.

Ceza hukuku sistemimizde insan yaşamı en üstün değer olarak kabul edilmiştir. Bizde de dünyada da bu durum böyledir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’mızda insan yaşamı mutlak ve en üstün değer olarak tanımlanmıştır.

İnsan hayatı, korunmasında sadece bireyin çıkarı olduğu için değil, aynı zamanda toplumun da menfaati olduğu için ceza hukuk sistemleri tarafından korumaya alınmıştır.

5237 sayılı TCK'nın “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmının “Hayata Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünün 81. maddesinde “Kasten Öldürme” suçu tanımlanmıştır. Buna göre; bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılacaktır.

Ateşli silah kullanılan olaylarda kastın belirlenmesi açısından şu kavramlar üzerinde durulmalıdır:

1) "doğrudan kast",

2) "olası kast",

3) "taksir"

4) "bilinçli taksir"

Kast kavramı

5237 sayılı TCK'nın "Kast" başlıklı 21. maddesine göre; suçun oluşması kastın varlığına bağlı kılınmıştır. Kast kavramı, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi şeklinde tanımlanabilir.

Kişinin, suçun yasal tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili bilerek ve isteyerek işlemesi halinde olası kast vardır.[1]

TCK m. 21/1’in ikinci cümlesinde doğrudan kast, TCK m. 21/2’nin birinci cümlesinde de olası kast kavramı açıklanmıştır.

Olası kast kavramı

Fail, olası kast halinde suçun yasal tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen eylemi gerçekleştirmektedir.

Yani bu durumda fail suçun unsurlarının ortaya çıkmasını kabul etmektedir.

Olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.[2]

Kırmızı ışıkta geçmek

Olası kastla ilgili verilen en yaygın örnek kırmızı ışıkta geçen sürücünün yaralamaya veya ölüme neden olması halidir.[3]

Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.[4]

Örneğin; kavşağa yaklaşırken hızını azaltmayıp kendisine kırmızı ışık yandığını ve diğer araçların durduğunu görmesine rağmen durmayarak hızlı bir şekilde kavşaktan geçen ve önüne araç çıkmasına rağmen frene basmayan sanığın, meydana gelen muhtemel neticeyi engellemeye yönelik herhangi bir davranışı bulunmadığından eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu söylenebilecektir.[5]

Düğünde ateş etmek

Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur.

Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.[6]

Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiği madde gerekçesinde ifade edilmiştir.

Buna göre, doğrudan kasıt; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kasıt söz konusu olacaktır.

Örneğin; düğün merasimi sırasında havaya ateş etmesi neticesi, atılan mermilerden birinin dut ağacından sekmesi ve maktule isabet etmesi ile ölümün meydana gelmesine neden olan sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu gözetilmelidir.[7]

Düğün törenleri sırasında havaya ateş etmek veya ateş ettikten sonra tutukluk yapan silahı kurcalarken ateşli silahın patlaması neticesinde birinin ölümüne neden olma hallerinde olası kastın varlığı söz konusu olacaktır.[8]

Yargıtay, düğün sırasında failin silahının ateş almaması üzerine, failin tabancasını yere paralel konumda iken kurcalamaya başlaması ve bu sırada tabancanın ateş alarak birinin ölmesi halinde faildeki kastın olası kast olarak nitelendirilmesi gerektiğini kararlarında ifade etmektedir.[9]

Olası kast ile doğrudan kastı arasındaki farkı ortaya koyan ölçütler

Bilme unsuru

Olası kasıt ile doğrudan kasıt arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasıttaki bilme unsurudur.

Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir.

Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kasıtla hareket ettiği kabul edilmelidir.

Suçun yasal tanımındaki unsurların ortaya çıkmasının muhtemel olması

Olası kastı doğrudan kasıttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve "olursa olsun" düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kasıtta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.

5237 sayılı TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.

Taksir ve bilinçli taksir kavramları

5237 sayılı TCK'nın 22/2. maddesinde taksir; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.

Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması gerekir. Burada ortaya çıkan neticenin de öngörülebilir olması şartı aranmaktadır.  İradi bir davranış yoksa taksirden söz edilemez. Ayrıca öngörülemeyecek bir sonucun ortaya çıkması durumunda taksirli suçtan failin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir.

Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Bu durumda taksirin niteliğinin de değiştirmesi söz konusu olmayacaktır. Türk Ceza Kanunu'nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.

Türk Ceza Kanunu'nda taksir; "basit" ve "bilinçli" taksir olarak iki ayrı başlık altında inceleme konusu yapılabilir. TCK m. 22/3 hükmünde bilinçli taksir; "kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" şeklinde tanımlanmıştır.  Bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılması söz konusu olacaktır.

TAKSİR KAVRAMI

Taksir, arapça "kusur" kökünden türetilmiş olan bir kelimedir. Kısaltma, bir işi eksik yapma, bir şeyi yapabilirken çekinip yapmama, kusur etme, kabahat ve günah anlamlarında kullanılmaktadır.[10]

Taksir kavramı, sonucun fail tarafından öngörülebilir olduğu halde öngörülmemesi şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, öngörüldüğü halde istenmemesi biçiminde de gerçekleşebilecektir.[11]

Taksir kavramı, failin suç tipindeki sonuca yönelik kast içerisinde olmadan, fakat zorunlu olduğu özeni gösterdiği takdirde sonucun ortaya çıkmasının mümkün bulunmayan hallerde, belirlenmiş suç tipini hukuka aykırı olarak ihlal etmesi veya bir kişinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle, istemediği ve fakat öngörülebilir bir sonucu gerçekleştirmesi şeklinde tanımlanabilir.[12]

Suçun manevi unsurlarından olan kastta olduğu gibi taksirde de birlikte yaşamanın getirdiği kurallara uyulmaması halinden bahsedilmektedir.

Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kişilerin başkalarına zarar vermemek için bazı tedbirleri almaları ve bazı davranış kurallarına uymaları gerekmektedir.

Bu kurallar birlikte yaşama zorunluluğundan kaynaklanabileceği gibi, devletin müdahalesinden de doğabilir.

Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Taksirli suçta fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için ceza yaptırımı ile karşılaşır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle sebep olmaktan kaynaklanmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 22. Maddesinin ikinci fıkrasında taksir kavramı; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde ifade edilmektedir.

Toplumsal yaşamda kişiler belli faaliyetlerde bulunmaktadır. Birbirleri ile ilişkili olan bu çok sayıda kişinin başkalarına zarar vermeme adına bazı tedbirleri alma ve bazı davranış kurallarına uymaları gerekmektedir.

Bu kurallar toplum halinde yaşamanın zorunlu bir sonucudur. Bazen de bu zorunluluk, Devletin müdahalesiyle gündeme gelebilmektedir.

Taksirli suç kavramı, toplumsal yaşam kurallarının ihlal edilmesi neticesinde ortaya çıkmaktadır. Burada failin dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmadığı için cezalandırıldığı söylenebilir.

Bu yüzden fail, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan dolayı sorumlu tutulmaktadır.

Yargıtay’ın birçok kararında ve öğretide, taksirli suçlarda aranması gereken bazı hususlar olduğu ve bu hususların varlığı halinde taksirli suçtan bahsedilebileceği ifade edilmektedir.

Taksirli suçun şartları şunlardır:[13]

1) Eylem taksirle işlenebilen bir suç olmalıdır.

2) Hareket iradi olmalıdır.

3) Sonucun istenmemesi gerekir.

4) Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağı bulunmalıdır.

5) Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması gerekir.

Yukarıda belirtilen şartların varlığı halinde taksirli suçun varlığından söz edilebilir

Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayrımı ortaya koyan ölçüt

Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki farkı ortaya koyan ölçüt şudur:

1) Taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi gerekir.

2) Bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olması gerekir.

Bu ölçütte aşağıdaki hususlar dikkate alınmalıdır:

1) Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir.

2) Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır.

3) Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

Olası kastla bilinçli taksiri ayırt etme ölçütü

TCK m. 21/2 hükmünde olası kast kavramı "kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi" şeklinde tanımlanmıştır. Hükümde başkaca ayırıcı unsura yer verilmediği görülmektedir.

TCK m. 22/3 hükmünde bilinçli taksir kavramı; "kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır" şeklinde tanımlanmıştır.[14]

Yasa koyucu madde metninde yer vermediği "kabullenme" ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde dile getirmiştir.

Buna göre; olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, yani fail suçun unsurlarının ortaya çıkmasını kabul etmektedir.  Bu hususun olası kastı bilinçli taksirden ayıracak ölçüt olarak kullanılabileceğini söyleyebiliriz.

Öğretide, olası kastla bilinçli taksiri ayırt etme konusunda frank formülünün uygulanması gerektiği ifade edilmiştir.[15]

Frank formülü

Olası kast ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak vardır.

Bilinçli taksir  ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’  

diyebiliyorsak vardır.

Olası kast ve bilinçli taksir kavramlarının arasındaki farkı belirlemek açısından aşağıda belirtilen hususların dikkate alınması gerekir:[16]

1) Öngörülen olası neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast vardır.

2) Öngörülen olası sonucun meydana gelmesinin istenmemesine rağmen sonucun meydana gelmesinin engellenemediği durumlarda bilinçli taksir vardır.

3) Failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kast vardır.

4) Failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır.[17]

Ateşli silahla gerçekleştirilen eylemlerde atış türü önemlidir. Bu nedenle “atış artığı”, “bitişik atış”, “bitişiğe yakın atış”, “yakın atış”, “uzağa yakın atış” ve “uzak atış” kavramlarından bahsetmek yararlı olacaktır.

Örneğin; kasten öldürme suçunda sanığın evinde tabanca yakalanmıştır. Olayda maktule ait giysilerde bulunmuştur.  Bu durumda her iki eşyanın Adli Tıp Kurumu'na gönderilerek aşağıda belirtilen hususlar olayın aydınlatılması için araştırılmalı ve kurumdan rapor alınmalıdır:

1) Atışın hangi mesafeden yapıldığı,

2) Sağ el parmağın tetik kısmına geçirilerek döndürülmesi ile silahın atış alıp almayacağı,

3) Atış alabilirse mevcut yaraların oluşup oluşamayacağı, maktulün sağ ve sol ellerine ait avuç içi ve el üstü svap numunelerinde ki atış artıklarının maktulün tabancasının tetik kısmına sağ el parmağını geçirerek silahı döndürürken ateş alması sonucu oluşup oluşamayacağı.

Yargıtay bu örnek olayda yukarıda belirtilen hususlara ilişkin rapor aldırıldıktan sonra hukuki durumun değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.[18]

Bazen tek delil atış artıkları olabilir. Bu durumda olay ayrıntılı bir şekilde araştırılmalıdır.[19]

Bu kavramların tanımları şu şekilde verilebilir:[20]

Atış artıkları; Ateşli silahlarda kullanılan muhimmatta mevcut darbeye hassas patlayıcıların, ateşlenme anında yüksek ısı ve basınç etkisiyle yanması esnasında ortaya çıkan, vücut dokusuyla hiçbir kimyasal etkileşime girmeyen, yapısında kurşun (Pb), baryum (Ba), antimon (Sb), kalay (Sn), bakır (Cu), çinko (Zn) ve titanyum (Ti) gibi elementlerin kombinasyonlarını ihtiva eden, genellikle küresel yapıda eşsiz morfolojiye sahip mikron boyutunda partiküllerdir.

Atış artıkları konusunda faillerin savunmaları dikkate alınmalı ve savunmaya göre atış artıklarının durumu araştırılmalıdır.

Örneğin; ateşli silahla yaralama olayında sanık atış artığının tarım aletlerinden bulaşmış olabileceği yönünde savunma yapmıştır. Bu durumda tarım aletlerinden ele atış artığı bulaşıp bulaşmayacağı hususunda rapor alınmalıdır.[21]

Bitişik atış; “Kısa ve uzun namlulu ateşli silahlarda, namlu ucunun giysiye tamamen temas ettiği, mermi giriş deliği bölgesinde genel olarak; yoğun atış artığı, alev yanığı, is, artı veya yıldız şekli gibi karakteristik özellikler gösteren atışlardır.

Örneğin; sanık uyumakta olan maktuleyi av tüfeği ile bitişik atış mesafesinden iki el ateş ederek öldürmüştür.[22]

İntihar vakalarında bitişik atışın tespiti büyük önem taşımaktadır.

Örneğin;  olay günü maktulün evde av tüfeği ile vurulup yaralandığı, evde bulunan kişiler tarafından hastaneye götürüldüğü sırada yolda öldüğü olayda ifadeler çelişkili ve maktülün kendisini ateşli silahla vurduğu hususu şüpheli kalmıştır.

Bu örnek olayda maktulün ölümüne neden olan atışın bitişik atış mesafesinden yapıldığı, maktulden alınan svaplar üzerinde yapılan incelemede antimon elementinin tespit edilemediği anlaşılmıştır. Bu nedenle olayın araştırılması yapılmalı maktülün kendini vurmasının mümkün olup olmadığı araştırılmalıdır.[23]

Bitişiğe yakın atış; “Kısa ve uzun namlulu ateşli silahlarda, giysi üzerindeki mermi giriş deliklerinin fiziki ve kimyasal karakteristik özelliklerinin bitişik atış mesafesinden yapılan atışlarla yakın benzerlikler gösterdiği, giysi ile namlu ucu arasında çok az (4 cm'ye kadar) mesafenin bulunduğu atışlardır.

Örneğin; sanığın, olay günü eline aldığı av tüfeğini, korkutmak maksadıyla müteveffaya doğrulttuğu, bu sırada dolu olup olmadığını bilmediği tüfeğin boş olup olmadığını tam olarak tespit etmeden ve kendi savunması ile sabit olduğu üzere yanlışlıkla tetiğe basmasıyla tüfeğin patladığı, av tüfeği giriş yarası ve saçma taneleri lokalizasyonu birlikte değerlendirildiğinde atışın yakın ya da bitişik atış mesafesinden yapılmış olduğu belirlenmiştir.

Bu olayda olası kast hali söz konusu olabilecektir.[24]

Yakın atış; Kısa ve uzun namlulu ateşli silahlarda, fiziki özellikler bakımından bitişik atış karakterini taşımayan ve bitişik atışa göre mermi giriş deliği bölgesinde daha az miktarda ve düzensiz dağılmış atış artığı bırakan atışlardır.

Uzağa yakın atış; Kısa ve uzun namlulu ateşli silahlarla yakın atışın üst sınırına yakın mesafeden yapılan ve giysiler üzerinde hemen hemen hiç atış artığı bırakmayan atışlardır.

Uzak atış; “Kısa ve uzun namlulu ateşli silahlarla yakın atışın üst sınırından daha uzak mesafeden yapılan ve giysiler üzerinde atış artığı bırakmayan atışlardır.

Ateşli silah atış mesafeleri bitişik, yakın ve uzak olmak üzere başlıca üç kategoride incelenir.[25]

1) Cilt ile namlu ağzı arasındaki mesafenin 0-3 cm olduğu atışlar genel olarak bitişik atış olarak adlandırılır. Ancak namlu ağzının cilde tamamen dayalı olduğu atışları bitişik, cilt ile namlu ağzı arasında az da olsa 3 cm'ye kadar bir mesafenin bulunduğu atışları bitişiğe yakın atış olarak sınıflamak daha doğrudur. Zira; bitişik atışlarda ciltaltında ‘maden boşluğu’nda görülen bulgular, bitişiğe yakın atışlarda hem ciltaltında hem de ciltte oluşabilmektedir.

2) Yakın atış kısa namlulu silahlar için 3-(30-45) cm'den, uzun namlulu silahlar için ise 3-(75- 100) cm mesafeden yapılan atışlardır.

3) Yakın atışın üst sınırından daha uzak, yani ciltte herhangi bir atış artığı bırakmayacak mesafeden yapılan atışlara uzak atış denir.

Ateşli silah kullanılarak gerçekleştirilen eylemlerde ateşli silahın mesafeleri önemlidir. Bu durum faildeki manevi unsurun belirlenmesinde ortaya çıkmaktadır.

Örneğin; sanığın düğün yeri gibi kalabalık insan yoğunluğunun bulunduğu yerde kurcaladığı silahının ateş alması durumunda çevredekilerin yaralanabileceğini ve ölebileceğini öngörmesine rağmen, uzmanı olmadığı silah tamiri işine girişmek suretiyle dikkatsizlik ve özen eksikliği sonucu öngördüğü ölüm neticesini istemeksizin bir kişinin ölümüne neden olduğu tespit edilmiştir. Yargıtay bu olayda eylemin bilinçli taksirle gerçekleştirildiği sonucuna varmıştır.[26] Bu olayda Yargıtay oy çokluğu ile karar vermiştir. Karşı düşüncede olanlar eylemin olası kastla gerçekleştirildiğini ileri sürmüşlerdir.[27]

Bazı olaylarda eylemin kasten gerçekleştirilmesine karşılık kazaen olduğu ileri sürülebilir. Bu durumda eylemin kasten olup olmadığı ayrıca araştırılmalıdır.

Örneğin; sanık ava gitmek için temizlik ve doldur boşalt yaptığı sırada kendisine ait av tüfeği ile kazaen kardeşini vurduğunu söylemiştir. Bu olayda maktulde 2 bölgede ateşli silah yaralanması tespit edilmiştir. Yapılan her iki atışın da yukarıdan aşağıya seyirli olduğu ve kafa bölgesine yapılan atışın bitişiğe yakın atış mesafesinden atıldığı, maktulenin ateşli silah yaralanmasına bağlı kafatası kubbe ve kaide kemiği kırığı, yaygın beyin ve beyincik kanaması nedeniyle öldüğü belirlenmiştir. Bu olayda eylemin kasten gerçekleştirildiği söylenebilecektir.[28]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------------

[1] Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir. Bkz. TCK m. 21/2.

[2] Bkz.; TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesi.

[3] Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Burada olası kast söz konusudur. Emsal karar için bkz.; YCGK, E: 2018/473, K: 2020/225, T: 21.05.2020: “…Sanığın, yerleşim yeri içerisinde, azami hız sınırının saatte 50 km olduğu bölgede, Yasa'nın öngördüğü azami hızın çok üzerinde saatte yaklaşık 110 km süratle seyir hâlinde bulunması, yaya geçidinde karşıdan karşıya geçebilecek yayaların önüne çıkabileceğini öngördüğü hâlde, o sırada yeşil ışıkta yaya geçidini kullanarak yolun karşısına geçmekte olan mağdur çocuğa kendi yönündeki araçlara kırmızı ışık yanmasına karşın, kırmızı ışıkta geçmek suretiyle büyük bir hızla çarpmış olması, bilinçli taksirin özünü oluşturan ve bilinçli taksiri, olası kasttan ayıran en önemli ilke olan, öngörülen ve gerçekleşen neticenin istenmemesi ve sonucu engellemeye yönelik frene basma, hızını azaltma yönünde hiçbir çaba göstermemesi, bu şekilde öngördüğü muhtemel neticeyi engelleme çabasının ya da neticeyi göze almadığına dair bir davranışının bulunmaması, başka bir ifadeyle gerçekleşen muhtemel neticeye kayıtsız kalarak kabullenmesi, ayrıca somut olayın kanun koyucu tarafından olası kastın düzenlendiği madde gerekçesinde belirtilen örnek olaydaki gibi gerçekleştiğinin de anlaşılması karşısında sanığın eyleminin olası kastla yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir…”

[4] YCGK, E: 2021/95, K: 2022/257, T: 12.04.2022.

[5] YCGK, E: 2019/121, K: 2019/518, T: 02.07.2019.

[6] YCGK, E: 2021/95, K: 2022/257, T: 12.04.2022.

[7] Y.1.CD, E: 2015/4140, K: 2016/3581, T: 12.10.2016.

[8] Y.1.CD, E: 2014/663, K: 2015/2219, T: 13.04.2015: “…Sanığın olay günü akrabasının köydeki düğününe katıldığı, gelin ve damadın araçtan inecekleri sırada, tabancasını çıkararak havaya doğru rastgele ateş etmeye başladığı, çevrede bulunan kişi ya da kişilerin de isabet alıp yaralanabileceğini ya da ölebileceğini öngörmesine rağmen, atışlarına devam ettiği, bir ara tabancanın tutukluk yapması nedeniyle tabancayı yere doğru vaziyette tutarak kurcalamaya başladığı, bu sırada, silahın ateş alması ile tam karşısındaki istikamette, kendisine yaklaşık 8-10 metre mesafedeki maktulü baş bölgesinden tek isabetle vurup öldürmesi eyleminde, sanığın olası kastla hareket ettiği ve nüfus kaydına göre maktulün suç tarihinde 18 yaşından küçük olduğu anlaşılmakla, çocuğu olası kastla öldürme suçundan TCK.nun 82/1-e, 21/2 maddeleri uyarınca hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden; suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde bilinçli taksirle insan öldürme suçundan hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir…”

[9] YCGK, E: 2021/95, K: 2022/257, T: 12.04.2022: “…Uyuşmazlık; sanığa atılı suçun niteliğinin belirlenmesine ilişkindir. düğününe katıldığı, mahalle içerisinde, iki binanın arasındaki yola cephesi bulunan iki katlı bir binanın hemen arkasında yer alan boş alanda yapılan düğün sırasında, tüfekle, tabanca ve kurusıkı silahlarla çok sayıda atış yapıldığı, sanığın da yanında getirdiği tabanca ile ateş açmaya çalıştığı, silahının ateş almaması üzerine, sanığın tabancasını yerel paralel konumda iken kurcalamaya başladığı, tabancasının sürgüsünü çekmeye çalıştığı, bu sırada ateş alan silahtan çıkan mermi çekirdeğinin horon oynayanları oturduğu yerden izleyen ve sanığa birkaç metre mesafede bulunan 1953 doğumlu N.... Ç....’nın sol kürek kemiği bölgesine isabet ettiği, yere düşen N....’in kaldırıldığı hastanede aynı gün hayatını kaybettiği olayda; sanığın ele geçirilemediği için nitelikleri ve herhangi bir arızasının olup olmadığı tespit edilemeyen ancak ölenin bedeninden çıkarılan mermi çekirdeği itibarıyla, 9 mm çapında mermi kullandığı sabit olan tabancası ile düğün yerinde ateş etmeye çalışırken tabancasının tutukluk yapması üzerine eline aldığı tabancasını yere paralel şekilde kurcaladığının sabit olduğu; ancak sanığın, bulunduğu yer itibarıyla tabancanın ateş aldığında çevredekilerin yaralanabileceğini ve ölebileceğini öngörmesine rağmen hareketini sürdürmek suretiyle sonucu kabullenerek tabancasının tetiğine bilinçli olarak basıp ateşlediğine ilişkin her türlü kuşkudan uzak bir belirleme yapılamayışı karşısında, sanığın düğün yeri gibi kalabalık insan yoğunluğunun bulunduğu yerde kurcaladığı silahının ateş alması durumunda çevredekilerin yaralanabileceğini ve ölebileceğini öngörmesine rağmen, uzmanı olmadığı silah tamiri işine girişmek suretiyle dikkatsizlik ve özen eksikliği sonucu öngördüğü ölüm neticesini istemeksizin N.... Ç....’nın ölümüne bilinçli taksirle neden olduğu kabul edilmelidir…”

[10] Suat Çalışkan, Taksirle Öldürme Suçu, https://www.hukukihaber.net/taksirle-oldurme-sucu-makale,7568.html, ET: 04.12.2022.

[11] Suat Çalışkan, Taksirle Öldürme Suçu, https://www.hukukihaber.net/taksirle-oldurme-sucu-makale,7568.html, ET: 04.12.2022.

[12] Suat Çalışkan, Taksirle Öldürme Suçu, https://www.hukukihaber.net/taksirle-oldurme-sucu-makale,7568.html, ET: 04.12.2022.

[13] Suat Çalışkan, Taksirle Öldürme Suçu, https://www.hukukihaber.net/taksirle-oldurme-sucu-makale,7568.html, ET: 04.12.2022.

[14] Öğretide, bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu ileri sürülmüştür.

[15] “Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir...Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir” Bkz.; Bahri Öztürk/Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, 17. Baskı, Ankara 2017, s. 303-304.

[16] YCGK, E: 2021/95, K: 2022/257, T: 12.04.2022.

[17] YCGK, E: 2021/95, K: 2022/257, T: 12.04.2022.

[18] Y.1.CD, E: 2007/7771, K: 2008/3030, T: 16.04.2008

[19] Y.1.CD, E: 2004/2682, K: 2004/2807, T: 12.07.2004: “…4-Sanık aleyhine tek delil olay sonrası zabıtaca alınan el svaplarında sağ elinde atış artıklarına rastlanmasıdır. a-Zabıtaca hastanede maktüle Yıldız, sanık Sabri ve tanıklar Mehmet Rıza Eskin ile Azime Eskin'in sağ ve sol el svapları alınmış (el içi veya üzeri olduğu belirtilmemiş) sadece sanık Sabri'nin sağ el svabında atış artıklarına rastlanmıştır. b-Jandarma Genel Komutanlığının 17.09.2003 günlü ekspertiz raporunda, söz konusu olayda uzun namlulu ateşli silah kullanıldığı, uzun namlulu silahlarda ve toplu tabancalarda el ve yüz bölgesine atış artıklarının yerleşme ihtimali düşüktür.Kullanılan silaha ait mekanizma şekli ve uzun namlulu olması maktüle Yıldız'a ait el svaplarında atış artığına rastlanma ihtimalini azaltmaktadır.Ayrıca sanık Sabri'ye ait el svaplarında atış artığının bulunmasının atış yapan ile yapmayan arasında olabilecek boğuşma veya çevredekiler tarafından atışın engellenme çabaları, ilk yardın veya başka amaçla yaralı şahsa özellikle giriş deliği bölgesine ve elbisesine dokunma, dolu veya boş fişeğe dokunma, atış yapılan silahlara dokunma veya olayda yer alan-almayan ancak ateşlenmeyen bir başka silaha dokunma veya atış yapılan mekanlardaki hedefe yakın eşyalara dokunma gibi olası durumlardan kaynaklanabileceği, sayılan bu durumlara bağlı olarak bir şahsın elinde atış artığının görülmesinin mutlaka atış yaptığı, görülmemesinin de atış yapmadığı şeklindeki değerlendirilmeler suçluların belirlenmesinde kesin bir kriter olamıyacağı bildirilmiştir. c-Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 16.10.2002 tarih ve 1903 sayılı raporunun sonuç kısmında "dosyadaki tüm bilgi ve belgeler birlikte dikkate alındığında", aa-Kişinin ölümünün av tüfeği saçma taneleri yaralanmasına bağlı iç organ harabiyeti sonucu gelişen iç kanamadan ileri geldiği, bb-Yara yeri, atışın bitişik atış mesafesinden yapılmış olması ve olayda kullanılan tüfeğin özellikleri ile kişinin fiziki yapısı birlikte değerlendirildiğinde bu atışın kişinin kendisi tarafından yapılabileceği, gibi aynı mesafe ve lokalizasyonda bir başkası tarafından da yapılmış olabileceği, bunlar arasında tıbben ayırım yapılamıyacağı, cc-"Barutun cinsi, silahın özellikleri, ateş edildikten sonra geçen süre ve elin silinmesi, yıkanması gibi durumlarda ateş eden elde atış artıklarının bulunamıyabileceği gibi ateş etmemiş bir kişinin giriş yarası yerine veya silahla teması halinde de atış artıklarının bulaşabileceği bu nedenle el svaplarında atış artıklarının bulunmasının o kişinin ateş ettiğinin kesin delili olamıyacağı" şeklinde kanaat bildirilmiştir…”

[20] Bkz.; Türk Dil Kurumu Yayınları Kriminal Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Sözlükler Dizisi, 2016.

[21] Y.3.CD, E: 2020/4022, K: 2020/1013, T: 08.09.2020: “…Sanık ...'nin sağ el iç dış svabında, sanık...'in de sol el iç ve dış svabında atış artıklarının tespit edildiği, sanıkların tarlada çalışmaları ve atış artıklarının tarım aletleri nedeni ile ellerine bulaşmış olabileceği yönündeki savunmaları karşısında; zaman, mekan ve hava şartlarına göre tarım aletlerinden ele atış artığı bulaşıp bulaşmayacağı hususunda bilirkişi raporu aldırılarak hüküm kurulması gerekirken eksik kovuşturma ile sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi,…”

[22] Bu olayda sanık hakkında TCK'nun 82/1-e bendinin de uygulanması gerekecektir. Emsal karar için bkz.; Y.1.CD, E: 2011/5501, K: 2012/7923, T: 06.11.2012.

[23] Y.1.CD, E: 2015/1149, K: 2016/1952, T: 14.04.2016: “…Maktul .ile sanık . birlikte karı-koca hayatı yaşadıkları, diğer sanık. de kardeşi . ile aynı evde yaşadığı, olay tarihinden önce sanık .. maktul . altınlarını istediğine dair iddiaların olduğu, ancak .,., arasında herhangi bir şekilde geçimsizlik yaşanmadığı, ayrıca maktulün yakınları ile sanıkların beyanlarına göre maktulün intihar etmesini gerektirecek herhangi bir sorununun bulunmadığı, olay günü maktulün evde av tüfeği ile vurulup yaralandığı, evde bulunan kişiler tarafından hastaneye götürüldüğü sırada yolda öldüğü, kar yağışı nedeniyle köy yolunun kapalı olduğu, bu yüzden hastaneye hızlı bir şekilde gidilemediği, aynı nedenle Jandarma görevlilerinin de gecikerek olay yerine gittikleri, olay anında sanık . evde bulunup bulunmadığına dair çelişkili beyanların olduğu, olay yerindeki incelemelerin sanıkların ve yakınlarının belirttikleri yerlerde yapıldığı, suçta kullanıldığı iddia edilen tüfeğin sanıkların babası olan .tarafından Jandarma görevlilerine teslim edildiği, tüfek üzerinde mukayeseye elverişli herhangi bir parmak izinin tespit edilemediği, olay yeri görgü ve tespit tutanağına göre maktulün yatak odasında iki ayrı yerde kan birikintileri olduğu, bunun dışında başka bir yere kan sıçramadığı gibi etrafta saçma izleri de olmadığı, av tüfeği ile çok yakından ateş edilme ihtimalinin bulunduğuna dair olay yeri tespit tutanağında değerlendirmeye yer verildiği, otopsi sırasında maktulün vücudunda sol klavikula ortasının 2 cm altında 1 adet av tüfeği toplu giriş yarası, sol omuz arkada av tüfeği toplu çıkış yarası, sol el bileği ön yüzde 2 adet tereddüt kesileri tespit edildiği, maktulün ölümüne neden olan atışın bitişik atış mesafesinden yapıldığı, maktulden alınan svaplar üzerinde yapılan incelemede antimon elementinin tespit edilemediğinin anlaşılması karşısında; Olay yerinde balistik uzmanı bilirkişiler hazır bulundurularak, adli emanete kayıtlı av tüfeği ile manken kişiler de kullanılmak suretiyle uygulamalı keşif yapılıp, ateş edilen yer, atış mesafesi ve maktulün vurulduğu yer belirlenip, olay yerinin tüm boyutlarıyla fotoğraflandırılması, maktulün günlük işlerinde hangi elini kullandığının yakınlarından sorularak tespit edilmesi, daha sonra dosyada bulunan maktül .ait öldükten sonraki fotoğraflar ve olay günü suç aleti tüfeğin ilk bulunduğu yer, tüfeğin boyutu, otopsi raporu, tüfekte parmak izi saptanamaması, maktulün fiziksel özellikleri birlikte değerlendirilerek, dosyanın kül halinde emanete kayıtlı tüfekle birlikte . Adli Tıp Kurumu'na gönderilmesi, mahkemenin kabulünde belirtildiği şekilde maktulün kendisini vurabilip vuramayacağı, kendi kendini vurabilecek idiyse maktulün elinde atış artığının neden bulunamadığı hususlarında rapor aldırılması, daha sonra tüm kanıtlar birlikte dikkate alınarak sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yazılı şekilde karar verilmesi,…”

[24] Y.12.CD, E: 2021/286, K: 2021/5439, T: 05.07.2021: “…Tüm bu tespitler kapsamında; ölen ile arasında öncesine dayalı herhangi bir husumet bulunduğu tespit edilemeyen sanığın, olay günü eline aldığı av tüfeğini, korkutmak maksadıyla müteveffaya doğrulttuğu, bu sırada dolu olup olmadığını bilmediği tüfeğin boş olup olmadığını tam olarak tespit etmeden ve kendi savunması ile sabit olduğu üzere yanlışlıkla tetiğe basmasıyla tüfeğin patladığı, av tüfeği giriş yarası ve saçma taneleri lokalizasyonu birlikte değerlendirildiğinde atışın yakın ya da bitişik atış mesafesinden yapılmış olduğu, keşif sırasında çekilen fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere küçük ebatlı bir odada elinde bulundurduğu av tüfeği ile oynarken av tüfeğini tam karşısında bulunan ölene doğrultan ve bu sırada eli de tetikte bulunan sanığın, bu şekilde bulundurduğu tüfeğin ateş alabileceğini ve ölüm neticesinin gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, öngördüğü neticenin gerçekleşmemesi için çaba sarf etmediği ve dolayısıyla kabullenip kayıtsız kaldığı ölüm neticesinden olası kastla sorumlu tutulması gerektiği, bu suretle suçun subutu halinde sanığın eyleminin olası kast ile öldürme suçunu oluşturup oluşturmayacağının ve delilleri değerlendirme yetkisinin 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 12. maddesi hükmüne göre Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu da gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken suç vasfı tartışılıp eylemin olası kastla işlenmediği ve bilinçli taksirin unsurlarının oluştuğu kabul edilerek yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,…”

[25] Adli Travmatoloji, Dr. Ercüment Aksoy, Dr. Atınç Çoltu, Dr. Beyhan Ege, Dr. Gürsel Günaydın, Dr. Mehmet Akif İnanıcı, Dr. Hüseyin Karali, Dr. Mustafa Karagöz, Dr. Cemil Ötker, Dr. Ali Yeşimçigil, https://www.ttb.org.tr/eweb/adli/4.html).

[26] YCGK, E: 2021/95, K: 2022/257, T: 12.04.2022; “….Gümüşhane ilinin Şiran ilçesinde ikamet eden 1964 doğumlu sanık M.... O....’nın 22.08.2017 Salı günü, dünürü H.... İ.... E....’ün oğlu H.... E....’ün düğününe katıldığı, mahalle içerisinde, iki binanın arasındaki yola cephesi bulunan iki katlı bir binanın hemen arkasında yer alan boş alanda yapılan düğün sırasında, tüfekle, tabanca ve kurusıkı silahlarla çok sayıda atış yapıldığı, sanığın da yanında getirdiği tabanca ile ateş açmaya çalıştığı, silahının ateş almaması üzerine, sanığın tabancasını yerel paralel konumda iken kurcalamaya başladığı, tabancasının sürgüsünü çekmeye çalıştığı, bu sırada ateş alan silahtan çıkan mermi çekirdeğinin horon oynayanları oturduğu yerden izleyen ve sanığa birkaç metre mesafede bulunan 1953 doğumlu N.... Ç....’nın sol kürek kemiği bölgesine isabet ettiği, yere düşen N....’in kaldırıldığı hastanede aynı gün hayatını kaybettiği, düzenlenen otopsi raporuna göre ölenin sırtında solda, skapula üzerinde 1 adet ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası olduğu, çıkış yarası olmadığı, mermi çekirdeğinin vücut içerisinde soldan sağa, arkadan öne ve hafif aşağıdan yukarı seyirle sol ve sağ göğüs boşluklarını katederek her iki akciğeri yaraladığı, sol 5 ve 6, sağ 3, 4 ve 5. kaburgaları kırdığı, sağ omuz bölgesi yumuşak dokuda kaldığı, N.... Ç....’nın ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kaburga kırıklarıyla birlikte iç organ yaralanması ile iç kanama sonucu hayatını kaybettiğinin ifade edildiği, uzmanlık raporuna göre ölenin montundaki deliğin etrafındaki artıklarının dağılım yoğunluğuna göre atışın, kısa namlulu silahlar için 30-45 cm’den daha uzak bir mesafeden yapılan atış anlamına gelen uzak atış mesafesinden yapılmış olduğunun belirtildiği, suçta kullanılan tabancanın ele geçirilemediği, tanıklar Hamza Polat, Ersin Balyemez ile katılan Ö.... Ç....’nın beyanlarında sanığın silahını kurcalarken tabancasının ateş alması ile ölenin yere düştüğünü ifade ettikleri, olay sırasında ateş almayan kurusıkı silahını kurcaladığını savunan sanığın suçlamaları kabul etmediği anlaşılan olayda; sanığın ele geçirilemediği için nitelikleri ve herhangi bir arızasının olup olmadığı tespit edilemeyen ancak ölenin bedeninden çıkarılan mermi çekirdeği itibarıyla, 9 mm çapında mermi kullandığı sabit olan tabancası ile düğün yerinde ateş etmeye çalışırken tabancasının tutukluk yapması üzerine eline aldığı tabancasını yere paralel şekilde kurcaladığının sabit olduğu; ancak sanığın, bulunduğu yer itibarıyla tabancanın ateş aldığında çevredekilerin yaralanabileceğini ve ölebileceğini öngörmesine rağmen hareketini sürdürmek suretiyle sonucu kabullenerek tabancasının tetiğine bilinçli olarak basıp ateşlediğine ilişkin her türlü kuşkudan uzak bir belirleme yapılamayışı karşısında, sanığın düğün yeri gibi kalabalık insan yoğunluğunun bulunduğu yerde kurcaladığı silahının ateş alması durumunda çevredekilerin yaralanabileceğini ve ölebileceğini öngörmesine rağmen, uzmanı olmadığı silah tamiri işine girişmek suretiyle dikkatsizlik ve özen eksikliği sonucu öngördüğü ölüm neticesini istemeksizin N.... Ç....’nın ölümüne bilinçli taksirle neden olduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığın eyleminin bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, bozma nedenine, bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu için Kanun’da öngörülen ceza miktarına ve tutukluluk süresine göre sanığın tahliyesine, başka bir suçtan tutuklu ya da hükümlü değil ise derhâl salıverilmesi için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına karar verilmelidir…”

[27] Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi M. Esen; "Olay tarihinde sanık M.... O.... düğün yerinde ayağa kalkarak soruşturma kapsamında ele geçirilemeyen bir tabancayla havaya ateş etmek istemiş, ancak tabancanın tutukluk yapması üzerine ateş edememiştir. Bunun üzerine sanık oturduğu yerde tutukluk yapan elindeki tabancanın arızasını gidermek için sürgüsüyle oynamaya başlamıştır. Arızayı gidermeye çalışırken tabancanın namlusunu sanığa 4-5 metre mesafede horon oyununu seyreden maktul N.... Ç....'ya doğru tutmuştur. Bu sırada ateşlenen tabancadan çıkan mermi sanığın 4-5 metre uzağında ve sağ çaprazında bir sandalyede oturmakta olan maktul N.... Ç....'nın sol kürek kemiği üst bölgesine isabet etmiştir. Sanığın tabancasından çıkan merminin maktule isabet etmesi sonucu maktul hayatını kaybetmiştir. Yerel Mahkeme yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında verilen olası kastla öldürme suçundan mahkumiyet kararına istinaf başvurusu reddedilmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesince temyiz incelemesinde çoğunluk kararı ile sanığa isnat edilen eylemin bilinçli taksirle işlendiği gerekçesi ile bozma kararı verilmiş. Yerel mahkeme kararında direnmiştir. Direnme kararını görüşen Yargıtay Ceza Genel Kurulu çoğunluk kararı ile, eylemin bilinçli taksirle işlendiğine karar vermiştir. Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızdaki görüş ayrığı, sanığa isnat edilen eylemin olası kastla mı bilinçli taksirle mi işlendiğine ilişkindir. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanık düğün ortamında tabancasını ateşlemek için çıkarmış ancak mermi ateş almamıştır. Sanık elinde bulunan tabancayı ateşlemek için kurcaladığı sırada mermi patlamış ve maktule isabet ederek, ölümüne sebep olmuştur. Bu nedenle sanığın ateş etme iradesi olmadığından bahsedilemez. Aksine sanık tabancasını ilk çıkarttığında da sonrasında da bu iradesini açıkça ortaya koymuştur. Sanığın kalabalık olan düğün ortamında herhangi birisinin ölebileceğini veya yaralanabileceğini öngörmesine rağmen tabancayı ateşlemeye çalışıp, netice de ateşleyerek sebebiyet verdiği ölüm olayında olası kastla hareket ettiği, Yerel Mahkemenin sanığın olası kasla öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilmesine dair direnme kararının isabetli olduğu kanaatinde olduğumdan, Eylemin bilinçli taksirle işlendiği gerekçesiyle direnme kararının bozulmasına karar veren, Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyorum." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır. Bkz.;  YCGK, E: 2021/95, K: 2022/257, T: 12.04.2022.

[28] Y.1.CD, E: 2012/4250, K: 2014/1184, T: 03.03.2014: “….Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanık ile kardeşi olan maktül Afife’nin, Muş İli .. Köyü'nde babaları olan M..E..'in yaşadığı evin bitişiğinde bulunan tek odalı yerde ikamet ettikleri, olay günü saat 15.25 sıralarında sanığın Muş İli Polis Merkez Amirliği'ne giderek, ava gitmek için temizlik ve doldur boşalt yaptığı sırada kendisine ait av tüfeği ile kazaen kardeşi Afıfe'yi vurduğunu söylediği, bunun üzerine polislerin yanlarına sanığı alıp 112 Acil Servise de haber vererek köye gittikleri, M. E..'e olay sorulduğunda bilgisinin olmadığını söylediği, maktulün, odada bulunan sobanın arkasında kıvrılıp dizlerinin üzerine çökmüş vaziyette bulunduğu, yapılan soruşturmada olay yeri inceleme raporu, otopsi tutanağı ve dosyadaki olay yeri fotoğraflarına göre; maktülün, bulunduğu yerde kanepe üzerinde 1 adet 12 kalibre kartuş, odanın giriş kapısı ile mutfak kapısı arasında ise 1 adet 12 kalibre kartuş bulunduğu, olayda kullanılan otomatik av tüfeğinin kolluk görevlileri tarafından M.. E..'in evinin yatak odasında ele geçirildiği, maktülün bulunduğu odada 50 cm. mesafede bulunan duvar üzerinde yerden yüksekliği 70 cm. olan kilim üzerinde iki adet yırtık bulunduğu, yırtığın üzerinde saçma taneleri ve tapanın görüldüğü, kilimin alt kısmı duvar üzerinde ise saç kılı ve doku parçalarının olduğu, sobanın arkasına kan birikintisinin görüldüğü, maktulenin kasık bölgesinden diz kapağına uzanan bölgede 13x7 cm. ebadında toplu saçma giriş deliği, kafa bölgesi ense kısmında ise 3 cm. çapında toplu mermi giriş deliğinin bulunduğu, yapılan her iki atışın da yukarıdan aşağıya seyirli olduğu ve kafa bölgesine yapılan atışın bitişiğe yakın atış mesafesinden atıldığı, maktulenin ateşli silah yaralanmasına bağlı kafatası kubbe ve kaide kemiği kırığı, yaygın beyin ve beyincik kanaması nedeniyle öldüğü olayda; isabet bölgeleri, kullanılan aletin elverişliliği, atış mesafesi ve açısı ile otopsi raporundaki bulgular bir arada değerlendirildiğinde sanığın eylemine bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu anlaşıldığı halde "kasten kardeşini öldürme suçundan" cezalandırılması yerine, suç niteliğinde yanılgıya düşülerek "taksirle öldürme" suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması,…”