TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CAN DÜNDAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/22907)

 

Karar Tarihi: 20/6/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 11/10/2023-32336

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Şeyda Nur ÜN

Başvurucu

:

Can DÜNDAR

Vekili

:

Av. Abbas YALÇIN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ulusal bir gazetede çıkan bir dizi haber nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. Arka Plan Bilgisi

2. 1/1/2014 tarihinde Hatay'da ve 19/1/2014 tarihinde Adana'da içinde Millî İstihbarat Teşkilatına (MİT) ait malzemelerin bulunduğu tırlar durdurulmuş ve bunların bir kısmı aranmıştır (anılan olaylara ilişkin ayrıntılı bilgiler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 12-50; Kadri Enis Berberoğlu, B. No: 2017/27793, 18/7/2018, § 8).

3. Bu olaylardan sonra kamuoyunda söz konusu tırların içinde silah ve mühimmat olduğuna dair iddialar ileri sürülmüştür (ayrıntılı açıklama için bkz. Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 12). Bu kapsamda durdurulan ve aranan tırlarla ilgili olarak Cumhuriyet gazetesinin 29/5/2015 tarihli nüshasında "İşte Erdoğan'ın Yok Dediği Silahlar" başlıklı haber, 12/6/2015 tarihli nüshasında ise "Erdoğan'ın 'Var ya da Yok' Dediği MİT TIR'larındaki Silahlar Jandarmada Tescillendi-Jandarma 'Var' Dedi" başlıklı haber yayımlanmıştır. Her iki haberde de tırlarda bulunduğu iddia edilen silah ve mühimmata ilişkin fotoğraflara ve bilgilere yer verilmiştir (Erdem Gül ve Can Dündar, § 14).

4. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ilk haberden sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı tarihte (29/5/2015) yapılan basın açıklaması ile bu haberlere ilişkin olarak devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, siyasi ve askerî casusluk, gizli kalması gereken bilgileri açıklama, terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından soruşturma başlatıldığı duyurulmuştur (Erdem Gül ve Can Dündar, § 16).

5. Soruşturma başlatıldığının kamuya duyurulmasından yaklaşık altı ay sonra 26/11/2015 tarihinde, haberleri yapan gazeteciler E.G. ve Can Dündar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ifadeye çağrılmış ve kendilerine Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) örgütsel amaçları doğrultusunda terör örgütüne üye olmadığı hâlde örgüte yardım etme, devletin güvenliği veya iç/dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla temin etme ve bunları açıklama suçlamaları yöneltilerek tutuklanmaları talep edilmiştir. İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği 26/11/2015 tarihinde anılan suçlardan şüphelileri tutuklamıştır (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 22-27).

6. E.G. ve Can Dündar'ın bireysel başvuruda bulunmaları üzerine Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 25/2/2016 tarihli kararında; tutuklamanın hukuki olmadığı, ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği şikâyetlerine ilişkin olarak başvurucuların Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 62-100).

B. Somut Olay Bilgisi

7. Başvurucu 1961 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni ve kamuca bilinen bir gazetecidir.

8. Turkuvaz Gazete Dergi Basım A.Ş.de (Sabah gazetesi) farklı tarihlerde başvurucu hakkında birtakım haberler yapılmıştır. Söz konusu haberlerin yargılamaya konu içerikleri şöyledir:

- 18/2/2016 Tarihli Haber

"Can Dündar'ın Ankara'daki villasını, MİT TIR'larını durduran Tümgeneral C.'nin avukatının ortağına fahiş fiyata sattığı ortaya çıktı. Rayiç bedelle aradaki farkı, FETÖ'nün Dündar'a 'ihanet manşeti'nin bedeli olarak ödediği iddia edildi.(…) Cumhuriyet gazetesinin MİT TIR'ları ile ilgili ihanet manşetinin perde arkasını araştıran savcılık, Can Dündar ile MİT TIR'larını durduran Tümgeneral H.C'nin avukatı S.A.'nın 5 milyon liralık ev satışını tespit etti.(…) Söz konusu sitede villalar 2 milyon TL'ye satılırken Dündar bu haberlerden sonra evini 1.5 milyon dolara satışa çıkarmıştı."

-20/2/2016 Tarihli Haber

"Can Dündar'ın MİT TIR'larıyla ilgili ihanet manşeti karşılığı fahiş fiyata sattığı evini alan avukat FETÖ liderine bizzat hizmet veren bir avukatla bacanak çıktı. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'ın ... Evleri'ndeki villasının Cumhuriyet gazetesinin 29 Mayıs'ta MİT Tır'ları ile ilgili manşeti ardından TIR'ları durduran Tümgeneral [H.C]. nin avukatlığını yapan S. A'nın ortak olduğu avukatlık bürosuna sattığı ortaya çıkmıştı. ...nin de aralarında bulunduğu 4 şüpheli avukat hakkında gözaltı kararı verilirken, ...'nin FETÖ ile bağı olan ve satışta etkin rol oynadığı gerekçesiyle gözaltına alınan diğer avukatlardan [A.T.Ç.]nin bacanağı olduğu öğrenildi. Gözaltına alınan [Ç.] hakkında yapılan incelemelerde ise avukatın FETÖ lideri Gülen'in yanında bizzat kalarak ona hizmet ettiği, İstanbul Altunizade'de bulunan FEM Dershanesi'nde çalıştığı ve çok sayıda bilirkişi ve profesörü yurtdışı gezisine götürerek örgütün akademik dünyayla da irtibatını sağlayan isimlerden birisi olduğu ortaya çıktı."

- 21/2/2016 Tarihli Haber

"Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'ın Ankara'da 2 yıldır satamadığı villasının FETÖ'nün finansmanı ile 29 Mayıs 2015 günlü ihanet manşeti karşılığı fahiş bir fiyatla alındığı iddiasıyla yürütülen soruşturmada, gözaltına alınan avukatlar [B.M.Y.] ve [A.T.Ç.] tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi."

- 25/2/2016 Tarihli Haber

"... MASAK’IN ULAŞTIĞI ŞOK DETAY – CAN DÜNDAR’a 3.5 MİLYON TL elden verildi. Can Dündar’ın iki yıldır alıcı bulamadığı Ankara’daki lüks villasını nasıl sattığının sırrı çözüldü. Cumhuriyet’in MİT TIR’ları manşetinin bedeli olarak Dündar’a 3.5 milyon TL elden verildi.

... Savcılığın tespitlerine göre, Can Dündar, Eylül 2013'te evini 1 milyon 500 milyon dolara satışa çıkardı. Yani, yaklaşık 4 milyon 500 bin Türk Lirası'na... Villa yaklaşık 2 yıl satılamadı. MİT TIR'ları ile ilgili 29 Mayıs 2015 tarihli ihanet manşeti yayımlandıktan sonra Dündar'ın villası ile ilgili her şey hızlandı. 18 Haziran 2015'te Can Dündar eşi ...'e satış için vekalet verdi, 25 Haziran'da da satış gerçekleşti. Dündar'ın 2 yıl önce 4 milyon 500 bin lira istediği evi resmi kayıtlara göre 2015'te 1 milyon 500 bin liraya sattı. Dündar'ın 3 milyon lira düşük bedelle satması şüpheli bulundu. Adli kaynakların elindeki tespitlere göre, 5 milyon liralık satıştan kalan 3.5 milyon TL para Dündar'a kurye ile elden ödendi. Bu ödemede de Cumhuriyet'in 29 Mayıs 2015'teki MİT TIR'ları manşeti etkili oldu."

- 29/2/2016 Tarihli Haber

"İkinci haberdeki (20/2/2016) iddiaların yinelendiği belirtilmiştir."

9. Söz konusu haberler nedeniyle başvurucu, kişilik haklarının zedelendiği iddiasıyla tazminat davası açmıştır. Davanın görüldüğü İstanbul 11. Asliye Hukuk Mahkemesi (ilk derece mahkemesi) davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Dava dilekçesinde zikredilen haberlerin yayınlandığı uyuşmazlık dışıdır. Haberlerde özü itibariyle; davacının örgüt ile bağlantısının bulunduğu, MİTtırlarına ilişkin haberin bu çerçevedeve çıkar ilişkisi nedeniyle yapıldığı, örgütün davacının sahip olduğu evi rayiç bedelin çok üzerinde bir fiyata satın aldığı, paranın büyük bölümünün elden teslim edildiği, alışverişin içinde tır operasyonunda yer alan General [H.C.]nun da yer aldığı, örgütün bu fiyat farkını özellikle tır haberi nedeniyle ödediği ileri sürülmektedir. Bilindiği gibi Anayasamız basının hür olduğunu ve sansür edilemeyeceğini vurgulamaktadır. (Madde 28/1) Diğer yandan kişilik hakları saldırıya uğrayan herkes manevi tazminat talep edebilir. (4721 SY madde 25/3), 6098 SY madde 58/1). Dolayısıyla basın hürriyeti ile kişilik haklarının ne şekilde bağdaştırılacağı belirlenmelidir. Yerleşik kıstaslar; haberin mutlak doğru olmasa dahi görünür gerçekliğe uygun olması ve güncel nitelik taşımasıdır. Yayınlandığı tarih itibariyle haberin güncel olduğu kuşkusuzdur. İstanbul14. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/37 esas sayılı davasına sebep iddianamede davacı ile ilgili; FETÖ -PDY üyesi olmamakla beraber örgüte yardım, devleti ortadan kaldırmaya teşebbüs ve gizli bilgileri ifşa etme suçlarından dava açılmış birinci suçlama ile ilgili dava tefrik edilmiş, ikinci suçlama yönünden beraat cihetine gidilmiş, üçüncü suçlama yönünden ise davacı mahkum olmuştur. Karar halen temyiz aşamasındadır. Ayrıca davacının bir müddet tutuklu kaldığı akabinde tahliye edildiği anlaşılmaktadır. Anılan iddianame ve mahkumiyet göz önünde tutulduğunda, ayrıntılar noktasında bazı yanılgılar söz konusu olsa dahi davacının örgüt ile çıkar ilişkisi olduğu yönündeki anlatımların görünür gerçeklik ile örtüştüğü, ev alışverişinde elden para verilip verilmemiş olmasının haberin özünü değiştirmediği bu hali ile tazminat koşullarının oluşmadığı kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

10. Karar için istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 24/5/2018 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Davaya konu haberlerde, davacının kabulünde olduğu gibi MİT tırlarıyla ilgili yaptığı haber sonrasında davacının evinin satış bedeli ve bu satışta aracılık edenlerle ilgili haberler yapıldığı, kişilerle ilişkilendirildiği, elden para aldığı iddiasına yer verildiği görülmüştür.

Yüksek Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin bir çok emsal kararında belirtildiği gibi, Basın özgürlüğü, Anayasa'nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içindeyaşadığıtoplumdameydanagelenvetoplumuilgilendirenkonulardabilgisahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.

Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.

Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa'nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.

Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.

Davaya konu yazılar bir bütün olarak incelendiğinde, davaya konu yayınlarda kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu ileri sürülen isnatların, davacının kamuoyuna yansıyan eylem ve söylemleri nedeniyle ileri sürüldüğü de dikkate alındığında, yayının güncellik değeri taşıdığı ve kişinin toplum içindeki yeri, statüsü ve tanınmışlık durumuna göre yapılan eleştirilerin de o denli yoğun ve gerektiğinde ağır olabileceğinin kabul edilmesi gerektiği, davalı tarafından yapılan yayının kamuoyuna yansıyan bir kısım olaylar çerçevesinde eleştirileri dile getirmekten ibaret olduğu, değer yargısı içerdiği, basın özgürlüğünün belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtma da içerebileceği gözetildiğinde davaya konu yazıların basın özgürlüğü sınırlarını aşar ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığı, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmadığı anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir."

11. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 24/6/2020 tarihinde onama kararı vermiştir.

12. Başvurucu, nihai kararı 19/7/2020 tarihinde öğrendikten sonra 13/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

13. Başvurucu; gazetede sistematik bir biçimde yer alan gerçek dışı haberler nedeniyle kişilik haklarının zedelendiğini, mahkeme dosyasında bulunmayan iddialara yer verildiğini, söz konusu haberlerin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini, haberlerde yer alan başlıklarla vatan haini ilan edildiğini, bu nedenlerle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

14. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; mevcut başvuruda yargılama makamlarının bir ulusal gazetenin genel yayın yönetmeni olan başvurucunun şeref ve itibar hakkının ihlal edilip edilmediğine, başvuruya konu ifadelerin eleştiri sınırlarını aşarak kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığına ilişkin takdirlerinin ilgili ve yeterli şekilde gerekçelendirilip gerekçelendirilmediği, bu bağlamda söz konusu hak ile ifade ve basın özgürlükleri arasında adil dengenin korunup korunmadığı konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının, somut olaya özgü tespit ve değerlendirmelerin dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki beyanlarını yinelemiştir.

15. Başvuru, şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer başvurularda başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkı ile şikâyet konusu haberi yapan kişilerin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir denge gözetilip gözetilmediğini değerlendirmiştir (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 49; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 27; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015 § 49; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 56-58).

16. Somut olayda, başvurucu hakkında Sabah gazetesinde bir dizi haber yapılmıştır (bkz. § 8). Anılan haberlerde başvurucunun FETÖ/PDY ile ilişkisi olduğu, MİTtırlarına ilişkin haberin (bkz. § 3) bu çerçevede ve çıkar ilişkisi nedeniyle yapıldığı, davacının sahip olduğu evi rayiç bedelinin çok üzerinde bir fiyatla örgütle bağlantılı kişilere sattığı, sattığı villanın parasının büyük bir bölümünün elden teslim edildiği, söz konusu alışverişte MİT tırları operasyonunda yer alan bir generalin de bulunduğu, örgütün bu fiyat farkını özellikle MİT tırlarına ilişkin haber nedeniyle ödediği iddia edilmiştir. Somut olayda öncelikle basının gazetecilik etik ve ilkelerine uygun olarak iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirip getirmediği değerlendirilmelidir. Bu bağlamda anılan değerlendirme için gazetenin ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yapıp yapmadığı denetlenecektir (benzer değerlendirmeler için bkz. Çetin Doğan (2), § 63; Mehmet Doğan Uğurlu ve diğerleri, B. No: 2015/954, 12/9/2018, § 54; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 51; Hacı Yakışıklı ve diğerleri, B. No: 2019/13768, 26/5/2021,§ 39).

17. Basın özgürlüğü kapsamında bir değerlendirme yapılırken basının bir olgunun doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi hareket etmesi beklenmemektedir. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Haber kaynaklarının söz konusu iddialar bakımından makul olarak güvenilir olup olmadığı ile doğru ve güvenilir bilgiler sunmak için iyi niyet çerçevesinde çaba gösterilip gösterilmediğini ortaya koyması yeterlidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983,15/2/2017, § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2), § 52; Hacı Yakışıklı ve diğerleri, § 40).

18. Somut olaydan bir süre önce MİT tırları durdurulmuş ve söz konusu olay üzerine soruşturmalar başlatılmıştır. Diğer yandan gerek başvurucunun genel yayın yönetmeni olduğu gazetede gerekse de diğer medya organlarında söz konusu olaya ilişkin birçok haber yapılmış ve tırların durdurulması kamuda büyük yankı uyandırmıştır. Başvurucunun haber üzerine de hakkında soruşturma başlatılmış, başvurucu tutuklanmış ve akabinde yargılanmıştır. Başvurucu hakkında yürütülen ceza davası devam etmektedir. Başvuru konusu haberlerde de başvurucunun FETÖ/PDY ile yakın ilişki içinde olduğu ve Ankara'da bulunan villasını örgüt ile bağlantılı kişilere fahiş fiyatla sattığı şeklinde bir dizi iddialar öne sürülmüştür. Üstelik bu bilgilerin adli kaynaklardan ve başvurucunun yargılandığı dosyadaki bilgi ve belgelerden elde edildiği belirtilmiştir. O hâlde anılan haberde yer alan başvurucu hakkındaki ifadelerin olgusal bir temele dayandığı görülmektedir.

19. Söz konusu haber bir bütün olarak değerlendirildiğinde, haberin esas olarak kamuyu ilgilendiren güncel bir mesele hakkında olduğu, davalının bazı adli soruşturmalardan hareket ederek devlet ve toplum hayatında ciddi etkileri olan, o tarihten bugüne kadar kamunun merkezî gündem konularından biri hâline gelen ve altında başvurucunun imzası bulunan MİT tırları haberlerinin güvenilirliğini sorgulamaya çalıştığı görülmüştür. Kaldı ki başvurucu da o tarihlerde gazetenin genel yayın yönetmeni olduğundan rahatlıkla davalıya cevap verme imkânına sahiptir. O hâlde, başvurucunun kendisine yönelik eleştirilere daha fazla hoşgörü göstermesi gerekir (Bilal Uçar, B. No: 2019/10122, 21/9/2022, § 21).

20. Diğer yandan haberde kullanılan dil ve üslup başvurucu açısından rahatsız edici bulunabilir ancak Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü; sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35; Bekir Coşkun, § 52). Anayasa Mahkemesi yine pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102).

21. Yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları dikkate alındığında, somut olayda devletin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir.

22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

23. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.