TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

M. B. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/7439)

 

Karar Tarihi: 12/7/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. İbrahim CİNBAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 5/3/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1962 doğumlu olan başvurucu, 1/1/2014 tarihinde Akdeniz İlçe Belediyesinde (Belediye) çeşitli alt işverenler nezdinde (en son Aktepe Grup İnşaat Nakliye Temizlik Gıda Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti./Şirket) temizlik işçisi olarak çalışmaya başlamıştır.

7. Belediye, Şirkete gönderdiği 17/3/2017 tarihli yazıyla, Mersin İl Emniyet Müdürlüğünce (Emniyet) yapılan tahkikat sonucu PKK/KCK ve Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) aidiyet ya da bu örgütlerle irtibatı ve iltisakı tespit edilen başvurucu ve ilgili diğer personel hakkında 1/9/2016 tarihli ve 29818 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (672 sayılı KHK) kapsamında gerekenin yapılması hususunu belirtmiş; 31/3/2017 tarihinde de başvurucunun iş akdi sona erdirilmiştir.

8. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Şirket ve Kurum aleyhine 21/4/2017 tarihinde dava açmıştır. Mersin 3. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, temizlik görevlisi olarak çalıştığı Şirkette işini aksatmadan yerine getirdiğini ve güven duygusunu sarsacak herhangi bir eylem ya da işlem yapmadığını belirterek davanın kabulü ile işe iadesini talep etmiştir.

9. Davalı Şirket cevap dilekçesiyle usule ilişkin husumet itirazında bulunmuş; esasa ilişkin olarak ise Emniyetten gelen bilgilerde başvurucunun PKK/KCK veya FETÖ/PDY ile ilgisinin tespit edildiğini, bu kapsamda iş akdinin Belediyenin talebi üzerine feshedildiğini belirtmiştir. Davalı Belediye cevap dilekçesinde, başvurucunun adının 672 sayılı KHK kapsamında alınacak tebdirler listesinde yer alması sebebiyle Mersin Valiliği Olağanüstü Hâl (OHAL) Bürosunun talebi üzerine işten çıkarıldığını, bu kapsamda iş mahkemelerinin görevli olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

10. Mahkeme 23/10/2017 tarihli kararı ile dava konusu talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına, inceleme yapmak ve karar vermek üzere dosyanın OHAL İnceleme Komisyonuna gönderilmesine hükmetmiş ancak başvurucunun istinaf talebi üzerine Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 6/12/2017 tarihli kararı ile istinaf talebinin kabulüne, dosyanın yeniden ve esastan incelenmek üzere mahkemeye iadesine hükmetmiştir.

11. Dosya kendisine gelen Mahkeme, Mersin ile başvurucunun nüfusa kayıtlı olduğu yer Cumhuriyet başsavcılıklarına ve Emniyete müzekkere yazarak başvurucu hakkında özellikle terör ve örgütlü suçlar ile ilgili herhangi bir soruşturma yürütülüp yürütülmediğinin bildirilmesini, bu kapsamda bir karar verilmişse ilgili kararın bir örneği ile ayrıca başvurucunun sabıka kaydının gönderilmesini talep etmiştir. Bu kapsamda Emniyetten gelen 29/8/2018 tarihli cevabi yazıda, başvurucu hakkında PKK/KCK terör örgütü üyesi olma, örgüt adına eylem ve faaliyetlerde bulunma suçlamaları ile 21/7/1980 ve 21/12/1983 tarihli tahkikat evraklarında yasal işlemler yapıldığı belirtilmiş; 21/7/1980 ve 21/12/1983 tarihli fezlekeler ile 18/7/1980 tarihli başvurucu ifade tutanağı Mahkemeye ibraz edilmiştir. Başvurucu, İfade Tutanağı'nda suçlamaların tamamını kabul etmemekle birlikte PKK adına birtakım faaliyetlere karıştığını itiraf ederek kişi, yer ve olayları tek tek anlatmış; cehaletinden istifade ederek kendisini kandırdıklarını ve pişman olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesinden gönderilen yazıda başvurucu hakkında elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan 4/6/2007 tarihli karar ile 10 ay hapis cezası ile mahkûmiyetine ve kararın ertelenmesine hükmedildiği bilgisi iletilmiştir. Söz konusu yazı içeriğinde yer alan gerekçeli karara göre başvurucu, bu olay nedeniyle Kurumun uğradığı zararı ödeyerek etkin pişmanlık göstermiştir.

12. Mahkeme 4/10/2018 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Yapılan incelemede; davacı hakkında 'PKK terör örgütü adına silahla oto çalarak gasp etmek, banka soygunu yapmak suretiyle silahlı gasp, 6136 sayılı Kanuna muhalefet, suç delillerini saklamak ve suç işlemeye azmettirmek suçlarından 21/07/1980 tarihinde fezleke düzenlendiği, Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 04/06/2007 tarihli 2007 / 455 - 467 E.K. Sayılı kararıyla elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan verilen 10 ay hapis cezasının ertelenmesine karar verildiği anlaşılmıştır.

...

Burada söz konusu olan şüphe, ceza yargılaması kapsamında, mahkumiyet kararı verilebilmesi için Kanun tarafından aranan yüklenen suçun işlendiğinin sabit olması (CMK m.223/6), tutuklama koruma tedbirine başvurulması için Kanunun bulunmasını şart koştuğu kuvvetli şüpheden (CMK m.100/1) veya kişi hakkında kamu davası açmayı haklı kılan suçun işlendiği hususunda Kanunun aradığı yeterli şüpheden (CMK m.170/2) kriterinden daha hafif bir şüphedir.

...

Bu açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede, yukarıda ayrıntılı olarak yer verildiği üzere, bir kamu kurumu olan davalı işveren tarafından davacı hakkında PKK/KCK terör örgütüne iltisakı nedeniyle duyulan şüphenin somut olgularla desteklendiği, iş akdinin davacı hakkında duyulan şüphe nedeniyle feshedilmesini haklı gösterecek nedenlerin bulunduğu, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin sözleşmenin feshedildiği tarihte bulunduğu, nitekim davacının durumunun davalı Akdeniz Belediye Başkanlığınca öğrenilmesinin ardından çok kısa süre içerisinde iş akdinin feshedildiği, bu nedenlerle davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı sonucuna varılması gerektiği değerlendirilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

13. Başvurucu, istinaf talebinde bulunmuş; şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için buna dair kriterler getiren yerleşik içtihada göre şüpheyi doğuran olay yahut olgunun üzerine makul bir zaman sürede feshin yapılması gerektiğini, gerekçeli kararda bahsi geçen 1980 yılına ait olayların üzerinden ise yaklaşık kırk yıl geçtiğini belirtmiştir. Devletin eski hükümlü çalıştırma zorunluluğunun olduğu hatta teşvik sağlamakla yükümlü olduğu bir hukuki düzende yıllar öncesinde kalan ceza dosyaları ya da soruşturmaları kapsamında yalnızca ifadesinin alınmış, işlem yapılmış olması gibi sebeplerle işe iade davasının reddi yoluna gidilmesinin hukuki olmadığını ifade eden başvurucu; fesih işleminin iş hukuku anlamında haksız ve geçersiz olduğunu ileri sürmüştür.

14. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 17/1/2019 tarihli kararı ile istinaf talebinin reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Somut uyuşmazlıkta ;davacı hakkında PKK terör örgütü adına silahla oto çalarak gasp etmek, banka soygunu yapmak suretiyle silahlı gasp, 6136 sayılı Kanuna muhalefet, suç delillerini saklamak ve suç işlemeye azmettirmek suçlarından 21/07/1980 tarihinde fezleke düzenlendiği, Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 04/06/2007 tarihli 2007 / 455 - 467 E.K. Sayılı kararıyla elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan verilen 10 ay hapis cezasının ertelenmesine karar verildiği...

...davacının 667 sayılı kanun 4/1. Maddesinde belirtilen şekilde milli güvenliğe tehdit oluşturan oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirildiğinden, mahkemece davanın reddine karar verilmesi yerinde olup davacı tarafın tüm istinaf taleplerinin HMK nun 353/b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiştir."

15. Nihai karar 8/2/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 5/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

17. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

18. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

19. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

20. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.

Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Anayasa Mahkemesinin 12/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucu; işe iade talebiyle başlatılan yargılama neticesinde varılan sonucun hakkaniyete aykırı olduğunu, iş akdinin yasalarda öngörülen usule riayet edilmeksizin feshedildiğini, feshe gerekçe gösterilen olgunun yaklaşık kırk yıl öncesine ait bir fezleke olduğunu ve henüz reşit bile olmadığı bir dönemde gerçekleştirdiği iddia edilen eylemlerinin davaya konu yapıldığını, öte yandan hazırlanan fezleke kapsamında o dönem herhangi bir soruşturma yahut kovuşturma yapılmadığını belirtmiştir. Çalıştığı süre boyunca işveren Kuruma karşı güven olgusuna zarar verici herhangi bir eylemde bulunmadığını ifade eden başvurucu, derece mahkemelerince iddia ve itirazlarının incelenmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Bakanlık görüşünde, dosyaya gelen bilgi ve belgeler ile tarafların iddia ve itirazları doğrultusunda davanın reddedildiği, anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken hem bu hususların hem de somut olayın kendine özel koşullarının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası derece mahkemelerince yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, gerekçeli kararda iddia ve itirazları karşılanmadan, yetersiz bir gerekçe ile davasının reddine karar verildiği hususuna ilişkindir. Bu kapsamda başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki iddialarının gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

29. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfilik olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

30. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

31. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Somut olayda işveren nezdinde 2014 yılından itibaren temizlik işçisi olarak çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi 2017 yılında feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır. İşveren Belediye ise başvurucunun adının 672 sayılı KHK kapsamında alınacak tedbirler listesinde yer alması sebebiyle Mersin Valiliği OHAL Bürosunca işten çıkarıldığını belirtmiştir.

33. Mahkeme, taraflarını iddialarını incelemiş; başta Emniyet ve savcılık olmak üzere çeşitli kurumlardan başvurucu ile ilgili bilgi toplamış, en nihayetinde taraflar arasındaki güven ilişkisinin sona erdiğini belirterek davanın reddine karar vermiş; bu karar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

34. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 18, 19). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

35. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

36. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 27-31).

37. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıa -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olmalıdır. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önemlidir.

38. Somut olayda başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren; Emniyetten gelen bilgiye göre başvurucu hakkında PKK terör örgütü adına silahla oto çalarak gasbetme, banka soygunu yapmak suretiyle silahlı gasbetme, 10/7/1953 tarihli ve6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet, suç delillerini saklama ve suç işlemeye azmettirme suçlarından 21/7/1980 tarihinde fezleke düzenlendiği, ayrıca Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 4/6/2007 tarihli kararıyla elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan verilen 10 ay hapis cezasının ertelendiği tespitleridir.

39. Öncelikle başvurucunun iş akdinin darbe teşebbüsü akabinde millî güvenliğin tesisi için çıkarılan OHAL KHK'ları kapsamında ve şüphe feshi gerekçesiyle feshedildiğini belirtmek gerekir. Nitekim başvurucunun açtığı davada Mahkeme, başvurucunun millî güvenliğe tehdit oluşturan yapı veya gruplara üyeliği, mensubiyeti yahut iltisakı/irtibatı olduğu değerlendirildiğinden iş akdinin feshedilmesinin hukuka aykırı olmadığını belirtmiştir.

40. Öte yandan başvurucu ile ilgili feshe dayanak yapılan esas tespit 1980 tarihli fezleke ve bu kapsamda başvurucunun kısmi ikrarını içeren İfade Tutanağı'dır. Fezlekede yer alan suçlamalar ciddi olmakla birlikte bu kapsamda başvurucunun bahsi geçen isnatlar ile ilgili iş akdinin feshine dair yaptığı savunma da kayda değer görünmektedir. Zira başvurucu bahsi geçen olayların üzerinden yaklaşık kırk yıl geçtiğini, henüz 18 yaşında bile olmadığını, o dönemde bile hakkında herhangi bir yargılama yapılmadığını ileri sürmekte; bugüne kadar da işverenin güvenini sarsacak bir eyleme karışmadığını belirtmektedir.

41. Yukarıda da ifade edildiği gibi gerekçeli kararda işveren Kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyetinin ve öneminin ne olduğunun irdelenmesi, bu durumun şüpheyi doğuran olay ya da olgu ile birlikte bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir. Ayrıca Yargıtay kararları da gözönüne alındığında şüphenin güncel bir durumu yansıtması ve şüpheye konu olay yahut olgunun belli bir ağırlığa ulaşması beklenmektedir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.

42. Başvuruya konu yargılamada başvurucunun işveren Kurum nezdinde temizlik işçisi olarak çalıştığı, hakkındaki isnadın işe girdiği tarihten yaklaşık 34 yıl, iş sözleşmesinin feshedildiği tarihten itibaren ise yaklaşık 37 yıl öncesine dayandığı, şüphe doğuran olaya ilişkin olarak fezleke ve İfade Tutanağı dışında yargısal sürece dalalet eden herhangi bir bilgi ya da belge bulunmadığı, nitekim başvurucunun da bu kapsamda hakkında yargılama olmadığını belirttiği görülmüştür. Gerekçeli karara bakıldığında başvurucu ile ilgili olarak mevcut durumun tespiti ile yetinildiği ancak yaklaşık 40 yıl öncesine ait birtakım iddiaların ilçe belediyesi nezdinde temizlik işçisi olarak çalışan başvurucu yönünden iş ilişkisinin devamını ne şekilde çekilmez hâle getirdiği hususunda şüphe feshi için yeterli olabilecek düzeyde bir bağlantı ortaya konulmadığı anlaşılmıştır. Zira başvurucu 17 yaşındayken işlediği iddia edilen olaylardan sonra örgütle hiçbir temasının olmadığını, örgütsel nitelikte, işverenin güvenini sarsacak herhangi bir davranışta bulunmadığını ileri sürmüştür.

43. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda kalabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

44. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında-başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen; başvurucu ile PKK/KCK arasındaki bağlantıyı gösteren güncel sebeplerin gerekçeli kararda ayrıntılı bir şekilde ortaya koyması, kendisini davanın reddi sonucuna götüren sebepleri net bir şekilde karara yansıtmasıdır.

45. Dolayısıyla gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile aralarındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığı, başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği, bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

47. Başvurucu, yargılama sürecinin makul sürede neticelendirilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

48. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12, 17/9/2013; Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

49. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde davanın, iki dereceli yargılama sisteminde 1 yıl 8 ay 27 gün sürdüğü tespit edilmiştir. Yargılama süreci bir bütün olarak dikkate alındığında başvurucunun hakkını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

50. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

51. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi nedeniyle masumiyet karinesi ile çalışma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüşse de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

52. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

53. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 3. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

54. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

55. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 3. İş Mahkemesine(E.2017/679) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.